Yürürüm sanırlar
Üstünden atlayıp geçtiğim ipini koparmış taşlar.
Bir yanım devriktir oysa
Kolunu kaybetmemek için
Elini taşırım sürekli sol cebimde
Ne zaman gelip girersin kuş yuvalarına bilmem
Kalplerinde aşk işaretiyle doğar kimileri... Yeryüzüne gönül indiremez onlar... Hayatı ve insanları anlarlar,hayata ve insanlara merhamet duyarlar,ama hayatın ve onun içindeki insanların yaşadıkları gibi yaşamazlar.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Devamını Oku
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
İnsanlar hayatlarında bir kere buluğ acısı çekerler, fakat dehanın çocukları onu birçok kere çeker, zira böylece her defa gençleşirler
Goethe
Nedense bu sözü çağrıştırdı zihnimde şiir..
Tebrikler
ŞİİRİN BAŞLIĞINA BAKAR MISINIZ?...' Sabaha Kur Merdiveni...' Biraz muzip, biraz sevimli ve o kadar da ilginç... nedenini anlamak için finale kadar bir nefeste okumak gerek önce. Sonra tekrar, tadına vara okumak.
Şiirlerinde genelde hep çocukluğuna daldırır bir kez kalemini Mustafa öğretmenim.. Oradan neler getirir neler...
Bu sefer delik ceplerini getirmiş. Nasıl da doğal ve içten.
Bir yanım devriktir oysa
Kolunu kaybetmemek için
Elini taşırım sürekli sol cebimde
Ne zaman gelip girersin kuş yuvalarına bilmem
Sıkça yoklarım çünkü
Ta çocukluğumdan beri kesin biri deliktir
VE SONRA:
En çok çocuklar anlar halimizden
-Derken senden de söz ediyorum dikkat edersen
Üstelik aynı okula gitmemişken-
Aynı okula gitmek şart mı ki öğretmenim?.. İnsan sevince yürek hep sevgilinin adını heceler.Kaleme de yazmak düşer elbette. Ne derler:
' DERVİŞİN ZİKRİ NEYSE ZİKRİ ODUR. '
YA İKİ KİŞİLİK BAKAN GÜLÜMSEYEN GÖZLER...
Yine de iki kişilik bakıyor gülümseyen gözler
Ve biz de iki kişilik öpüyoruz hayatı
Gülümseyen yerinden
Ne güzeldi...
Ellerin sıcağını paylaşmak da iyi fikirdi doğrusu.
Sıcaklığı pay edebilmemiz için
Sıraya bindirelim eldivenleri
Sırayla giydirelim istersen ellerimizi
Neden olmasın?... Çocukluğumda, köyümüze fındık toplamaya işçiler gelirdi uzak diyarlardan. Bahçeler evden uzaktı da, fındık ağaçlarının dibinde yerlerdi yemeklerini. Bazen kaşık sayısı eksik gelirdi. İşte o zaman bir kaşığı iki kişi paylaşırdı yemekte nöbetleşe... Kaşık bile paylaşılabiliyorsa eldiven neden paylaşılmasın?...
Finalde ise mesaj yollu tatlı bir uyarı yapmış şair:
Unutmamalısın
Dayanıksız köşeleri bir kat fazla ördükçe
Tıpkı yaşam gibi ikiye katlanır sağlamlığımız
Hasta ve zayıf kuşları
Sürüden kovan serçeleri gördükçe
Uçup seken sözlerimi bir türlü tutamıyorum
Bari sen tut beni en zayıf yanım sana tutkumdur zira
Bütün zayıflıklar böyle olsa diyesi geliyor insanın.
Ve son olarak da şiire ad veren dizeyi kullanıyor:
Bir de güvenme şu akşamlara
Çıkıp çıkıp gider aklım bulamam pencereni
Ne olur ne olmaz
Sabaha kur merdiveni…
Derim ki; Sakın ha... Sabaha gören olur merdiveni sağdan soldan. İyisi mi yine gece gelmelidir seven. Pencereyi bulmak için de bir gece lambası yakmalıdır sevilen. Ama rengi illa da mavi olmalı. Zira mavi, umudun rengidir her zaman...
İçinde bulunduğumuz şu yoğun gündemde biraz konulardan uzaklaşmak iyi geldi. Hele de böyle şirin bir şiir dili, akıcı bir üslupla yazılmış şiirlere rastlamak oldukça zor. Sizi yürekten kutluyorum öğretmenim. Gerçekten mükemmeldi.Nicelerine... saygım, sevgimle...
Böyle bir şiire nasıl yorum yapılır bilemiyorum.Ne yazsam yeterli olmayacak beğenimi anlatmaya. Öyle ki kıskandım adeta.Kurnazlık yapıp bazı bölümlerini alayım dedim tırnak içinde ama her biri diğerinden öyle güzel imgelerle bezenmiş ki tebrik edip kutlamaktan başka bu emeğin hakkını yazacağım hiç bir kelime yeterince anlatamayacak anladım. ''Ama ben yine de bu bölümle nice şiirlere diyeyim.
Çok kutluyorum kıymetli şair, sevgiyle
'Bana “sakın ölme” diyorsun ya
Özellikle öğle sonları üşüyorum bilesin
Sıcaklığı pay edebilmemiz için
Sıraya bindirelim eldivenleri
Sırayla giydirelim istersen ellerimizi'
aşk denilen tablonun yokuş mu yoksa bir kuş mu olduğunu düşündüm.. gökyüzüne de, yerin en ağır yüzüne de öyle yakın ki.. yolun hafif yada ağır oluşu karşılıklı bir işleyiş ve nakkaşlığa bağlı çünkü.. birinin rengini silik tutması yahut da aşırıya kaçırmasıyla tüm ahengin bozulabileceği bir tablo..ama rengini bulan yürekler için, bir sabah bir merdiven dayayıp yıldızlara değebilecek kadar da güzel elbette....... kutlarım hocam.. mükemmel bir şiirdi.. saygılar sunuyorum..
Yürürüm sanırlar
Üstünden atlayıp geçtiğim ipini koparmış taşlar
Dalgınlığımı gözleyen gereksiz tümsekler
Gereğinden çok çukurlar ...
ZEYBEK HOCAM:Şiirinizi defalarca okudum,sonunda ilk kıtasına karar kıldım.Siz hayatı tarif ediyorsunuz,''ipini koparmış taşlar,gereksiz tümsekler ve gereğinden çok çukurlar''ayağımızın takılıp bizi bir seksen yere deviren engebelerdir,yaşamımızın her safhasında olduğu gibi...
Bir yanım devriktir oysa
Kolunu kaybetmemek için
Elini taşırım sürekli sol cebimde ...
Entresan bir durum,hasta bir vucuda yük olmaması için kol ,el sayesinde cebe girince,araz önleniyor.Burada yük olan kol mu ,el mi? Bence kol eğer devrilmeye nedense, vucuda yük olmuş demektir.
Aslında bu harika bir aşk ve sevda anlatan bir şiir.''Ayakkabılarımı sorsan adını duyar duymaz
Nasıl da hafifler '' Sizi ve şiirinizi yürekten kutluyorum.Her kıtasına yorum yazılabilir.Sayfalar yetmez bance,kaleminiz daimi olsun,müthiş bir anlatım ! Tebrik ediyorum.
Bu şiir ile ilgili 125 tane yorum bulunmakta