Yorumsuz......................
................................................................
“Bir zamanlar, Milli Güvenlik Danışmanı görevlisi olarak, LatinAmerika’ya
“Demokrasi” ihraç eden Henry Kissinger, Şili’de Pinochet’i kanlı bir darbeyle iktidara taşıyan operasyonu, 27 Haziran 1970’de şöyle savunuyordu:
“Bir ülkenin kendi halkının sorumsuzluğu yüzünden “Komünist olmasını” öyle kenarda oturup seyredecek değiliz..”
Altı çizili bölümün yerine başkaca seçenekler konulabilir…Örneğin, aynı satırlar:
“Bir ülkenin kendi halkının sorumsuzluğu yüzünden “Kemalist çizgi izlemesini
bağımsızlık yolunda ilerlemesini” öyle kenarda oturup izleyecek değiliz…”
Mustafa Yıldırım
Sivil Örümceğin Ağında
(Şifre çözücü:Project Democracy) sayfa:49
………………………………………………………………..
'Mustafa Yıldırım. 'Şifre Çözücü/Project Democracy' başlıklı yazısında diyor ki: '..
Türkiye'ye gelince,durumu anlamak için -çevrenizdeki partilere bağlı
'vakıflardan ya da, sözde 'bağımsız' vakıfların 'sivil örgütü' denen NGO' ların; üniversitelerin, özellikle
“sosyoloji”
“uluslararası ilişkiler”
“kamu yönetimi”-eski adıyla “mülkiye”
bölümlerindeki akademisyenlerin, öğrencilik kökenlerine; ABD'den aldıkları
'doktora tezleri'ne bakmak kâfidir.Bu duruma ancak, 'nerede bir workshop çalışması varsa, bilinmeli ki, orada bir 'project democracy' yürürlüktedir'
denilebilir...'
Atilla İlhan, Cumhuriyet, 21 Ocak 2001
………………………………………………………………….
Demokrasi organizasyonunun ana kaynağı NED’dir NED''in para kaynağı ABD''leri kongresidir. Amerika'nın demokrasi örgütleyicisi NED''in Türkiye''deki destekçisi ve partneri ise TESEV olduğunu öğreniyoruz. Hangi taşın altını kaldırsak TESEV çıkıyor.
TESEV; Boğaziçi Üniversitesi Vakfı, Ankara Üniversitesi Vakfı, Sosyal Etütler Konferans Vakfı önderliğinde 200 kişi ile kurulmuş
(TÜRKİYE EKONOMİK VE SOSYAL ETÜDLER VAKFI) tur. TESEV çevresine topladığı “Alman ve Amerikan vakıfları” ve onların desteği ile gücüne güç katmıştır.
TESEV' in etrafındaki bazı sivil toplum kuruluşları; “ARI HAREKETİ ”; Doğa ile Barış Derneği, Marmara Grubu, Güçlü Türkiye Projesi, İstanbul Avrupa Gençlik Formu, Doğal Hayatı Koruma Derneği, Türkiye Çocuklara Yeniden Özgürlük Vakfı, Yeşil Adımlar Çevre Eğitim Derneği, Ekonomik ve Toplumsal
Tarih Vakfı’dır.
Bu örgütlerle; TÜSES,TÜSİAD, KADER, TESAV, SODEV de zaman zaman ortak çalışmaktadır.
Mustafa Öz
Bolu Gündem
……………………………………………………………………
Kırgızistan' daki ''sivil darbe'' öylesine aşikâr küresel oyunun bir parçası ki, bu kez sanıyorum Türkiye'de herkes gerçeği kapsamlı bir şekilde kavradı. Önceki gece, yayınlarını sürekli izlemeye çalıştığım Kanal Türk'deki programın da buna yardımcı olduğunu sanıyorum.
Kırgızistan olayı, gündeme bir kurumu ve ismi getirdi hemen.
Küreselleşen dünyada sivil toplum kuruluşları (STK) gittikçe önemli bir rol oynamakta ve küreselleşmenin savunucuları bunların öneminin daha da artmasını istemektedirler. STK''ler deyince de akla “Açık Toplum Kuruluşu” nun kurucusu ve baş finansörü spekülatör George Soros gelmektedir.
