Rüzgârlar da Yön Değiştirir deneme

Adem Yıldırım
120

ŞİİR


0

TAKİPÇİ

Rüzgârlar da Yön Değiştirir deneme

Bir yalan rüzgârıydı, seninle aramıza giren ve yaşanması ikimiz için de hem imkânsız hem de yasak olan ama bir şekilde bizi içine çeken o karmaşık, bir o kadar da utanç verici ilişkimizin ateşini söndüren. Ne gariptir ki ikimizde ihtimal vermezken bu dipsiz kuyuya düştük. Bakınca son derece hatalı görünse de bize doğru geliyordu, ikimizde meyilliydik, bu yüzden belki de. Yanlış zamanda yanlış yerde birbirimizi bulduk, ikimizde yalnızdık sığınacak liman ararken denk geldik birbirimize…

Sen özgürdün benim ise yükümlülüklerim vardı, belki de sorumluluklarımdan kurtulmak istediğim zamanlardı. Kurtarıcım olarak görmüştüm seni, sonuçta bulmuştuk birbirimizi. Sahte de olsa bir süre mutlu olduk, belki de mutlu olduğumuzu zannettik. Ben senin düşüncelerinden bir haber hep sonu yok, devam edemez, bitmeli artık diye düşünüp kendimi hazırlamaya çalışırken, sen çözümü bulmuş uygulamaya geçmiştin bile…

Ta ki kaçıncı olduğunu bilmediğim yalanını yakalayana kadar, o günden sonra bendeki seni hırpalamadan kopmaya çalıştım ben, sen ise her geçen gün yalanın dozunu artırıp yüreğimi inciterek beni oyalayabileceğini sanıyordun. Bilmiyordun ki; ben yalanlarına inanmış numarası yaparak yalan söylerken düştüğün durumlarla eğleniyordum. Bazı insanlar vardır onlara yalan işlemez, en iyi tiyatrocunun bile ses tonundan ya da vurgusundan yalanını anlarlar. Ben yalanlarına inanmıyordum artık ama yanında olabilmek için kanmak zorundaydım, aslında o yalanlarına o kadar çok inanmak istiyordum ki bilemezsin.

Senin yakaladığım ilk yalanından sonra artık doğru bir şeyler duymaya hasret kalmıştım, söylediğin her şey bana yalan geliyordu. Seni seviyorum derken bile sesin titriyordu, kendi söylediklerinle bile çelişiyordun. Artık sadece sen değil herkes bana yalan söylüyor gibiydi, öyle ki artık birisi adımı söylese doğruluğundan şüphe ediyorum.

Şimdi bakıyorum da gerçekten hataymış birlikteliğimiz.

Söyler misin ne zamandır beni kandırıyordun?

Bu sana ilk seslenişim değil, son da olmayacak belki. Belki okumayacaksın, okusan da belki kaile bile almayacaksın ama ben sana söylemiş olacağım. Eline ne geçecek dersen hiç, sadece sana bunları söyleyerek içimi rahatlatacağım. Aslında senin suçun bile yoktu hata diyelim sadece, öyle ya sevmek zorunda değildin, ama seviyormuş gibi yapman da hata idi. Ah ediyor muyum sana, ediyorum tabi ki. Affeder miyim, ederim. Ta ki bana çektirdiklerini senin çektiğini de görünce. Hoşuma gider mi, gitmez ama çekmelisin ki yüreğin yansın, pişsin, olgunlaşsın ki sevmeyi öğrenesin, sevene kıymet veresin.

Öyle çok sev ki, dünya umurunda olmasın, onsuz nefes alamamanın nasıl olduğunu göresin. Sevmenin altı harften oluşan öylesine bir kelime olmadığını öğrenesin. Öyle sev ki, yanında iken yüreğin huzur dolsun, kuşlar, çiçekler, ağaçlar, bütün varlıklar anlam bulsun. Denize ve gökyüzüne hayat veren mavi bir şeyler ifade etsin senin için. Ağzından çıkan sevgi sözcükleriyle boğsun seni.

Belli mi olur bakarsın gün gelir bir yalanını yakalarsın ve söylediği onca sevgi sözcüğü aklından uçar gider, bir kere daha sadece bir kere daha bütün samimiyetiyle seni seviyorum demesini beklersin. Der aslında ama sana yalan gelir. Öyle bir duyguya kapılırsın ki, yaşadıklarının hepsinin aslında bir yalan olduğunu düşünmeye başlarsın. Ah edip kafanı duvarlara vurmak istersin, nasıl kandım diye dövünüp durursun. Artık ne hayatın anlamı kalır, ne kırların, ağaçların, kuşların, ne de mavinin önemi kalır. İşte o zaman anlarsın hayatın tadının sevgi ile çıktığını. Sen sevmişsindir ama karşındakinin sevgisi olmadan yarımdır her şey. Yine de yalanlarına kanmak istersin ondan ayrılmak ölmek gibi gelir. Sanki koskoca dünyada bir sen, bir de o varmış da o olmayınca yapayalnız kalacakmışsın gibi gitmemesi için artık doğruluğundan şüphe ettiğin bütün sözlerinin sineye çekersin. Ama yetmez bilirsin er ya da geç gideceğini, boşuna çırpınırsın çünkü kartalları kafes durdurmaz.

