Ağustos sıcağında…
gökten çizgi çizgi yere kadar uzanan,
incecik ipliklerle süzülen damlacıkların,
kurumadan inebildiği kadar inişini bekleyip,
susuzluğumuzu gidermeye çalışmak mı desem…
Ak güvercin...
yorgun güvercin kanadında,
O’na ait kokulu hüzünlerin,
penceremize konacağını bilerek sukuta gömülmek mi desem.
Yıllar süren zindan hayatında,
cebin kıvrımlarında gizlenmiş ufacık, biricik karanfil tohumunu,
bahçenin en güneş alan yerine gizleyip…
filiz hayaliyle…
karanfil kokulu şiirler karalamak mı desem…
Bir gün…
rahat arzusu,
idealsizlik, güvensizlik şerareleriyle meteor fırtınalarına tutulan,
Cennetlik duyguların dikenli tellerle örüldüğü…
ateşîn korkaklığın her şeyimize hükmettiği dünyamızda…
azıcik inancımız, şefkatimiz, dostumuz ve ağır işiten kulaklarımıza rağmen… dualarımıza gömülüp, vicdanımıza gömülüp…
Rahmet ufuklarının huzurunu hissedebilmek mi desem.
Ansızın buhar olup
başka kıtalarda, duru gönlüne çiçekler davet ettiği gündür…
ayağımızdan eksik olmayan diken iltihaplarına aldırmaksızın…
makamın, rahatın çıbanlaşmasını fırsat bilip,
bâri ruhumuzu serinliğine atabilmek,
vefasızlığımızı itiraf edebilmek için…
vuslatın gölgesinden artık yüz çevirip…
O’na doğru koşma anını kollamak mı desem
Bu sürgün, bu bayrak mezarlığı…
erdemin her gece her gündüz koparıldığı-budandığı ülkede…
ardına bakmadan…
mataramızın son damlasına kadar birkaç çiçeğe su vererek,
bir kaç gönle tebessüm ederek…
ayak izlerimizi silmek isteyenlere de beddua etmeden
güneşe doğru sessiz sedasız yürümek mi desem…
Uykusuzluk mu,
içimizi dolduran lavlara tahammül mü…
vefasız nefeslere alışmak mı desem…
Sabır nedir diye soruyor gönlüm
Bir bilsem…?
1 nisan 2002
Erdal GişiKayıt Tarihi : 26.7.2005 12:14:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

TÜM YORUMLAR (1)