ACI ÇEKME ÖZGÜRLÜĞÜ GANİNİ GANİ
KAYNALAR YARIŞIYOR
RÜYALAR DA SAPITTI
GAFİL AVLANDIK
Gardiyanın ‘’ Allah kurtarsın.’’ deyip ardımdan kapıyı kilitlemesiyle kendimi koğuşta buldum. Neydi suçum? Kimdi beni içeri attıran?..
Koğuşta ‘’ Allah kurtarsın.’’ Sözünün ardından sorular, sorular…
‘’ Namus davası mı?’’
‘’ Değil.’’
‘’ Kan davası…’’
‘’Değil.’’
‘’Gasp- hırsızlık…’’
‘’ Değil.’’
‘’Tecavüz…’’
‘’ Değil.’’
‘’ Örgüt…’’
‘’ Değil.’’
‘’ Devlet büyüğüne hakaret…’’
‘’ Değil.’’
Sorular sustu, ben sustum. Bütün gözler baş ranzadan kalkan Tığbıyıkta. Tığbıyıkta bıyık sağa bir, sola bir karış. Bıyık burun altı değil de kulak üstü olsa al sana öküz. Öküzün ayağa yarı kalktı kalkacak halinde solunda yer alan yarı sıklet biri ok gibi fırladı, solundan hafif sıklet. Sağ sıklet öküzün ceketini verdi omzuna, sol sıklet eline tespihini.
Öküz harbi öküz üstüme üstüme geliyor, ezdi ezecek, ses ses değil borazan ‘’ Sen bizimle kafa mı buluyorsun?’’ Ben ‘’ Cik, cik…’’ Öküz böğürüyor ‘’ Gözümün içine bak!’’ bakıyorum gözünün içine, göz göz değil kaplumbağa kafası, surattan beş santim ilerde.‘’ Akıllı geçinene tahammülüm yok.’’ diyor, ‘’ Akıllı olsam burada ne işim var?’’ demeden yapıştı boğazımdan ‘’ Sen önce şu bizim toprak bastı parasını ver.’’ dedi. ‘’ Asfalttan sapmamışım, toprağa basmamışım.’’ dememle bizim öküz boğazımdan eli çekti, bir soluna göz etti, bir sağına. Sol gözüme gelen, sağ gözüme gelen ilk yumruğu gördüm, sonrasını göremedim, belli bir sayıya kadar yumrukları saydığımı hatırlıyorum. Bir ara yumruk seslerinin yerini başımdan aşağı dökülen su sesi aldı.
Bir uyandım yerdeyim. Bedenimin sadece baş kısmını kaldırabiliyorum. Başımı kaldırdım, bakındım sağıma soluma. Herkes kendi ranzasına uzanmış sadece öküz karşımda. Öküzün elinde bir senet ‘’ Biz adamı yola getirmesini biliriz.’’ diyor, ‘’ Bu sana küçük bir ders olsun.’’ diyor. De diyebiliyorsan ‘’ Dersin küçüğü buysa ben büyüğünü almayım.’’
Ders bitmiş olmalı ki bizim öküz aldı beni kucağına ikinci kat ranzama uzattı. Yiğidi öldür hakkını yeme kafamın altına yastığımı yerleştirdi, üstümü örttü, bir de tatlı rüyalar diledi.
Yediğim dayak işe yaramış olmalı ki deliksiz bir uyku uyudum. Rüya gördüysem de hatırlamama engel suratımdaki yumruk darbeleri.
Kahvaltıda bir sessizlik, bir sessizlik. Tabağımdaki iki zeytinde bir heybet, bir heybet, ye ye bitmiyor. Zeytin bitiyor ağzımdaki tat bitmiyor. Hele içtiğim çay… Nerdeyse ‘’ İyi ki hapse düşmüşüm.’’ dedirtecek.
Zeytinin tadını sildi süpürdü bizim öküzün böğürmesi. Oturttu beni karşısına ‘’ Konuşacak mısın, konuşturalım mı?’’ ‘’ Neyi konuşalım?’’ dedim. ‘’ Hani bir türlü söyleyemediğin şu hapse düşüş sebebin…’’ dedi. Dedim ‘’ Bak, sebep uzun, dinlemeye katlanacaksanız anlatacağım.’’ ‘’ Anlat, biz burada ne hikâyelere katlandık. Seninki destansa bilemem’’dedi. Dedim ‘’ Benimki ne destan ne hikâye, benimki olsa olsa masal olur.’’ Dedi ‘’ Anlat!’’ Dedim ‘’ Sözümü kesmece yok.’’ Dedi ‘’ Yok.’’ Dedim ‘’ Bende dert çok.’’ Dedi ‘’ Anlat bir bir.’’
Derdimi anlatmaya başladım ta baştan. Ne dert, ne dert… Başlangıçta yeni açmış lale, sümbül…
Kuzu…
Kozada tırtıl…
Kim derdi ki tırtıl büyüyecek, büyüyecek yedi başlı ejderhaya dönüşecek. Ejderha parçalayacak seni, bir parçan kaldırımlarda, bir parçan kaldırım taşlarında, bir parçan hapis damlarında. Bütün parçan siyah beyaz eski bir resimde eşinin elinden düşürmediği, öpüp kokladığı.
‘’ Derdimin tohumu ana rahmine atılmış bir tohum. Ardından yoklukla gelen doğum. Ardından yalın ayak koşmacalar. Yamalı şalvar giymeler. Yama üstüne yama atmalar. Toprağı çikolata diye tatmalar. Ekmeği ekmeğe dürmeler…
Yokluğa inat büyümeler. Soğuğa inat hasta olup olup iyileşmeler…
Yokluğa inat düş kurmalar…
Okul yıllarında yoklukla baş etmenin üstüne devletle baş etmeyi öğrenmeler… Malum okumak için okuyacaksın. Okumak suç. Okumamak cahilliğin kefeni. Kefeni ya giyeceksin ya yırtacak. Hangi kitabı okumuşsak kefeni yırtanlardan. Hangi kitabı okumuşsak suç. Nazım Hikmet’in Memleket hasretlerini okuduk. Bir kitap almak için üç ekmek, beş ekmek almadık, üç gün, beş gün aç kaldık. Okuduk bir gecede, sabahın ilk ışığında yaktık. Kitabı taşımak suçtu, yakmak hüner. Silah madalya idi, yoktu suçu.
Okuduk yaktık, okuduk yaktık… Nazım memlekete hasret, biz raflarda kitaplarına. Gorki’nin anasını okuduk. Gorki’nin anasını anamız bildik. Okuyup yakanlar, yakamayıp anası bellenenler…
Okuduk, okuduk. Güç bela memur olduk atandık.
Memur olduk kavuştuk paraya. Paramız yetmediği zaman yetirdik. Yettiği zaman arttırdık. Lüks haram, öyle öğrendik. Hünerdi yastığın altına para atmak.
Attığımız para duruyordu yerinde. Hırsız mırsız da yoktu hani. Aç kalan çalmazdı, çalardı komşusunun kapısını, isterdi bir tas çorba.
Gelirimiz belliydi. Giderimiz belliydi. Giderin dizginini çektin mi artıyordu gelir. Yoktu o zamanlar görünmez kaza cezalar, görünmez kaza vergiler.
Gel zaman git zaman kırk yıl memuriyet, kırk yıl tasarruf. Cezalar almadım değil. Cezalar da farklıydı o zamanlar. Uyarı, kınama… En ağır ceza ‘’ Sürgün’’. Çokça sürüldüm emre itehatsizlikten.
Kırk yılın sonunda bir ev bir araba alabildik. Hanımın dilinde dua eksiksiz ‘’ Çok şükür başımızı sokacak bir evimiz oldu, ayağımızı yerden kesecek bir arabamız.’’
Üç yıl İstanbul kazan biz kepçe… Nasıl olsa arabamız var altımızda. Az beklemedik bugünleri. Dile kolay tam kırk yıl.
Her gün hanımın dilinde dua ’ Çok şükür başımızı sokacak bir evimiz oldu, ayağımızı yerden kesecek bir arabamız.’’ Benim dilimde ‘’ Allah nazardan esirgesin.’’
Hanımın duaları mı ters tepti, benim dileğim mi kabul görmediyse bir günde evde gitti elimizden araba da.
Hırsız çalsa arabayı çalar ev kalırdı. Ben böyle hırsızlık görmedim.’’
Bizim öküz soruyor ‘’ Arabayı çalanı duydum da evi çalanı duymadım, kim çaldı?’’ ‘’ Keşke çalınsaydı, koşardım hırsızın peşinden yakalayamasam da polise başvururdum, avunurdum bir gün olur yakalanır diye.’’ Bizim öküz meraktan çatlayacak sanırsın çalınan kendi evi.
Eskiden vuran belli idi, vurulan belli.
Söyleyen belli:
‘’ Vurulduk ey halkım unutma bizi’’
Ne bok yoluna gittik ne Niyazi.
Vuruşlar sessiz sedasız.
Vuruluşlar ağıtsız...'
‘’ Şöyle ki tasarruf suç olmuş , cezalar kılıf.
Yazılmış benim plakaya İstanbul’un her sokağında bir ceza, yazılmış köprüsünün her geçişinde bir ceza. Yazılmış her yolunda, her km’sinde bir ceza… Ceza, ceza… Cezalar katlanmış, cezalar dürülmüş bükülmüş. Cezalar tebliğ edilmiş adresime. Cezalar boyumu aşkın.
Kırk yılda aldığım araba satıldı kırk dakikada. Borç eksildi. Borç katladı katladı. Satıldı kırk yılda aldığım evim bitti borç.’’ Bizim öküz soruyor ‘’ Evin satılmasını, arabanın satılmasını anladım da bir senin mapus damına düşüşünü anlamadım.’’ ‘’ O mu, çok basit, ben cezaların faizi için yatıyorum.’’ Bizim öküz şaşkın, ağzı açık kaldı.
Topladım bütün koğuşu ‘’ Çocuklarınızın, torunlarınızın mapus damına düşmesini istemiyorsanız mektup yazın onlara, sakın bir kuruş arttırmasınlar, arttırdıkları her kuruş ilmek olur takılır boyunlarına.’’
Kağıt deste deste, yazan yazana. Mektuplar yazıldı, verildi gardiyana.
Ertesi gün açıldı kapı, gardiyan çağırdı beni. Sevinmiştim kurtuldum diye. Demiştim kalanlara ‘’Allah sizi de kurtarsın.’’
Kendimi cezaevi savcısının karşısında buldum. Suç dosyam hazırlanmış. Şükür devleti tangur tangur etmemişim sadece akarına çomak sokmuşum. ‘’ Devletin akarına çomak sokmak, suyunu kurutmak, çölleştirmek için örgüt kurmak, dışarı ile bağlantıya geçmek.’’ Yeni bir örgüt ‘’ ÇOMO’’, yeni bir lider, yeni bir silah…
Çok geçmeden hakkımda verilen karar tebliğ edildi ‘’ Müebbet hapis.
Topladım koğuşu dedim ‘’ Evim kayboldu, arabam kayıp, yaşama ümidim kayıp. Artık sakınacak bir varlığım yok, korkum dersen hiç. Bugünden böyle kim ki mapus damına düşene bir tepik de benden demeye kalktı öldürtürüm kendimi ortak ederim müebbet hapsime. Dışarda öğrenemediğimiz insanca yaşamı mapus damında öğreneceğiz, mapus damında öğreteceğiz.
Elimi öpen öpene. El öpmeyi öğrenmiştik bakalım insanca yaşamayı öğrenebilecek miyiz?
BOLCA BAHŞİŞ
Sanki asker arkadaşım şeytan. Okul arkadaşım, iş arkadaşım. Eşim. Sofrada benimle, yatakta benimle.
Yapacağım işe o karar verir..Bir de yaptığım işte başım belaya girmişse zil takıp oynar '' Ben demiştim.''
Ömrü hayatımda bir defa dedim ki '' Bunca yıl şeytanı dinledin de ne oldu, bir defa da fala kulak ver.''
Kulak verdim fala daha doğrusu kulak vermeye koyuldum.
Bol köpüklü kahvemi yudumladım, tortusunu çekip yolladım Faladdin'e. Tortu da hayli okkalıca. Faladdin belki de ilk defa böyle bir falla karşı karşıya kaldı. Afallamış olmalı ki yazacak bir şey bulamamış, sadece '' Yiyeceğin bir bok yüzünden bütün işlerin alt üst olacak"diye yazmış.
Düştük şeytanın diline '' Boku yedin, boku yedin!'' ''' Boku yiyeceksin, boku yiyeceksin! '' Ben haykırıyorum '' Boku yemeyeceğim, bok yemeyeceğim!''
Geceleri uykumda bölünmeyen rüyalar.... Rüyamda beş katlı kremalı pasta gibi bok yığınları... Ben çığlık çığlığa '' Nayır, nayır!''
Gece sayıklamalarım gündüze yansıdı. Nerde bir papatya bulsam başlıyorum yaprakları koparmaya '' Boku yiyeceğim, yemeyeceğim. Eğer son yaprakta '' Yiyeceğim!''' demişsem içimde bir tiksinti dilimde bir '' Nayır!'' Yemeyeceğim çıkmışsa değmeyin keyfime, çevremde kimi görmüşsem gülücük saçıyorum. Çevremdekiler bakıyor salakça. Bakanlar mı salak ben mi diye kafa yorup mutluluğumu bozamam.
İşin en kötüsü papatya falında '' Yiyeceğim'' çıkmışsa sayıkllamam akşama kadar sürüyor. '' Bok yiyeceğim, yemeyeceğim.''
Bir gün cadde sokak sayıklaya sayıklaya dolaşırken açlığımın bile farkına varmamışım. Hani dersiniz ya bok olsa yerim o derece...
Gördüğüm ilk lokantaya girdim, ilk masaya oturdum. Sayıklamam devam ediyor. Garson gelmiş soruyor '' Ne yiyeceksiniz? Benim ağzımdan çıkıverdi '' Bok yiyeceğim.'' garson düzeltmeme fırsat vermeden sırtını döndü uzaklaştı. Bende bir kuşku '' Ya sipariş gelirse?
Garson masalara geldi gitti, geldi gitti... Benim masaya ne uğradı ne göz göze geldik.
Epey bir müddet sonra garsonla göz göze geldik. Garson gözümün içine bakıp, alaycı alaycı gülümseyerek '' Mutfak ürünleri harici siparişler self servis.'' diyerek bana tuvaletin kapısını gösterdi.
Gittim tuvalete.
Çıkışta garsona '' Bolca bahşiş bıraktım.'' diyerek tuvaletin kapısını gösterdim.
ACI ÇEKMEK DE BİR ÖZGÜRLÜKMÜŞ MEĞER
Geceler bitiyor benim rüyalar bitmiyor. Biri bitiyor biri başlıyor. Rüyalarım izlenmiş olsa aralarına üç beş reklam alsam çalışmama hiç de gerek yok desem de korkuyorum rüyalarımı anlatmaya. Bunun vergisi var, kelepçesi var. Varoğlu var.. Neme lazım dursun durduğu yerde.
Ay, anlatmadan edemeyeceğim. Hepsini anlatacak değilim ya yalnız bi teki. Bi tekinden ne olacak?..
Rüyamda o toplantıdan o toplantıya koşuyorum. Uçağın birinden iniyor birine biniyorum. Toplantının önemine göre ya başbakan ya bakan oluyorum.
Kürsüdeyim mikrofon elimde… Lokantadayım çatal elimde…
Locadayım, Trump’la tokalaşıyor, Putin’le öpüşüyorum, Selman’la bakışıyorum. Selman bakışlarını kaçırıyor benden. Gözüm üstünde, bakışlarım peşinde.
Gecenin 2’sinde 3’ünde Trump arıyor. Trump’a ‘’ Ayaklarını denk al, senin ayağını kırar İdLib’te eştiğin çukura atar üzerine iki kepçe toprak atarım.’’ diyorum. Trump yalvar yakar.
Sabaha karşı Putin arıyor ‘’ Uykum kaçtı seninle Taylant’ta bir kahvaltı yapıp ardından golf oynayalım mı?’’ diyor, ‘’ Putin senin işin gücün yok mu, uykumu bölme .’’ deyip telefonu kapıyorum.
Michel arıyor ‘’ Abi kaç inek yollayayım.’’ diyor, ‘’ Öküzlüğün âlemi yok tepemin tasını attırma!’’ diyorum.
Sabah olmuş hanım bir taraftan bağırıyor, çocuklar bir taraftan. İşe geç kalacakmışım. İyi de nasıl kalkayım şu an uçaktayım, Moldova’ya gidiyorum.
‘’ İşe geç kalacaksın, geç kalacaksın!’’ çığlıkları beni yatağımdan kaldırdı da gözüm açılmadı. Rüya devam ediyor. Şükür uçak inişte. Düşme tehlikesi yok.
Gözüme ışık çakar gibi oldu. Anlaşılan uyanmam yakın. Uyanışıma ivme kazandırayım dedim, yüzüme su serptim fayda yok. Cimcik. Cimcik de fayda etmedi. Sağ yumruğu kaldırdım karşımda Selman yumruğu sallıyorum olanca gücümle, sağ göz açılırken sol göz kapandı. Can havli ile bir uçan tekme. Küt! Çanak yerde. Fayansta bir çanak deseni, kazı kazıyabilirsen. Hanım var gücü ile omzumdan sarıldı, paspas yapar gibi sürttü, sürttü. Ne fayansta hareket var ne çanakta. Hanım var gücü ile omzumdan çekti, kaburgamda bir kütürtü. Çanakta ses yok. Bir küt iki küt derken ben hanımın omzunda asılı ciğer parçası. Bırakmaya kalkıyor, ben feryat figan. Oturtmaya kalkıyor, ben feryat figan, Anlaşılan şaft kaymış belli. Hanım aradı 112’yi.
