Sadece Umuda Dönüşmüş Yıllar 1.

Mustafa Yılmaz 4
765

ŞİİR


17

TAKİPÇİ

Sadece Umuda Dönüşmüş Yıllar 1.

Aslında azat edilmiş bir yaşamın boşluktaki sesleriydi bu kargaşalı nefes almalar...
Karmakarışık hislerle, karmakarışık düşünceler ve de hissedişlerimle sanki her an aldığım nefesle berabersin vakitli vakitsiz zamanlarda…

Sanki hayatımda başka hatırlanacak zaman yokmuş gibi, çoğu öfkeli anlarımda, bazen kendimi mutlu ve huzurlu hissettiğim zamanlarda, çoğu da seninle konuştuklarımızdan bir kısmını veya benim çaresizliklerime çözüm arayışınla, sana nefretimi yüreğimin bütününde hissettiğim anlarda aklıma düşüyorsun…

Karanlıktı, gece boyu üzerinde kayarcasına son hızla ulaşma yerimizin hedefi olmadan, sadece aracın fısıldayan motor sesi ile hedefi olmayan bir yolculuktu gün ışığını düşünmeden nefes aldığımız yollar…

Hedefi belli olmayan bir yolculuk başlangıcımızın geceye sarmalanmış düşünce sessizliğinde, derinden gelen müzik ritmi ile var olduğumuz zamanı boş vermişçesine, düşünce zincirinden bir şeyleri sanki yeniden yaşar gibi uzaklaşıyordum şehirden…

Karanlığı karşıdan gelen araçların farlarından uzayan ışıklardı farklı zamanlarda gözlerimizi kısarak hızla arkada kalan ağaçların gövdelerini hizalayarak uzuyorduk sessizliği bozmadan gecenin gizemini içimizde hissederek…

Araç içi müzikten gelen bir ritimle sağ el parmağım direksiyonda ritim tutarcasına
O ritimle mırıldanıyordum kendime “olmasaydı sonumuz böyle” cümlesini tekrarlıyordum…

Garip bir hüzün kokuyordu gece kendine hükmedemeyen düşüncelerle kendi sessizliğimi saklarken düşlerle boğuşurcasına, sanki ikimiz de korkunun suskunluğuyla nefes alma zorluğunu hissederken gecenin vedasız bir gidişe hükmetmeye çalışmasını ezme hisleri ile susuyorduk…

Ansızın “seni sevmiştim canımı ezercesine,” cümlesinin kulağımda ki yankısıydı onun sesi…

“Suskunlaştık artık birbirimize” dedim “suskunlaştık, belki de çürüyoruz bu kadar karmaşa düşüncelerle” derken, onun ağladığını hissettim…

Sen, konuşurken, “ben kaderime ağlarım” cümlesini defalarca sesinin tonunu değiştirerek mırıldanıyordun…

“Neden” dedim, neden kaderine ağlarsın, aniden çenelerin titrerken gözlerinden yaşlar boynuna doğru akışıyordu…
“Kaderime ağlarım, çünkü geç bulduğum bu mutluluğumun biteceğini hissederim…
Sen konuştukça ben kaderimi ağlayarak dahi olsa yaşamak istiyorum, yeter ki senin nefesini hissedeyim…”

Aslında ben daha farklı şeylere düşünce zinciri oluşturuyordum. En yorucu düşüncem bu günkü yaşamın sonunu hissediyor oluşumdum…
Ve onun ansızın yaşamımdan düşeceğini veya kaybetme korkularımın limiti aştığını hissediyordum ben…

Kendi kendime “gidecek” diyordum, gidecek çünkü yaşamım bana uzun mutlulukları hep kısıtlamıştı… Veya en kısası, kaybetme korkularımın yaşamım da kısıtlayacak mutluluklarımı… Bir çamur deryası bu har duygularımın ağır basması...

Kaçıncı kara yas bu özlemek?

