Rüzgarı Hissetmeyeceksen

Fatma Hatun Esen
121

ŞİİR


10

TAKİPÇİ

Rüzgarı Hissetmeyeceksen

Rüzgarı hissetmeyeceksen kanat ne işe yarar...

Bir yanda masum,tertemiz,hissetmeyen,dokunamayan,acı çekmeyen ve mükemmel bir “melek” olmak…

Diğer yanda masum olmayan,acı çeken,aşkı tadan,yüreği yanan,dokunabilen,hissedebilen bir “insan” olmak…

Seçim olarak sunulmuş olsaydı zor verilebilecek bir karar gibi görünüyor…

Düşünüyorum da ben olsaydım her şeye rağmen “insan” olmayı seçerdim…

Bunun bir nedeni, rölatif olarak bakıldığında bildiğim tek şeyin bu olmasıdır…İnsan olmanın dışında başka bir hayat bilmemem…Hani ekşi elmanın içindeki kurt,dünyanın en tatlı elmasını içinde bulunduğu elma sanırmış ya…tıpkı öyle…çünkü bildiği tek tat budur…

Bir diğer nedeni,insan doğasında olan insanın bilmediğinden korkması durumudur…Zor da olsa,kötü de olsa,acı da olsa yalnızca bildiğinden korkmaz insan…Nazan Bekiroğlu bir yazısında, beyaz bir kağıda yaşamak istediği hayatı yazma şansı verilen bir adamın dönüp dolaşıp hal-i hazırda yaşadığı hayatı yazdığından bahseder… çünkü bildiği, tanıdığı, korkmadığı tek hayat, yaşıyor olduğu hayattır…

Bir başka nedeni –ki en anlamlı neden- ise, aşkı,duyguyu, dokunmayı, hissetmeyi, acıyı, ağlamayı, gülmeyi, yemeyi, içmeyi,uyumayı,yürümeyi “mükemmel” olmaya tercih etmem olurdu…İnsanı en özel kılan da bu özelliği…Mükemmellik bir zorunluluk değil…Özgür irade içersinde hata en çok insanın üstünde eğreti durmuyor…

Aşk’a gelince,yani filmin ana temasına …Aşk bir çok şeyden fedakarlık

etmeye neden olabilecek güçlü bir duygu…Sadece aşk için bile mükemmel olmaktan vazgeçilebilir… Dinlediğimiz tüm aşk hikayeleri akıllarından bile vazgeçmeye,insanüstü mücadeleler göstermeye yöneltmemiş midir insanları? … Mecnun çöllere düşmüş,Ferhat dağları delmiştir… Kavuşmak ne kelime,yolunda ölmeyi göze almışlardır…

Benim için, en güzel anlatılmış “aşk” filmidir Melekler Şehri… Aşk için vazgeçilmesi tahayyül edilebilen en son noktadır “melek olmak” ve en güzel söylenmiş cümlesidir Rüzgarı hissetmeyeceksen kanat ne işe yarar... yüreğimde kalan…

Ben bu cümleyi en çok da, saçlarım rüzgarda savrulurken hatırlarım… rüzgar ellerini saçlarımda gezdirirken aklıma gelir… Her yer “aşk” oluverir birden…Aşk saçlarımı okşar usulca… Yüreğim nefes alır sanki… Ruhum gülümser tüm içtenliğiyle…

İşte o vakit şükrederim Allah’a…

Rüzgar için…

Aşk için…

İnsanlığım için…

Neslihan Kır

Fatma Hatun Esen
Kayıt Tarihi : 18.7.2011 22:47:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Mahmut Nazik
    Mahmut Nazik

    Bana Havva anamızı anımsattı bu yazı.
    O da acı çekmeyi, aşık olmayı, hasreti, sevmeyi, bir çocuğun başını okşamayı, günahkar olmayı yani insana dair olanı cennete tercih etmiş olabilir mi?
    yüreğinize sağlık..

    Sahi cennette aşık olmak var mıdır?

    Cevap Yaz
  • Sultan Arı
    Sultan Arı

    ...kitabın hayırlı olsun can...daima gülümsesin yüreğin...