Acil servis kayıt kürek yolladı beni polis odasına. Polis dediğim dedik. Neymiş benimki adli vakaymış, darbedeni söylemezsem tedavi olamazmışım. O dedi ‘’ Dediğim dedik.’’ Ben dedim ‘’ Dediğim dedik.’’
Polist ‘’ Pest!’’ dedi. Acil servis beni psikiyatri servisine sevk etti. Psikiyatri servisi işin içinden çıkamadı Beyin Cerrahi servisine sevk etti kurtuldu. Beyin Cerrahi ‘’ Beynin istem dışı verdiği komutlar neticesi hastanın gözünde ve çanağında hasar oluştuğu tespit edilmiştir. Onarımın beynin komutları ile onaracak boyutun dışında olduğu nedeni ile hastaya harici müdahale yapılması.’’
Gittim Hariciye Servisine. Hariciye Servisi dedi ‘’ Çanağı kimse görmez önce göze müdahale edelim.’’ ‘’ Et!’’ edemezmiş. Göz kliniğine sev edecekmiş. ‘’ Et o zaman.’’. etti.
Göz Kliniği gözümü açmadı, bandajla iyice kapattı. Neymiş mikrop almamalıymış. Almasın, uyusun.
Sıra geldi çanağa. Ne zor işmiş çanak. Akşama kadar filmi çektirip kırığı görebildik, kırık hatırı sayılır cinsten.
Çanağın ameliyatı için sıraya girdim sırayı doktorlar bilir, acıyıysa ben. Bilmediğim bu acıya ne kadar katlanacağım. Bir ben değil çığlık atan. Koğuş, koğuşlar çığlık çığlığa…
Anladım mı desem, öğrendim mi desem şaştım kaldım ‘’ Acı çekmek de bir özgürlük’’ müş meğer. Kimsecikler kulak asmıyor acı çığlıklara
KAYNANALAR YARIŞIYOR
Hangi kanalı açsam ‘’ Her kadın önce gelin sonra kaynana. Kaynanalık bir bir töre, bir miras. Kaynanalık bir kurum. Ey kadınlar, kaynanalığın unutturulmasına, kurumun köküne kibrit suyu dökülmesine göz yummayın. Ey gelinler, unutmayın bir gün siz de kaynana olacaksınız.’’
Hangi gazeteyi açsam ‘’ Kaynana gelin omuz omuza.’’
‘’Gelin kaynana meydanlara çıkın.’’
Meydanlarda tek eylem ‘’ Gelin kaynana can cana.’’ Gelin kaynana yan yana.’’
Artık benim gelin, hanım eylemden eyleme. Bekle ki eve gele.
Eylemler çiçek. Polis copları sürgün. Panzerler görevden men. Biber gazının yerini almış lavanta kokuları.
Tv’lerde dizilerin yerini ‘’ Kaynanalar Yarışıyor’’ almış. Kaynanalar yarışıyor haber. Kaynanalar yarışıyor gündem.
‘’ Kaynanalar Yarışıyor’’ benim evliliğime mi rast geldi? Hanımı evde ara ki bulasın. Damat dersen benden dertli. İki yumurtayı kıramaz. Dışarıda yemek yese aldığı maaş hanımın kuaför parasına yetmiyor. Olacağı yok biz de damat kayınpeder dayanışması kurduk, ben yemekleri yapıyorum o bulaşıkları yıkıyor.
Yemek bulaşık derken çamaşır ütü de üstüne eklendi.
Sabah kalkmış kahvaltı hazırlıyorum hanım bir yandan ‘’ Hayatım, ben makyajımı yapıyorum, şu eteğe bir ütü basıver.’’ Alıyorum ütüyü elime ‘’ Basıver oğlum Osman eline mi yapışacak.’’
Hanım çıkarken bağırıyor ‘’ Osman’ım, çamaşırları asıver.’’ Asıver oğlum asıver.
‘’Hayatım ben çıkıyorum yağmur yağarsa çamaşırları toplayıver.’’ Artık dilimde bitmeyen şarkı.türkü:
‘’ Asıver oğlum Osman asıver
Toplayıver Oğlum Osman toplayıver
Osman’ım, hop hop. Osman’ım oy oy.’’
Osman’ım tencereyi ocağa koy koy
Koy koy Osman’ım koy koy
Oy Osman’ım oy, oy ‘’
Eylemler yerini yarışmalara bırakmış. Gelin kaynana kanal kanal dolaşıyor, yarışma başvurusu yapıyor.
Gelin kaynana yarışma başvurusuna gitmemişse evde. Evde dediysem ‘’ Keşke evde olmasaydı ‘’ diye sayıklatan evde oluşlar…
Gelin kaynana yarışmaya hazırlanıyor. Hanımın elinde ayna ‘’ Ay gelin, bu gülüş nasıl?’’ ‘’Ay, kaşım aşağı mı bakıyor, yukarı mı ?’’ ‘’ Ay gülerken dişlerim gözüküyor mu ? ‘’ dese iyi, her iki soruda bana emirler ‘’ Çayın yanına pasta kek bir şeyler niye yapmadın?’’ Alışmışım ‘’ Yapıver Osman yapıver.’’ demeye. Yapmışım bile. Sustu mu dersiniz? Nerde? ‘’ Kurutmuşsun.’’ Şekeri az olmuş.’’ ‘’ Şekeri çok olmuş.’’
Hanımın başvurusu kabul olmuş. Hem de reytingi en bol kanalda.
Bütün sülale yetmedi bütün komşular, komşuların komşuları benim evde. Bir yandan hanımı kutluyorlar, bir yandan hanımı süslüyorlar. Aman Allah’ım o ne kutlama, o ne öpüş… Sanırsınız benim hanım ‘’ Oscar Ödülü’’ almış.
Yarışma seyirci salonu tıklım tıklım. İnanın benim düğünümde bu kadar sevenimiz yoktu.
Yarışma başladı. Alkış alkış üstüne. Küfürlere bile alkış. Gün görmemiş küfürler. Saç başa dalışlar. Meydan harbinde bile bu dalışların hiçbiri olmamıştır. Neymiş, hepsi rol icabıymış. Reyting hesabı.
Hanım yarışmada birinci oldu.
Yarışmadan aldığı paradan bana bir takım aldı. Neymiş ünlü olmuş yanına yakışmalıymışım. Doğrusu bende yarışmaya ısınmaya başladım. Yarışmaları artık ben takip ediyorum ‘’ Hanım, hanım, koş yarışma başladı.’’
Benim hanım yine her gün dışarıda. Neymiş ünlü olmuş, modayı takip etmeliymiş, neymiş her gün aynı saç modeli olamazmış. Yapacak bir şey yok, katlanacağız.
Çok geçmeden aynı kanalda benim hanım yarışmacı.
Ne zaman nasıl değiştirmişse önce ismini değiştirmiş sonra başvuru yapmış.
Uykularım kaçmaya başladı. ‘’ Ya hanım tekrar kazanırsa…’’ Ya tekrar ünlü olursa...’’
‘’ Ya önce evi, sonra beni değiştirirse…’’
SAP SAMANLA KARIŞMAZKEN RÜYALAR GERÇEKLE KARIŞIR OLDU
Bir gün karakoldayım, bir gün hastanede.
Bugün karakoldayım. Gelip beni karakola almalarını kendim söyledim daha doğrusu söylemişim.
Sabahleyin yataktan katlığımı hatırlıyorum. Uyandım, kendi kendime dedim ‘’ Kahvaltı yapma, koskoca bakansın, git makamına, makamında hazırtlat makamına layık bir kahvaltı sofrası.’’ Öyle de yapmaya karar verdim. En sevdiğim huyum kendi verdiğim emirlere harfiyen uymam. Başkasının verdiği emirler bana yolumu şaşırtır.
Giyindim, evden çıktım çıkacağım. Neyse aynaya bakacağım tuttu. Oldum olası aynaya bakmayan ben. Baktım aynaya. Saç sakal bıyık ulaşabildiğim yerleri kendim yaladım, ulaşamadığım yerleri avuç içine yedirdiğim jöle möle saç boyası ne varsa ovaladım. Ovaladım çektim her saç telini yukarı. Ovaladım, çektim. Ovaladım çektim, baktım aynaya. Ben dünkü ben değil. Ben diyeyim kibri, siz deyin köstebek.
Evden çıktım, evin önündeyim. Evin önünde duran araba yok. Gelen giden arabalar var, hiçbiri benim makam aracım değil. Kendi kendime ‘’ Üç beş dakika bekleyiver. Üç beş dakika için hesap sormak, birinin ekmeğiyle oynamak sana yakışmaz. İçimdeki ses‘’ Doğru söylüyorsun.’’ diyor. Doğru söylüyorum. Bugüne bugün koskoca bakanım.
Üç dakika beş dakika geldi geçti. Üç yüz, beş yüz araba geldi geçti. Benim şoför ortalıkta yok Kahvaltı saatı geldi geçti. Yemek saati geldi çattı. Karnımda garip sesler sinyal veriyor. Artık telefonla aramam ayıp olmaz. Telefonumu çıkarttım rehbere bakıyorum şoförün telefonu yok.’’ ‘’Demek ki. görev telefonumda.’’ dedim. Görev telefonum… Görev telefonum çantamda olmalı. Çanta… Çanta yok ortalıkta. Koskoca bakan çantasız olacak hali yok. Çanta çalındı. Düştük basının diline ‘’ Bir çantasına sahip olamayan bakanın devlete vereceği hizmeti siz tahmin edin.’’ Hemen bir basın toplantısı düzenlemeliyim. ‘’ Muhaliflerin suikastına uğradım.’’ demeliyim. Değilse muhalifleri susturamam.
Önce basını mı aramalıyım yoksa karakolu mu? Basın. Yok yok karakol. Karakol, yok yok basın. İyi de basının telefonu da yok. İş belli karakolu arayacağım. Aradım karakolu ‘’ İşime gitmek için evimden çıktığımda evimin önünde çantam gasbedildi.’’
Ben diyeyim üç, siz deyin beş dakikada polis geldi. Polis odasına bindim doğru karakol.
Karakolda oturttular bir sandalyeye. Biri soruyor, biri yazıyor. ‘’ Olay yeri? ‘’ ‘’ Evimin önü’’ ‘’Cadde sokak?’’ ‘’ Yolgeçen Hanı, sümbül Sokak.‘’ ‘’Olay kaçta oldu ?’’ ‘’ Ben diyeyim 8.30, siz deyin 9.00.’’ ‘’ Yaz 0lay 8.30- 9.00 arası vuku bulmuştur.’’ Gaspçıların eşkâli ?’’ ‘’ Yok.’’ ‘’Ne demek yok, bunlar eşkâlsiz mi? ‘’ Eşkâllerini görmedim.’’ ‘’ Çantayı çaldıklarını gördün mü?’’ ‘’ Görmedim.’’ Çaldıklarını nereden biliyorsun?’’ ‘’ Çantam yoksa çalınmıştır.’’ Çalınmışsa bulunmalıdır. Çalanlar adalete hesap vermelidir.’’ ‘’ Çantanda ne vardı?’’ ‘’ Ne yoktu ki…’’ ‘’ Sen olanları söyle.’’ ‘’ Çek defterim, telefon, para.’’ ‘’ Para ne kadar?’’ ‘’ Üç-beş yüz vardır.’’ ‘’ Üç beş yüz paranın çantada ne işi var.’’ Çantaya giren paranın miktarı ve gerekçesi sorulmaz.’’ Sorguç sustu yazıcı devreye girdi ‘’ Bir…..memurunun çantasında üç-beş yüz bin para olması düşündürücü.’’
‘’ Bakan olmadan önce… …..Memuruydum.’’ dediysem de inandıramadım. Beni ‘’ Yalan beyanda bulunmak ve Emniyet Teşkilatını meşgul etmek’’ suçundan savcılığa sevk ettiler.
Savcılıkta görmüş olduğum rüyalardan kolay kolay kurtulamadığımı zaman zaman gerçekle, rüyayı karıştırdığımı belirttim. Savcılık ‘’ Rüya ve hayallerde işlenen suçun kanunlarda yeri olmadığından kovuşturmaya yer yoktur.’’ hükmünü verdi
KENDİ BULUŞU İLE BULUŞUNU YOK EDEN İLK
Evet, kendi buluşu ile buluşunu yok eden ilk insan. Bu unvanla bilim tarihine adını yazdıran ilk bilim adamı.
Henüz on beş yaşında.
Bir Türk.
Zebuzittin Zapzap.
Zebuzittin Türkiye’nin gündemi.
Zebuzittin Türkiye’nin gururu.
Zebuzittin gazelerde manşet.
Zebuzittin TV’Lerde konuk.
Zebuzittin TV’lerde flash.
Zebuzittin, Uluslar Arası Bilim Teknoloji Proje Yarışması’nın Türkiye temsilcisi.
Zebuzittin, Türkiye’de katıldığı bütün yarışmalarda finalistleri rakipsiz elemiş Türkiye’yi temsile hak kazanmıştı.
Büyük güne ramak kala Zebuzittin Seul yolcusu.
Gastelerde boy boy resimler…
Zebuzittin’de Türkiye’ye dönüş hayalleri..
Zebuzittin Zeul Protokolünce karşılanan ağırlanan.
Zebuzintin, yarışmanın yapılacağı alana ilk gelen.
Zıp zıp zıplayan. Zap zap kükreyen.
Zaplamalar, zıplamalar zamanın akışını sağlamıyor, çektiği sıkıntı Zebuzittin'in ikinci buluşu zamanı akıtacak bir buluş gözüküyor.
Zebuzittin iki zıpzıp, iki zap zap, iki yumruk bir tepik yarışma salonunun kapısına. Kapı açılıyor, içerisi boş. Zebuzittin kendisine ayrılan masayla göz göze geliyor, zıplamadan yayılıyor masaya. Başlıyor beklemeye.
Zebuzitin Uluslar Arası Bilim Teknoloji Proje Yarışması heyetin huzurunda. Yarışmacı sırasında listenin sonunda.
Rakibi finalistler tek tek projelerini sergiliyor. Projelerin her biri bir buluş. Her biri bir birinden ilginç olsa da hiç biri Zebuzittin’e rakip olacak ölçüde değil.
Projeler:
Suda balığa takla attırmalar.
Suyu yokuşa akıtmalar.
Yokuşu düze çevirmeler.
Düzü yokuşa çevirmeler
Halıyı uçurtmalar.
Halıyı dürmeler, katlamalar.
Halıya kendi kendine duş aldırmacalar.
Parayı hiç etmeler.
Hiçi paraya çevirmeler… meler. Meler…
Her gösteride Zebuzittin yerinde duramıyor, zıp zıp zıplıyor. Haykırıyor ‘’ Ödül Zebuzittin’in, Zebuzittin Türkiye’nin. Türkiye, Türkiye!’’
Nihayet sıra geliyor Zebuzittin’e. Zebuzittinin her sunumu seyircisini, jürisini şaşkına çeviriyor. Jürinin ağızları kulaklarında. ‘’ Türkiye, Türkiye!’’ tezahüratları nerdeyse Türkiye’den duyulacak.
Zebuzittin ‘’ Kalem.’’’ diyor, kalem eline geliyor. ‘’ Yazı!’’ diyor, kalem ‘’ Zebuzittin rakipsiz.’’ yazıyor. ‘’ Kitap!’’ diyor, kitap eline geliyor, ‘’ Oku!’’ diyor, kitap kendi kendini okuyor İngilizce. Zebuzittin kitabın okuduğunu anlamasa da jüri anlıyor ve gülümsüyor kitap ne dediyse.
‘’ Işık!'’’ diyor, ışık saçılıyor. ‘’ Karanlık!’’’ diyor, karanlık basıyor. Jüri korkmuş mudur bilinmez müdahil oluyor ‘’ Sonuca gel!’’ diyor.
Zebuzittin sonuca geliyor gelemiyor. Son gösterisi kapı. ‘’ Kapı!’’ diyor, kapının kolu eline geliyor,kapıda hareket yok. Bütün bakışlar kapıda. Zebuzittin ‘’ Kapı!’’ diye diye kapıya yöneliyor, bütün bakışlar Zebuzittin’e yönelik. Zebuzittin kapıya iki zıpzıp, iki zap zap. Kapı açılıyor. Zebuzittin salonu terk.
Zebuzittin dünya gündemi. Zebuzittin Türkiye’ye gelmeden haberi geliyor.
‘’ Kendi buluşu ile kendi buluşunu yok eden ilk mucit.’’
……
Yıllar, yıllar sonrası, asrı evvel bir ilk:
‘’ Kendi buluşu ile kendi buluşunu yok eden ilk mucit’in sırrını bir Türk kapıcısı keşfetti.’’
DÜRT-PAR
Tüm dünya yapay zekânın son boyutunu konuşup tartışırken ülkenin birinde dürtükleme savaşı başlamıştı.
Teknoloji yapay zekaya yeni bir boyut kazandırmıştı. Boyut küçük, işlev büyük. Kolay edinilebilir, kolay taşınabilir. Kullanımı kolay. Herkes için ihtiyaç, herkes için koruyucu zırh. Herkes için eğlence.
Yapay zeka ürünü ''Zeydink'' GPS büyüklüğü. Ense köküne kene gibi yapıştırmakla başlıyor işlevi.