Kaç saat art arda bir şeyleri beklemekle, adını bile yazmaya korktuğun soruya cevap ararken birden kimdi o en çok bir zamanlar özlediğim diyorum...
Oysa sinsi bir saklanıştı o isimden, özlemek kelimesi yerine nefreti koymayı da pek istemezdim bazen...
Anıların köprüsü yıkıldı bu anlarda, yazmaktan korktuğum özlem kelimesinin üstüne basa basa çiğniyorum aklıma giren ismin gölgesindeyim h tepinerek...
Aslında özlemekten ziyade, aklına düşen bir ismin üstüne basarak, tepinme gayreti içindeyim sanki…

Bazen ne kadar da çok öfkeleniyorum, hatırlamaktan ziyade hazmedemediğim tüm hareketler düşüyor kuytuluklarda sakladıklarımın arasına...
Yaşamımın tüm kuytularına sinerek, her an birden düşümden düşercesine göz diplerimde peydahlanan o isimle an zamanını yaşamak bile artık çok baş döndürücü anlar yaşatıyor insana...

Günün her anında en önemlim diye düşünmenin ardına sinen bu nefret duygusuna küskünüm aslında...
Yaşamımın tüm kuytularına sinerek, her an görüntüsünü an an sakladığınla nefret bağıydı asıl küskünlük yaratan yaşama...

Birden düşümden düşercesine göz diplerimde peydahlanan o isimle an zamanını yaşamak bile artık çok baş döndürücü anlar yaşatıyor insana...

İsmi bir sır iken, sevgi adına içime gömdüğüm o isimle yüzleşme korkusu yaşamak kendinde belki de şuçluluk duygusu yaratıyordu, bilemedim, oysa canımdan öne düşündüğüm bir nefesini saklımda tutmak isterken, bu kadar değişken şartları yaşamak belki de olağandı bilemiyorum...

Sezen Aksu şarkısındaki "sen ağlama al yüreğimi senin " sözünün bu gün ardına düşmekle, belki de acılanmalarda yalnız olmadığımın ispatını yaşamak istemiştim...

Belki de garip bir duygu ile özlediğimin olmaması çarpıyor yüzüme, asıl özlemek de farklı bir şey galiba ki zeytinin rengi gibi ferahlık veren bir duruş gerekti sanki bana...

Sanki bir denizin varlığıydı düşüncelerimdeki yeri...
Şu an üst köpüğünü sallayan denizin rengini gördükten sonra belki beklemekti sabrın imtihan yeri...

Bu gün cumartesi ki yaşamımdaki en tedirgin olduğum günlerden biri..

Yağmurda ıslanmaktan korkmam derken, sağanakla karşılaşmaktaki şaşkınlığıma doluşuyor düşüncelerim, işte öyle bir davranıştı sevmek seninle sevgiyi yaşamak...
Oysa zaman tüm özlenenlerle nefes almalarımızı birleştirdiğinde, galiba doluya yakalanmış hislerle sığınmak gerek bir yerlere veya önemsediğim birine...

Kaç zamanım var bu günlerde geçmişe dair yaşantılarımla öfkelenmediğim? Veya kaç gün var içinde öfkelerimin bulunduğu?
Oysa senli geçen her günün her anı sevinçler yumağında örülü olan?
Yaşamımı düşündüğümde sen öfkeleri ile doluşan hangi zamanım yoktu?

Düşündüm de seni sevmeye kendimi adadığım süreçte hep acılanma, çoğul öfkeli zamanlar olan nefes almalarım ve çoğunda kendime hayıflandığım zamanlar…

Peki, mutluluğun var olduğu zamanlar nerede kaldı?

Bir vah düşüncesiydi sokakları bize mesken ettiren, bir vah düşüncesiydi sokakları bize mesken ettiren, bir vah sesiydi yüreğime isyan ettiren arkası yalan bu düşüncelerin derken, kaçak düşlerdi yaşamın içinde varlık savaşı sürdürmemi zora sokan…

Dünler vardı özlemini var ettiği günleri düşlediğim, dünler vardı yaşamımdaki var oluş huzuru yaratan.

