i
Bağın bahçenin huzruna geçtiğimiz şu yaya geçidi düzlük..
ki kaldırımları gündüz`ün bir şehir asfaltının,yeniden ve yeniden:
Ne gariptir ruhlar ki anlatıvere bilinenleri.
Beş binlik Şili sekoyasında, piramitlerin olacaktı şahit doğuşuna
bekleyen baykuş,ve taşıdı, yılmadı, ilerleyişini,..on eder mavi balinalık kütükağacı.
Değişik bir puhu ki, kaç keresi kadar ama asla sayılara sığmadı:
`Fazlasıdır içteki değerler bundan` dedi
ve ilerledi
ve gerçekten de böyledir
ki o da buna uydu
ama uyan da olmayan şeyler de vardır ki kabullenilmez durumlar -teslimiyet düşmanlığı.
Dürtülerin afakan tutkular olduğu yerde daha bir ihtiras, huzurluca stabil sevi;
aşırılığın değerlerini bilir, ve bir noktada durur
-tekrar harekete geçmek üzere, ama o bilinen eder`e gene.. gene...
Kıpraşmak bu mudur?
Kan kuzusu nasıl olur diye sorma.
Beyazdır gözleri, beyazdır tüyleri, beyazdır toynakları; her yeri beyazdır
ama dara düşünce tüyleri aniden kızıllaşır.
Kırmızı bilmeden kendini, kendini ve başka birini daha sürükleyen, en azından uğraşan buna.. post;
gene de Londra konferansı`nı es geçebilmeden değer veren Lozan`a tabi...
Öyle köprüler ki, arasından geçmeden kızılile akın;
eh, der ki: `kızılötesi uzaklaşışı olmayacak enerjik morötesi aşkın.
Tabaklar, çanaklar, çanak çömlek, ve çömlekçilik;
şu koca, uzun masa malikane tasvirinde, barok aslında.
koca koca kap kacak, gün içinde bize yemeğimizi verirler.
'Aslında' denilerek tasvir beyanlığındaki bir malikanenin barokluğu nasıl oluyorsa...
Döke döke, bir sirk filinin normal bir kovadan, küçücük bir sunak ayaklıkta
ya da narin, uygarca
Yeriz o yemeği;
yeriz,ama yeriz
gün içleri.
Ve kalırız hayata
Sevgilim, siz en meleksinizdir de bazen ne ana baba nafile...
`Biçareyim`, `pişmanım`, demem.
Sürdürdüğün kuytu mücdelesini bilir bir uçan pervane ışığa! !
Eğer o ışık yıldızlara yerleştirilseydi bile
senin talep edilişinin üzerine yeleştirilemezdir, o vaktte, şartta bile:
Kendinizi bulan siz ki sevgilim bunu bilirsiniz ne için yaptığınızı.
Gene de biliniz ki ben değilim bencil, uğurböceğine -
el salaldığımı bilseniz bile benim ona, onun salaldığı gibi bana
- Gene de biliniz ki ve, haşa Sanıı...
Gücümün bir sınırı var`dır
ama sonlu da değilim tıpkı senin gibi, uzay gibi,
kalbin`in gerçek aşkla çarpan her bir birey yürek gibi.
Bir tur atayım desem; bu yüzden
o yer,bir Korku Gecesi`nde* sarı saçlı punk çocuğun o girdiği sokak olmamalı.
Hatta, Goose** bile olmamalıyım,
sonu nükleer savaş ötesi bir açık hava morgunda ziyaretçilere açılmak olan...
Sarı çocuk, bir ısırıkla
özlümsüz olmuştur o çıkmaz sokakta;
ama bil ki en kötüsü budur açık olan gözler`e...
Bilinçli bir aşkın ulaşılacakları, mağdurluk değerlendirilemese de;
oldukça da çocukça saflıkta, ki en yeğdir! !
Sıklıkla sorduğumuz bir cevap aklıma geliyor bir soruya,
bırakılmazsa bırakılamayacağı gerçeği.
Sessizliğe gömülen ahize delikleri bilmez
aşkımızda, ama sessizliğe gömülen siz bilirsiniz sevgilim çünkü;
maledemem başka maddeye
geri dönüşümlü bile olamayacağımız size-sadme-gerçeği`ni...