Zeydink beynin algıladığı bütün işitselleri süzgeçliyor. Söyleyenin doğruluk inancını algılamak için duygusal zeka girişini devre dışı bırakıyor. Söylem doğru ise duygu modu devreye giriyor. Yüzde tebessüm, gönülde ferahlık…
Söylem kandırıcı ise dürtükleme modu devreye giriyor, söylem söyleyicisine diziliyor dörtüsel dürtüler..
Reklamlar boy boy…
‘’İşte, güçte, uykuda düşte Zeydink. Zey- zey, Zeydink, dink, dink, dik, dik...’
Tefecisi, Türecisi, Köşecisi, İcracısı tedirgin..
Tefecisi, Türecisi, Köşecisi, İcracısı şaşkın...
Tefecisinin, Türecisinin, Köşecisinin, İcracısının uykusu kaçık, işleri saçık.
Tefecisi, Türecisi, Köşecisi, İcracısı çok geçmeden çözdü '' Zeydink''in sırrını. '' Zeydink''in doğrulama kodu görsel algıya duyarlıydı.
Tefecisi, Türecisi, Köşecisi, İcracısı eşkali ruhiyesini yorganladı, yalanları yazınsal sarmaladı, işitsel fişekledi ‘’ Dürt;dürt, dürt!..’’
Zeytin error veriyordu Tefecisinin, Türecisinin, Köşecisinin, İcracısının her dürtüsünde.
‘’ Dıt, dıt! Error, Error…’’
Tavşan dağı aşarken, Ferhat dağları elek elek elerken Tefecisinin, Türecisinin, Köşecisinin, İcracısının dürtleri amuda kalkmışken '' Zeydink'' üreticileri ''Zeydink''e ‘’ Tanı’’ modu ekledi. ‘’ Tanı’’ modu dürtünün görselini tarıyor dürtünün odağına iniyor.
Tefecisinin, Türecisinin, Köşecisinin, İcracısının dürtlerinin bir ayağı askıda kaldı.
İcracısı yasak kıldı '' Zeydink''in yurda girişini, çıkışını, alışını satışını.
Tefecisi, Türecisi, Köşecisi, şakşakladı, dürtükledi ‘’ Dürt,dürt, dürt!’’
Şakşaklar, dürt dürtler uzun sürmedi. Zeydink üreticileri mobil uygulama ile olaya el koydu. Tefecisinin, Türecisinin, Köşecisinin, İcracısının dürtlerinin ikinci ayağı askıda kaldı.
Dürt dürtler katladı katladı..
Tefecisi, Türecisi, Köşecisi, İcracısı dürt dürtledi, Zeydink üreticisini, alıcısını, satıcısını. Dürt dürtledi lehte haber yapanı. Dürtleyen dürtleyene...
Dütleri ayıklamak pirinç taşı ayıklamaktan imkânsız.
Dürt dürtlerin hayatın gerçeği, sokağın sesi…
Zeydink manşet olmaktan düştü, yerini ‘’ Dürt-Par’’ dürtleri aldı.
İlk parti kurulmuştu ‘’ Dürt-Par’’
Dürt- Par’ın ilk söylemi:
"Zeydinke sığınmak alçaklıktır,korkaklıktır,hainliktir.neydiği belirsiz iki yüzlülüktür.
Dürt-Par şeffaflıktır. Dürt-Par kendi gücüne inanan kendi gücü ile dürtmeyi vaat eden tek partidir.
Dürt-Par dürter. Dürt-Par ne karcı ne inkarcı.
Dürt-Par'ın dürttükleri dürteceklerinin garantisidir.''
...
Haber haber üstüne...
'' Dürtüne güvenen Dürt- Par'a üye oluyor.''
'' Dürt- Par her gün üye sayısını katlayarak büyüyor.''.
'' Dürt- Par iktidara yürüyor.''
.'' Dürt- Par iktidardan düşmüyor.''
........
Dürt-Par'ın ilk icraatı,ilk icraat haberi hasır altı edilmişti,sansürlenmişti.
Dürt-Par'ın ilk haberi neydi acaba?
İCRACI VEKİL
Masal bu ya o günden önce bir ülke varmış Kaf Dağı’nın ardında. Kimse adını bilmez, kimse adını anmazmış o günden önce. O günden sonra o ülke tüm dünyanın konuştuğu tek ülke, model aldığı tek ülke olmuş.
O günden önce o ülkede seçim arifesiymiş. Yediden yetmişe tüm ülke iktidarın gidişine kesin gözü ile bakıyormuş. Hatta zaman zaman başkanın da gideceğine inandığı oluyormuş, oluyormuş da başlıyormuş ağlamaya. ‘’ Tıngır mıngır sallanırdım koltuğumda.’’ Koltuğum giderse ben nasıl uyurum?’’ diyormuş.Heyeti Teselli bin bir şekerle anca avutabiliyormuş.
O günden üç gün evvel başkanın yasa tasarı meclisi şaşkına çevirmiş. Demiş ki başkan ‘’ Milletvekili 365’e düşürülecek. Milletin vekili olamayan milletvekillerinin vatandaşın üzerinden geçinmesine meclis aracı olmayacak.’’ Muhalefet alkışlamış. Muhalefetin altmış beş milletvekilinin altmış altı olduğu hiç görülmemiş. Altmış dört olma ihtimali akla bile gelmez. Muhalefet demiş ‘’ İktidar bindiği dalı kesiyor, nasıl olsa gidecek vekiller kendilerinden.’’
Başkan demiş ’’Vatandaş vekil ayrımına son. Vekil vatandaşın sorumluğunda olacak. Vatandaşın getirdiği sorumluğu yerine getirecek. Vatandaş vekilin yetkilerine sahip olacak.’’ Muhalefet alkışlamış. Demiş ‘’ İktidar giderayak bizim istediğimizden fazlasını verdi. Nasıl olsa gidiciyim, gelen vekil düşünsün derken bu halka bir hizmet götürdü.''
O günün akşamı bütün seçim beklentileri altüst olmuş. Başkanın seçileceği kesin gözüküyormuş. Başkan gece yarısı bir kararname yayınlamış’’Bugüne kadar vekil vatandaşın anasını belledi, bugünden sonra günlük bir vekili vatandaş belleyecek.’’
O gün seçim bitmiş başkan seçilmiş. İlk vekil ilk icraatını yapmış..
Magazin haberleri çöpe atılmış. Başkan yağlama cilalama haberleri kırpılmış. Kameramanlar, sunucular, eli kalem tutanlar takla atmaktan kurtulmuş
.
Her gün bir vekil bir kanalda.
Ertesi gün başka bir vekil başka bir kanalda. Kanallar yarışmıyor.
Sunucu soruyor. vekil cevaplıyor:
’’ Bu icraatınızdan sonra tekrar vekil seçilmeyi düşünüyor musunuz?’’
‘’ Düşünüyorum:’’
‘’ Korkmuyor musunuz?’’
‘’ Korku icraat öncesi oluşuyor. İcra sonrası duygu yerini alıyor, hatta karmaşık düşüncelerin yerini tek bir düşünce alıyor.’’
Uzmanlar vekilin sözünü yorumladıkça yorumluyor. Yeni bir teori diyenler varmış. ‘’ Toplumu etkilesizleştirmenin tek aracı.
Artık kanalların Flahşı Bugünün vekili icrası üzerine hangi yorumu yapacak?
Derelerde su nasıl akmışsa akış, göler nasıl kurumuşsa kurumuş, hükumetin icrasının sonuna gelinmiş. Mecliste muhalefet- iktidar kavgası bitmiş. Vatandaş huzura ermiş, vekil huzura.
365. Gün, bütün flaşlar ‘’ Başkan icrası konusunda ne diyecek
365.GÜN
Komisyon ne zaman kurulmuşsa kurulmuş, komisyonda kimler yer almışsa almış bilen yok. Tek bilinen kurulun yaptığı inceleme sonucunda bir yılın 364 günden oluştuğu imiş.
O günden sonra vatandaş ….t korkusu taşımamış
O günden sonra önüne gelen vekil olmamış, …….ne güvenen vekil olmuş.
O günden sonra her vekil …….tü ölçüsünde vaat vermiş.
0 günden sonra öbür dünyaya hiçbir kimse borçlu gitmemiş.
O günden sonra herkes …….tünün kıymetini bilmiş
O günden sonra bilinmeyen ülke bilinen ülke, model ülke oluvermiş. Deyişmekte 0lan Ülkeler milletvekili sayını düşürmüş, Gevişmekte Olan Ülkeler icra faaliyetlerini arttırarak yeni bir model oluşturmuş
YARIN GÜNLERDEN NE
Devletlü Sultanları bir türlü gündemi tutturamıyordu. Ya Katibül Ülema müdahil oluyordu ya Vezir Başı. Ya sözcü, ya gözcü.
Çayır Ağası geliyor ‘’ Devletlü Sultanım, at çayırınıza yeşilleniyor.’’ diyordu, Devletlü Sultan ‘’ Kişnetin o zaman!’’ diyordu. Emir Ağası ‘’ Bugün öküzlerin günü.’’ diyordu.
Tebdil Ağası geliyor ‘’ Devletlü Sultanım, karikatürist kaşınızın altına bıyık, üstüne saksağan çizmiş.’’ diyor, Sultan ‘’ Saçını, bıyıklarını kazıyın!’’ diyor. Makas Ağası ‘’ Olamaz efendim, bugün sünnetçilerin günü.’’ diyordu.
Dittük Ağası geliyor ‘’ Muharrir sizin için münafık demiş.’’ diyor, Sultan ‘’ Sallandırın!’’diyor. Katibül Ülema ‘’ Olamaz, bugün ‘’Yaylandırma Günü.’’ ‘’ diyordu.
Subaşı geliyor ‘’ Efendim, suyunuza işemişler.’’ diyor, Sultan ‘’ Hadım edin!’’ diyor. Kolağası ‘’ Olamaz efendim, bugün ‘’ Tecavüzcüler Günü:’’ diyordu.
Sultan , Şakşak Alayı’nı toplamış şakkşaklatıyor, Tellal Ağası ‘’ Efendim siz ne yapıyorsunuz?’’ diyor, Sultan ‘’ Bugün ‘’ Şakşak Günü’’ değil miydi?’’ diyordu. Tellal Ağası ‘’ Değildi efendim, Zibidittün Kralı Taktahane’yi ele geçirmiş siz şakkşaklatıyorsunuz.’’ diyordu. Sultan ‘’ Hücum!’’ diyordu, Cicim Ağası ‘’ Olamaz, bugün Cicim Günü.’’ diyordu.
İbiş Ağası ‘’ Dersaadet’in çevresi işkâl.’’ diyordu, Sultan ‘’ Dağıtın!’’diyordu, Hucumeri ‘’ Olamaz, bugün İttifak Günü.’’ diyordu.
Asayişağası, ‘’ Koğuşağası hareme dadanmış.’’ diyordu, Sultan ‘’ Zindan!’’ diyordu, Ulema’’ Bugün Aydınlık Günü.’’ diyordu.
Munzurcubaşı ‘’ Efendim, Beledigar sizin hakkınızda kötü rüyalar gördüğünü söylüyor.’’ diyor, Sultan ‘’ Anasını belleyin!’’ diyordu. Belleyicibaşı ‘’ Olamaz bugün Eleme Günü’’’ diyordu.
Sultan ne dedi ise olmuyordu. Ulemadan ayrı ses, Veziriaza’dan ayrı ses, Şeyhi Ulema’dan ayrı ses.Kolağası’ndan ayrı ses, Hucumerin’den ayrı ses, Sicimeri’nden ayrı ses.Ses, ses...
Ses, ses… Nerde kaldı hükümranlık. Bırakın hükümranlığı Mührü Hümayn’ın şerefi beş paralık oldu.
Sultan kapandı Dersaadet’e. Düşündü, düşündü olmadı. Doluya koydu, boşa koydu, ne doldu ne boşaldı. Gözlerinden yaşlar boşandı.Sevinç gözyaşları mı, elem gözyaşları mı bir zatı alileri bilir.
Sultan imzaladığı fermanı ibibiklerle duyurdu önce, sonra Deccal, Emirağası, eri, kuklası..
‘’ Bundan gerü 365 gün 765 güne çıkartıla.Devlet icraali alışıla geldiği üzre devam kılına. Bir gün devlet icraali, bir gün sultanın ahvalli ruhiyesi, küllü zikriyesi, nefsi sultani, hakâni yegani zevkkü sefasi yerine getirilene.Geriye kalan otuz beş günü sultanın hangi gün hangi maksatı hasılada kullanacağı sultan tarafınca bile bilinmeye.’’
Ulemanın, Katibül ulemanın, Veziriaza, Şeyhi Uleman'ın dilinde tek soru '' Bugün günlerden ne?
.....?
YILIN HABER ÖDÜLÜ
Padişah ferman buyurmuştu ‘’ Bundan gayrı neşriyat yağlı neşredile. Nerede bir yağsız neşriyat buluna, yakıla. Muharririnin boynuna yağlı urgan takıla.’’
Yağ cezbetmemişti hiçbir muharriri. Yağlı urgan?..
Yağdanlıklar yarıştı, eli yağdanlık tutanlar yarıştı. Yağlandıkça yağlandı her kelam. Vav belini büktü, elif uzadıkça uzadı.
Köstebekler muharrir oldu yağlaya yağlaya. ‘’Muharririm!’’ diye direten köstebek oldu.
Muharrirlik kolaylaştı. Klişe başlık, klişe bakış açısı yorum. Marifet yağın kalitesi. Marifet yağın yoğunluk baritesi.
Padişahın öksürüğü haber oldu tıksırığı haber. Açık oturumlar oluştu ‘’ Padişah öksürmüşse bir sebebi var.’’ Şunu mu dedi, bunu mu dedi?’’ ‘’Ne dediyse dedi, dediği tebaanın geleceği.’’ ‘’ Anlamak istemeyen cahil gureba.’’ Anladığını itiraf etmeyen münafık.’’
Uzmanlar türedi belagat dersi verdi, feraset dersi verdi. ‘’ Söz nafasih olmalı, işiten kafa yormalı, meşgale bulmalı. Muktazıyı hali makama mutabık olmamalı. Makam yüce olmalı. Makama el atanın eli kırılmalı, dil uzatanın dili kesilmeli.’’
Neşriyat vıcık vıcık yağ. Yağtenikler neşriyatın ‘’ Ne-‘’ sinde tüyleri diken diken. Neşriyat parçacıklarına çekirdek konmaz oldu. Ekmek sarılmaz oldu.
Neşriyat üretildi, tüketilmedi. Havadis yağlandı cilalandı tüketilmedi. Neşriyat yığıldı yığıldı.
Padişah ferman eyledi ulemaya ‘’ Neşriyat öğütücü icat edile.’’ Neşriyat öğütücü icat kılındı.
Havadis neşredildi, öğütüldü. Neşredildi, öğütüldü…
Padişahın öksürüğü duyulmaz oldu, tıksırığı duyulmaz oldu. Neşriyatçılar havadisi Merkür’den verdiler, Yerkür’den vediler.
Çok geçmeden bir ferman ‘’ Havadisler yağlanmadan, tadı bozulmadan, ezilmeden büzülmeden neşredile.’’
Ferman ferman üstüne. Hiç biri alışık duyulmuş değil. Belli padişah neşredilmese de defnedilmiş.
Bir türlü muharrir neşredemiyordu yağsız. Makineler rule yapıyor, parçalıyordu tabakaları. Klişesiz havadis punto edilemiyordu bir türlü.
Bukalemunlar ilk haberi yayınlamıştı. … Neşriyat ‘’ Ben böyle neşriyatın da, böyle muharrirliğin de…. ederim.’’ dedi
Bukalemunların ilk haberi ‘’ Yılın Haber Ödülü’’ nü almıştı.
KİM KİME PARMAK ATMIŞTI
İnsanoğlu çağ açtı, çağ kapadı.Dünyayı kendine dar etti, yeni gezegenler peşinde. Yeni gezegenler ser veriyor, sır vermiyor. ‘’ Ne olur ne olmaz, bu insanoğlu.’’ diyor, başka bir şey demiyor bir türlü.
İnsanoğlu evrim üstüne evrim geçirdi. Kuzu oldu, koyun oldu. Tazı oldu, tavşan oldu. Kurt oldu çakal oldu. Maymun oldu, bukalemun oldu. Cin oldu, peri oldu. Şeytan oldu.
Oldu da oldu. Bir insan olamadı.
Şeytan ‘’ Pest!’’ dedi olan bitene. Şeytan hep şeytan kaldı.
İnsanoğlu buluş üstüne buluş yaptı. Ateşi buldu. Sevincik delisi oldu. Sıcak savaş karnavalları düzenledi yedi iklim yedi cephede.
Dünya yandı tutuştu dört mevsim. Selfie üstüne selfie çekti çakmağı elinde bulunduran. Can üstüne can verdi uşkuru tutmayanlar.
…..
Sebep nedendir bilinmez, yanma sırası yaklaş mıydı kendilerine, çakmağın gazı mı bilmişti yoksa odun mu? Durdu sıcak savaşlar.
Soğumuştu dünya. Üşümüştü uşkur tutmayanlar. Demek ki soğuk da bir savaş taktiği olabilecekti. Elbirliği etti uşkur tutanlar. Soğuk savaşları başlattı.
İşbirlikçiler oynadı uşkursuzların uşkuru ile, donu ile. Uşkursuzlar üşüdü, onlar kazandı. Kazandı…
…
Üşümüşler midir, uşkursuzlar uşkura mı kavuşmuştur bilinmez, bıçak kesiği durdu soğuk savaşlar. Düşmanlar dost oldu, dostlar düşman. Çöp sapa,sap çöpe karıştı.