Ve kaçınılmaz an gelir çatar, giden gider kala kalırsın ellerin böğründe. İşte korktuğun o an, nefesin kesilir, takatin kalmaz, hâkim olamazsın gözyaşlarına, o kadar çaresizsindir ki Azrail’e derdini anlatsan ömrüne ömür katar belki ama ona gitme desen oralı bile olmaz. Kendinden utanırsın düştüğün durumdan utanırsın, kimseye anlatamazsın içinden geçenleri kelimeler kifayetsiz cümleler anlamsız kalır. Hiçbir şey yetmez o andan sonra ne aldığın nefes ciğerlerine ne de ondan sonraki sevgiler yüreğine…

Hatırlar mısın bilmem bana çektirdiklerini, pişman olur musun?

Bir zaman sonra bana dönmek geçer mi içinden?

Peki, seni terk eden yalancının bir süre sonra sana ettiklerini çekip sana dönmesini ister misin? İstemezsin çünkü artık ona inanmıyorsun artık gelip sana, seni seviyorum dese de sesi ilk söylediği gibi gerçekçi gelmeyecek. İçinden acaba doğru mu diye düşünmek, doğru olduğuna inanmak için kendini zorlamak, inanmış gibi yapıp da şüphe ile yaşamak ağır gelecek omuzlarına.

O yüzden; beni gerçekten seven biri var mı acaba diye düşünürken aklına gelirsem, sakın toparlanıp bana dönmeye kalkma. Sana kapımı açmam diye söylemiyorum, tekrar yalan söyleyeceğini bildiğim halde seni kabul etmekten korkuyorum. Bu bünye sana ne kadar hasretse bir o kadar senden yana yaralı. Hala seni görünce kalbimin ritmi değişmiyor, hala adını duyunca nefesim kesilmiyor değil. Ama yine, yeniden seni kaybetmeyi kaldıramaz bu yürek. Zaten ilk kaybetmenin yaraları yeni kabuk tutmaya başladı. Gözlerim uykuyla henüz tanıştı. Gözyaşlarım mı? Onlar kuruyalı çok oldu. En iyi sen dönme bana…

24 / 01 / 2012 Erzincan…

Adem Yıldırım
Kayıt Tarihi : 25.1.2012 11:03:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Necdet Arslan
    Necdet Arslan


    İlgiyle okudum Değerli YILDIRIM'ı.
    Olay katındaki değişimlere ve bu değişimlerin nedenlerine sezgisel/duygusal anlamda yorumlamalar vardı denemede.

    Açık sözlülüğün ,o net duruştan kaynaklandığını inandıran bir söylemdi.

    Kutluyorum.
    Erdemle.

    Cevap Yaz
  • Mustafa Yılmaz
    Mustafa Yılmaz

    Ne kadar da büyük hınçlar vardı içimizde bir birimizi yerden yere vurmak için...
    Bitmeyesiye içimize doluşan ve azap veren hınçlardı belki de yılların ardına saklanan...
    Nedendi bu bakışlarının ardındaki azaplar?
    Sürtünen hayatların belki de dermansızlıklarıydı bunlar...
    Sürtünen hayatlardaki sen varlığı...

    Belki de çaresiz bir derbederlikti başımızı yere eğdiren...
    En çok sevmek mi, en çok acı hırpalanmaları mıydı sevgideki ölçü birimi...
    Çaresizlik miydi acının en üst tepesindeki ışık?

    Puslu, sisli, gölgeli bir yaşamın gölgelerine saklandığımız zamanları mıydı hayata pes ettiğimiz, sonra da irkilerek toparlandığımız zamanlar... Hep bunalım, hep bunaltılı bir yaşamın kelepçeleriydi belki de beynimizi zonklandıran...

    Sokul bana doğru hayat ve az yakın ol isteklerime...
    Her şeyden vazgeçtiğim anlarda bile kendime ait hiçbir şey kalmıyordu yanımda...

    Galiba hâla bu hayatı eski hayatım zannediyorum. Hani ufak tefek gülmelerim, umutlarımın var olduğu, gök kuşağının renklerini tanıdığım, her saniyede sen sevgili seni düşlediğim zamanlarda sanıyorum kendimi...
    Mustafa Yılmaz
    ant+10

    Cevap Yaz
  • Menekşe Çizgi
    Menekşe Çizgi

    sitemlerden ördüğün duvarı sakın yok etme....o kurtaracak yalan hikayelerden seni.dürüstlüğü erdem sayanlara kuzeydir her yön.

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (3)

Adem Yıldırım