Arkada kalan yaşam savaşıydı umutlarımı içine alan.

O, yarınları düşlerken tüm umutlar vardı içimdeki virajda kalan…
Sevmenin tarifinde var olan sensen bu günlerde neredesin ki düş kurmalarımda bile yoksun derken…

Bir ses var içimde, hareketinde hız kazanmış, düş yorgunluğuma rağmen, o düşün içinde savrulurken, geçmişten kopan anı parçalarımdaki hatam ile sen varlığın ön plana çıkarken, gücenmek anlamlı bir kelime düştü aklımdan düşünmeden…

Evet sanırım çok keskin bir kelimeydi gücenmek, tüm geçmişin içine bir ah ekleyen ve tüm düşüncelerimi bu kelimenin pişmanlığına sürmüşken, sadece kendimle kendime acılanırken, garip bir öfke ile nefret yarışı başladı içimde senli yaşamımın, güzelliklerine gölge düşüren…

Ne kadar da yükselen mutluluklar yaşanmıştı o yaşam dönemimde, her anı bir birinden farklı sevinçlerle nefes almalar yaratan, senin dediğin gibi bir daha asla böyle fotoğraf zamanları yaşanmaz derken ne kadar da haklıydın, ürkerek uçacak kekliğin ovadan, havaya kalkışını gördüğümüz o anki feryadımız bir daha asla olmazdı…

O kekliğin korkmasıydı bize üzüntü yaratan. Hatırlarım ki nasıl bir ürperti ile ellerin boynumdan sırtımda birleşirdi, ansızın sebepli haykırışınla…

Üst üste kurulan düşler bunlar birbirimizin düşleri ile ellerimizin birleşerek bedenimize verdiği yük ki artık yaşamın dar zamanlarının başladığının işaretiydi şüphesiz…

O günden bu günlere sarkan bu düşüncelere, şaşmak mı ardından nefret duygusu ile söylenmek mi gerekirdi, bu günlerde hatırlanan garip anıların etkisinden başka hiçbir anlamı olmayan bu düşüncelerin ardından hayıflanmak sadece kendime acılanma getirdi güzel günler göreceğiz düşüncesinden umut olarak kopmak pek de haklılık getirmezdi tüm güzel yaşamışlıkları da inkâr etmekle…

Düşüş bu tüm yaşanmışlık düşüncelerindeki pişmanlıklarla, öfke zinciri oluşturması, geçmişten vaz geçme gereğini düşündürürken bana…

Belki de hak ettiğimiz yaşam bu değildi, arkasından pişmanlıklar olan yaşamı düşünmek gerçeğinden de farklı azap veriyor bana…

O günlere zor günler derdik, dayanmak cesaret gerektirir derdik ama o günlere göre bu günler ise daha da farklı yaşamın nefretinde idi…

Yaşamda var olmayı anlamak, hayâllerle yaşayamayacağımızı, anlamak, aslında benim yaşam düşüncem buydu, yeniden yaşamda irade ile var olmak gerekti muhakkak işte…

Mustafa Yılmaz 4
Kayıt Tarihi : 9.6.2019 13:44:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


Belki de garip bir duygu ile özlediğimin olmaması çarpıyor yüzüme, asıl özlemek de farklı bir şey galiba ki zeytinin rengi gibi ferahlık veren bir duruş gerekti sanki bana... Sanki bir denizin varlığıydı düşüncelerimdeki yeri... Şu an üst köpüğünü sallayan denizin rengini gördükten sonra belki beklemekti sabrın imtihan yeri... Bu gün cumartesi ki yaşamımdaki en tedirgin olduğum günlerden biri..

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Mustafa Yılmaz 4