Ülkemizde STK' lerin işlevi ve çeşitli örneklerde oynadıkları roller tam olarak bilinmemekte, bu konuda büyük bir kafa karışıklığı içinde yüzülmektedir.
Soros ve onun Açık Toplum Kuruluşu''nun son yıllarda Kırgızistan''da
büyük bir etkinlik içinde olduğu bilindiği için dikkatler onun üzerine yoğunlaşmaktadır.
Ali Sirmen
Cumhuriyet Gazetesi
31 Mart 2005
…………………………………………………………………….
...Bunların ''kökü, içerde'' mi? ...''''
(...belki yazmışımdır, Türkiye Sosyalist Partisi (TSP) , ''Sıcak Savaş'' la ''Soğuk Savaş'' arasında; bir avuç aydın, bir avuç da işçi tarafından kurulmuş, ilk siyasi partilerimizden biriydi; Lideri Esat Âdil Müstecâbî, önemli isimleri ''Sarı'' Mustafa Börklüce, Hüsamettin Özdoğu, Reşit Menteş, Hasan Tanrıkut, Asım Bezirci, Enver Ebcioğlu vs. O günleri, sonradan ne zaman hatırlasak, Asım (Bezirci) acı bir gülümsemeyle derdi ki: ''''-...ne kadar parasızdık, kardeş! Hatırlar mısın, faturası ödenemediği için, İETT, Parti Genel Merkezi''nin elektriklerini kesmişti, geceleri, mum ışığında toplanılırdı! ...''''
Hatırlamaz mıyım, elbette hatırlıyordum; cumartesi geceleri, partili işçiler, Beyoğlu ''nda, Süslüsaksı Sokağı ''ndaki salonda, mum ışığında toplanır, işçi sınıfının gölgeleri halinde tartışırlardı! Unutamadığım bir şey daha var; o dönemden başlayarak, TSP ''ye de, sendikalarına da; -yalnız onlara mı, faaliyete geçmiş bütün sosyalist teşekküllere de-, aynı suçlama yapılırdı:
''Kökü dışarda bunların: Ruslardan para alıyorlar! ''''
''Kara Mizah'', değil mi bu? Başka nasıl olur?
Niye elektrikleri kesilmiyor? ..
Şimdi; şu satırlara bir göz atar mısınız? ''
“...Yabancı bir devletten siyasi etkinlikler için, hangi iyi ya da kötü niyetle olursa olsun, para yardımı almak, hangi ülkede olursa olsun, hoş karşılanmazdı. (...) Ne var ki, (bugün) paranın devletten değil de vakıflardan, cemiyetlerden, -şimdiki adıyla ''hükümet dışı kuruluşlardan''- alınmış olması suç sayılmıyor. Türkiye''de icat edilen nitelemeyle, ''resmî para'' suç oluyor; ''gayri resmi para'' ise ''yardım'' ya da ''destek'' oluyor. NGO''dan alırsanız, ''insani'', devletten alırsanız, ''derin'' para oluyor.
''Foundation'' ile ''Stiftung'' dan alırsanız, ''Demokrasi/Hürriyet'' ve ''Kültür mirasının korunması'' için alınmış oluyor: Buna karşılık, Rabıta''dan, ya da ''İslama Çağrı Cemiyeti''nden alırsanız, ''irtica'' ve ''dışa bağımlılık'',
ya da ''kökü dışarda'' oluyor...''
''...Eskiden diktatörlere destek veren ABD ve Batı Avrupa, paraları ''hürriyet'' ve ''demokrasi'' diyerek aklıyordu.Şimdi hem ''demokrasi'' diyor, hem de ''İnsan Hakları/İnanç Özgürlüğü'' diyor. Demekle kalmıyor, kendi eliyle iktidara getirmiş olduğu diktatörleri, iktidardan devirmek üzere,
''demokratikleşmenin önündeki engellerin ortadan kaldırılması'',
ya da ''demokrasiye geçiş misyonu'' diyerek; ulusal orduların kimliğinin yok edilmesi ve bağımsız devlet egemenliğini koruma kararlılığının kırılması, devlet merkezlerinin zayıflatılması yoluna gidiyor. Bu işlemler için, NGO''dan NGO''ya, vakıftan vakıfa yardım yapıyor...''
