Dışarda sarı bir sonbahar vardı,
Son bahar uğultuları camları yalardı.
Biz bağrışarak tartışıyorduk,
Sonbahar uğultusunu hiç duymuyorduk.
Belki beyaz akşamların habercisiydi,
Belki de kırılışımızın son sesiydi.
Sesini duymadık yüksek sesimizden,
Sonra çıkıp gitti kapıyı çekerek dışardan.
Buz kesildi ellerim yıkıldım olduğumm yere,
Oturup ağladım pişmanlıktan gebere gebere.
Nere giderdi şimdi, böyle bir kadın başına?
Üstelik uğultu iyice azmıştı dışarıda.
Ne olurdu o bağırırken ben susaydım?
O üstüme gelirken ben alttan alaydım.
Bekledim biraz belki döner diye, öylece;
Sonra bende çıktım peşinden, dönmeyince.
Biranda sanki kayboluvermişti,
Sanki yer yarıldıda içine girmişti.
Koşar adım sokakları perçinledim,
Hiç bir yerde onu göremedim.
Bir anda sırra kadem basmıştı,
Kim bilir ne dedimde bu kadar kırılmıştı.
Oysa onu kendimden bile çok seviyordum,
Ama ona bir türlü bu sevgimi anlatamıyordum.
Ben şimdi pişmanlığın son limanında,
O; kim bilir hangi ızdırabın koynunda?
Daha da acısı; ondan nefret ettiğimi düşünecek,
Belki bir ömür boyu benden nefret edecek.
Şimdi niye içtiğimi anladın mı dostum?
Hadi iç artık sende, bak yenisini doldurdum.
Hem burası sabahçı mekanı bilirsin,
Başka türlü sabah edemezsin.
Kayıt Tarihi : 14.6.2011 10:02:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!