SAHİ NERDESİN HANİFE
Hanife sen öyle çekip gittin; Hem de, bir güne bir gün dönüp arkana, o dolu maziye bakmadan, öylece yoluna devam ettin. Böyle sinsice çekip gitmeyi nasıl içine sindirdin bilmem ki? Ben seni çok aradım biliyor musun Hanife?
Bilmediğim yere giden sendin, bildiğin yerde kalansa ben;
Ben seni nasıl bulabilirdim ki Hanife?
Ben hep aynı yerdeydim; sen istesen beni bıraktığın yerde bulabilirdin Hanife!
Sen gittin! Ben seni değil, sensiz artık söylemek istemediğim, o beraber söylediğimiz türküleri unuttum be Hanife.
Biliyorum senle çok kavgalarımız oldu ama bu kavgalarımız kişisel değil, siyaset üzerine olurdu. Aslında ben tartışırken, sen kavgaya çevirirdin! Bende;
“Delidir bizim Elazığlı, ne yapsa yeridir” diyerek ben sana kızamıyordum; hem biliyordum ki kavgalarımız kişisel olsa sen bana kıyamazdın, ben seni o yüzden çok seviyordum be Hanife.
Sen aşırı siyasetçiydin, particiydin…
Bense düşüncelerime göre bir siyasi düşünce ve bir parti anlayışı olmadığı için, kendi siyasi görüşlerimi savunur dururdum.
Sen ayağa kalkar ellerini kolunu sallaya salla ya cevap verirdin!
Kendini ifade etmekte yetersiz değildin ama sen galiba birazda çocuk gibiydin!
Ben seni o yüzden çok seviyordum be Hanife.
Senle ben ne kadar zıt, gece ve gündüz gibiydik; zaten aynı olsaydık ben seni değil kendimi seviyor olacaktım; galiba ben seni farklı oluşumuz için çok seviyordum Hanife.
Sen Azizciydin, bense, Yaşar KEMAL’Cİ; Onun adında bir doluluk vardı, birde isminin derin rüzgârların da gelen gizli bir hüzün, garip bir duygu;
Ben o yüzden Yaşar KEMAL’CİYDİM Hanife.
Sen toplumun bazı kesimlerine “ Dinci kesim, bu millet koyun sürüsü gibidir” diyen Aziz’in nakaratı olmuştun! Ben kendi doğrularımın cephesinde çıldırıyordum haklıydım.
Hele bir gün; “Allah beynimizde bir histir” Demiştin! İşte sen böyle deli deli konuşur, delirtince de beni, birde sen ayağa kalkar elini kolunu sallaya sallaya, öyle boş boş konuşurdun; yok, yok, vallaha sen deliydin Hanife.
Sen Aziz Nesin’i okumuştun ama onun kalemin arkasındaki hissi,
Aziz’in aslında kendine bile itiraf edemediği Allah korkusunu yakalayamamıştın.
O öyle bir yol çizmiş, alkış alınca da doğrularda olduğunu sanarak ilerlemiş işte!
Sende tutmuştun bir eteğinden.
Sen en çokta ramazan ayında dışarıda yer içer “Ben oruç tutmuyorum” derdin adeta.
Sen ne oruç’a, nede oruç tutanlara saygı duymuyordun ama ben senin fayton sandığın bal kabağı düşüncelerine rağmen sana da saygı duyuyordun Hanife.
Sen farkında değildin ama sen yaşayan değil, oyuncuydun; bir çaylak oyuncu, ben o yüzden sana kızamıyor, kızma ama o yüzdende seni çok seviyordum Hanife.
Gitmeden birkaç gün önce sana bir haller oldu!
Hatta kültür sitesinde çokta belli ettin bu tavrını; neydi sendeki bu kara duman?
Anlayamadım ki, kör düğüm olmuştun be Hanife!
Küstün biliyorum, sen bana küstün ve ben hala cevabını bilmiyorum.
Bu sana yakıştı mı Hanife?
Vardı, vardı benle bir davan ama benim bu davadan haberim bile yoktu.
Haber vermek sana düşmez miydi Hanife?
Sen davacıydın, bense davalı, hangi suçtan yargılıyordun beni?
Suçum neydi?
Hangi yargı koridorlarında alıyordun ifademi?
İfademi alırken resmime mi bakıyordun yoksa!
Karşında duran hangi benle bölüşüyordun kozlarını?
Bana haber vermeden küstün ve habersiz kavga ettin benimle; bu sana yakıştı mı Hanife?
Hanife sen böyle sessiz sedasız küstün ya, belki de ben seni o yüzden çok aradım Hanife.