''...NED''in, resmi olarak yıllık ödemeleri, 37 milyon dolar.
2001 sonuna dek, Amerikan resmi kaynağı NED''den Türkiye ''sivil'' hareketine 4.7 milyon dolar;
George Soros''un örgütünden 1.073 milyon dolar
NED kanalıyla İngiliz WF (Westminister Foundation) 'den 6.250 sterlinlik ''demokrasi yardımı'' yapılmış.
Bunun gizlisi saklısı yok. Türkiye''deki ''sivil'' örgütlerin ve örgütçülerin pek azı, ''saydamlık'' ilkelerine bağlı kalarak, ''project'' kaynaklarını açıkça belirtmektedirler. Örgütlerin çoğu bu ilişkileri ve yatırımları açıklamıyor. Oysa NED, ABD'de Kongre denetiminde oluşturulmuş bir para fonudur, resmidir ve bütçesiyle çalışmaları, ABD Dışişleri'nin ve ABD Başkanı'nın onayından geçtikten sonra, ABD Kongresi''nin onayına sunulur...''
(Mustafa Yıldırım, ''Sivil Örümcek Ağında'', s. 48 ve sonrası. Toplumsal Dönüşüm Yayınları, 2. basım. 2004)
Kısacası, ülkesindeki gelişmelerin gerisindeki dürtüyü ve bunun parasal kaynağını merak eden, yurttaşlık bilincine sahip bir Türk aydını, sadece Mustafa Yıldırım ''ın bu eserini okumakla, merakını giderebilir; böylece, neden bu ''sivil toplum örgütleri'' nde faturası ödenemediği için, elektriklerin asla kesilmediğini de öğrenmiş olur.
Güldürmeyin beni...
Atilla İlhan
…………………………………………………………………………………
''...''Onaltı Adımda Demokrasi''(!) ...'''
Cumhuriyet 2 Ağustos 2004
Tesbit /1.
''...Hep söylemez miyim, Amerikalılar -aslında konu ne kadar gizli olursa olsun- açık sözlü insanlardır; bunun bir kanıtı da; ''Project Democracy / Demokrasi Projesi'' uygulamasında, Birleşik Amerika ''nın aslında, ne yaptığını takır takır açıklamış olan; -eski CIA Direktörü- Colby ''nin sözleri; biliyor musunuz, ne demiş hazret? Aynen şunları:
''-...biz, CIA''nın örtülü olarak yaptıklarını, açıktan yapıyoruz! ''
Nedir o yaptıkları? Mustafa Yıldırım onu şöyle özetlemiş: ''''...Toplumla devlet arasına giren yeni örgütlenmeden beklenen, (buraya dikkat!) devlet egemenliğine paralel bir egemenlik kurulmasıdır. Dünyanın hiçbir ülkesinde hiçbir devlet bunu kabul edemez, çünkü paralel egemenlik demek, o ülkede yeni bir güç ortağı oluşturarak, yeni ve etkili bir ortak yaratmak, erki (iktidarı) anayasal sorumluluk taşımayanlara devretmek demektir...'''' Galiba daha da önemlisi, şurası: ''...son elli yıldır,
ülkenin içişlerine, ittifak anlaşmalarıyla yön veren egemen devlet yönetimi (yani ABD) kendisine rakip gördüğü sosyalist düzenler yıkılmaya yüz tutunca, (buraya dikkat!) artık kimliği ve yapısı ne olursa olsun, devletlerin egemenlik alanı içinde, açıktan, paralel egemenlik alanları yaratmakta bir sakınca görmemektedir.'''' (a.g.e., s. 32)
Nasıl mı yapıyor? Mustafa Yıldırım, onu ilginç bir başlık altında, madde madde kitabında açıklıyor; benzer bir uygulamaya sahne olan ülkelerde, bu noktanın dikkatle izlenip incelenmesi elbette ''hayati'' önem taşımaktadır.)
''Onaltı adımda demokrasi (!) ...''
Meraklısı, hiç kuşkusuz, kitabı bulup bu onaltı maddenin tamamını öğrenecek; uygulama biçimleri hakkında, bilgi edinecektir; sadece ''liberal sistem'' e dahil bazı ülkelerde, nasıl yürütüldüğünü, -ya da yürütülmediğini- ölçebilmesi için, ''maddeler'' den bazılarını, şöyle bir hatırlatalım dedik..