Uşkursuzlar çöp sap ayıklarken işbirlikçiler yeni silahını çoktan sürmüştü piyasaya.
Silah yeni.
Silah benzeri yok
Kendi var adı yok.
Menzil; ışık hızı.
Gece görüş kameralı. Işığa, karanlığa duyarlı.
Her ten, her bedene uyumlu.
Renk, ırk, cinsiyet ayrımı gözetmez.
Gurursuz, kibirsiz. Ota da konar, çöpe de.
Radara yakalanmaz. Xy halt getire.
Kimliksiz. Kanunlar karşısında hükümsüz.
Yan tesirsiz.
Bağışıkçı, bulaşıcı.
Ne yemek öncesi ne yemek sonrası 7/24 ereksiyon hali.
Uykuya alerji. Bayrama, resmi tadile karşı. Mesai kavramına düşman.
Silah her yönü ile yeni.
Dünyada ilk. Mucidi adını koymamış. Adını koyan topyekûn millet.
Donsuzlar sıcak savaş bitmiş, soğuk savaş bitmiş, halay hazırlığında.
Donsuzlarda el kalkmıyor, halay tuta. Ayak atmıyor seke.
Bakıyorlar birbirlerine. Bedenlerde girinti, çıkıntı. Bir yarıştır başlamış’’ Benimki senden fazla, az.’’
Bakıyorlar bedenlerde iz. Ataların dediği şemsiye desen değil. Polis copu değil. Değil…
Doktorlar şaşkın, tıp çaresiz.
Bu kazık iziydi. Kazık girintisi, çıkıntısı.
Silahın adı bulunmuştu ‘’ Kazık’’. Sahiplenen yoktu.Tadına bakan çoktu.
Zevk alınacak hali de yoktu. Müdavimlerine pozisyon hakkı da tanımıyordu.
Gel zaman git zaman değil. Masal mı ki gel zaman git zaman olsun. Kazığın kemiğe dayandığı gün, bir başkasına göre kazığın ucunun kendilerine döndüğü gün, bir varsayıma göre de kazığın küteldiği gün bütün uzay araştırmaları durdu. Bütün argeler kazığa dayanıklı robot üretmenin peşinde.
İlk robot üretildi. Yeni robot kazığa duyarlı, olumlu olumsuz tepki gösteriyor. Üretici memnun, tüketici memnun.
Bir ilk daha...
Robotun geliştirilmiş ilk üretimi üreticisine ilk parmağı atmıştı. Şeytan şaşkın, üretici şaşkın.
İlk parmak neyin nesiydi?.
ENİNE BOYUNA HAKİKAT
Yaklaşan seçimler siyasilerden çok araştırma şirketlerini yarışa sürüklemişti. Rakamlar yarışıyordu "%1’ler "%’2’lerle. Aynı araştırma şirketinin anket sonucu bir öncekinin ya "%1, "%2 altı ya "%1, "%2 üstü..
"%1, "%2’ler aynı zamanda araştırma şirketlerinin iş yapmış olma göstergesii idi. Aynı zamanda savunma silahı. Söylemleri tutmadığı zaman da "%1, "%2 ‘’ Yanılma payımız.’’ Hiç yalan söyleyen yoktu içinde.
Siyasi söylemler de -bir teki hariç- aynı idi. Hepsinin söylediği doğruydu. Bir tek yalan söyleyen yoktu ya da bir tek doğru söyleyen yoktu. Tek söylem doğruya yanlış, yanlışa doğru diyebilmek marifet.’’ Şeref, şerefsiz’’ sözcükleri işin cilası.
Hakikipar tek bir anket yaptırmıştı. Anket sonrası tek bir söylem, tek bir gündem ‘’ En hakiki, en hayırlı, en güvenli, en doğru…’’ En, en… Enlerle katlıyordu enini boyunu, oyunu.
Hakipar’ın yaptırmış olduğu anket yeni değildi, yıllar yıllar öncesine dayanıyordu. Yenisine de ihtiyaç yoktu. Doğrular değişmezdi. Ne tekim doğruluğu defalarca kanıtlanmıştı.
Neydi anket? Anket ilginçti. İlginçliği ölçüsünde gizli.
Vatandaşın tüketim eğrintisi. Yapılan ankette vatandaşın sadece "%2’si marka tüketiyordu, geri kalan % 98 ucuz ürün, fason ürün tüketiyordu.
Hakipar bu gerçeği saptadı toplumun eğrintisini doğruya çevirmeyi hedef edindi.
Ucuz siyaset.
Vatandaşın huyuna suyuna uygun.
Boyuna posuna uygun.
Hakiki.
Şeffaf.
Teferruattan teşri.
Halkçı söylem.
Ana- avrat.
Dere tepe düz.
Siyaset kolaylaştırılacak. Milletvekili kriterleri vatandaşın endeksine endeksli.
On cümle ezberleyebilme yeterliliği.
Küfür etme becerisi.
Parmak kaldırabilme yeterliliği.
Yumrum atabilme yeterliği.
Baraj kriteri:
Her ahval ve şerde yüz rengini koruyabilme becerisi.
Seçilen milletvekillerine verilecek birkaç taktik işi göğüslemeye yeter ve artar.
Taktiklerin en önemlisi diğer partilerin her söylemin tam tersini söyleyebilmek, söylemin önüne ''en'' sonuna ''hakiki'' sözcüklerini getirerek cümle kurabilme.
Taktiklerden ikincisi söylenen her söylemin ardında durabilmek. Eleştirilere cevap verebilmek, eleştirene en okkalı küfrü sallayabilmek, en kalıcı mührü basabilmek.
İcraat, icraat...
Bir önceki söylemin tersini söylemek, bir yenisini eklemek
Sataşmak, sataşmak.
Tavşana kaç, tazıya tut diyebilmek
Taç atışı...
Suçu rakip takıma paslayabilmek.
Sürekli gündem, gündem…
Gündem avcılarından, sade vatandaştan bir adım önde gitmek.
Sandık.
Sandık.
Sandıktan çıkma becerisi hakikat.
Taklidi, muadili olmayan tek hakikat, en iyi hakikat.
VATANDAŞ WHAT
Meclis olağanüstü gündemle toplanmıştı. Olağanüstü önergelerle önüne geçiliyordu olağanüstü gündemin. Bir türlü olağanüstü gündeme geçilemiyordu.
Alkışpar ayrı önerge veriyordu, Tıkpar ayrı önerge veriyordu. Tırtılpar ayrı önerge, Suspar ayrı önerge, Nifakpar ayrı önerge, Lafazanpar ayrı önerge…
İlk önergeyi Suspar vemişti. Seçimde Ufuculara, Bufoculara, Tırafoculara, Sandık Farelerine, Tırtıkçılara, Tartakçılara, Alkışçılara ödenen ödeneklerin araştırılması için Araştırma Komisyonu kurulmasını talep ediyordu.
Meclis çatısı çatırdadı, yumruklar kütürdedi, alkışlar şakşakladı. Tartakpar mensupları tartaklıyordu önerge vereni, önergeyi destekleyenleri. Alkışpar alkışlıyordu yumruklayanları.Meclis başkanı oturuma on dakika ara verdi yumruklayanların soluk alması, güç toplaması adına.
On dakika aradan sonra görüşmeye kaldığı yerden devam edildi ilk sözü Alkışpar adına parti sözcüsü Şinasi Şahdamar aldı. Sordu önergeyi verenlere ‘’ Siz nasıl bize soktuğunuz kazıklar karşılığı ödenek almıyorsanız, biz de parti mensubu ve partizanlarımız tuttuğumuz alkışlar için ödenek almıyoruz. Bize aldı diyen varsa o da……….’dir’’
Bunun üzerine Suspar sözcüsü söz istedi. Sorusunu Lafazanpar’a sordu. ‘’ Alkışçılara ödenek ayrılmıyorsa, alkışçılara verilen ödüllerin suyu değirmenden mi geliyor?’’
Lafazanpar sözcüsü hemen cevabı yapıştırdı ‘’ Armut veren ağaç taşlanır, alkışlayan el öpülür, koklanır kıskanmayın.’’
İkinci sözü Tırtılpar sözcüsü aldı. Sözcü ‘’ Biz emekten yana bir partiyiz. Tırtılcılar tırtılladıkları ölçüde emeklerinin karşılığını almıştır.’’ Alkışpar alkışlıyor Lafazan sözcüsü cümleyi tamamlıyordu ‘’ Biz insan haklarını savunduğumuz kadar hayvan haklarının da savunucusuyuz. Tırtılcıklara, böcüklere, fareciklere yaptığımız çerezparası yardımları büyütmek dallandırmak, budaklandırmak, dalını bıdağını kırıp arı kovanınana çomak sokmak, köstebeklerin, porsucukların yuvaıklarını büzüklemek, savaş çığırtganlığıdır. Hayvanlara karşı barbarlıktır, ırkçılıktır, alçakllıktır. Küresel bir oyunun parçasıdır. Çığırtganlar onların kuklalarıdır. Biz alçakların tuzağına asla düşmeyeceğiz.''
Önergeler üst üste geliyor gelen her önerge alkışlarla yumruklarla taca çıkartılıyordu.
Vatpar bir soru önergesi vermek istediğini bildirdi. Soru önergesi ‘’ Mecliste vatandaşın bir gündemi olacak mıydı?’’
Bu defa Alkışpar alkışlamıyor şaşkın şaşkın bakıyordu. Suspar alkışlıyordu. Tartakpar meclis başkanından işaret bekliyordu.
Soru önergesine Tırtılpar sözcüsü soru ile yanıt verdi:
- Vatandaş what, what?
BORAZANCIBAŞI
Şehsadeleri borazan sesi ile uyanır, borazan sesi ile atardı meydanlara ilk adımını. Borazan sesi ile karşılanır borazan sesi ile uğurlanırdı.
O sabah uyanmıştı, borazan sesi yoktu. Meydana inmişti. Borazan sesi yoktu. Meydandan dönmüştü. Borazan sesi yoktu.
Çağırdı Borazancıbaşını. Sordu niçin öttüremiyordu borazancılar borazanı. Dedi borazancıbaşı ‘’ Borazanın üfleği,çıkağı, tıslağı, büfleği yağsız.’’ Sordu şehzadeleri ‘’ Niçin yağlanmıyor borazanlar?’’ Dedi borazancıbaşı ‘’ Yağdanlıklar boş.’’ Dedi şehzadeleri ‘’ Niye dolmuyor yağdanlıklar?’’ Dedi borazancıbaşı ‘’ Yağ stokları bitmiştir şehzadeleri.’’ Dedi şehzadeleri ‘’ Müttefiklerden yağ alına, fıcılar, bıcılar ümüğüne, ülüğüne doldurula. Dedi borazancıbaşı ‘’Müttefikler her bir damla yağa bir rehinin bırakılmasını istemededirler.’’ Dedi şehzadeleri ‘’ Borazan sesi mevzubahisse rehin mehin halt getire.’’
Şehzadelerin emri yerine getirilmişti, verilmişti bir damla yağa bir rehin, bir kurban. Dolmuştu fıçılar, ülüğüne, ümüğüne. Yağlanmıştı borazanlar üfleğine, çıkağına, büfleğine. Gel görkü ‘’ Tıs…’’ çıkmıyordu borazanlardan. Ikındıkça ıkınmıştı borazancılar. Borazanlarda ‘’ Tıs…’’ yok. Borazancılarda tıslı cart sesleri çıkıyordu.
Topladı şehzadeleri vezirleri. Vezirler başvurmadık hal çaresi bırakmadı. Borazan suskunlukta ittifak kılmıştı. Yeminliydi ‘’ Zırt!’’ bile dememeye.
Aklı eveler dedi şehzadelere ‘’ Büyü yapılmıştır borazanlarımıza, okutak bir güçlü nefese.’’ Çare yoktu, okutuldu, üfletildi bir nefesi gülcüye, bir nefesi güçlüye daha.. . ‘’ İnadım inat’’ diyordu borazanlar.
Şehzadeleri korkulu rüyalarla, uyudu uyandı…
Şehzadeleri bir sabah borazan sesinin rüyaları ile uyandı. Uyandı müjdeli haber almıştı CİFTİA’dan. Suçlusu bulunmuştu borazanların sesini ….kaçıran. Ot tıkamıştı bir çoban. Tefriş edildi hükmedici ferman ‘’ Çoban buluna, şehzadenin huzruna çıkartıla.’’
Çobanın eşkâli bulundu, izi bulundu. Çobanın sığındığı tepeciğin koordinatları belirlendi. Gel görkü dağı ele geçirmişti MİFTİA GÜÇLERİ.
Şehzadeleri tefriş etti emredici hükümlerini ‘’ Elçiler yollana MİFTİA’ya, sorula çobana karşı ne istemedeler, verile ne istemedelerse, alına çoban ellerinden, tez elden çıkartıla çobana tıkadığı otlar.’’
Tez ulaştı MİFTİA’nın istedikleri daha doğrusu istediği. Fazla değildi istedikleri, sadece şehzadelerinin borazancıbaşı olmasını istiyorlardı kendilerine.
Şehzadeleri MİFTİAN’nın isteklerini yerine getirmişti ne de olsa borazan sesi vardı işin içinde.
BELAYI KİMİN SATIN ALDIĞININ NE ÖNEMİ VAR
Çok şükür emekliliğimizde başımızı sokacak bir eve kavuştuk.
Ev ev değil mutluluk yuvası. Hanım kahvemizi yapıyor balkonda yudumluyoruz. Kahvenin bereketi yudumladıkça artıyor, bitmek bilmiyor bir türlü. Sohbet koyulaştıkça koyulaşıyor, hanım gözlerimin içine ilk kez görmüş gibi bakıyor da bakıyor, dönüp öpüyor da öpüyor…
Çay içmeye bir balkona çıkıyoruz, bir bahçeye iniyoruz. Çay bu kadar mı tatlı olur? Sanki ilk kez çay içiyorum. Bardak boşalıyor, hanım fır dönüyor bardağın peşinde, bardak boşalıyor, hanım dolduruyor. Bardak hanıma dans ettiriyor. Ben içtikçe kendimden geçiyorum, semazen izler gibi izliyorum hanımı.
Çatıya çıkıyoruz, bir yanı deniz, bir yanı dağlar. Dağların sahibi ben, denizlerin sahibi hanım. Hanım biniyor teknesine, açılıyor okyanuslara, ben ardın sıra bakıyorum, bakıyorum… Bir martı konuyor omzuma, martının kanatlarından tutunup dalıyorum ormanın yeşilliklerine.
Dağların eteklerine vuran gölge genişledikçe genişliyor, tepesine vuran kızıllık yükseliyor, yükseliyor. Bağırıyor avaz avaz ‘’ Dönüş vakti.’’ diyor. Hanım yaklaşmış kıyıya, elini tutuyorum. Adımımızı atıyoruz merdivenden. Merdiven Eiffel Kulesi, her adım atış mest ediyor ikimizi, o bana sarılıyor ben ona….
Ev ev değil müze. Eş dost akraba ardı arkası kesilmiyor, biri gidiyor biri geliyor. Gelen bir daha geliyor, bir daha. Bacanağa diyorum ‘’ Sen geçen gelmemiş miydin? ‘’ Bacanak diyor ‘’ Kayın valideye öncülük ettim.’’ Hanım atılıyor devreye ‘’ Yaşlılığına verin.’’ diyor. Bende gözler kapandı kapanacak ‘’ Gitseler de uyusam.’’ diyorum.
Günler, aylar bir su gibi akıp akıp giderken birden kurak iklimler gibi kesildi gelip gidenlerin ayak sesi. Arada bir kapıyı çalınmış gibi açıp kapadığım olmuştur.
Hanımın elinde mercek peşimde gölgem. Nere otursam ‘ Ora oturma yeni düzelttim, örtüyü buruşturacaksın.’’ Kalk orayı silip süpüreceğim. Kalkıyorum ‘’ Ayağımın altında dolaşma!’’ Ne zaman göz göze gelsek beni bir kaşık suda boğacakmışçasına bakıyor. Kendi kendime ‘’ Kendini dışarı at kurtar oğlum Osman.’’ diyorum atıyorum kendimi dışarı. Daha merdivenin birinci basamağında yakalanıyorum. Çok şükür ‘’ Bu kıyafetle dışarı çıkılmaz.’’ diyor. Dönüyorum, beni bir okul çocuğu gibi giydiriyor. Gönül rahatlığı ile çıkıyorum dışarı.
Yoldan geçen arabalarla yarışıyorum. Çoğu kez gerimde kalan açıyor camı, basıyor küfrü ‘’ Çekil arabanın önünden.’’
Gökte kuşlarla uçuyorum…
Oturuyorum denizin kıyısında bir taşa geçmiş günleri geri getiriyorum. Meğer benim geçmişim ne dengesizmiş. Bazen tokatlıyor, bazen tebessüm ediyor.
Ne kadar kendimi hayallere kaptırsam da acıktığımı hissedebiliyorum Acıktığımı an tutuyorum evin yolunu. Hanım gülümsemeyle açıyor kapıyı. ‘’Sen acıkmışsındır.’’ diyor kuruyor kaşla göz arası sofrayı. Arkasından çay. Arkasından ‘’ Yatağın hazır.’’ diyor.
Her gün işe gider gibi sabahın ilk ışığında atıyorum kendimi dışarı. Ne zaman ki dönüşlerim karıştı birbirine. Hanımın bakışları değişti. Bakışlardaki tehditlerin ardından sözel tehditler, yaptırımlar ‘’ Sana yemek yok, otur evde yemeğini kendin yap.’’ Boyun büktük tehditlere.
