Şiirlerini okumaya imkân bulamasam da, her defasında yazdıklarımı çantama yığıp gazetelerin bulunduğu binaya gittiğimde onu mutlaka görüyordüm. Yazdıkları hiç de fena değilmiş, öyle söylüyorlar. Yetmişli – seksenli yıllarda basında hep yazıları, öyküleri ve şiirleriyle yer almıs. Ben o zamanlar henüz çocuktum; gazete, dergi okuyacak hâlde degildim. Şu andaysa her gün gazetelerin yayınlandığı binada bulunduğum hâlde yazısını okuyamıyordum ülkede bir hayli gazete ve dergi olmasına rağmen oda hiçbir yazısını yayınlamıyordu. Belki de hiç yazmıyordur, bilemiyorum. Bu benim için o kadar da önemli olmadığından fazla irdelemeğe gerek bile duymuyorum.
Onun yanından her zaman hızlı bir şekilde geçip gitmiştim. O, benden bir şeyler isteyecek ya da bana bir şeyler soracak diye değil. Zira o, tanımadığı kimseden hiç bir şey istemiyordu. O yüzden hızla geçip gidiyordum. Çünkü onu her görüşümde içimde acayip duygular baş gösteriyordu. Genç birisinin bu durumda olması aslında beni sinirlendiriyordu. Sinirleniyordum insanlara ve topluma.
Topluma; çünkü ona gülünç, gülünecek bir şey gerekiyor.
Adamlara; çünkü hayatlarını düzgün kurap yönetemiyorlar.
Ben yeni yazdıklarımı o binaya götürdüğüm zaman hem seviniyor, hem de yine onu göreceğim için üzülüyordum.
Haftada beş gün çalışan binaya – basımevine -bir defasında hafta sonu uğramak zorunda kalmıştım. Orada düzenlenen bir toplantıya davetliydim.
Bulutlardan yere yağmur damlaları öyle iniyordu ki, bir mayıs sabahında güneşli gökyüzüne kanıp da evden şemsiyesiz çıkanların hemen hepsi ıslanmışlardı. Otobüsten indim ve içinde yazılar olan klasorü göğsümde sıktım. Birilerinin beni seyredip gülebileceğine aldırmadan koşar adımlarla binaya ulaştığımda ilk karşılaştığım kişi yine oydu. Bu kez kendimi toparladım. Sabahtan beri koşuşturma, aceleyle yürümeme rağmen yalnız onun yanında durdum.
Karaçalılar gibi yardan bitme bir çocuk
Çarpık bacaklarıyla -ha düştü, ha düşecek-
Nasıl koşarsa ardından bir devin
O çapkın babamı ben öyle sevdim
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta