Sustukça imgem oluyorsun, gökçül gözlerin içimde
Aşk, dudaklarınla çizdiğin resim, eflatun bir gecede
Hançer özlemin sokulur günün ilk ışıklarıyla bedenime
Avuçlarımdaki yaşam suyumsun, şafaklar söker gözlerinde.
Saçlarına gün batımları dökülünce başlardı bende özlemin. Avuçlarındaki iyot kokularını şakaklarıma hapsederek kalabalık insan gürültüsüne dalardım, sen bir vapur güvertesinde aşkla denizi izlerken. Bir martı getirirdi kokunu sonra, adımlarım geri geri giderdi. Şiir gözlerini gizlerdim içime, gecenin karanlığını serkeş geçerdim. Yanardı avuçlarım, hissederdim yeniden yüreğini ve işte o an sana olan ölümsüz sevgimi düşlerdim.
Bütün yaşanmışlıkları çoğul yapmak, yorgun sabahların düş esneyişine benzer. Sesimiz bozkırda yankı yapar ve söz kıvılcımlara düşer. Gecemizin urgan izleriyle vurgun kelimeler dizeriz gönül tespihimize. Bütün çiçekler bataklığı sevmez, feriştah olsa da sevda, kar etmez. Anlayacağın sevdam, yüreğimizdeki ağlamaklı resimlerle varsıl günler okşarız. Binlere, on binlere çarparız ömür takvimimizi. Çapımız hüzün, mevsimimiz güz’dür. Gemilere sığmaz yelkenlerimiz, turnalar başımızın üstünden geçer. Düşürme hüzün perçemlerini yüzüne, kırk yıl geçse de seni sever bu derbeder.
Saati mi şaşırdı bu hıyar?
Gerçi hiç saati olmadı ama
En azından birine sorar.
Cebimde bir lira desen yok,