Şan şöhret parapul,
bunların hepsi tabak dolusu gün içi-bit yeniği.
Yemek yiyoruz her gün, her gün su içiyoruz.
Sevgiler. Çok sevgiler.
Hoş, ne ala, doyuyorsak mutlu olmaya.
Gerçekleri yalanlarsak, yaşadığımız faka.
Belki, adı 'mutluluk' der bazıları ona, ama bir ikinci yalandır bu da.
Değerleri bilmeli; davranılası, buna uygun.
Karar aşamaları; çok kere, feryat figan olacaktır, biliriz
-farklı davranış sergileyen kim.
Es geçmeyeceğimiz tek tük şeyler var
ancak en sağlam
ki gidişatın, en serice davrandığı kesinlik...
Yüzde bir pay bıraksak ki bırakılır ama neye bırakıldığı bilinmeyen.
En iyisi bu,
sonunda g/ödüm olan gibi bir hayata.
Ama bu kapanmak da değil, kesin bilinsin,
aaayaar` çekmek cilası gibi `sarmısak` yok bizde;
32 dişin sarımsağı, 'eski ağza yeni taam' bahis olsa bile:
çakı gibi net, duru bir sözcük, `ayarlamak`;
koymak yoluna bir işi,
Bülent Ersoy türkçelerine kalmadık
-kısa, net, sonsuz, Oğuzlardan Dedem Korkut.
Umutsuzluk değil
çünkü o pay verilmişlik aralığı
hep kıpır kıpır ve ne zaman ortaya çıkacağı belli değil, bu usül.
Kar Kraliçesi Bridget Fonda olmuş diyorlar ikibin iki.. ki iyidir hoştur
ama yerini hiç tutabilir mi bunlar, bir Barbarella`sında Jane Fonda`nın...
Üstelik, bunlar olurken, bir ve bir, daha doğmamış bile ise....
Sonradan görecek olduklarımız gene de, içimizden yükselir
ve bunun güçlü seslenişiyle geçeriz kendimizden
ama işte, şu anı yakalamak, bu koşullarda da, o oranda kolay.
Sormak ne kelime! beklerken şöyle,
azraile kim geldi kim gitti.
Bir köşegen topu veriyor elime.
Aşırı düzgün, kusursuz bir simetri, ama ruhsuz.
Seçimimi yaptım: e, çeviriyorum topu 666`dan;
korka veya korkmaya.. gelince altıya incin top oynayışlardan, duruyorum.
Duraksamamışım bile,
duraksamıyorum bile.
ii
Düşüverince oraya buraya,
'kim bu? ' derler.. diyenler çıkabilir mi ki ne.. erenler?
O taş benim şu taş senin;
güzel bir kaldırım sefası,
gecesinde elektriği olmayan yol boyu ana bir şalter arterde
cadde sefası,
sessiz, pısmış,..
pıstırılmış..
insan gölgeleri geçti geçesi...
İki kafa bir yek-kafa.
biri, bana göre geride; uzatılmış bir saksı bana diğeri:
camdan, bir arabadan;
berrak, şlak! şlak:
'Nüfus kağıtları icabında, lütfen? '
yok, demedi yahu:
Bakış...
Çok şeyi anlatır bilene.
Kafaların boşluğunu,
cehaleti,
ya da bilinçli kötülükleri.
Hepsinden ayrı, bir şeyi daha;
en güzel saf, arı, duru mutlulukları...
Sabahın aynasını takıyorum bilumum bir raptiyeye.
Titreşiyor koşar ayak kocaayak Yeti yetişiyor;
heyecanlı, gidip yerleşiyor göğ ağtabakaya.
Gösterir mi kendisini, orda, sessiz, bize ışık etse de devam vermeye?
Kendisini görmüyor -görememek`ten öte bir şey bu- yerleştirilen şey
- ama bir ampul takıyormuşum..demek..ben de.
'Yerleştirilen' derken;
'yerleştirilen' midir o,
yerleştirdiğimiz ampul olan raptiyenin az danışığı olan güneş mi?
Geçerken koridordan mutfak yerine yan oda-raf`a dalama!
