Kıymet Taş - Saat 04-06 09.08.2008 Şiiri ...

Kıymet Taş
20

ŞİİR


1

TAKİPÇİ

Keşke” dedi “ dalgaların sesini, deniz üzerinde yıldızların göz kırpmalarını, vücudu okşayan meltemin şefkatini yazmak mümkün olsaydı.”
Fransızca tadına doyulmaz şarkılar eşliğinde öyle güzel anlardı ki, biryandan gözlerini kapatma isteği, bir yandan bir şeyler kaçırma korkusuyla hiç görmeden yazmaya çalışıyordu. Belki de üst üste geliyordu yazılar hepsi küçücük bir not defteri idi yazma alanı. Belki de okunamayan karalamadan öteye geçemeyecekti fakat olsundu… Yaşam da zaten bu değil miydi? “ üst üste karalamalar, okuduklarımız, okumadıklarımız, okumak istemediklerimiz ve okuyamadıklarımız.”
Olağanüstü güzel anlardı,yıldız batımı başlamıştı.. Bir yandan batmakta olan yıldızları birer birer uğurlarken bir yandan kapkara ve ürkütücü görünen dalgaların beyaz köpüklere dönüşmesini izliyor, hiçbir anı bir soluğu kaçırmamak için deli oluyordu. En çok da güneşin ilk bakışını ilk nefesini görmeyi istiyordu. İnsanın -tüm yetenekleriyle birlikte de olsa- doğada olup biten her şeyi aynı anda görme konusunda ne kadar da umarsız kaldığını düşündü. Bu işi hiç kaçırmadan gözleyebilmek için kaç insan gerekirdi acaba?
Bu sırada plajın bitiminde sınır çizen ağaçlar da yavaş yavaş seçilmeye başlamıştı. Zaman daralıyordu, ha doğdu ha doğacak… Karar vermek ne kadar da zordu: Yazarak mı yoksa yüzerek mi karşılamalıydı güneşi… Daha fazla dayanamadı işte dalgaların kollarındaydı bedeni ve anlatılması olanaksız bir duygu selinde sürükleniyordu ruhu da. Koskoca sahil kimsecikler yoktu, ne kıyıda ne suda, adeta Akdeniz onundu. Güneş ona doğuyordu. Yazarın dediği gibi” erken kalkardı, güneş doğmadan dünyaya hakim olurdu”
Bir süre denizde kaldı, güneş inatla doğmuyordu.Geleceği yollara güller dökülmüştü, kızarmış güllerle bezeli, onu bekliyordu bütün dünya,uyuyan,uyanan, uyuyamayan,uyanamayanıyla..
Uzun gece yolculuklarından sonra kavuşup uzanıp yattığı kendi yatağı kendi yatağı kadar cazip ve rahattı su. Güçlükle ayrıldı, sahili bir baştan bir başa Fransızca şarkılar eşliğinde yürüdü birkaç kez. Severdi Fransızca şiirleri şarkıları, belki de anadilinden sonra en iyi anladığı dil olmasındandı.
Güneşe kızamadı, severdi isyanı, başkaldırıyı, inadı. Kendisi de öyleydi, öğrencilik yıllarındaki kadar olmasa da, fazla eğilip bükülmüşlüğü yoktu. Belki de kızının özgür kararlarına ve zaman zaman asiliğine hoşgörüyle bakabilmesi, bir yandan anne olmanın kaygıları, bir yandan kendisi gibi olanın özgürlük tutkusu arasında kaldığında da içten içe sevinmesi de ondandı.

Tamamını Oku