Mart güneşi ayazla berraklığın en barışık olduğu mevsimsel özelliklerin yaşandığı günleri arz ederken, zaten kurşun gibi ağır olan havanın gün ışığında su kristallerinden süzülerek, insanın yüzünü yalaması insana yüreğine dönüp başka sıcaklıklar aramasına neden olur. Gün içinde yaşananlardan veya mazide kalmış yüksek kalibreli hatıralardan veya öğretilerden, mukavemetine ilave katkı, direnç sağlayacak kutlu vesileleri sorgular. Hatta bir yanınız buz tutmaya meyletmişken, dost bir yüzün vermiş olduğu tebessüm, gamze sizi yeniden hayata döndürmüş gibi rehavete sokar.
Adımlarınız kaskatı kesilmeye başlarken, beklide hemen her şeyden vazgeçmeye başlamışken, yâdınıza düşen sımsıcak bir gülümseme kanınızı ısıtır. Kayıplarınızın çetelesini tutarken, üzüntünüzün yeise vardığı noktada, hafızanızda filizlenen vefa timsali bir sembol, ihtiyacınızın ötesinde kâr’a geçtiğinizi düşündürebilir. “Mart güldü! ” diyebildiğinizde ve buna gönülden inandığınızda, rüyalarınızda gök gürültüsüne kabaran toprakla birlikte, erguvanların müjdeleyicisi bahar kokar.
Bir vesilede bin atlının koşarak geldiği, sümbül koniklerinin kolonlarında perilerin raks ettiği, rüya kuşlarının kanatlarının altında hasretli sevgililere umutlu haberler taşıdığı, üçlerin yedilerle oturup sohbet ettiği., Kırkların şehitlerle birlikte yeşil sarıklar kuşanmış vaziyette, kanatlı atların üzerinde düşmanın üzerine gittiği ve meleklerin aşk yağmurlarında ıslanmış halvet yorgunu fukaranın yüreklerinden öperek muhabbete ısındırdığı gün dönümü düşleri görebilirsiniz.
Dünya gözü ile baktığınızda, bal mumunun sırrını ifşa etmeye muktedir olamazsınız belki ama sırra kadem basan vefanın ayağının tozuna kafa yormaktan yorulduğunuzda, usunuzu muhasaraya alan uykunun derinliğine daldıkça, rengi ve tonu sayısızca açalyaların arasında devriâlem edersiniz. Zenginliğin bir gönül mertebesi, bir müspet yansıma olduğunu da fizik ötesi gezintilerinizde anlamış idrak etmiş olabilirsiniz.
Ne taze ölüyü mezar.
Ne de şeytan, bir günahı,
Seni beklediğim kadar.
Geçti istemem gelmeni,