Önce ruh vardı evvel zaman içinde,
‘Bela’ dedi, Belanın anlamını bilmeden,sorgulamadan
Sonra hapsoldu bir rahme,
Dediler ki ten denen kafeste çekeceksin
Sorgunu, sorgulamalarını,sancılarını
Sancılar çektirirken kendi sancılarına yabancı
Derken bir gün deli bir yürek
Sığdırır bütün soruları ceylan pınarı gözlerine
Ne soru kalır ne sorgu,
Hapseder yumuk bir yüreğe
Yokluk; varlık olur
İki mehtap arasında iki dünya,
İki deniz arasında tutulursun
Yer gök çekilir birbirinden
Kıyılarından çekilir iki yürek zamanın ötesine
Saçaklarda serçeler şizofren bakışlarla iki mevsimi yaşar
Ve ben sevgilim iki dudağının arasında sorgulamalarımı
Savunmaya dönüştürürüm sancılanmadan
Bir bardak çayın rengine karışır kanımda şekerin
Depremler oluyor hayatın yumruk yumruk vurduğu şehrin karanlıklarında
Bütün karalar yer değiştiriyor ilkel bedenlerimizde kara çalıyor gece karanlıkta
Arzın merkezinde kaynayan bir nehir akıyor iki denizin ortasında
Uzaklardan musikarın nağmeleri çağırıyor sılaya gurbet kuşlarını
İki dünya hep birden hiç oluyor
Belaydı belalara şizofren düşler
Dağıldı şehrin sokaklarına
Kaldırımlarda yürüyen serçeler
Kaldırıp başlarını bir döşek mi arıyordu saklanacak
Yoksa halden anlayan bir keşiş
Bir derviş postu mu kapanacak tüylerine
Birbirini arayan eller miydik
Yad ellerde ne arıyorduk iki gök arasında iki mehtap
Tutuşan iki dudak arasından o mahur beste dökülüken
Sevişmelerin ardından daldığı uykusundan müjgan uyanır
Ağlamaya buyurur soframıza
Rakıya katılan su,
Günahını rakının nasıl masumiyetine boyuyorsa beyazın
Gözünden akan damlalar da
Günahını masumiyetine boyar müjganın
O mahur bestenin gözlere dolan hüznü süzülürken dunaklara
Elbette yanıp kül olacak beden
Sen- Ben külde cüz değil miyiz zaten…
Kayıt Tarihi : 17.2.2016 17:57:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!