Bir bardak suyu hakettik.
'Beyaz', prizmadan geçtikten sonra, hala!
Ey be! coşan yüreklerin eriştiğine bak sen.
Biri zindanda, diğeri de...
İkisi de aynı güneşin öbeğindee riyik
İkisi de şarap içmiyor.
Gerçekleri biliyor
ve kendilerine hakim/miş.
Ama işte,
hikaye bu ya eller birse;
kollar, kavuşmak istermiş...
Bemberrak çiçeklerin kork öcünden.
Çakmazsın zaten sen ışıktan; gir azrael,kılıfına.
Gir de öyle çık karşıma hain!
Bir öpücük gitsin! ! ! ! uzasın benden; uyandırsın.
Öyle bir şahlanıştır ki bu; diğer tüm, az utansın,
çokça çeki düzen oluşmuşise...
Her şey sonunda, hakettiğini bulacak.
Açıklayabilmekte ustaca olan gerçekleri,
sabahları gittiğinde aynaya, göze göz.
Kaybedilmediğini hissediyor
*
Kendince fısıldaşılan bir ıslık, otların arasında;
ille de o suda, ama tıpa çekmemeyi sezer hep ve bekleyen bir Edgar`da Annabell! !
Tramplenden, kaçıncı piyon atladı suyu çekilmiş satranç tahtası sarı-siyah miğferine?
Her şey dizim dizim;
dumanlar, ve sis bile.
Sigara dumanı gibi ayrışıyorlar, ve birleşiyorlar.
Düşen, çatlıyor düştüğünde beton havuzda.
O zaman birleşiyorlar gibi.
Bir de ben deneyeyim diyorum, hani bu ya, kafileye katılım.
Nasılsa, hepsinin arasından geçip seğirtince;
beklemeden iteleyiveriyorlar, yampiri ağızlardan eğlenmişlik kakara kikiri kukuru.
Betonun arkası şelale olabilir mi?
Alice, satranç tahtasındaki dev aynasını kendi koyduysa;
gerçek dev aynası da değildir o.
Bir diş sarımsak örümcek maymununa;
muz demeti de, şu karşıdan mağaradan çıkan yeni, kıllı tarantula için.
Hepsi birden şaşırsın bir bakalım.
Ama `birleşsin` derken, birleşti gözler gene:
Ve tabi, bravo! !
Vızır vızır, vızzz!
vızzzz...
Görünmez etmez bir Üçüncü sahte keçi-liderliği’nde-bir en kaçık uzak ara, miğferliği’nde:
keçi sıratta; kimi kimin ya da neyin düşürdüğü belli mi yoksa düşen, ama da varken düşen-kalkan?
Dürtmedim dal-sopa ilen.
Kovan, güzel kovan.
Giriyorum içine senin.
Ve bir çift gözümle.
iii
Hititlerden Hatti ateşi işte. Neolcak.
Zaus’un elindeki hançerî-hançeri yıldırımın ve Kuzey’in Thor’un elinde avucundaki;
hepsi, hepsi hepsi, karnını deşen duran koca kuşlar Promethe’nin …
Bir gerçek bir diğerinden bu derece farklıdır.
Kah da istersen John Donne’nin “’Hava ile Melekler’i kadar” de…
Yassıhöyük’te mi koca dedem korkut Oğuzlardan.
Bir de maestro a la matmazel derler, şuna, işe bak.
Yüreği olana temizliktir boy boylamak soy soylamak! !
Olmayana, ne çare, densizliktir dönüp durup, ne çare.
dönüp durandan az biraz farklıca şekilli; en çok da, iyilik’e meyilli:
en büyük bir erdem olabilmektedir, eğer bir.. bulduysan, güzel şey, peşini bırakmamak.
Ano k klis!
Küçük bir kutup porsuğu tünemiş şu baştaki sekoyanın çok öncelerden köklendiği
bir en yüksek dağın çöl topraklarına: bir gelincikten irice, bir ren geyiğini yutabilesi ama.
Uçan kediler dolaşıyor duvardan duvara, o sekoyanın dalları arasında.
Fikirlerin hiçbiri birbirine değmiyor bin tilki uykusunun, ama kümes de rahat.
