Şehrin renkli elbiselerini giydiği bir gece. Ilık rüzgâr dolaşıyor tenimde. Acıyan dizimi koyduğum sandalyede alabildiğine yıldızlı bir geceye dalıyor gözüm. Birkaç gün önceki sözlerin geliyor sanki kulağıma uzaklardan. Heyecana bulaşık kaygıyı anımsatıyor sokak. Keşke diyorum omzuna dayadığım başım olsa, gözlerinin ötesinde bıraktıklarımla yola çıkabilsem yine.
Hayatın nasıl bir oyun oynadığını anlamaya çalışıyorum son günlerde. Sorgulamalardan geçirirken seni aşk halin sanki yabancı, uzağımda. Aynı gökyüzüne baktığımız akşamları anımsıyorum, geçen sene bu zamanlardı hani. Zihnim de, bedenim de isyandaydı sana. Nasıl geçmiş onca yaşantı, iyi ki de geçmiş zaman. İnanılır gibi değil, ağlayamıyorum şimdi. Gözyaşımı silsen desem, yok dokunma istemem.
Gerçekten değiştin mi, anlatsana bana. Nasıl bir hal içindeki. Yabancılaştığın hayata nasıl uyum sağlıyorsun. Mutlu musun. Acıyor içim söylediklerini düşündükçe. Hayır demeye dilim varmıyor sen özledim dediğinde, nerede tükeneceğimi bilirsin ama artık zaafa yenik düşülmüyor. Yeni yaşantılara tutunuyorum bu sefer. Senin olmadığın yerlerde gerçekten huzurluyum. Latin tadında bir şarkıyla tutunacak yeri olmayan gözyaşım akıyor şimdi. Son damlalar sanki bunlar, sen akıyorsun içimden. Yalan demiştim bu halin, bak işte şaşırtmadın bu sefer de.
Sessizliğinin anlamı çok. Aşkın da, tutkunun da tutunacağı yerler aynı. Geride durmayı seçtiğim yerde vazgeçtim ben seni sevmekten. Yerini boş bıraktım, sonra yeni yerler yarattım şaşkınlıkla içimden. Neden gittim ben, sorsana kendine. Sabırlı ve hayatın sonuna dek beklemeyi isterken, neden gittim. Noktasın şimdi, ardıma bakmamaya çalıştığım ve geçmiş dediğim.
O masal dağında ünleyen gazal
Güz ve hasret yüklü akşam bulutu
Güz ve güneş yüklü saman kağnısı
Babamdan duyduğum o mahzun gazel
Ahengiyle dalgalandığım harman