Tehditlerin ardından dışarı çıktığımda ardı arkası kesilmeyen telefonuma gelen mesajlar ‘’ Oturmuş orada kimi bekliyorsun? ’’ ‘’ O sokakta kimin adresini arıyorsun? ’’ ‘’ Camdan bakan kadın sana niye bakıyor?’’ demekle kalsa iyi. Bakan kadının resmi de mesaj olarak geliyor. Cidden kadın bana bakıyor. İyi de bana bakan kadını ben görmüyorsam hanım nasıl görüyor? Yolumu değiştiriyorum başlıyorum koşmaya. Mesajlar peş peşe ‘’ Ne o basıldın mı?’’ ‘’ Peşinden kim kovalıyor?’’
Ne çabuk gelmişsem evin sokağındayım. O da ne?.. Hanım evin balkonunda. Mesajlara bakıyorum en son gelen mesaj 20 saniye önce gelmiş. 20 saniyede hanım kuş olsa uçamaz. Gel de çık bu işin içinden. Tek bir çıkış yolu bulabildim. Benim hanım ‘’ Ermiş’’.
Artık evden çıkmıyorum, hanım zorla çıkartıyor.
Evin çatısına, bacasına, bahçesine kömürlüğüne saklansam da buluyor beni. ‘’ Adres vereceksen adam gibi adres ver, kömürlükte basılıp beni el âleme rezil etme.’’ diyor.
Çare yok atıyorum kendimi bazen en işlek caddelere, bazen en ıssız sokaklara. Gelen hep aynı türden mesajlar.
Son gelen mesaj imdat çığlığı ‘’ Çok acil eve gel!’’ Affedilmiştim, kuş olup kanatlandım.
O da ne?..
Hanımla göz göze gelmedik, sokağa atılan eşyalarla göz göze geldik...
Ev satılmış. Evin yeni alıcısı bizi eşyalarımızla birlikte sokağa bırakıverdi.
Evin satılması benim suçummuş. Neymiş ben sokağa çıkmasam hanım Drone kiralamak, senet imzalayıp borçlanmak zorunda kalmayacakmış.
Artık her sokağa çıkışta caddelere, sokaklara, kuşlara böceklere değil uçuşan dronlara bakıyorum.
Rüyalarımı droneler süslüyor acı da olsa.
BİRİ ELİMDEN ŞU KALEMİ ALSIN
Düz yolda görünmez kazaya kurban gittim.
Yolda yürümesini bilmeyen ben yürümeyi bırak dokuz takla attım. Ayakta iki çatlak, üç kırık. Doktorlar şaşkın’’ Nasıl olur da iki çatlak üç kırık…’’ Ben bir yandan acıdan kıvranıyorum bir yandan haykırıyorum ‘’ İki çatlak, üç kırık böyle olur.’’ diyorum. Doktorun biri geliyor, biri gidiyor. Ağızlarını bıçak açmıyor.
Nasıl olduysa üçüncü gün doktorun birinin eşref saatine rast gelmiş olmalıyım ki ağzından bir cümle duyabildim. ‘’ Acelemiz yok altı ayda iyileştiririz.’’ Bu iyi bir haberdi, ayağım kesilmeyecekti.
Hanım bir telaş bir telaş ‘’ Ne zaman ameliyat edecekler sormadın mı?’’ Gel de anlat hanıma altı aydan bıçak açan doktora nasıl sorarsın.
Hanım beni dinlemedi sordu. Yalvardı yakardı ‘’ Acil vaka.’’ dedi. Doktor olanca sakin, olanca bilge ‘’ Acil vaka ölümcül vakadır, hastanız çok şükür nefes alıyor.’’
Şükür yatışımın beşinci günü nefes aldığımı öğrendim. Kırılan ayağımın bir yere gideceği yok üstelik atelle sabitlenmiş.
Şükür koğuşta yalnız da değilim. Kafa tası param parça olanlar mı dersiniz, kaburgası lime lime olan mı… Kol bacak garnitür…
Koğuşun bir iyiliği; bir aylık yatanla bir günlük yatan arasında fark yok. Hiçbiri ‘’ Daha sen dün geldin.’’ demiyor. Her biri kendi acısını unutup bir başkasını teselli ediyor. Kıdemlilerin tek farklı söylemi ‘’ Seninki de kırık mı?’’ Sen geçen hafta çıkış yapan hastayı görecektin sargısız bir ağız deliği vardı, bir göz çukuru.’’ Yandaki hasta ranzanın demirine vuruyordu ‘’ Şeytan kulağına kurşun.’’
Hemşirelerde bir saygı bir saygı… Bizim çığlıklar dans ediyor, gök kubbe inliyor, onlarda çıt yok. Ya çay molasındalar ya sigara. Allah var yukarda hiç biri de dememiştir ki ‘’ Ağız tadı ile bir çay içirtmediniz.’’
Üç günde bir, beş günde bir birimiz alınıyorduk ameliyathaneye. Üç günde bir, beş günde bir biri çıkış yapıyor, biri yatış.
Eskilerden bir ben kalmıştım. ‘’ Sıra bana gelmiştir.’’ derken yeni gelen alınıyor ameliyata. Bir yeni, bir yeni derken dayanamadım sordum ‘’ Neyin nesi?’’ Onlar sıra alarak gelmişler.
Yatışımın altı ayı dolmadan çok çok evvel ay dolmadan bir sabah vakti ansızın aldılar beni ameliyathaneye. Oturttular bir sedyeye. Önümde bir perde gerili. Perdenin arkasında ben ve bir bayan teknisyen, önünde doktor, üç beş teknisyen. Perdenin önünde olup biteni göremiyorum. Konuşulanları duyuyorum. Konuşan hep doktor ‘’ Pul ver, vida ver.’’ Arada bir çekiç sesi ‘’ Tak, tak…’’ Perdenin arkasındaki teknisyen sürekli beni konuşturuyor, arada bir önde olan bitenden haber veriyor.
Saatler ilerliyor, çekiç sesleri susmuyor. Sanırsınız kat üstüne kat çıkıyorlar. Doktor acıkmış olmalı ki ‘’ Dikişini atın yemeğe yetişelim.’’ dedi. Kat bitmiş olmalı.
Şükür ameliyat oldum, bu defa ‘’ Ne zaman ameliyat olacağım?’’ sorusunun yerini ‘’ Ne zaman çıkış yapacağım?’’ sorusu yer aldı. Sorular yanıtsız.
Bir gece alel acele çıkışım yapıldı. Çıkış var rapor yok. Hanım üç gün geldi gitti. Doktor ya toplantıda ya ameliyatta. Üçüncü günün sonunda 45 gün rapor.
Üç , beş gün evde yatağım sıcak. Çay buram buram. Yemekler lezzetli. Hepsi acıyı unutturmaya yetiyor da artıyor.
Hanım işe gidiyor, çocuklar okula. Televizyonla baş başayım her gün.
Hangi kanalı açsam gündem aynı, söylem aynı.
Kanalın birinde kaynana yarışıyor, birinde gelin. Gelinlerin her birinde aynı cümle ‘’ Zevkime hitap etmedi.’’ Zevklerine hitap etmeyen eşya, dekor milyonların rüyası. Soruyorum kendi kendime ‘’ Aynı gezegende mi yaşıyoruz?’’
Tek bir cümle ‘’ Zevkime hitap etmiyor.’’ Tek bir cümle bilen kanal kanal dolaşıyor reyting üstüne reyting kırıyor. Gel de sorma ‘’ Çocuklarımıza fazla cümle kurmayı öğreterek geleceği ile mi oynuyoruz’’ Allah'tan eşler yarışmaya dahil değil. Düşünsene gelinlerden birinin birbirine ‘’ Sendeki zevke şaşarım.’’ demelerini...
Kaynanalar dersen aynı ‘’ Damak zevkime uygun değil.’’ Gel de utanma bizdeki damak zevkinden.
Bende bir küfür, bir küfür. Önüme gelene küfür etmeye başladım.
Elim dersen yerinde durmuyor meğer ayağımın kırılmasını beklermiş. Ayağıma nispet yapıyor. Elimde kalem yazıyor da yazıyor. Önüne gelene çatıyor, önüne gelene küfür ediyor.
Başlangıçtaki küfürler tebessüme yol açıyordu. Gün geçtikçe kalem sivrildi. Küfürler can yakmaya başladı.
Kalem elimden hiç düşmüyor, salladıkça sallıyorum, birinin ….ne değdi değecek.
Beni bir korku sardı canı yanan biri öteki ayağımı da kıracak. Ne olur öteki bacağım kırılmadan biri şu kalemi alsın.
ALACAĞIM HANIM NEYİNİZ OLUR
Sarı yelekliler mor yeleklilerin halinden anlamıyor, mor yelekliler sarı yeleklilerin halinden.
İşli işsizin halinden, işsiz işlinin halinden anlamıyor. Dul yetimin, yetim dulun halinden anlamıyor anlamıyor...
Yukardakileri hiç sorma. Uykuları kaçıkmış her birinin. Sakın ha ‘’ Beter olun!’’ deyip beni de ortak etmeyin suçunuza. Benim derdim başımdan aşkın.
‘’ Benim derdim senin derdini döver.’’ Keşke, nerde?.. Yardım ve yataklık etmeye razıyım da nerde öyle bir babayiğit…
Kimsenin tavuğuna ‘’ Kişt!’’ demedim. Kimsenin derdine ortak olmadım. Kimsenin dediğine kulak asmadım bana ne EYT’lilerden. Bana ne EVETÇİLER'den, HAYIRCILAR'dan.
İşim tıkır değilse de takır değildi hanımı kaybedene kadar. Ne zaman ki hanımı kaybettim esmez oldu yeller, kımıldamaz oldu yaprak. Kurudu dalım budağım.. Geceler, gündüzler düşman oldu bana. Boğazıma sarıldı her nefes alış. Gel de anlat bunu EYT’LİLERE, EVETÇİLER'e, HAYIRCILAR'a. Onlar birken bin olup dertlerini paylaşıyor sonra da utanmadan halay çekiyorlar. Bense ağlıyorum, ağlıyorum gece gündüz yapayalnız.
Dualarım mı kabul oldu yoksa acıdı mı yaradan karşıma çıkartı gözyaşı gözyaşıma benzer, derdi derdime benzer birini Bağdat yolunda. Katık ettim gözyaşlarını gözyaşlarıma, katık etti gözyaşlarımı gözyaşlarına. Can verdi gözyaşlarımız avucumuzdaki gül tomurcuğuna.
Zaman cebimizdeki metelikten kısık öyle hoyratça flörttür, horttür dedirtmez. Hazanımızı bahara çeviren talihin hazandan evvel yastığa taşımalıydık. Uçup gitmesini beklemeliydik.
Aynı atan kalbimizle birlikte aynı cümleyi tekrarlıyorduk ‘’ Önce nikâh.’’ ‘’ Önce nikâh!’’ Ev eşya sonra. Ev eşya fuzuli. Fuzuli ev eşya.
Düğün yok. Bir gelinlik, bir buket, yanağa bir buse. Evet, evet düğün yok. Önce nikâh.
Önce nikâh. Öyleyse önce kuaför. Sonra en güzelinden vesikalık.
Vesikalık tamam doğru Nikâh dairesi. Ivır zıvır, kimlik fotokopi, vesika. En yakın güne nikâh günü.
Nikâh memuru bir hanım adayına baktı, bir bana sonra bana döndü ‘’ Amca en yakın günü mezarda görürsün.’’ dedi. Bastonu bırakıp nasıl ayağa katlıysam kalkmışım nerdeyse nikâh memurunu boğacağım. ‘’ Bana bak bana.’’ diyorum ‘’ Baban yaşında adamım dalga geçmeyi bırak da ver şu günü, daha biz parka gideceğiz. ‘’ diyorum. Nikâh memuru ‘’ Parka gitmenize bir engel yok, buyurun gidin.’’ diyor. Ben ‘’ Parka gitmemize engel yok, nikâh günü almamıza mı engel var ?’’ diyorum. Nikâh memuru ‘’ Evet’’ diyor. Ben çıldırdım, çıldıracağım ‘’ Engeli söyle bari.’’ diyorum. Söylüyor nikâh memuru ‘’ İkametgâhınızın bulunduğu…. İli……dönem seçimlerinde ….. Parti’ye satılmış. Parti 5 yıl seçmenlere ipotek koymuş. Üzerinizdeki ipoteği kaldırmadan nikâh kıydıramazsınız.
Gönlümün baharının gözünden iki damla yaş ve dilinden ‘’ Yapacak bir şey yok.’’ sözcükleri döküldü.
Ben dedim yapacak bir şey yok ama yazacak bir tek cümle var ‘’ Ulan, alacağım hanım neyiniz olur da engel oldunuz.’’ Alacağım hanım neyiniz olur?
TÜİK- İŞKUR İŞBİRLİĞİ ÇÖZÜMÜ
TÜİK’in başı belada.
TÜİK çıkmazda
TÜİK günden güne güvenirliğini yitirmekte.
TÜİK çare peşinde.
TÜİK aylar yıllar süren araştırmasını net yüzdelerle yüz akı ile yayınlıyor, TÜİK hangi çalışmasını yayınlamışsa daha yayına düşmeden bin kulp takıldı, yüzdeler yalanlandı, yüzsüzleştirildi. TÜİK itibarsızlaştırıldı. TÜİK’in yüzü karartıldı. TÜİK’in yansıttığı her yüzde yüzsüzlük değeri, her yüzde yüz karası bilindi.
TÜİK yayınladı kapanan fabrika sayısını. TÜİK yayınlayamadı açılan fabrika sayısını. Kesildi fatura TÜİK’e
TÜİK açıkladı artış işsiz sayısını. Kesildi işsizliğin faturası TÜİK’e
TÜİK açıkladı enflasyon kaybını. Kesildi fatura TÜİK’e
Kuruldu komisyonlar. Alındı öneriler, öneriler… Bitmek bilmeyen çalıştaylar… Yayınlanmayan istatistikler.
İŞKUR’dan geldi, TÜİK’ten beklenen İŞKUR’dan beklenmeyen açıklama:
‘’ Yapılan her türlü istatistik çalışmalarında elde edilen her istatistik değerin oy kullanma ile ilintili olduğu neticesi ile TÜİK İŞKUR’la bir sözleşme imzalamış olup seçme ehliyetine sahip her seçmenin kursa tabi tutulmasına karar verilmiştir. Karar geç alınmış bir karardır. Oto ehliyetinin bile periyodik aralıklarla değiştirme lüzumunu gören devletimiz bu eksikliği geç de olsa görmüştür.
İş sahibi kursiyerler kurs süresince iş yerlerinden izinli sayılacaktır.
İşsiz kursiyerlere ücret ödenecek, işsizlik kapsamının dışında tutulacaktır.’’
Muhalefet edenler bu karara da baş kaldırdı ‘’ Ehliyetsiz seçilenlere göz mü yumulacak?’’
Kuruldu kurultaylar, başladı çalıştaylar, bulundu çözüm. ‘’ Seçilme ehliyetine sahip seçilmişlerin gelişi güzel kendi içlerinde açmış oldukları kurslar İŞKUR-TÜİK bünyesine alınacak her türlü denetime tabi tutulacaktır.’’
Vergilendirme hanesine bir kalem vergi kesintisi daha eklendi ‘’ Seçkurkrş’’
TÜRKİYE’NİN GÜNDEM ADAMI
Türkiye’nin Gündem Adam’ı Türkiye’nin bütün gündemlerini hasıraltı etmeyi başardı, gelin görün ki ödülü daha doğrusu ödülleri başka alanlardan almaya devam ediyor.
Cumhurbaşkanı icraatları haber olmuyor, ekonomi haberleri dibe vurdu. Haber bültenleri Gündem Adam’ı haber yapıyor. Spor kanallarında, yarışma kanallarında Gündem Adam. Diziler uzun ara..
Kimdi bu Gündem Adam?
Gündem Adam Türk’tü. Gündem adamlığın Türklük’
le ilgisi olur muydu? Olurdu. Dünyanın fenomenleri arasında birinci sırasında yer alan bir Türk’tü.
Gündem Adam’ın kriterleri Guinness’i 12 ay 12 gün uğraştırandı.
Gündem Adam tek başvuru ile on iki ödülle Guinness Rekorlar kitabına giren ilk,ayrıca bir Türk.
Gündem Adam kırk yıl evli kalan eşi bakire olan bir ilk. Bir Türk. Bu konuda ödül alan bir ilk.
Ödül belgeli, bakirelik belgeli. Evlilik süresi belgeli. Gerekçe öykü. Gerekçe roman. Gerekçe senaryo. Gerekçe masalın gerçek kılındığı. Mekân Türkiye. Kahraman Haydar Haylazoğlu.
Haydar, nikâh masasında imzayı attıktan on iki saniye sonra tutuklanır. Fezlekesi hazır. Suçu sabit. On iki gün sonra ilk duruşmada on iki yıl hapse mahkûm olur.
Haydar’ın tutukluluğunun sona ermesine on iki gün kala öldürülen terör mensubunun üzerinde Haydar Haylazoğlu kimliğinin çıkmasıyla bizim Haydar’ın örgüt lideri olmadığı anlaşılır. Haydar on iki saat sonra özgürlüğüne kavuşur.
Haydar’ı özgürlüğün ilk adımında basın ordusu sarmalar. Haydar röportaj üzerine röportaj veriyor.
Haydar yattığı her bir yıl için bir kasa suyu hiç ediyor.
Haydar ilk defa eşinin yaptığı yemeği tadıyor, elinden çay içiyor. İlk defa televizyonda kendini izliyor. Saat 12’yi vururken Haydar ışıkları söndürüyor.
