Doğrusu bu ya; bazı zaman birine veya bir şeye duyduğumuz duygusal yakınmalar kendi iç yüzünde hesaplaşmadan ziyade neşeleri, sevinçleri kursağımızda bırakır. Bu bir hayal kırıklığı mıdır bilemiyorum ? Gerçek manada henüz çözülmesi gereken onca hayal kırıklığı yaşatanlar, acaba kendileri de, bu alaşağı eden rüzgarda savrulup duruyorlar mı, çok merak etmişimdir. Yoksa adına saflık mı demeliyiz. Sanmam! Bu başka bir anlam yükler saf akan öz suyuna, saflığın ne demek olduğunu, neye sarılıp nasıl yaşadığını bilmediğimiz sürece, zihnin bulanık sokaklarında karanlık içinde yürümekte zorluk çekeriz.
Bazıları saflığın ne anlama geldiğini bilmeden karşısındakine ''Ne safmışsın!'' diye serzenişte bulunur. Bunu karşısında ki bireye hiç kimse söyleme hakkına sahip değil. Bu düpedüz adilik, adaletsiz bir davranış biçimi, aşağılayıcı ve inciltici bir dokunuştur.. Oysa ki saflık, temizlik demek, kirli bir ruhtan arınmak demek, temiz bir ruha kavuşmak demektir. İç dünyasında kendine bir yer edinmesi için var gücüyle saflığın semerinden aşağı inmemesi gerekir. Aslında saf olmakla suçlananları dikkatlice gözlemlerseniz, yüreklerindeki masumiyeti gözlerinden okursunuz. Bilmeliyiz ki, saflık (temizlik) elden giderse, insanın iç dünyası burkulur ve gök kubbede fütursuzca dolaşan karabulutların siyahi rengine boyanmış bir dünya meydana çıkar, buda insanın kendi öz nefesi dahi olmayan havayı soluması güçsüzleşir, telef olur. Allah saf denilen ama saflığı tertemiz yüreğinin yansıması olan insana kendi nurundan yansıtmıştır. Tebessümü sıcacık ve içtendir. Haset, kin ve hinlik bilmez, bilmediği gibi bu duyguları yaşamadığı için de içi dışı birdir..
Biz kendimize hala hayal kırıklığı yaşatıp duralım. Yeter ki başkasına hayal kırıklığı yaşatmayalım. Birisiyle ilgili hayal kırıklığı yaşadığımızda, içimizden söyleniriz: "Ne safmışım!" diye! Meğer saflığın yüzünde ki görünen aldatma pozisyonu, senin değerli kıldığın samimiyet süsünün seni yanıltma safsatası, değer verdiğin insanın da oyalama taktiğine sığınmak için aradığı yalan ve dolan resminin tam gerçeğidir. Saf insan asla aptal değildir, aksine müthiş bir zekası vardır. Her şeyin farkında olmasına rağmen aldanır kolayca, çünkü güvenilmezlik çok yabancı bir sıfattır onun için. Yalan dolan bilmediğinden karşısındakinin yalanlarına inanmayı tercih eder. Yalanlarla yüzleştiğinde ise şok geçirir. İnsanların bu yönlerine anlam veremez, şaşırır. Değerli kıldıkları bazen değersiz oluverir, o hala yinede saflık denizde kırık bir sandalda tüm dünyayı dolaşma eylemindedir. Değerli sandığı insanların adilikleriyle yüzleşmekten yorulan Paul Celan, 1959 Yılında Max Frisch'e yazdığı mektupta şöyle soruyordu: "İnsanlara olan inancını koruyan bir kişi saflığından vazgeçebilir mi?"
Saati mi şaşırdı bu hıyar?
Gerçi hiç saati olmadı ama
En azından birine sorar.
Cebimde bir lira desen yok,