ey hürriyetin yalın ve çekimsiz hâli
ezâyı şerbet bilenlerin kucağı
yâr cefâsında göç eden kavimlerin ocağı
bir türküsün salınırsın mısrâlarımdan öte
ölüm bir sarmaşık
sarar yokluğunda servetimi
ey aşk-ı Fâtih
ey kalemime, visâlini bırakan efsunlu bahâr
hatrının gölgesine çöl düşen zifiri güneş
sesime ses ver
duy duyulmaz intizarlarımı
çaresizliğin girdabında
döndür yüzümü sükûn rıhtımına
yazamadığım tutkularımı söyle aşıklarına usulca
titresin arşın yedi katı
yedi renge boyansın dünyâ yokluğunda
sana gümüş tepside sunduğum kelimelerin dansını
bir arz-ı mukaddes bil ve sakla
ne olur deli poyrazım
esme yokluğunun yıkık dökük yerlerine
ısındığım gecelerinde soldurma beyaz gülümü
Şâhistan sen dur ve dinle
yıkayacağım her vakit
müsebbibi olduğun bedbaht gönlümü
mücrim isem Vâlide Atik şafağın sadası
kuş seslerinde
sonsuzluğa uzanır merhametin aynası
kubbelerinde
hayrânın terini sıvazlarken koca Sinan
kışkırtır düşmânı Salacak'ta dolunayın dansı
döndür kalemleri aynandaki sarhoşluğa
kelimelerin nutku durur her fikrinde
nefesin ile ayyuk göçer, gider başlangıca
garibe bir yolculuk düşer
her şâhı zikrinde
Şahistan
tepeler arasına akar sevdaların anıları
her dem mehtabında sabahlar cadı kazanında yakılır
Boğaz'a aşık güvercinler can derken yoluna
küflenmiş tüm sokaklara
İstanbul adı takılır
vapurlar gelir geçer içimden sular bulanık
Fatih'in yâri söylesene
Kanlıca adını nerden alır
Sirkeci'de susan tarihe Galata mahzûn bakarken
yıllar öncesinden bir lisânla
adın İstanbul kalır
ey koca gök ve yer
incitme sakın yârimi
iklimler ardı rüzgarla koşup geldim tahtına
eleme felâh dedim yarama merhem eylendi
doğarken yâr diye bu şehir yazılmış bahtıma
serin bir meltemdir gözleri
güneşe inat dilekçe
yığınlar arasında bir umut yanaşır iskeleye
sevdan bir ateş gibi yaz deyince kaleme
siyah gecelerine târih değer;
adın istanbul diye
içimde
varlığına ramak saydıran güneşler batıyor
baldıran zehriyle sarıyorum kudurmuş yaralarımı
avuçlarında kim şâha şiir yazıyor
söyle
kim yırtıyor gözlerine nazar saçan bulutları
Boğaz'da defterine ateş düşmüş mübâşir
asırlık yorgunluğuna
Haliç'te bir kayık yürütür
güvercinler
her gece duâ götürürken yuvasına
Eyüp'te dumanlar Sultân'a fâtiha büyütür
kelâm kalemin esaretinden kurtulacak
göğe kandillerin raksından aşk dokuncak
fermân buyurmuş Şahistan
hazan bir bir vurulacak
katlinde bir bayram
doğuşuna cihân destur duracak
misafir katından
bir kelime sızınca haznemize
Çamlıca'nın dizlerinde sevdâ yelleri esecek
rahlen/de Ferhât
icâzet deyince mektebine
Şâhistan, şiir ve şâir
biz öylece yanacağız
alev ruhumuza değecek
seyreylesin ilhamındaki varoluşu kâhin
dolunay değil Seni yakamoz anacak
vakitsiz takvimlerde tutsak özgürde şâhin
kuşattığın tüm heceler sebebinle aşka konacak.
Kayıt Tarihi : 22.4.2006 00:59:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

TÜM YORUMLAR (2)