Haydar’ın kapısı çalıyor, çalan polis. Haydar’a kelepçe takılıyor. Eşi Haydar’ın ardından uzun uzun bakıyor…
Haydar yaşanan kuraklığın talihlisi, barajların kurumasının tek suçlusu.
Haydar yağmurlar yağıp barajlar su tutana kadar tutulur içerde.
Haydar evin yolunu tuttuğunu biliyordu, gözünü açtığında yoğun bakımdaydı. Öğrenmişti suçunu. Fireni boşalan bir kamyonun geliş istikametine yokuşu tırmanıyormuş. Vücudunda on iki kırık varmış. Haydar imzalamıştı on iki ameliyata on iki senet.
Haydar hastaneden evine gelebilmişti kırık çıkık..
Haydar evinde ilk gününü geçirmenin mutluluğunu tadıyordu. Hanımı pastalar börekler yapıyordu, o saksılara çiçek tohumları ekiyordu.
Saat on ikiyi vurmuştu, çaldı Haydar’ın kapısı. Gelen polisti yine. Sebep Haydar’ın hakkında ihbar vardı ‘’ Niteliği ve amacı bilinmeyen tohumlar ekmek’’ Haydar bu defa saksılarla birlikte bindirildi polis otosuna.
Hüküm verildi Haydar’ın ve saksıların gözetim altına alınmasına.
Haydar bir koğuşta, saksılar yan koğuşta.
Son saksının çimlenmesi ile anlaşıldı tohumların niteliği, Haydar’ın amacı, Haydar’ın suçsuzluğu.
Haydar bu defa kazadan ırak, basından gizli girebildi evine. Polis Haydar’ı kapıda karşıladı. Ödenmemiş senetlerin tutuklama kararı.
Haydar senetleri alışık olduğu koğuşlarda bir bir yatarak ödedi. Borcu bitti, yine evin yolunu tuttu.
Haydar yarı yolda tutuklandı. Hakkında ihbar vardı ‘’ Cumhurbaşkanının koltuğuna göz dikmek’’
Haydar Adli Tıp raporu gelene kadar sekiz ay tutuklu kaldı. Gelen Adli Tıp raporuna göre tahliyesine karar verildi. Gerekçeli kararda:
‘’ Adli Tıp raporuna göre tanığın cumhurbaşkanı koltuğunu dolduracak boy ve kiloya sahip olmadığı bunun yanında zekasının cumhurbaşkanlığı koltuğunu işkal edecek zeka IQ sayının altında yer aldığı, suç unsurunun düşünce boyutunda yer aldığı, suçun eyleme dönüşmediği toplanan delillerin tanığın tahliyesine yeterli olduğu kanısının oluşması neticesi sanığın tahliyesine karar verilmiştir.
Basında haberler boy boy...
‘’ Haydar HAYLAZOĞLUnun hayatı 12 Cilt Kitap olarak basılıyor.’’
‘’ Haydar HAYLOZOĞLU’nun hayatı beyaz perdede.
‘’ Haydar HAYLAZOĞLU’nun hayatı TV’de 12 Bölüm dizi.''.
Yılın ödüllü haberi:
‘’ Haydar HAYLAZOĞLU tüm servetini mutluluk çubuğuna yatırdı.’’
Gazetelerin orta sayfa haberleri:
'' Haydar HAYLAZOĞLU ölen eşinin yasını tutuyor.’
CAMIŞ BANK
İnsan yaşlandıkça bir film makinesine dönüşüyor. Yaşanmışlıklar, yaşanmamışlıklar seriliyor gözünün önüne. Tekrar üstüne tekrar. Filmin her karesi komedi, alınan her nefes dram.
Filmin kaçıncı karesi ise takıldım kaldım bir karesine. Mangalda et pişiyor, yağ damlıyor damla damla… Etrafımı kekik kokusu sarıyor. Ağzımdan dolup taşıyor damlacıklar. Salya köpük… Nerdeyse köpek sanıp tasma takılmaktan korkuyorum. Bir koşu koşuyorum eve.
Hanım şaşkın, ben telaşlı. Ben kapıdan içeri adım atmadan ‘’ Hani hanım, biz bir zamanlar’’ demeden hanım kapıyor ağzımı. Ben var gücümle haykırıyorum ‘’ Et yerdik, et!’’ Hanım başlıyor kahkahaya. Bu defa ben şaşkın. Körebe mi oynuyorduk, saklambaç mı?
Hanım güldükçe ben haykırıyorum ‘’ Et, et; pirzola biftek…’’ Hanım demez mi ‘’ Sen hangi gezegende yaşıyorsun?’’ Birden kendimi kaybettim ‘’ Eyvah, yoksa biz ot tüketen bir gezegene mi ihraç edildik?’’ dedim. Hanım gülmeye devam ediyor. Hemen pencereye koştum, araladım perdeyi. Gözlerim ot aradı. Görünürde ot yok. Gördüklerim yeni değil. Bir gökdelen tepesinde ‘’ YIKYAP YAPI’’. Bir gökdelen tepesinde ‘’YAPYIK YAPI’’. Bir gökdelen, bir gökdelen daha. ‘’SAP YAPI’’, ‘’ ÇÖP YAPI’’, ‘’ AKYAPI’’, ‘’ GÖKYAPI’’
Hanım çekti beni, koltuğa oturttu. Derin bir oh çektim. ‘’ Nihayet anladı.’’ dedim. Hanımın elinde kumanda açtı bir kanal. ‘’ Tamam’’ dedim. Ben televizyon izleyeceğim, hanım pirzola, biftek yapacak. Hanım bin hışımla bana döndü ‘’ Otur izle! İzle de hangi gezegende olduğunu anla!’’ dedi. Anladığım tek şey; bu yeni gezegende televizyon vardı.
Televizyon bildiğim gezegendekinin tıpa tıp aynısı. Bir kanal farklı ‘’ CAMIŞ TV’’ sunucu aynı. Türkçe konuşuyor. Yanakları al al. Gözleri ela. Çekik değil. Parmak tırnakları ojeli. Üzerinde ne metal, ne deri. Kumaştan elbiseler giyimli. Gözlerim aşina. Anladım bu da bizim gezegenden gelme. İçime bir su serpildi. Gezegende yalnız değildim.
Sunucu bin bir heyecanla anons ediyor ’’ Sayın seyirciler, ‘’ Yılın İş Adamı Ödülü’’nü CAMIŞ BANK Yönetim Kurulu başkanı Sümbülzade TOSUN aldı. Sümbülzade TOSUN aynı zamanda CAMIŞ TV’nin sahibi. Birazdan Sümbülzade TOSUN konuğumuz olacak. Yayınımıza kısa bir ara veriyoruz.
Devreye reklam giriyor. Görsellerde et yemeklerinin envai çeşidi. ‘’ CAMIŞ BANK’’ CAMIŞ BANK’’ ,’’ CAMIŞ BANK’’…
Reklamlar ne zaman başladı, ne zaman bitiyse bitmiş. Ekranda bir sunucu, bir camışın evrimleşmiş insan görünümü insan…
Sunucu konuğuna ‘’ Sizin kanalınızda, sizi ‘’Yılın İş Adamı’’ olarak anons etmek, sizi konuk etmek doğrusu tarifi mümkün olmayan bir zevk. Heyecandan dilim sürtüşür, eteklerim kırışırsa kusuruma bakmayın. Konuk ‘’ Ben deniz insanların kusuruna bakmaya insanı mutlu etmeyi yeğlerim.’’ Sunucu ‘’ Çok hoşsunuz efendim.’’ Konuk ‘’ Benim hoşluğum sizin güzelliğiniz yanında gölge kalır.
Sunucu ‘’ Efendim, ‘’Yılın İş Adamı Ödülü’’ nü almayı neye borçlusunuz?’’
‘’ Doğru yatırım, doğru hizmet, milli anlayış.’’
‘’Efendim konuştuklarınızı biraz açsak. Önce Millilikten başlasak diyorum.’’
‘’ Hay hay, şimdi millilik; yatırımın olmazsa olmazı. Ben deniz milli camiaya önem arz ettiğim kadar milli yatırıma da önem arz ederim. Bi kere camış bizim milli sığır ırkımız. Bufolalar bilmem neler çıkalı etin tadını unuttuğumuz gibi milli sığır ırkımızın adını da unuttuk. Bir hayır severin, bir hizmet aşikarının olaya el atması gerekiyordu. Kendi kendime ‘’ Bu niçin ben olmuyorum dedim.’’ İşe koyuldum.
Sunucu ‘’ Çok iyi etmişsiniz efendim. Türkiye sizinle ne kadar gurur duysa az.’’
‘’ O Türkiye’nin sorunu. Ben kendimi halkıma hibe etmişim, takdir Allah’ın.’’
Sunucu ’’ Size kutlama mesajları yağıyor, demek ki halkımız sizin kıymetinizi biliyor.
Siz, ET ÜRETİCELEİ BİRLİĞİ’ni kendinize rakip görüyor musunuz?’’
‘’ ‘’ ET ÜRETİCİLER BİRLĞİ’’ bize rakip olamaz. Bi defa onlar yele karşı ısrarla ayakta durma çabasında.’’
Sunucu ‘’ Bilmediğimiz yeller mi var efendim?’’
‘’ Şimdi, onların yatırımı yanlış tercih. Şöyle ki Dolar’a yatırım yapıyorlar. Dolar Trump’un iki dudağında. Trump akşam Rejim Güçleri’ne esip gürlüyor, sabah Muhalif Güçleri’ne. Dolar kaçacak yer arıyor. Kaçarken de döküp savuruyor ortalığı.
‘’ ET ÜRETİCİLERİ BİRLİĞİ’’ düşüncecisizce öküze yatırım yapıyor. Farzedin öküzler şapa yakalandı. Ne oluyor? Üreticiler şapa oturuyorlar. Ota yatırım yapıyorlar. Diyelim ki yağmur duaları kabul olmadı. Ne oluyor?’’ Kök yoluyorlar.
Sunucu ‘’ Efendim, sizi duymayan yok yalnız henüz üye olmayanlar var. Hazır siz gelmişken hizmetlerinizi öyle bir anlatın ki üye olmayan tek bir kişi kalmasın.’’
‘’ Şimdi, biz zaman mekân kavramını ortadan kaldırdık. İsi, pası kaldırdık. Bulaşığı kaldırdık. Tencereyi, tavayı dama attırdık.’’
Sunucu ‘’ Bütün bunları nasıl yaptınız, seyircinin anlayacağı dilden açıklar mıyız.’’
‘’ Üyemiz tek bir fotoğraf ve cüzi bir katılım bedeli ile üye oluyor. Hizmetimizden yararlanmaya başlıyor.’’
‘’ Ne diyorsunuz, bu kadar kolay mı?’’
‘’ Tıklayın siteye.’’
‘’ Tıkladım.’’
‘’ Sol üste menü var, oradan menünüzü seçiyorsunuz, sağ üste mekân var, oradan mekân seçiyorsunuz. İster Dubai kral odası, ister Paris Hilton. Oturuyorsunuz, başlıyorsunuz yemeye.’’
Sunucu ‘’ Bir izleyici soruyor, ben Çemişgezek’te çobanım. Bana Hilton’da nasıl yemek yediriyorsunuz?’’
‘’ Katılımcının bize yolladığı resimden sanal kopyasını klonluyoruz. Üyemiz yeni klonu ile istediği mekâna istediği saat girme, istediği lezzeti tatma hakkına sahip.’’
‘’ Müthişsiniz doğrusu, Türkiye sizinle ne kadar gurur duyarsa duysun sizin yaptıklarınız karşısında hiç kalır.’’
Sunucu ekranda kendini menü ve mekâna kaptırmış ‘’ Efendim canım çekti tadına bir baksam, seyirciye ayıp olur mu ?’’
‘’Adabı mahşeret ilkelerimize ters düşer. Yayın sonrası tadına birlikte bakarız.’’
‘’ Ay efendim, beni şımartıyorsunuz. Şımarıklığımı hoşgörün, siz buyurun hizmetlerinizi anlatmaya.’’
‘’ Hizmetlerimiz bununla sınırlı değil. İnin sağ alt köşeye orada sosyal aktiviteler var. Diyelim yemeği yediniz, üstüne denizde sörf yapmak istediniz, buyurun. Diyelim Uludağ’da kayak mı? Buyurun. Paris Eyfel’de kahve mi? buyurun.’’
‘’ Efendim, bir tane izleyicimiz soruyor, sorusunu okuyamıyorum.’’
‘’ Anladım, hizmetleşirimiz yasaların verdiği haklarla sınırlı. İnanın yasalar el verseydi o müşterimizin de isteğini yerine getirirdik. Müşteri memnuniyeti temel ilkemiz.’’
‘’ Efendim sizi ‘’ Sanalı gerçek diye yutturdular.’’ diye eleştirenlere bir sözünüz var mı?’’
‘’ Biz her üyemize senede bir defa kendi seçtiği tarihte tesislerimizde konaklatarak etin tadını tattırıyoruz. Eğer müşterimiz Paris Hilton gibi özel bir mekân tercih ederse cüzi bir ek ödemeyle talebini yerine getiriyoruz.’’
‘’ Ne kadar cüzi?’’
‘’ Çok cüzi, çok. İkinci el bir arabayı elden çıkartacak kadar cüzi .’’
‘’ Demeyin!’’
‘’ Dedim bile.’’
‘’ Efendim, bir son dakika haberi geldi, onu sizinle paylaşıyorum. ET ÜRETİCİLER BİRLİĞİ’’ ihraç fazlası eti bedava halka dağıtmak istemiş alıcı bulamamış. Kadınlardan bir kısmı ‘’ Etle kim uğraşacak, doğra, pişir, kokut, bulaşık. Zor iş. CAMIŞ BANK sağolsun diyormuş. Bir kısmı da eti pişirecek tava tencereyi çöpe attık’’ diyormuş’’
‘’ Bak, nereden nereye… Et ithal ederken, et ihraç eder olduk. Toplumu az üreten, çok tüketen toplum olmaktan kurtardık. Az tüketen, çok üreten toplum haline getirdik. Obeziteden, GDEO’dan, bilmem neden kurtardık.
Tatil dolandırıcılarından, besin avcılarından, yatırım kundakçılarından kurtardık. Hizmetlerimiz say say bitmez.’’
‘’ Siz saymaya devam edin, sizi dinlemek zevkli.’’
‘’ Sen çok konuşma, reklam gir paralar kaçıyor.’’
Araya reklam girdi. Hanım elime telefonu tutuşturdu ‘’ Mobil uygulamanı indir, yemeğini ye!’’ dedi.
Beynim film sardı. Bu film ne oynadıklarımda vardı, ne izlediklerimde.
ALO 147 ÖĞRETMENLERE KARŞI ÖĞKALDER’İN ÇAĞRISINA KULAK VER
Bugüne kadar böylesi bir gündem ne görüldü ne duyuldu. Bu güne kadar basının tek ses olduğuna bu gündemle şahit olduk.
Bu gündem bütün gündemleri alt üst etti. Operasyon haberleri rafa kalktı. İşsizlik- yolsuzluk haberleri uykuya yattı. Seçim anketleri kapana sıkıştı. Oy kapma ayak oyunlarına çelme takıldı. Mecliste 10 dakika aralar masal oldu. Danışma kurulları, bakanlar kurulu, müsteşarlar sözcüler değirmene su taşırcasına çözüme çare peşinde.
Hangi kanalı açsanız aynı söylem ‘’ ÖĞKALDER’in ALO 147’ye başvurduğu şikayet dilekçesinin tam metni ilk defa……. Kanalda.’’‘’ Şikayet dilekçesini kesintisiz yayınlıyoruz.’’
İlklerden biri daha. Hiçbir haber kanalı araya reklam girmiyor.
İlklerden bir başkası; Tüm Türkiye yediden yetmişe ekrana kilitli.
Bir başka ilk; TV kanallar rafting yarışının peşinden koşmuyor.
Doğrusu benim de ilkim. İlk defa bilgisayarın başından kalktım. İlk defa elime kumandayı aldım, tıkladım rastgele bir kanal. Karşımda sunucu. Haberden çok sunucunun sevinci, heyecanı dikkatimi çekti. Sunucu metni okurken sanırsınız insanlığım görülmemiş bir buluşunu anons ediyor. Dünyada savaş bitmiş, Dolar sıfırlamış. İnsanlar işe- aşa kavuşmuş.
‘’ Sayın seyirciler, ÖĞKALDER FEDERASYONU’nun şikâyet başvurusunu, yorumsuz kesintisiz yayınlıyoruz.
Şikayet başvuru dilekçesi:
‘’ Malum olduğu üzre cumhurbaşkanımızın önerisi bizim için emir, bizim önerimiz cumhurbaşkanımız için görev niteliği taşıdığını bildiğimiz için cemiyetlerimizin tespit, şikayet ve istemlerini federasyon olarak ortak bir rapora dönüştürdük.
Öncelikle cumhurbaşkanımızın ’’ En az üç çocuk!’’ emrini yerine getirdik. Endazeyi tutturamayıp üç- beş yapanlar oldu. Noktayı koyan koydu, koyamayan virgül aralıklarında.
Çocuklar büyüdü, serpildi. Okullu oldu. Çocuklarımız güle oynaya okula gitti. Sınavlara gülerek girdi. Sınavlardan gülerek çıktı. Bir kez olsun ‘’ Sınavım kötü geçti.’’ diyen olmadı. Ne zaman sınavlar açıklandı çocuklar ağlayarak geldi. Çocuğun sınavdan düşük almasından geçtik, ağlamasından geçtik öğretmen sınıf içinde örgüt kuruyormuş. Birkaç öğrenciye 100 veriyormuş, yüz alanları düşük alanlara güldürtüyormuş, alaycı alaycı baktırıp alay ettiriyormuş. Bu durum çocuklarımızın psikolojisini bozdu diyemiyorum, önce çocuk, ardından anası, babası. Aile saadetimizin tehlikede olduğunu görür görmez harekete geçme inancına sığındık. Toplum tehlikeye doğru gidiyor.
