Sultanım, senin isminle süzülür yanaklarımdaki jale
Efendim, senin aşkınla şahlanır bedendeki bu sine
Sevgili, adını işitmekle silinir kulakların pası
Gül
Gülümse
Gülüşüne yandığım
Lakin sakın ağlama
Dünya için ağlama
Ukba içinse hiç susma
Kuytu mekânlarda
Marjinal hayaller kurar
Gölgemle raks ederdim
Makyajsız bir deli kurgusuydu
Zihnime dolayıp durduğum
Çukurova anası
Sigaranın ucundaki kül gibi
Onun gibi tükenmiş
Elmas gibi sert ve kırılgan
Onun gibi parlak
Çukurova anası
Ne şiir yazmak isterdim
Nede şair olmak
Ne kelime cambazı olmak
Nede hileli kelimeler kullanmak
Nede duyguların kalemle izdivacında
Nikâh memuru olmak isterdim
Umutsuzdu kardan adam
Her yandan eriyordu
Her şeyden habersizce
Güneşe gülüyordu
Utangaçtı yağız yiğit
Ey gönül, bir andelip olup konsam dalına
Bir buram misk mi sunarsın yoksa diken mi?
Seranad dizsem gönül bağına
Bir buket bürudet mi ikramın yoksa buse mi?
Dilruba nedir meramın senin
Gönüller yakıp, gözleri kör etmek mi?
Çektikleri yetmez mi sana “kara gözlüm” diyenlerin
Hoşuna mı gidiyor “müjganına mübtalayım” diyenleri inletmek
Sana “dilber” dendi, “canan” dendi “yar” dendi
Çöllerde dolaştığın an leylaydın
Aynalarla konuşmaya alışmıştım
Ben bana döndüğümden beri
Sessizce konuşmaksa bana
Kendimle dövüşmeyi öğretti
kelime ve duygu cambazı olmak kolay değilidir. bu acıyı yada bu mutluluğu tatmak ve kalemle kağıtla tattırabilmek..işte şair..iyiki varsın...en dost...