Yaşlarımızı akıttık göz sarnıçlarımız kururcasına, yaş koymadığımız zamana
Ne düşler kurduk gerçekleşmese bile, yitirdiklerimiz o denli fazla iken hiç yitirmedik düşlerimizi, yinede yürüdük mavi yolculuğumuzun yangın denizlerinde ki düşlerimizin izinde.
Ne istediğini bilenlerden günleri vurgun geleceği isteyenlerdendik, hep borç batağında bir ülkenin gün doğumu sancılarında aydınlık yüzleriydik karanlık zindanlara atılan.
Para nedir pek önemsemeden tapmadık mala mülke, taptık hep dost yüreklere, geçilirdi ne anasonlu sarhoş gecelerden naralar içinde, geçtiğimiz yollar sarp ve dolambaçlı yol vermez Zigana geçidiydi.
Gözlerimizin yangını tütün sarısı kömür karası içtiğimiz kan kusturan gül sevdası.
Bakamazdı bir kadının-kızın gözlerine mahallesine girerken kalkmazdı gözkapakları hiçbir evin hiç bir penceresine, bakardı başı hep önünde yere utangaç günün tutkunuydu gözlerinde.
Ne kadınlar görmüştü kasıp kavuran bakir orman fırtınalar içinde, zamandan sağılımda geleceğe akandı bu gün bir yerlerde hala var mıdır umuduyla öyleydi geçmiş zamanın delikanlısı.
çatı katındaki odanın
kuytu bir köşesinde
kumaşındaki eski yağmurların
hüzünlü kokusuyla