Senden önce güvenim çok artçı depremler yaşamıştı ama sen böyle sessizce küsüp ve de cehennem olup gidince, ben zelzele yaşadım be Hanife. Bazen Ercan’la da kavga ederdiniz, deliydin, doluydun, ama çok yürekliydin Hanife.
Sen bazen çok tehlikeli bazen çok mahzundun.
Sen siyasetle kavgalarında çok tehlikeliydin sana kızmıyordum;
Sen bana göre yanlışta olsa kendi doğru bildiklerinin arkasında duruyordun, fikirlerine değil de, fikirlerinin arkasında durduğun için sana saygı duyuyordun Hanife. Sen çok akıllı, sen çok deliydin!
Sen çok kültürlü, çokta...
Sen çok bilgin, çokta bilmiştin ama ben seni her halinle çok sevmiştim Hanife.
Bir tek böyle sessiz sedasızca çıkıp gidince bu davranışını benim tanıdığım sana hiç yakıştıramadım Hanife.
Hanife hayatımda binlerce arkadaşımda olsa ben senin zilini bekleyeceğim Elazığlı.
Boşuna “Deli” dememişler size.
Hala okuyorum mektubunu, hala hatırlıyorum mutfaktaki beceriksiz hallerini; (Enteldinya)
Mutfağa yatkın olmayan ellerine bakınca, içimden çok gülerdim, yinede Anadolu çizgileri
ve bir emek vardı ellerinde be Hanife;
Bu belliydi yoksa sen sosyete ayaklarına mı yatıyordun?
Bir ciğer kızarttın o neydi öyle? Kupkuru, anamın dediği gibi “Ciğer biraz kanlı canlı olmazsa, öyle tavada iki notayla cız bız olmazsa, o yenir mi? ” Ama sen yedirdin, bende utanma pazarı yedim işte Hanife.
Hanife anneliğin mükemmel di ama sen anneye de benzemiyordun; (Entel anneydinya)
Yok, canım sende annemin resmini arayacak değildim ama vallaha öyle…
Kızın Dilan tıpkı senin dışına benziyordu; öyle deli dolu kimseyi umursamayan…
Nazgül’de, senin içine benziyordu; mahzun, merhametli, yufka yürekli…
Ben dilencilere para verirken sen kızardın ama sen farkında değildin; Bende sonra senin yüreğinde para atardı dilencinin mendiline.
İyide, sen kendini neden bu kadar saklıyordun? Rolün neydi? Neyi oynamak istiyordun?
İçindeki o yüce insanlık varken, neden onu öldürmeye çalışıyordun?
Sen neye, kime baş kaldırıyordun Hanife? Senin hayatla da bir davan vardı;
Tabi sen bana yaptığın gibi, öyle sessiz sedasız çekip cehennem olup gittiğin gibi, senin hayattan ve insanlıktan da kaçışların vardı.
Birde siyaset üzerine kavga ederdin? Oysa senin ne çok yüzleşecek kendi kavgaların vardı. Sahi tüm yarım bıraktığın bu yarım kavgalarını bırakıp, nasıl başka kavgalara kalkışabiliyordun?
Hem de, bu korkaklığın ve bu kaçışlarınla. Bilmem, ben herkesi çözdümse de, seni çözemedim Hanife;
Ne zaman seni çözmeye kalksam, kendim düğüm düğüm olurdum, oluyorum da Hanife!
İşte sen bu kadar kör bir düğüm ve dolambaçlı bir zincirdin Hanife.
Sen, bana “Ben senin gibi bir dost canlısı, bir başka Sarıkamışlı bulamam” diyordun.
Yoksa sen başka bir Sarıkamışlı mı buldun Hanife.
Öldüğünü bilsem mezar taşlarında ararım seni! Sahi sen nerdesin Hanife?
Bakma sana kızdığıma, sitem ettiğime ben seni çok özledim ama bana yaptığın bu kötülükten dolayı yüreğim ağladı! Sarıkamışlı ayaz ellerim yakanda olsun be Hanife.
ELAZIĞLI HANİFE GÜL’E SİTEM
DİLEK EJDER
Not: DİLEK EJDER'İN ESKİ SOYADI FIRAT'TI
Dilek FıratKayıt Tarihi : 27.8.2009 11:49:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
OKADAR GÜZELKİ
DUYGU SELİ
AKIŞINA KAPILMAMAK İMKANSIZ
DEĞERLİ PAYLAŞIMINIZI KUTLARIM
SALİM ERBEN
Şaka bir tarafa eserinizi ilgiyle okudum,güzeldi,yüreğinize sağlık.Saygılar sunuyorum.
TÜM YORUMLAR (6)