Dağların doruklarına sürülen gölgeler,
Bir zamanın yadigârı, eski izler
Güneşin sessizliğiyle buluşur.
Rüzgârda yankılanır kayıp bir ezgi,
Toprağa yazılmış yaralı hikâyeler.
Bir ağaç kadar yalnız ve derin,
Kökleri zamanın içinden geçer,
Dallarında tutunur eski kuşlar.
Yağmurla ıslanan toprakların kokusu,
Kırılmış taşların ardında
Bir medeniyetin kaybolmuş soluğu gibi,
Gözlerimize düşen yağmur damlalarında
Bir öykü var:
Çözülemeyen, anlatılmamış ve sonsuz.
Suları taşıyan rüzgâr,
Her çimenin ardında bir sır saklar.
Bir zamanlar buğday başakları kadar geniş
Yalnızlıkla dolu ovalar,
Ve orada, tam ortasında bir ruh,
Sessizce fısıldar:
Geçmişin yankıları hâlâ burada.
Her iz, bir anı, her anı bir yara.
Kırık çitler, paslı demirler,
Sonsuzluğa terkedilmiş
Bir hayatın anımsattıkları.
Tarihin gölgelerinde kaybolmuş,
Eski bir tını çalıyor rüzgârda,
Bilge kuşlar çağırıyor sonsuza.
Ve toprak, hep bekler:
Bir gün döner misin diye
Köklere tutunan ellerinle.
Her fırtına bir ağıt,
Her yağmur bir umut,
Ve her dal bir sır taşıyıcıdır.
Bilmez misin?
Rüzgârlar hep hatırlar.
Unutmaz o anları,
Kül olmuş ateşleri,
Sırtını döndüğün o eski rüyaları.
Her nefes, her adım bir hazine.
Toprakların altında yatan,
Zamanın ötesinde bekleyen.
Ve gün geldiğinde,
Bir yaprak gibi düşeceksin toprağa,
Köklerin seni kucaklayacak,
Ve işte o an,
Sonsuzluk sana bir sır fısıldayacak:
Her şey tozdu,
Ve toza döner.
Kayıt Tarihi : 28.9.2024 22:32:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!