Ne zaman çocuklarımızla bırakın lafın belini kırmayı ‘’ Nasılsın?’’ bile diyemez olduk. Ya ödev yapıyordur, ya sınav çalışıyordur. Peki, çalışmalarının sonucunu alabiliyor mu? Öğretmenler vermiyor ki alsınlar. Sırf öğretmenler çocukların anne babalarıyla olan diyalogunu kesmek için eften püften ödev veriyor. Yaptıkları ödev ne notlarına yansıyor ne de çocuğun, ailesinin mutluluğuna bir nebze de olsa katkı sağlıyor.
Her çocuğun on öğretmeni var. Yedi çocuğu olan bir vatandaş Yetmiş öğretmenle mücadele etmek zorunda kalıyor. Yetmiş olsa iyi bunun yanında müdürü var, müdür yardımcısı var, Müdür başyardımcısı var. Okulun bekçisi, temizlikçisi var da var…
Malum sebepler gereği yurt sathında cemiyetlerimizi kurduk. Üst kat komşumuz …………..Hanım ÖĞRENCİ GÖZYAŞI SİLME DENEĞİ başkanı, Benim Hanım ‘’ ÖĞRENCİ TESELLİ NİNNİCİLER DERNEĞİ başkanı, mahalleden Dul Nebehat ÖĞRETMEN DEDİKODU TOPLAMA ÜRETME YAYMA DERNEĞİ başkanı, Avukat olan bacanağım ÖĞRETMENLERİN DÜŞÜNCESİNİ OKUMA FİŞLEME ŞİŞLEME DERNEĞİ başkanı,Kabadayı Ekrem ÖĞRERETMENLERE HATTİNİ BİLDİRME DERNEĞİ başkanı, kaynanam DIRDIR KAYNATMA DERNEĞİ başkanı, kaynanamın kaynanası TASAYI UNA BELEYENLER DERNEĞİ başkanı, görümcesi DUACILAR DERNEĞİ başkanı, kapıcımız mendil tutanlar derneği başkanı, ben deniz ÖĞRENCİKALKANI FEDERASYONU başkanı.
Federasyon olarak cemiyetlerimizden gelen dedikoduları eledik savurduk. Avukatımızın yoğun çaba ve derin bilgileri yardımı ile soyut delillere somut delil kılıfları ölçtük, biçtik, yamadık. Federasyonumuzun talepleri toplumumuzun yarı niteliğindedir.
TALEP VE ÖNERİLERİMİZ:
1- Öğrencilerimizin psikolojisini bozmak aile saadetimizi zedeleyerek toplumumuzun geleceğini uçuruma yuvarlamaya çalışan öğretmenlerin görevine men, vatandaşlık haklarının elinden alınması, vatan haini olarak ilan edilmesi.
2- Öğretmenlerin maaşından derneğimizin giderlerini karşılamak üzere fon kesintisi uygulanması
3- Dernek üyelerimizin çalışmalarının dikkate alınarak iş ve zaman kaybının kıdem tazminatlarına yansıtılması
4- Öğretmenlerin sınav yapma yetkisinin ellerinden alınması, öğretmenlerin sınava tabi tutulması.
5- Öğretmenleri değerlendirme yetkisinin veli üzerine bırakılarak öğretmenle veliyi karşı karşıya getirilmesinin önüne geçilmesi, değerlendirme yetkisinin bakanlığa devri
6- Öğrenci değerlendirme notu olarak % 15 öğretmenin aldığı not, % 40 babasının verdiği not, % 45 annesinin verdiği not. ( Bilimsel araştırmalar sonucu bir çocuğu annesinden iyi hiç kimse tanıyamaz, hiç kimse annesinden iyi değerlendiremez.)
7- Öğretmen öğrenci ev ziyareti uygulamasına derhal son verilmesi
8- Öğrenci öğretmen ev ziyareti uygulamasının ivedilikle başlaması
9- ‘’ Öğretmenler, yeni nesil sizin eseriniz olacaktır.’’ sözünün millileştirilmesi
10- Bir harf öğretene köleliğin kaldırılması
11- ‘’ Haydi kızlar okula’’ kampanyasının durdurulması, ‘’ Kızları anasının dizinin dibinde oturtma ‘’ kampanyasının başlatılması
12- İŞKUR’un kızlara koca bulma, kocalara yardım kuruluşuna dönüştürülmesi
13- Velilere eğitmenlik, denetmenlik sertifikası verilmesi öğretmenlerin ek ders ücretinin kesilmesi, velilere denetmenlik ücreti ödenmesi.
14- Velilerin öğretmenlere karşı işlediği her türlü şiddet, cebir ve eylemin cezai müeyyiden muaf tutulması,
15- Çocuklarımızın geleceği için her güne bir saatlik dua dersinin konulması
iMZA:
ÖĞRENCİ GÖZYAŞI SİLME DENEĞİ
Bşk
ÖĞRENCİ TESELLİ NİNNİCİLER DERNEĞİ
Bşk. .
ÖĞRETMEN DEDİKODU TOPLAMA ÜRETME YAYMA DERNEĞİ
Bşk.
ÖĞRETMENLERİN DÜŞÜNCESİNİ OKUMA FİŞLEME ŞİŞLEME DERNEĞİ
Bşk.
GÖZYAŞI SİLENLER DERNEĞİ
Bşk
KAYGIYI UNA BELEYENLER DERNEĞİ
Bşk. DIRDIR KAYNATMA DERNEĞİ.
Bşk
MENDİL TUTANLAR DERNEĞİ
Bşk
DUACILAR DERNEĞİ
Bşk.
ÖĞKALDER FEDERASYONU
Bşk.
Sunucu bir meclise bağlanıyor, bir sokağa.
‘’Sayın seyirciler, her zaman olduğu gibi bir provokatör 147 Uygulamasını bulanı suçlama densizliğinde bulundu. Şimdi 147 Uygulamayıcısına bağlanıyoruz.’’
147 uygulamacısının yaptığı açıklama şaşkınlığından şaşkın ‘’ Ben kuyuya bakar geçerler dediydim, ben nereden bilecektim kuyuya taş atacaklarını.’’
Akil adamlar devreye giriyor ‘’ Kuyunun dibinde nitel aranmaz. Nicele kulak vermek gerekir.’’
Sunucu ömründe yapmadığı sunuculuğu tadıyor, heyecan dorukta. ‘’ Sayın seyirciler, ÖĞKALDER’İN üye sayısı bütün sivil toplum örgütlerin üye sayısından kat kat fazla..
Meclis çatısı altında, basında yeni bir gündem konusu ‘’ Nicel mi, Nitel mi?’’
Sadece tek bir kanalda küçük puntolarla alt yazı '' Öğretmenler çare arayışında. ÖĞRETMEN YARDIMLAŞMA DERNEĞİ kurarak öğrencilerin kağıdının nerelerine ne not verilebilir fikir alış veriş peşinde.''
Aynı kanalda ikinci bir alt yazı ''' Öğretmenler yeni bir dernek kurdu, YANDIM ANAM YANDIM DERNEĞİ.''
Diğer tüm kanallarda ÖĞKALDER'İN öğretmenlere karşı yeni bestesi çalıyor:
Yananı Allah görür
Allah, Allah maşallah
İşler daha iyiye gider
İnşallah, in in, inşallah,
Milli eğitim bakanlığı yeni müfredatta değişiklik çabasında. Bakanlar Kurulu KHK çıkartmanın telaşında.
Basın duyurma çabasında. Basının nicelliği de niceli doğrular boyutta.
İTHALİ OLUR MU
YA OLURSA
Allah’ın ‘’ Ol !’’ emri ile var kılındı insanoğlu. Anadan üryan. Aç ve de kuşamsız.
Başladı insanoğlunun var olma mücadelesi. Başladı insanoğlunun arayışı. Başladı insanoğlunun keşfi. Adına buluş denildi. Adına bilgi denildi, kültür denildi.
Gördü insanoğlu kendi gibi anadan üryan, aç ve kuşamsız bir başkasını, bir başkasını…
Anladı yalnız değildi. Çok geçmeden anladı birlik olmayı, birlikte avlanmayı. Ava karşı birlik güç kullanmayı. Güç kullandı avlandı. Güç kullandı avlandı, avlandı… Sözünü geçirdi hayvanlara evcilleştirdi, başladı otlatmaya. Etinden sütünden beslenmeyi öğrendi, derisinden giyinmeyi.
Çıktı insanoğlunun içinden en güçlüsü en akıllısı. Dedi ‘’Bu hayvanları bir kişi otlatır. Diğerleri avlanır, diğerlerinden biri sütünü sağar, biri, derisinden post çıkarır.’’ Doğru.’’ dedi her duyan. Dedi en akıllı ‘’ Bir kişiyi de insanların başına geçirmek gerekir, yoksa insanlar bir birini yer bitirir.’’ Buna da ‘’ Doğru.’’ dedi her duyan. Akıllı alladı pulladı kendini başkan olarak kabul ettirdi. Dedi ‘’ Artık, ben kralınız. Her sözüm bir ferman. Fermanıma uymayanın kellesi gider. İnsanoğlunun kelle korkusu fermana uymaya bir bir razı kıldı. Kral arada bir kelle götürdü. Dedi ‘’ Güneşe karşı işedin! Otlağımda otladın, avlağımda avlandın!’’
Baktı kral deriden post üretiyor insanoğlu, giyiniyor.
Topladı insanoğlunu dedi ‘’ Kendi avlaklarımızda avlanıp avlanacağınız hayvanları tüketmeyin. Uzaklara, uzaklara gidin. Başka kavimlerin avlaklarına gidin.’’
Avcılar uzak avlaklara gitti. Başka kavimlerin avlaklarına gitti. Avlandı, avlandı. Etinden, sütünden beslendi. Derisinden post üretti giyindi. Çarık dikti, ayaklarını korudu.
Gel zaman git zaman uzak kavimler aç kaldı, çıplak kaldı.
Kral topladı kendi kavimini ‘’ Ürettiğiniz postları hamilim ……’e vereceksiniz, o başka kavimlere satacak. Aldığı paraların bir kısmını size verecek. ‘’ Sevindi insanlar.
Kuruttuğunuz eti ‘’ Hamilim …………..’e vereceksiniz. Üretti postu verdi hamile. Kuruttu eti verdi hamile. Hamil aldı, sattı, sattı. Adına tüccar denildi. Tüccar sattıkça zenginliğine zenginlik kattı. Üreten ürettikçe elindekinden oldu, yoksullaştı. Boyun bükmeyi öğrendi tüccara. Boyun bükmeyi öğrendi krala.
Avlakları elinde bulunan kavimler anladı avlağın kıymetini. Avlak koruma yarışı dönüştü savaşa. Güçlü olan korudu avlağını. Korudu bir müddet. Silahı ilk bulan değiştirdi güç dengesini. Güçlerin en güçlüsü oldu. Ekledi avlağına bir yenisini, bir yenisini…
Başladı silahlanma yarışı. Silahı kim fazla üretti, kim fazla sattı? Üreten kazandı. Satan kazandı. Kral iki katı kazandı. Satandan ayrı pay aldı, alandan ayrı pay.
İnsanoğlu toprağı keşfetti. Ekmeyi, biçmeyi, üretmeyi öğrendi. Ekti, biçti, üretti. Gördü yönetenler, üretiyor insanoğlu. Üretenden pay aldı, satandan pay aldı, alandan pay. Yetmedi, tohumdan, suyundan, ilacından pay aldı. Aldı, aldı, aldı… Baş edemedi insanoğlu başta toprağı, toprağı olmayana sattı, köyü terk etti. Sonra alıcı bulamadı torağına, boş bıraktı toprağını göçtü şehre.
Şehirde takibe alındı insanoğlu. Yediği vergiye bağlandı. ……….çtığı vergiye bağlandı.
Parayı bulan otomobil aldı. Otomobil vergiye bağlandı. Yaktığı vergiye bağlandı. Olmayan otomobile bindi, indi. İndi bindi vergisi konuldu.
Verginin biri iptal oldu, bini kondu. Gölgelenme vergisi mahkeme kararı ile iptal oldu. Gerekçe ‘’ Gölgelenecek ağaç mı bıraktınız.’’ denildi.
Güneşleme vergisi iptal oldu. Gerekçe ’’ Güneşe beton perde çektiniz.’’ denildi.
Vatandaşın sevişme vergisi iptal başvurusu red edildi. Vatandaş ‘’ Sevişecek hal mi bıraktınız.’’ dedi. Mahkeme sevişeni gerekçe gösterdi.
Sivil toplum örgütleri kazan kaldırdı. ‘’Vergi hakkaniyet ölçülerine aykırı İHM’ye başvuracağız.’’ dedi. Vergiye düzenleme getirildi. Herkes ebadına göre vergi ödeyecek.
Vatandaş her ay sonu bütçesini çarptı böldü. Bir türlü denge tutturamadı. Kesti uzvundan bir parça. Öbür ay bir parça, öbür ay bir parça……
Sorun, çok geçmeden vergi sorunu olmaktan çıkmış toplumsal bir sorun olup dayanmıştı hükümetin masasına. Hükümet çareyi ithalinde buldu, onu da parası olan alıyordu.
AĞANIN MAL VARLIĞI
Terör bitmiş, dolandırıcı şebekeleri baltayı taşa vurmuştu. Deşifre olmuştu ‘’ Savcı, Emniyet Müdürü’’ söylemleri. Deşifre olmuştu ya da kimse yutmuyordu oltayı.
Yeni söylem, yeni mecra ‘’ Özel Hayatınızın’’ görüntüleri. Özel hayat, en hassas en yufka damar. Kimin özel hayatı yoktu ki…
Özel hayat… Akan dereler durur karşısında, kuru dereler coşar karşısında.
Plân taslak, plân kroki, hedef makro, hedef mikro her türlü tatbikat yapıldı. Etüt tamam. Plân aşama aşama sürüldü devreye.
Birinci hedefte yemciklere emniyet logolu, emniyet korumalı, emniyet söylemli yemler atıldı’’ Yeni bir dolandırıcı şebekesinin izini sürmekteyiz. Bu yeni çete özel hayatınızın görüntülerini sosyal medya üzerinden pazarlayarak kendilerine yeni bir pazar oluşturma gayreti içerisindedir. Özel hayatınızı özel tetbirler almadan yaşamaya koyulursanız bu yeni çetenin tuzağına düşersiniz.’’
Plânın ikinci ayağında ses getirecek özel insanların özel hayatı sürüldü tezgâha. Oltaya takıldı bütün medya. Haberi yağladı yağladı verdi manşetten. Süsledi süsledi verdi manşetten.
Plânın ikinci ayağı ses getirdi.
Kimi camını izole etti. Kimi tavan, çatı. Kimi çadır çekti. Kimi bıranda. Özel alan; özel sirk alanı. Özel alan labirant. Özele erişmek savaş alanında kurşundan kurtulmaktan birazcık zorca.
Her sektör yeni oluşumdan yağ çıkarma peşinde. İnşaat sektörü yeni bir özellik ekledi ürününe ‘’ Görüntü Yalıtımlı’’ yeni maliyet artısı ekledi fiyata.
Toptancısı, perakentecisi yeni bir ürün yeni bir duyuru ekledi ‘’ Görüntü Yalıtım Malzemeleri’’
Yeni bir sektör oluştu. Görüntü Yalıtım Ustaları, Çırakları yetişti.
Medya sektörü hazır habere kondu.
Hükümet vergi kalemlerine bir yenisini ekledi ‘’Özel Hayatın Gizliğini Koruma Destekleme Fonu’’
Plânın üçüncü aşamasında tespit avlar tek tek arandı ‘’ Elimizde özel hayatınızın görüntüleri var istediğimiz para verilmezse, görüntülerinizi sosyal erişim siteleri, basın-yayın aracılığı ile paylaşacağız.
Arananlardan kiminin ilk aklına gelen gizli kaçamakları oldu. ‘’ Ya birinin eline geçerse, kariyerim biter, yuvam dağılır. ‘’ Yandı tutuştu. Başını taşa vuruşları, yaka paça yırtışları yok edemedi korkularını. Çaresiz, verdi istenen parayı.
Kiminin aklına ailesinin saadeti geldi ‘’ Çoluk çocuğa, eşe dosta rezil olduk.’’ dedi, yandı tutuştu. Çaresiz, verdi elinde avucunda biriktirdiklerini.
Kimi yandı tutuştu, çare üretemedi yokluktan, altına işedi, …. yoluna gitti. Kimi ölümünde buldu çareyi. Kimi yuvasını dağıtmada.
Her sektör aldı payını.
Av kurbanlarının payı değişmedi. Yenen kazığın eşitti eni boyu. Yaşanan acıların eşitti acısı.
Kimi gelinlik hayellerini buharlaştırdı, kimi kefen parasını, kimi bir ömür kurduğu ev araba hayallerini.
Avın son kurbanı Cıngıllıköy’ün ağasıydı. Ağa, İstanbul’a gelmişti. İstanbul’da ağa, ağalığını konuşturmuştu. Barlar, pavyonlar. Sarışınlar, esmerler. Bir yıllık servet gitmişti gitmesine. Ağa, yaşadıkları ile kendi gözünde her defasında bir ağa daha olmuştu.
