Akıp gidiyor hayat şah damarımda,
Kan çiçekleri büyütürken yürek,
Gitmek ve kalmak arası telaşıyla!
Fışkırıyor hayat şah damarımda....
Pusu kurmuş cellat kasteder canıma,
Canımı vermişim şah damarımda!
Dost elinden gelirde ölüm,
Kalplerinde aşk işaretiyle doğar kimileri... Yeryüzüne gönül indiremez onlar... Hayatı ve insanları anlarlar,hayata ve insanlara merhamet duyarlar,ama hayatın ve onun içindeki insanların yaşadıkları gibi yaşamazlar.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Devamını Oku
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Konuda anlatımda çok güzel bu duyguyu hssedip aktaran yüreği kutlarım saygılar...
efendim şiirleriniz çok büyük acı içeriyor, ...size naçizane bir hikaye anlatayım...umarım işe yarar...zamanın birinde, bir diyarda son derece yakışıklı, zengin, genç ve yardımsever bir derviş yaşarmış. diyarda hergün eğlenceler düzenlenir, bu dervişte o eğlencelerin baş misafiri olurmuş. diyarın bütün aileleri kızlarını bu dervişe vermek ister ancak derviş'in hiç gözü olmazmış...gün geçmiş, devran dönmüş derviş birgün rüyasında 17 yaşlarında karakaşlı kara gözlü bir kız görür ve ertesi sabah kalktığında varını yoğunu satar, 2 tane demirden asa ve iki çiftt de demirden pabuç yaptırır, geri kalan servetinide fakir fukaraya dağıtır yola koyulur, artık tek amacı vardır rüyasında gördüğü kızı bulmak...diyarlar boyu, yıllar boyu gezmiş...ayağında ki son çift demirden pabuç yırtılmış, son asada çürüyüp kırılmış...tabi bu süre zarfında derviş yaşlanmış ak sakallı, kambur bir yaşlı olmuş...dinlenmek için bir köyün yakınında ki bir çeşme başına oturmuş etrfı gözetlerken yukardan köyden akşamsuyu götürmeye gelen kızları görmüş ve o rüyasında gördüğü kız o kızların arasındaymış...derviş düşünmeye dalmış, yahu demiş ben şimdi kıza derdimi anlatsam kız belki beni sever, mutlu oluruz ancak benim şurda 5-6 yıl ömrüm kalmış, yazık olmazmı bu genç kıza?.ikinci durumda demiş ya kız hadi ordan moruk yaşından başından utan derse benim bunca emeğime yazık olmazmı, küçük düşmezmiyim diye düşünürken o kız sormuş buyur amca bir isteğin mi var diye? dervişin cevabı elinden bir tas su içsem bir ömür yeter bana omuş...ve suyu içip çekip gitmiş. size soruyoyrum şimdi bu derviş kaybedenmi yoksa kazananmı? bu soruya bir cevap bekliyorum eğer cevap verirseniz çok sevinirim...hikayenin kendimce ana fikrini ve verdiği sonucu o zaman size mesajla aktarabilrim saygılarımla mehmet yücedağ
acikcasi siirleriniz beni korkutuyor.. bir insan nasil yasamaktan bu kadar vazgecer ...evet büyük acilar yasamak her insanin kaderinde var..bunu istesekde degistiremeyiz..ama acilarla savasmayi denemek gerekmez mi.. herseye inat tebessüm edebilmek..bence bunu yapmak lazim..
Akıp gidiyor hayat şah damarımda,
Kan çiçekleri büyütürken yürek,
Gitmek ve kalmak arası telaşıyla!
Fışkırıyor hayat şah damarımda....
Pusu kurmuş cellat kasteder canıma,
Canımı vermişim şah damarımda!
Dost elinden gelirde ölüm,
Bıçak vurulmuş şah damarımda....
Ölümle yaşam arasında,
Kan akıyor dost kapısında,
Dünya zalimlerin olmuş,
Ben ölürüm şah damarımda!
ölenle ölünmüyor toprağım tutmalısın oğlunun elinde yaşamalısınız hayat durmuyor yaşam devam ediyor... sevgi ve saygılarımla
Dünya zalimlerin olmuş,
Ben ölürüm şah damarımda!
çok güzel ya
muhteşem tebrik ediyorum
Akıp gidiyor hayat şah damarımda,
Kan çiçekleri büyütürken yürek,
Ölümle yaşam arasında,
Kan akıyor dost kapısında,
Dünya zalimlerin olmuş,
Ben ölürüm şah damarımda!
ben bu dizeleri alayım izninizle ..ihtiyacım var
çok güzel bir şir olmuş
kutlar
saygılar sunarım
Bu şiir ile ilgili 6 tane yorum bulunmakta