sabah erken kalktım herzamanki gibi
herhangi bir gün işte ama sular buz gibi nedense
elimi yıkadım ve kana kana içtim bu başka bişeydi işte
mis gibi hava ve havaya karışan koyun kuzu kuş sesleri...
annemin elinde uzunca bir sopa kara ineğin peşinde
dedem mevlüt beya uzun sakalıyla sağa sola emir yağdırır
dayım zavallı arkasında el pence divan esasta durur
yunus amca bir el arabasıyla nahır yolunda bağıra bağıra yol alır
karanlık göğü yırtarcasına beyaz güne selam gönderir
köy hayata karşı yeniden canlanır
güneş nazikçe süzülür yumru tepelerinden hacı köyüne doğru
bu süzülüşe kolo ovası bir selam çakar
kale dağı kederli kederli bakar bu muhabbete
sanki köyün sonunu görür gibi…
kerim emmi davudi sesiyle sela okur
sanki köy ölmüş köylü ölmüştür…
kardelen karların arsında süzülmeye çalışır
mis gibi toprak kokusuyla birleşir
yayılır ve gökyüzüyle buluşur..
papatya da canlanmıştır güneş sarısı göğsüyle
yeryüzü ayağa kalkmış bir direniş var sanki
dağlar başka bir heybetli mağrur ve dik
bir ağacın üstündeyim gövdesi kat kat
asırlık ağaç olsa gerek yaprakları dökülmüş
bu yeşil cümbüş içinde öksüz ve gariban
işte önümde hacer ana geçti
Kafası elinde beli eğilmiş
Ağaç kadar yaşlı yalnız ve bitmiş..
Bağırdım sesimi duymadı
Elimi attım ah kafam yerdeyim
Bir ses ‘oğlum kalk’…
Ve hayat devam ediyor..
Antalya 2010
Mehmet Reşat GüneyKayıt Tarihi : 27.12.2011 11:38:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!