Ey gam yağmuruyla ıslanan insan!
Dert buzullarından çözünen de var.
Duydun mu, gördün mü böyle imtihan?
Demir testereyle bölünen de var.
Ey oğlu hapşırsa deliriveren!
"Sorun olmaz" diyen doktoru yeren!
Altı yavrusunu toprağa veren,
Resul-i Ekrem'i düşünen de var.
Ey yetim hakkı gasbeden mürtekip!
Boyun kemiğini kırsın yağlı ip!
Bir tas çorbanın hasretini çekip,
Kebap yemiş gibi görünen de var.
Ey bin giysiden kolleksiyon yapan!
İsrafa dalıp itidaldan sapan!
Attığın şapkayı havada kapan,
İncecik hırkaya bürünen de var.
Ey saunalı büyük köşkün beyi!
Döndün belli kestirmeden köşeyi.
Sobası olmayıp battaniyeyi,
Titreye titreye örtünen de var.
Ey yüz metrekare evden sıkılan!
Evim kira diye gamdan yıkılan!
Bir tünel bulsa sevinçle sokulan,
Evsiz sokaklarda sürtünen de var.
Ey çorapta bile marka arayan!
Bulunmazsa bin bir market tarayan!
Var mı çorap söyle ona yarayan?
Ayağı olmayıp sürünen de var.
Ey asi hastalık hastası ağa!
Diken batsa kahrolursun ayağa!
Kötürüm olmuş, pislemiş yatağa,
Utlanıp evlada yükünen de var.
Ey Yüce Rabbi inkar eden adam!
Akıl ipiyle oluyorsun idam!
İnanman için aklın sana ikram,
Aklını kaybetmiş, gülünen de var.
Ey Kul! Sabret, sınav var bu cihanda!
Bin ordunun kuvveti var imanda!
İmandan nasipsiz, her imtihanda,
Allah'ı bilmeyip dövünen de var.
Ey Allah'a iman etmiş müslüman!
Rabbin seni etmesin mi imtihan?
Beterin beteri var gör de uyan!
Bin bir dert başında bükünen de var.
Ey Allah'a teslim olup inanan!
Sabır örtüsü altındadır cinan!
Kömür elmas olur basınçla inan,
Sabır sularını dökünen de var.
Ey gam yağmuruyla ıslanan insan!
Dert buzullarından çözünen de var.
Duydun mu, gördün mü böyle imtihan?
Demir testereyle bölünen de var.
Sabret Mümin! Önderin var dert gören!
Derdine sabır kokusunu süren!
Altı yavrusunu toprağa veren,
Resul-i Ekrem'i düşünen de var.
Kebap yemiş gibi görünen de var.
İncecik hırkaya bürünen de var.
Titreye titreye örtünen de var.
Evsiz sokaklarda sürtünen de var.
Ayağı olmayıp sürünen de var.
Utlanıp evlada yükünen de var.
Aklını kaybetmiş, gülünen de var.
Allah'ı bilmeyip dövünen de var.
Bin bir dert başında bükünen de var.
Sabır sularını dökünen de var.
Demir testereyle bölünen de var.
mürtekip: 1.Para, kazanç karşılığı olarak kötü, uygunsuz işler çeviren (kimse) . 2. Yiyici.
itidal: 1. Aşırı olmama durumu, ılımlılık, ölçülülük
utlanmak: Utanmak.
yükünmek: Önünde eğilmek, diz çökmek, baş eğmek.
bükünmek: 1. Kıvrılmak, bükülmek. 2. Ağrıdan, sancıdan kıvranmak.
cinan: Cennetler.
(28/12/2015 - Burdur)
Sezgin KalaycıKayıt Tarihi : 29.12.2015 14:13:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Allah-ü Teala kullarını hayatları boyunca çeşitli imtihanlara tabi tutmaktadır. Kömür madeni yeraltında yüksek sıcaklık ve basınç altında elmasa dönüşürmüş. Aynen bunun gibi ağır imtihanların baskıları altında sabredip de sınavı geçebilenler, cennete ehil hale gelip Allah tarafından cennetle ödüllendirilecektir.
Rabbimiz Bakara Suresi 155 ve 156. ayetlerinde; “ Andolsun ki sizi biraz korku ve açlık; mallardan, canlardan ve ürünlerden biraz azaltma (fakirlik) ile deneriz. (Ey Peygamber!) Sabredenleri müjdele! Onlar başlarına bir musibet geldiği zaman: «Biz Allah’a aidiz ve sonunda O’na döneceğiz.» derler.”
Ankebut Suresi 2 ve 3. ayetlerinde de; “ İnsanlar, “İnandık” demekle imtihan edilmeden bırakılacaklarını mı zannederler. Andolsun, biz onlardan öncekileri de imtihan etmiştik. Allah, doğru söyleyenleri de mutlaka bilir, yalancıları da mutlaka bilir.” diye buyurduğu için, elbette bizi imtihan edecek. Allah imtihanımızı kolay eylesin. Amin.