Tırtıl uykuda.
Kazançlı görünür bu haliyle.
Az aşağıdan itibaren dağdan başlayan sis-katman;
küme küme ‘az şey oluşturmuş’ sanki…
Onlar da, canlı olsa keşke: belki öyledir!
Yalnızca Borneo ve Sumatra getirisi bir yeryüzü galerisi olarak bilinen bir orangutan cinsi;
kızıl tüyleriyle, daha çok Borneo’ya has:
Kızıl saçlarıyla doğrulan “S. Plath’i ‘Plath Etkisi’ suçlamışlığı”,
doğal ortamı yeryüzü’nde yer bulabiliyor her nasılsa.
O orangutan çıkıyor bu ağaca, çıkınca orası onun doğal ortamı dışı;
İnince doğal ortamına geri dönüyor.
Çıkınca, kutup porsuğuyla cenkleşmeye başlıyor.
Çıkınca, günde iki kez.. özel meyveler buluyor kovalar dolusu:
Kovalar asıllı ağaç dalları, yılbaşı ağacını anımsatıyor.
Dört yaşındaki orangutan hala sütle besleniyor biberonda,
o ağaca çıkaran götüren kendi ayakları olsa da.
Dağın çorak, çatlamış ama çatırdamamış çöl yüzeyinde, iki türden iki kertenkele;
ikisi de bakıyor merakla, kendilerine doğrultulmuş bir göksel kameraya.
Birinin, gözkapakları hafif dışa çıkık; çöl fırtınalarından korunmuş, böylece.
Derisindeki pürtüklük, iz düşürüyor düşünen beyne; kolay yol kulaçladığını.
Kumda hızlı gitmek ise.. sanırım bundan, hafif, şeffaf, koşucu ayaklar sorumlu.
Diğer kertenkele ise her yönüyle farklı ilkinden sadece.
Kürek gibi ayakları, kumu geri atmaya daha bir yarıyor;
Bazen el pençe divan eller hiç durmuyor ve kazıyor da kazıyor kumu.
İşte, bu çıkardığı, kazdığı kumları da geri savuracak bir paletvari
gerekmiş ki.. evrilmiş demek onun kürek şekilli ayakları…
O ayaklar da nedir belli değil ya pek, el mi yoksa bacak mı…
Saniyeler bel vuruyor toprağa, saatlari vareden.
Akrep ve kuğu yukarda aynı; beyaz ve ateş, Dicle ile Fırat.
Biri kazıyor, diğeri koşarken bakıyor.
Ürküyorsa biri ki ürkek demek değil bu, diğeri de mi ürkecek olmalı ille –yadsıyası, kahramanlığı!
Bazen ağaç kuşu bazen yer-bulamacı ‘orangutan ve ‘uçan kedigiller’ ile porsuğun kaderi buralarda saklı.
Sanki kazılan yerden bir define çıkacak ki bundan..
palet-atak ataklı, belden aşağısı için o paçalı tavuk görünümlü erkek kertenkeleden çok;
çevik ve/ama panikile koşan, dişi kertenkele bence sorumlu.
Sorumluluğun ana vatanını yazmış şiirlerin ilhamına.
Gün-geçirgen zaman-ince ayarı, geceye de selam versin gündüze d.e
Ne fikirler beklemede, nehirdir, yağmurdur gösterecek bunu da.
Bir şanssa hayat, sunulan bize önümüze; bu eller bizim,
şu eller sizin, bu eller sizin ve sizin elleriniz de sevgilim tek yumurta ikizinizin…
*fright night filmindeki o küçük görünümlü,
kabına sığmayan, hareketli delikanlı. sonradan sokakta kıstırılarak vampir eiliyordu
**mad max1 deki, kaçık johnny`nin çelik kask atarak arabasının camını kırarak ölümüne sebep olduğu üniformalı otoban polisi
11 mart 05:00 civarları,ve..günün akşamüstüsüne sarkan
Akın AkçaKayıt Tarihi : 12.3.2007 01:51:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Akın Akça](https://www.antoloji.com/i/siir/2007/03/12/sabaha-karsi-zinde-bir-bekleyis-mucadelenin-getirdigi.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!