''-a. Kamuoyu oluşturucularına -bizdeki adlandırmayla, aydınlara, yazarlara, bilim adamlarına- yönelik, içerde ve dışarda, masraflarını karşılayarak konferanslar çekmek! Katılımcılarla doğrudan ilişki içinde, ilgili ülke hakkında bilgi almak ve ''düşünce'' ve ''örgütlenme'' özgürlüğü başlığı altında, ''yeniden yapılanma'' düşüncesini benimsetmek! ..''''
''-b. Alt örgütler yoksa, hemen Helsinki Nihâi Senedi kapsamında, Helsinki Yurttaşlar ve Ortak Zemin Merkezleri''ni örgütlemek ve koşullar olgunlaştıkça, uzaktan yönlendirilebilecek bir ilişkiler ağı altında ''İnsan Hakkı'' dernekleri ve benzeri örgütlerin kurulması...''''
''-c. Yeni propaganda aygıtlarının (radyo, gazete, dergi, televizyon, video yayını) devreye sokulması. Bilimsel ve magazinsel içerikle, insan hakları ilkeleri üstüne sürdürülen yayınların yoğunlaştırılması, insan hakları ihlâllerinin yaratılmasıyla, sürecin hızlandırılması...''''
''-d. Casuslar yerine yayın muhâbirleriyle yerinden bilgi elde etmek için, yaygın bir yayıncı eğitim programının gerçekleştirilmesi; bilimsel ve toplumsal konferansların çoğalması; yerel vakıf ve ''think tank'' derneklerinin kurulması...''''
''-e. İşadamları derneklerinin, sendikalarının kurulması; var olanların içine bilim adamlarının sızması. Siyasi partilere eğitim programlarıyla, particilik dersleriyle yaklaşarak, kadroların yönlendirilmesi; gençliğin ''düşünce özgürlüğü'' ve ''siyasi katılımcılık'' propagandasıyla örgütlenmesi...''''
Tuhaftır, insan ardı ardına bu maddeleri okurken, hiç yabancılık çekmiyor; sanki daha önce, bir yerlerde yaşamış, görmüş gibi oluyoruz, öyle değil mi? Acaba neden?
Tüyleri ürpertmiyor mu? ..
Meselâ, şu maddeleri dikkatlice okur musunuz? ''...
“-f. Etnik kışkırtıcılık! Etnik ayrılıkları güçlendirmek üzere, kültür anımsatma programlarına başlanarak, yerel toplantılardan, uluslararası toplantılara adam taşınması; ulusal/bölgesel tarihin bütünleştirici özelliklerinin azımsanarak, yerel tarih, yerel kültür araştırması adı altında en eskiye özlem yaratılması...''''
''-g. Yanlış ve eksik bilgilendirme. Kitlelerin akıl denetimlerini ele geçirmek üzere, yoğun propaganda ve yanlış bilgilendirmeyle, tarihsel devlet kurumlarının ve etnik sürtüşmeleri önleyen geleneksel kurumların yıpratılması; toplumsal kimliği karıştırmak için toplumsal ve tarihsel gerçeklerini tahrif ederek, yeni kimlikli topluluklar yaratılması...''''
''-h. Ulusal üretim birimlerinin ele geçirilmesi. Yaratılan iktisadi bunalımlar sonucunda, ağır sanayi işletmelerinin, enerji ve iletişim kurumlarının, ''özelleştirme'' adı altında yabancı şirketlere yok pahasına devredilmesi; iktisadi bağımsızlığı pekiştirecek büyük projelerin
önlenmesi...''''