Bazen küçücük şeyleri dert ederiz kendimize. Ayakkabımızın, telefonumuzun, arabamızın markasını sorun ederiz. Üzülürüz bunlar için hiç gereği yokken. Ayakkabı markasını dert ediniyorsak ayakları olmayan kulları, küçük hastalıklarımızı dert ediniyorsak, felç olup yatağa bağlanmış ve ihtiyaçlarının karşılanması için başka insanlara muhtaç olup utancından iki büklüm olan kulları, evimiz çok güzel değilse, sokakta evsiz kalmış kulları düşünmeli, halimize binlerce şükredip sabretmeli ve bizden daha ağır şartlar altında yaşayan kulların sıkıntılarından kurtulmaları için Rabbimize dua etmeliyiz. Beterin beteri vardır derler ya dertler, musibetler, hastalıklar açısından her zaman kendimizden daha zor şartlar altında olan kişileri düşünmek lazım. Yoksa stres ve bunalımdan kurtulmak mümkün olmaz. Ahlak, fazilet ve ibadet bakımından da bizden daha üstün olan kulları örnek almamız gerekir ki, iyiliklerimiz artsın.
“Ateş düştüğü yeri yakar” derler, doğrudur. “Hariçten gazel okumak kolaydır.” derler, doğrudur. Allah onlara sabırlar versin; derdi, çileyi, acıyı ancak çekenler bilir. Ama imtihanlara sabretmekten başka da kurtuluş çaresi yoktur. İmtihanlara sabırsızlık gösterip, Allah’a isyan etmek, hem dünyada hem de ahirette hüsrandır, azaptır.
Peygamberimiz ve ashabı İslam dinini yaşamak ve tebliğ etmek uğrunda ne çok çileler çekmişlerdir. Buna rağmen bakınız Bakara Suresi 214. ayet-i kerimede ne buyuruyor Yüce Rabbimiz:
“(Ey müminler!)Yoksa siz, sizden önce gelip geçenlerin başına gelenlerin benzeri sizin de başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız?! Onlara yoksulluk ve sıkıntı öylesine dokunmuş ve öyle sarsılmışlardı ki nihâyet peygamber ve beraberindeki müminler, “Allah’ın yardımı ne zaman gelecek?” demişlerdi. İyi bilin ki, Allah’ın yardımı yakındır.”
Şu hadis-i şerifte de bu imtihanlarla ilgili örnekler vardır :
Habbâb b. Erett anlatıyor: Resulullah (sallallahüaleyhivesellem) Ka’be’nin gölgesinde kaftanını yastık ederek dayandığı bir sırada yanına vardık. “Yâ Resulallah! Bizim için Allah’a dua edemez misin? Allah’tan yardım dileyemez misin?” dedik. (Kureyş müşriklerinin işkencelerinden şikayet ettik) Bunun üzerine Resulullah (sallallahüaleyhivesellem)’ın rengi değişti ve şöyle buyurdu:
'Sizden önceki ümmetler içinde öyle kimseler bulunmuştur ki, (zalimler tarafından) yakalanır, onun için yerde bir çukur kazılır, o kişi o çukurun içine gömülürdü. Sonra büyük bir testere getirilir, onun başı üzerine konulurdu da cesedi ikiye bölünürdü, fakat bu onu dinden döndürmezdi. (Bir başkasına da benzer işkenceler uygulanır): demir taraklar ile etinin altındaki kemiği ve sinirleri taranırdı da, bu işkenceler o mümini dininden çevirmezdi. (Sahabilerim!) Size yemin ederek söylüyorum ki, Allah bu işi (İslam dinini), mutlaka tamamlayacaktır. Öyle ki, bir süvari San’a’dan Hadramevt’e kadar (tek başına) yolculuk edecek de Allah’tan ve bir de (yolcu koyun sahibi ise) koyunlarına kurdun saldırmasından başka hiçbir şeyden korkmayacaktır. Fakat sizler acele ediyorsunuz!.' (Ahmed b. Hanbel, 5/109; Buharî, Menakıbu’l-Ensar, 29).
Resul-i Ekrem Efendimizin üçü erkek, dördü kız olmak üzere yedi çocuğu dünyaya gelmiştir. Bunlar doğuş sırasıyle Kasım, Zeyneb, Rukayye, Ümmü Külsüm, Fatıma, Abdullah, İbrahim isimlerini almışlardır. Rabbimiz hiçbirimize evlat acısı göstermesin bu yedi çocuğun Hz. Fatıma hariç diğer altısı Peygamberimiz hayatta iken vefat etmişlerdir. Bizim için hayatı örnek olan Efendimiz Muhammed Mustafa sallallahüaleyhivesellem, evlatlarının ölüm acılarına sabretmiştir. Tüm dertlerine sabır kokusunu sürmüştür. Bizler de Efendimiz Muhammed Mustafa sallallahüaleyhivesellem gibi dertlerimize onun sabır kokusundan sürelim. Böylece o dertler bizim ahirette cennetleri kazanmamıza vesile olsun inşaallah. Bakara suresinin son ayetindeki dualarla konumuzu noktalayalım:
“Ey Rabbimiz! Bizden öncekilere yüklediğin gibi bize de ağır bir yük yükleme. Ey Rabbimiz! Bize gücümüzün yetmediği işler de yükleme! Bizi affet! Bizi bağışla! Bize acı! Sen bizim mevlâmızsın. Kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et!” (Bakara, 2/286)
29/12/2015-Sezgin KALAYCI
TÜM YORUMLAR (2)