    Cevap Yaz
  • Mustafa Bay
    Mustafa Bay

    Fatma Hatun Hanım;
    'Önerilenle, hissedilenin' yaşamımızdaki tezatlıklarını işleyen güzel bir deneme... Kafamı kurcalayan 'Nesilhan Kır/Fatma Hatun Esen' ikilisi aynı kişiler mi? Yada birisi 'ithaf' edilen mi? Merak işte...
    Yazıya ilham olan 'Rüzgarı hissetmeyeceksen, kanat ne işe yarar' sözü gerçekten dikkate değer bir söz... Belkide 'hayat ile yaşamın' farkını bu kadar anlatan bir söz az bulunur...
    Bana göre 'hayat bahşedilendir...' Elde olmayandır... İrade dışıdır... Ne zaman, nerde, kimlerden ve kimlerle dünyaya geleceğimizin kararını 'kendimiz' vermiyoruz!
    Doğumdan 'bilinç' kazanana kadar geçen süre içinde de 'irade dışılık' devam ediyor... Ama ondan sonra 'yaşam' başlıyor...
    Yaşam bana göre 'özeldir...' Kişinin kendisine ait olandır... Ömür içinde müdahil olabileceğimiz süreçtir... Yani 'iradidir..' Seçme hakkımız, karar verme, tercih etme bize bırakılmıştır...
    Elbette bilinç kazanana kadar bir takım önermeler/kavramlar içselleşmiştir..Kıyaslama imkanı verir hale gelmiştir... 'İyi/kötü, güzel/çirkin, doğru/yanlış, helal/haram, gerçek/yalan' vs. gibi kavramlar anlam kazanmıştır... İnsan, bu kavramların ışığında 'seçicidir...'
    Yeterli midir bu kavramların tercihlerimize yön vermesi? Bana göre asla yeterli değildir... İnsanın yetişmişliği, aldığı eğitim, çevre, genetik özellikleri, etrafında olup bitenler ve edindiği deneyimler durağan değildir... Ve sürekli bir değişimin içindedir insan...
    En önemli etken ise, insanın 'duygularıdır...' Ve bütün duyguların, hislerin anası 'SEVGİDİR...' Sevgi öyle bir kavram ki, 'bütün evreni kapsar' sanki... Herşey onun etrafında döner... Benzetmek gerekirse, sevgi 'GÜNEŞTİR...' Yaşamın bütün gayesi ona ulaşmaktır...
    Sevginin zıddını, yani sevgisizliği, nefreti, kini, öfkeyi, kabalığı, duyarsızlığı doğuran ve anlamlı kılan da sevgidir...
    Bütün bu açıklamalardan sonra... İnsan neyi sever, neden sever, sevginin 'ölçüsü, dozu, tezahür eden biçimleri' nelerdiri düşünmek gerekir... İşte burada insanlar farklılaşır... Biri diğerinden ayrılır... 'Küçük nüanslar' gibi görünen şeyler, aslında 'büyük sonuçlar' doğurur...
    Doğayla iç içe yaşayan insan; doğayı belkide çok fazla etkileyemez, müdahale edemez ama ondan her zaman etkilenir... Artık alışkanlıklarımız, hoşlanmalarımız, hazlarımız doğayla bir alışverişe dönüşür...
    Sıcak/soğuk, yağmur, güneş, gökyüzü, ağaçlar, çiçekler, rüzgar, mevsimler yaşamımızın şekillenmesini, estetik duygularımızın gelişmesini, hazlarımızı, hangi ortamlarda huzur bulduğumuzu belirler...Ve bütün bunlar içimizdeki 'yaşama sevincini', daha kapsamlı olarak 'sevgiyi' besler, şekil verir, büyütür... Artık 'İNSAN OLDUĞUMUZUN' farkına varırız... Yaşamımıza hükmetmeye, 'SEVGİYİ İÇİMİZDE TAŞIYIP, BÖLÜŞMEYE', hazlarımızın sesine kulak vermeye başlarız... Başkalaşırız...
    Can alıcı nokta şuradadır... Biliriz ki, sevginin en anlamlı belirtisi 'İNSANA DUYULAN BAĞLILIK, TUTKUDUR...' Çeşitlidir, başka başka isimlendirilerek ifadesini bulur... Adı arkadaşlık, dostluk, kardeşlik olur... Az daha ötesi genellikle karşı cinse duyulanıdır, 'AŞKTIR...'
