-Rüzgar! Perdeyi dışarı çıkarmasana bir yerine bir şey olacak; içeride güzel güzel oynayın.
-Perdeniz benim ey iyi arkadaşım, ona bir şey olmasını istemem. Ben onu pencerenin önüne uçurtma yapıp dalgalandırıyorum; bu oyun çok eğlenceli.
-Anladım. Hadi biraz da içeride oynayın. Rüzgar! Fırtına gelecek mi?
-Hayır. Fırtına İstanbul'da değil ki il dışına çıktı. Neden sordunuz?
-Bize gelmesini istemiyorum çok yaramaz çünkü. Geçen pencerelerin kafasını birbirine tokuşturup, kanadı olan pencerenin canını kırdı. Yazık! Perde korkusundan nereye kaçacağını şaşırdı. Camcıyı çağırıp, yeni bir can taktırdık pencereye. Balkonumdaki bir çift kumruyu kovalayıp, çiçeklerimin de dallarını kırdı. Beni de dışarı çıktığımda arkamdan itekledi, neredeyse düşecektim.
Fırtınaya benzeyen insanların da hayatıma gelmesini istemiyorum, çünkü onlar da insanı kırıp döküyor. İnsanın kırılan parçalarını tekrar bir araya getirmesi o kadar zor ki anlatamam. Sen hiç öyle değilsin rüzgar; insana huzur veriyorsun. Hayatıma senin gibi insanlar gelsin istiyorum, çünkü onların kalbinde dinlenmeye o kadar çok ihtiyacım var ki...
Denizler ortasında bak yelkensiz bıraktın,
Öylesine yıktın ki bütün inançlarımı;
Beni bensiz bıraktın; beni sensiz bıraktın.