Ağlar çekilmeden denizin göğsünden, türkümüzü mırıldanırdı zeytin ağaçları Torba'da.Gölün gözlerinden mavi ufka süzülüp akarken , kanatlarımıza silkelenirdi begonviller . Yamaçlarımızda salkım saçak söğüt ıslıkları ,ağustos böceklerinin ürkekliğimizin ensesine inadına bastıran o çılgın senfonisi, dalgalarda dört mevsim yaz Vivaldi ,ah!’’ gül pembenin’’ fundalıklarımızda yankılan fısıltıları ; balıkçı motorlarının ruhumuzdan geçişlerine akan yalıçapkını ötüşleri…
Aşk maviydi, sedefli uykuların ağlara serilen sancılarında derinleşen mercan sızıları gerçekti. Yellerinden sürdüğümüz deniz atlarının yeleleri hayallerimizdi.
Biz gerçektik ,haylaz tutkuların yeni yeni halhallanan bileklerinden sektiğimiz çağlayanlar ürkekliğimizdi.Sevmelerin en güzeliydi koynumuzda ;huysuz bahar damlayan bakışlarımızdan, bebeğini emziren tan gelinin masumluğu. İlk sütünün sevincinde bir annenin heyecanı ;çatısız koylarda içtiğimiz akşamları ninnilediğimiz sarhoşluğumuzdu. İlk kuzusu nisanlarımızın ,şebnemli çayırlarımızdan esişi rüzgar zerrelerinin, bağrımızda epifitlenen areolası şeftali çekirdeklerinin ; dinginliğimizdi ,durulduğumuz çığlığımızdı. O deniz gözlerinde öylesi büyürdü ki turkuazlar , benim turkuazlarım ;içmeye doyamadığım ,hep yangınlarımda, hep bir avuç özlemde sırra kadem bastığın!Gök başka bakardı ,başka çığırırdı, sütlendiğim bebek gülüşlerinde; çivit pencerelere açıldığımız dünyaları!
Güneş tende oynaşan düş kirpiklerinden yolardı beni .Sırılsıklam dizlerimizde ,sabaha şiir yazar tüm belirsizlikleri alnının ortasından vururduk. Yazardım çizerdim, ayrılık alır pılını pırtısını ,bir koşu kaçardı hışmımdan .Küçük çalıların dibinde sincap kuytucuklarına sokulur, yıldızlarıma soluğunu çağırırdım. İlk kuzey yıldızı gelirdi elinde derman ,sonra sen ; sen yorgun argın yanaklarında olgunluğu verdaların ... Koyun koyuna yürek tokuşturduğumuz coşkumuzdan taşardı zühre ,güzellik uykusundan henüz uyanmış piri pak dizelerimize. Gelen ilk cemremizde yıkanırdı ,saçlarını salardı seherle sözleşen nefesimize, biz seninle filizlerimizde kırılan ay ışığını teselli ederdik .İhtiyar balıkçının,’’ kancaları nereye koydu bu hayta !’’ diye söylenmesiyle korkudan safir nehirlerden boşalırdık. İstifi bozulurdu keyfimizin utancımızda tir tir titrer daha da birbirimize sokulur kamburumuzda vav olurduk. İliklerimizden korku sağanakları yağar, suya kavuşma arzusuyla göbeğimizde halkalanıp suyun diğer yakasına açardı dalgalar ürkmelerimizi. Biz korkuya tutunup samyeline koştururduk.
Yüz lira maaşlı kibar bir adam.
Evlenir, sedire taşınırlar.
Mektuplar gelir adreslerine:
$en Yuva Apartmanı, bodrum kati.
Kutu gibi bir dairede otururlar.