    Bir bakıma insan olmanın gereğidir 'aşk...' Bütün yaşamımız boyunca bu duygunun etrafında dolanır dururuz... Doğanın bütün belirtileri bu duyguya olumlu yada olumsuz katkı sağlar...
    Şimdi yol ayrımına gelelim... 'MELEK Mİ, İNSAN MI?' Aslında bu iki isim, belkide 'toplum olarak yaşamaya başladığımızdan beri' insanlığı çokça meşgul eden, çok karmaşık, bir türlü uzlaşmaya varılamayan, hatta 'kullanıma çok müsait' iki alanı temsil ediyor... 'DİN Mİ, YAŞAMIN KENDİ GERÇEKLİĞİ Mİ?' Bir başka deyişle, doğanın kendi kanunları mı, önerildiği varsayılan ilahi kanunlar mı?
    İnsan; doğanın içinde yaratılmış, varolmuş olanlardan biridir, bir canlıdır... Bir anlamda hem fiziki bir varlıktır, somuttur, sırları 'bilim ile çözülmüştür'; bir anlamda 'ruhsal dünyası ile' hala karmaşıktır!
    Melek ise bellidir... O; 'ilahi gücün yarattığı, kontrol ettiği, özel yetilerle donattığı, hareket kabiliyeti doğaüstü, görevleri belirlenmiş' ama 'somut olarak' varlığı bilinmeyendir...
    İnsan; 'günah tabiriyle' adlandırılan yasaklara uymayabilir, başka bir deyişle haram olan fiileri işleyebilir... Melek ise günahlardan aridir! Neyin günah, neyin haram olduğunu ise adına 'DİN' denen sistem ve o sistemi insanlığa maleden, insanı yükümlü kılan ilahi güç belirler...
    Ne olacak şimdi? Bütün kainatı yarattığı varsayılan ilahi güç, dolaysıyla insanı da yaratmıştır... Ve insanı da süreç içinde zuhur eden 'DUYGULARIYLA' birlikte yaratmıştır elbette... O duyguların gereğini yapma temayülünde olan ve ancak o zaman yaşadığının farkına varan insan 'melek' olmaya çalışsa, duygularını 'bastırmak' zorunda kalacaktır! Zira, meleklerin 'AŞIK OLMASI' asla mümkün değildir... İnsan ise 'AŞIK OLAMADIĞINDA İNSAN DEĞİLDİR!'
    Seçimini yapan yazar, bana göre haklıdır... Ben de olsam insan olmayı yeğlerdim....
    Yazılacak elbette çok şey var... Hele o rüzgarı.. Rüzgarın duyumlarımızda uyandırdıklarını... Özlemlerimizi tetikleyişini... Dünyamızın içine bir sürü dünyayı katışını... Sanki 'yerçekimini ortadan kaldırıp' evrenin her köşesine dağılır hissinde kaybolup gidişimizi... Ürperişimizi, aşka davet eder sokuluşları tenimizde duyumsatışını elbette yazmak gerekir...
    Benim gibi 'rüzgara aşık olanlar' neler yazmaz ki?
    Güzel bir yazıydı Fatma Hatun Hanım... Gecemi alıp götürdü, sahura bu yazıyla gideceğim anlaşılan...
    Tebrik ve teşekkürlerimi sunup, yazının değerini vererek ayrılacağım sayfanızdan... Sevgi, saygı ve muhabbetimle Fatma Hatun Hanım...

    Cevap Yaz
  • Salim Erben
    Salim Erben

    insan allahın yaratıgı en yüce yaratık adem ogluna melekler bile secde etti etmeyen de cezasını buldum doğru seçim insan olmak ama insan gibi insan olmak kutlarım

    Cevap Yaz
  • Hikmet Yurdaer
    Hikmet Yurdaer

    Değerli kaleminizden, farklı, etkileyici, düşündürücü ve altına başka bir şey eklenmeyecek kadar muhteşem bir paylaşım. Sizi kutluyorum.10 + ANT. Saygı ve sevgi ile kalın.

    Hikmet YURDAER

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (5)

Fatma Hatun Esen