Ömür garip bir uykudur, ölüm bunun itirafı,
İstanbul, bu uykuda rüyalarımın fotoğrafı...
Günbatımını bile ağlatır, Gül'üyle halesi,
Saçları denize dökülmüş bir adadır, Kız Kulesi!
Martıların bana dargınsa, yüreğim yoksul.
Alemi neylesin bu ömrüm, yoksan İstanbul!
İki mekan var insana, yaşamaksa emeli,
Biri Anadolu yakasıdır,öbürü Rumeli.
İhtişamının gölgesinde eridim, serin serin,
Aydaki boğazı gördüm, mehtaba vurmuş siluetin.
İki avucunda yoğrulmuş medeniyet hamuru,
Susayanlar sende bulmuş bulutsuz yağmuru.
Yedi tependeki tomurcuk: avuçlarının nasrı,
Gözyaşlarım ve hilalin ateşidir, gökkuşağının sırrı...
Güzel olan sözleri katip toplamış bir eserde,
Adına 'istanbul' demiş, her sayfa bir perde...
Bu şehrin hasreti közdür, mesafeler fırtına,
Üsküdar bile üşüyecek, ayrılık düşse sırtına.
Yerin ufkunda yatan kızıllık; Gül'ünün izi.
Bulup da Hüdayi Yolu'nu, yarıp gitsem denizi.
Bu şehirden ayırırken insanları, yüreğimi bitiren
Haydarpaşa'dan yolcu, alıp kalkan tren.
Ufkunda doğmak için Güneş sabahı bekler,
Cennet siluetinde bir şehir; seni görür melekler.
Ay tutulup yerküre karanlıkta kalsa bile,
Hilal şeklinde aydınlık, simanda dönmüş kandile.
Çocuğun hayali renginle daha samimi,
Kırmızısın kainatın yanağı, ahengin taksimi...
Ağrıyan dişini hekime açmazsa çocuk,
Süleymaniye'yi görünce açar tomurcuk.
Rüyanın en güzel yerinde uyanırmış insan,
Ne olur ölüm, beni hiç uyandırmasan!
Kayıt Tarihi : 23.4.2006 02:13:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

TÜM YORUMLAR (1)