Evet, son elli seneyi bilinçli yaşamış her yurttaşın, tüylerini ürperten
''maddeler'' bunlar! Yeryüzüne uygulanmak istenen ''küreselleşme'' nin ne türden bir ''küreselleşme'' olduğunu, açık ve seçik olarak gösteriyorlar. Hepsi bu kadar mı? Ne münasebet! Sadece fikir vermek için, sadece altısını aktarayım dedim
Atilla İlhan
2004 yılı itibariyle ihanet tablosu daha da netleşmiş, yepyeni boyutlara varmış, Sevr dayatılıyor söylemlerinin bir paranoya değil, ülke gerçekliğinin ta kendisi olduğunu kavrayanların sayısı artmaya başlamış, bu olgu;
Atilla İlhan tarafından 'dip dalgası' olarak nitelendirilmiştir. Bu bağlamda önümüzdeki sürece baktığımızda, bazı saptamalar yapılabilir:
“Türkiye, Türkiye''den yönetilmemektedir.Washington''dan, Brüksel''den yağdırılan talimatların, verilen ev ödevlerinin yerine getirilmesi ile, ulusun istenci dışında, dünyayı yöneten ve yönlendiren uluslar arası şirketlerin sahiplerinin yöneticileri oldukları, CFR, Bilderberg, Üçlü kurul gibi siyonizme, evangelizme (hristiyan tarikatı) hizmet eden, gizli örgütler tarafından yazılan senaryolar ile yönetilmektedir.Türkiye''deki uzantıları, sivil toplum kuruluşları görünümündeki NGO''lar(hükümet dışı kuruluşlar) dır.”
Güneş Erkul
………………………………………………………………….
Mustafa Yıldırım tarafından uzun bir araştırma, belge toplama döneminden sonra kaleme alınan kitabın,yalnızca 121, 122 ve 569''uncu sayfalarına şöyle bir bakmak bile ''Sevr sendromu'' söylemini yaratanların amaçları doğrultusunda ne denli yol aldığını görmemizi sağlamaya yeter.
Ayrıca,
''Sevr onaylanıp, uygulanmadı ki! ''diyerek bu savın yaygınlaştırılmasının,
iç ve dış kimi kaynaklarca Kurtuluş Savaşı'nın yani 1918-1923 arası sürdürülen ulusal direnişin, yalnızca bir ''iç savaş'',''Sultanın kuvvetlerine karşı sürdürülen bir isyan'' olarak görülmesine olanak sağladığı anlaşılıyor.
Konu özellikle Amerikan Kongre Komisyonu'nun Mayıs 2000 tarihli ''Din Özgürlüğünün Yasal Dayanakları”gibi yanıltıcı bir adla yayımlanan raporunda işlenip açıkça ortaya konmuş.
Bu rapora göre,
Kurtuluş Savaşı işgalcilere, emperyalistlere karşı gerçekleştirilmemiştir;
''Mustafa Kemal milliyetçilerinin'' Osmanlı Devleti'ne, Osmanlı Sultanına
karşı bir ''başkaldırı''sıdır söz konusu olan...
Demek ki Anadolu dört bir yandan istila edilmemiş, örneğin Yunanlılar İzmir'i işgal etmemişler,
Batı Anadolu'nun içlerine dek girmemişler, Fransızlar Antep'i, Hatay'ı, Adana'yı “yerli Ermenilerle birlikte” altüst etmemişler;
İtalyanları Antalya, Muğla, Söke ve Kuşadası''nda gören olmamış; İngilizler 16 Mart''ta İstanbul''u işgal etmemişler,Kocaeli, Bandırma, Çanakkale''ye çıkmamışlar; Ermeniler Doğu Anadolu''da ilerleyerek Kazım Karabekir kuvvetleriyle karşı karşıya gelmemişler...
Yine demek ki, Birinci, İkinci İnönü, Sakarya, ve öbür savaşlar yapılmamış, işgale karşı bölgesel direniş olmamış, bir ''9 Eylül'' yaşanmamıştır...
Peki, olup biten ne? Anadolu'da, Trakya'da cirit atan bu kuvvetler neyin nesi?
Bunlar, Osmanlı Devleti''ne karşı oluşan bu isyanı bastırmak için yardıma gelen güçler... Mustafa Yıldırım'ın dediği gibi:
''Koalisyon Güçleri! ''
Meriç Velidedeoğlu
25.03.2005
Cumhuriyet
Kayıt Tarihi : 17.4.2005 08:58:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Uğur Deniz Ülkegül](https://www.antoloji.com/i/siir/2005/04/17/s-izdusumler-vii-vakif-olmanin-ayricaliklari.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!