Eğlencenin doruğuna eren ağalık mertebesinde zirve ağa, son durak hamama gitmişti. Hamamda kese havlu, bol bağış. Bol bağışı gören masör kendini tuamadı ‘’ Ağam,,sen istiysen iç masaj? ‘’ Ağa ‘’ Ule, o ney ki, kaç para? ’’ Masör ‘’ Para istemez, ikramımız olsun.’’
Ağa,‘’ Hele bir deneyek iç masaj nasıl oliyi? ‘’ Ağa, iç masajdan memnun kalır ‘’ Şu şeherin gözünü sevem, köyde olsan marabanın diline düşersin.’’ dedi.
Ağa, hamamdan çıktı. Okumasa da ağalık süsü bir gazete aldı. Gazetede ki sarışın haberine gözü ilişti. ‘’ Kaçamak yapan …………opjektife böyle yakalandı.’’ Resimdeki görüntü ağanın görmek itediği kadar ayan beyan, göstermek istemediği kadar ayan beyan…
Ağanın içine bir korku düştü ‘’ Ya hamamda yakalanmışsa opjektife…’’
Ağa, kendi kendine’’ Ule bu goca şehrin yöneteni yok mu? Benim köyümde olsa o resmi çekeni kendi elimle bulur, köyün meydanında kendi elimle sıkarım pezevengin alnına kurşunu.’’ dedi.
Ağanın içine düşen korku büyüdükçe büyüdü. Ağayı rahat bırakmıyor yerinde. Ağa oturuyor, kalkıyor… Ağa yürüyor, oturuyor. Ağada küfür üstüne küfür…
Ağa,‘’ S…em İstanbul’u. İstanbul’dan kaçıyorum. ‘’ Ağa tabana kuvvet kendini Otagarda buldu. Ağa ilk sefer otobüse bindi. Otyobüs seyir halinde. Ağa yaşadığı film sahnelerinin rejisinde. Hamam sefasını bar sefası ile örtmek istedikçe, hamam sefası üste çıktı. Gazete düşmüyor elinden. Gözü ayrılmıyor haberden. Hamam sefası silinmiyor filmin karesinden.
İlk molada çaldı ilk telefon ‘’ Elimizde özel görüntüleriniz var istediğimiz para verilmezse görüntülerinizi yayınlayacağız. ‘’ Ağa yalvar yakar ‘’ İstediğiniz parayı vereceğim, sakın resim neyim yayınlamayasınız.’’
Nişancı şaşkın,’’ İstediğiniz parayı vereceğim’ ’ sözü tekrarlıyor beyninde. Pişman değil istediği rakamdan. Avın ikinci üçüncü rauntları var nasıl olsa.
Beklenen gün geldi. Beklenen geldi, ağa verdi paraları,aldı resimleri. Resimlere baktı, derinden bir ‘’ohh! ’’ çekti.
Ağa, sildi filmin karelerinden hamam sefasını.
Geçti bir hafta, çaldı telefon ‘’ Elimizde yeni özel görüntüleriniz var istediğimiz parayı vermezseniz görüntülerinizi yayınlayacağız. İstenen para iki kat. Ağada filmin karesi iki kare, korku iki kat. Ağa razı.
Ağa, istenen yer ve saatte istenilen parayı verdi, aldı özel görüntüleri, derin bir’’ Ohh! ’’ çekti. Görüntüler pavyondan…
Çete çözmüştü işin sırrını. Ellerinde ağanın resmi bir hafta mekân mekan dolaşıyorlar, ağanın bir resmini ediniyorlar arıyorlardı ağayı. Ağa itiraz etmeden veriyordu istenen parayı. Ağadaki parayı biliyorlardı, ağadaki korkuyu bilmiyorlardı.
Yeni bir görüntü yeni bir telefon ‘’ Elimizde yeni görüntü…. ‘’ istenen dört kat fazla para. Ağada dört film karesi, dört kat fazla korku.
Ağa verdi parayı, aldı resmi. Derin bir ‘’ohh! ’’ çekti. Resim pavyondandı.
Haftalar, aylar… Yeni bir telefon, yeni miktar para. Ağada korlanıp sönen korkular…
Çetenin elinde son resim kalmıştı. Çete, kullanacaktı son kozunu. ‘’ Elimizde yeni bir görüntünüz var….’’ İstedikleri yüz kat para. Yüz kat para.. Ağada yüz şimşek, yüz korku… Ağa ‘’ Razıyım yeter ki resmi söyleyin! ’ dedi. Çete ‘’ Hamam’’ demeden susturdu ağa ‘’Paranız hazır.’’ dedi.
Ağa verdi parayı, aldı resmi. Ağa bu defa derin bir ‘’Ohh! ’’ çekemedi. Resim hamamda peştamallı bir resmiydi. Ağa sordukça sordu ‘’ Bu resim bu kadar etmez, başka, başka? ’’ dedi.
Çete yeminler üstüne yeminler etti.’’ Bundan başla resmin yok elimizde.’’ dedi. Resim ağanın otobüse binerken çekilmiş resmiydi.
Ağa, ağalık gitmiş elinden bakî mülküyle baş başa kalmıştı.
HÜKÜMETİN SON İCRAATI ŞEYTANA PABUCUNU TERS GİYDİRDİ
Sonlar moda olmuştu gezegenin sonköşesi ülkede. Kendisinden sıkça söz ettiriyordu son günlerde. Son sözcüğü ekleniyordu sözcüğün başına. Son sözü ekleniyordu cümlenin sonuna.
Hükümetin her demecinde ‘’ Son sözüm ‘’ sözü tekrarlanıyordu. Sonların ardı arkası gelmez…
Geçmiş ilkti. Geçmiş, geçmişti. Geçmiş silinmeli ‘’son’’ sözcüğü yazılmalıydı geçmişin her satırına.
Hükümetin haberleri haber kanallarında haberin başı haberin sonu…
Haber başı; ‘’Hükümet’in son uygulaması’’, haberin sonunda ‘’ Bir son Dakika Gelişmesi’’
Zamanı tutturma hükümetin becerisi mi, muhabir hüneri mi akıl sır erdiremedi akıl erbabı olanlar.
Çalışanın parası çalındı cebinden.
Düşünenin düşüncesi…
Yazanın kalemi…
Akıl kırıntıları tekrarladı aynı cümleyi ‘’ Kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdi.’’ Mühürlenmemiş beyin ebapları tekrarladı aynı cümleyi ‘’ Şeytanın aklına gelmezdi.’’
Bir sabah, alt üst edilmiş bütün sığınma kampları. Caddeler, sokaklar işkâl altında… Evlerin çatısı bacası işkâl…
Bu işkâl başka işkâl. Sınır engeli tanımaz. Tetik, kurşun tanımaz.
Bu işkâl başka işkâl; var, yok. Görüntüde yok. Tazikli su da yok. Kurşunun hedefinde yok. Elin kaktı, elini tutan, çığlık atacaksın, ağzını kapayan. Tuvalettesin, engel.
Hükümet çaresiz. Hiçbir şey isteği doğrultusunda gitmez. Sözü hükümsüz, yetkisi hükümsüz. Yetkisi tuvalette….. n’a hükmetmiyor.
Hükümet çaresiz…
Hükümet NASA’dan yardım ister, NASA’nın yanıtı tez ‘’ Elimizdeki bulguları geçmiş bulgularla karşılaştırdık bir bulguya raslayamadık.’’ UFO endişesindeyiz. Her bulguyu tek tek incelememiz, sonuca varmamız yüz yıllar alır.
Hükümet çaresiz…
Hükümet endişe denizinde, girdaplarda…
Ölüm kurtuluştu girdaptan.
Ölüm hakkı var mıydı işkâlcilerin anayasasında, tüzüklerinde. Endişe, endişe. Yoktu elçileri, yoktu sözcüleri. Soraydılar ‘’Hak mıdır ölüm bize? ’’
Sorularına cevap bula, ereydiler rahata. Dileyeyiydiler ölüm, erişeydiler huzura. Her geçen saniye bin endişe, bin ölüm. Yüz yıl endişe kaç endişe, kaç ölümdü acaba?
Bir gece yarısı…
Basın işkâl. Her basın neferi aynı cümlenin tekrarında ‘’ Bekliyorduk, bir işkâl ama böyle bir işkâl şeytanın aklına gelmezdi.’’
İlk yayın ilk demeç. İlk yayın ilk demeçte çözüldü işkâlin sırrı. İşkâlcilerin eşkâli şeytan, kimliği şeytandı.
İlk yayın ilk demeç ‘’Bu güne kadar elimizden alınan hakların verilmesi, aksi taktirde eylemlerimizi sürdürmeye kararlıyız.
Hükümet çaresiz, hükümet arayışta.
Hükümet yardım talep eder ABD’den, BM’den, NATO’dan
ABD’den, BM’den, NATO’dan ‘’ Sorununuzun kaynağı içhukunuzdan kaynaklı oluş nedeni ile müdahil olamayız.
Hükümet serzenişte ‘’ Biz içhukukun içinden tek başına çıkacak güce sahip değiliz.’’’
ABD’den, BM’den, NATO’dan ‘’ Hukukunuzu yazana başvurunuz’’
Anayasayı yazan bulunur, sorulur bütün sorular, bütün sorulara verilen tek bir yanıt’’ Yazdıklarımı ben de anlamadım.’’ Sorulur ikinci soru ‘’ Niye yazdın? ’’ Cevap ‘’ Yazdırdılar.’’
Yazdıranlar arandı bir bir. Yazdıranlar ölmüştü bir bir.
Hükümet çaresiz…Hükümet çare arayışında.
Hükümet, Şeytani Haklar Federasyonu’ndan ölülerle görüştülme isteği talebinde bulundu. Fedarasyonun cevabı gecikmedi. ‘’ Bizim ölülerle işimiz olmaz, bizim talebimiz hükümetten.
Hükümet çaresiz, hükümet çare arayışında. Hükümet yetkili, yetkisiz tüm parti heyetleri ile toplantı üstüne toplantıda. Bu toplantıların yeri ne kamp, ne beş yıldız otel. Çatı, baca… Tuvalet, logar..
En yekili ağızdan, en yetkisiz ağızdan ‘’ Çare yok haklarını vereceğiz.’’ diyor.
En yetkili ağız ‘’ Hakların verilmesi ne demek bilir misin? ’’ diyor. ‘’ Hakları bir verirsek anamızın beli doğrulmaz.’’
En yetkisiz ağız’’ Benim anam yok.’’ der
En yetkili ağız’’ Karşındaki dağdaki çoban deği, şeytan. Şeytanın ne yapacağı belli olmaz. Ananı mezarda da rahat bırakmaz.’’diyor.
Hükümet çaresiz, hükümet çare arayışlarında.
Çare arayış üstüne çare arayış… Çare arama komisyonu üstüne, çare arama komiyonu kuruluyor.
Hükümet, toplantı üstüne toplantı..
Son toplantı, çareye koydu son noktayı.
Çözüm komisyonun sunduğu çözüm oybirliğiyle kabül gördü. ‘’ Şeytani İşlerden Sorumlu Bakanlık ‘’ verilecek federasyon başkanına.
En yetkisiz ağız ’’ Bakanlık başımıza çorap örmesin? ’’
En etkili ağız ‘’ Bakanlık bizim yaptığımızı yapacak, önce şeytanları mekânına hapsedecek. Orada haklarınız için düzenleme yapıyoruz sözleri ile kontrol altına alacak. Düzenleme yapıyoruz, haklarınız verilecek. Süre açık. Söz tekrar, düzenleme yapıyoruz haklarınız verilecek.’’
Yarı yetkin ağız ‘’ Ya işler düşündüğümüzün tersi gelişirse?
En yetkin ağız ‘’ Merak etme, yirmi dört saat bizim soluduğumuz havayı solursa bize benzemesi kaçınılmaz.’’
Şeytani işler bakanlığı verildi. Kırk şeştani kuruluş başkanına kırk şeytani makam. Fedarasyon başkanı bakan.
Kırk gün sonrası ‘’ Şeytani işlerden sorumlu Bakan’’ hükümetin danışma kurulu olmuştu. Fedarasyon başkanı pabucunu ters giydi.
Ve şeytanlar ilk hakkına kavuştu. Bütün şeytanlar pabucunu ters giyecek(!)
ÖKÜZLÜĞÜMÜN BERATINA
Osman deliksiz bir uyku uyumuştu o gece. Yorgunluğu gitmiş yaşadıkları silinmişti beyninden. Gönlünce bir kahvaltı yapmıştı. Sofra cebinden birazın ötesi, fazlası ile zengindi. Kahvaltının üstüne bir de kahve içmeyi ihmal etmedi, üstüne bir de sigara … Keyfi gazeteyi açana kadar sürdü..
Gazetenin ilk sayfasında, manşetten ’’ ÇÖZÜM OSMAN’’ Osman kendisiydi. Çözüm Osman eşeğe binmiş, asfalt yolda.. Osman tamam, eşek tamdan bir eksik, bir fazla. Eşeğin kafası gitmiş, yerine direksiyon.. Direksiyonda Osman’ın eli. Osman olanı biteni anlamaya çalışıyor. Yazıyı okumaya başlıyor. Yazı ‘’ Arabasının benzini biten Tarım Kredi Kop. Başkanı çözümü böyle buldu.’’
Osman, arabasının benzinin bittiğini, benzinin niye bittiğini, eşeğe bindiğini biliyor, bir bilmediği; dağın başındaki köy yolunda resmi kim nasıl çeker?
Osman ilk defa böyle bir resimle karşı karşıyaydı. Her gün değilse de haftada bir ‘’EDS’’ ‘den arabasının fotoğrafları ile karşılaşıyordu. Son fotağraf yine bir köy yolunda dereden geçerken ‘’ Kırmızı Işık İhlali’’ cezasıydı. Osman derede ışık var mı yok mu bilmiyordu. Cebindeki son parayı cezaya yatırdığını biliyordu. Cebinde para olmadığı için benzin alamadığını biliyordu. Osman salak değildi Kredi Kartı ile benzin alınacağını biliyordu, Osman kart limitlerinin dolduğunu da biliyordu. Osman bir aybaşını getirmeyi bilmiyordu.
Çözüm Osman, Çözüm Osman… Osman’ın beyninde tekrar üstüne tekrar. Çözüm Osman, Çözüm Osman. ‘’Çözüm Osman’’ Osman’ın da hoşuna gitmeye başladı.
Çözüm Osman, Çözüm Osman… ‘’Çözüm Osman, çözüm bulacak! ’’ sözüne bırakır yerini. Çözüm Osman, eşekteki resmin nasıl çekildiğini çok geçmeden çözdü. EDS- GPS işbirliği. Eşek elevermişti Osman’ı. Eşeğin kulağında GPS vardı.
Osman çözmedi düşündü. Düşündü, neden EDS, neden GPS? EDS, GPS olur mu? Olmaz yoktur, olmaz var kılınırsa; olur, olmaz olur. Hangi buluş kişilerin elinde kişisel amaçlar için silaha dönüşmemiş ki...
Osman’ın gözünün önünden tavuklar, horozlar geçer… Babasının ‘’ Çocukla çocuk olunmaz.’’ sözü. Osman, ‘’ Tavukla tavuk olunmaz, geç.’’ ‘’ Kedi köpek hiç olmaz. Koyun keçi, dişin kovuğunu doldurmaz.’’ ‘’ Öküz ollur. Başlangıçta her köyden bir öküz.’’ ‘’ Sonra iki, üç..’’ Kendisine EDS öyle gelmemiş miydi. Başlangıçta üç yılda bir. Sonra yılda bir. Sonra ayda. Sonra haftada. Bu demektir ki günlük geleceği an, andan da yakın.
Osman paydaşlarını oluşturdu. Paydaşlar planı devreye soktu. Öküzler yakın takip. Öküzler öküzlükte, gözler gah trende, gah inekte. İnekler marka yarışında.
…..
Kurban yaklaşmış, satışlar kızışmış. Köylü Osman’ın eli alıcının, alıcının eli Köylü Osman’ın elinde.
Köylü Osman'ın ağzından ‘’ Sat-‘’ çıkmadan düdük sesi ardından, jandarmanın ‘’ Satamazsın! ’’ sözü.
Köylü Osman’ın gözünde film sahnelerinden nikâh sahnesi ‘’ Kıyamazsın! ’’ Jandarmaya:
- Nikâh kıydırmıyoruz, altı üstü kurbanlık satıyoruz.
- Satamazsın.
- Aşıları tamam, belgeleri tamam, bal gibi de satarım.
Jandarma ‘’ Elimizde mahkeme kararı var. ‘’ dedikten sonra mahkeme kararını uzatır.Köylü Osman, şaşırarak belgeyi alır başlar okumaya ‘’ …. GPS No’lu öküzün köyde bulunan 687 adet ineği tohumladığı, bu durumun veterinerlerin suni tohumlama haklarını elinden aldığı anlaşılmıştır. Öküzün Türk Ticaret Kanunu Rekabet hükümlerine mugayir hareket ederek sözkonusu suçu işlediği, sahibine haksız kazanç oluşturduğu anlaşılmıştır.’’ Köylü osman son cümleyi - Öküze el konulması-okuduğunda yere yıkıldı.
Osman yerdeyken bitişiğindeki satıcıya ayrı bir ceza ‘’ … GPS Nol’lu öküzün kırda sayısı tespit edilemeyen çiçekleri ezdiği, yediği, bunun sonucu tozlaşmaya fırsat vermediği, üreyecek çiçeklerin üremesine engel olduğu, sayısı rakamlarla ifade edilemeyen bitki türünün yokluğuna neden olarak ekolojik dengeyi bozduğu kanısı hasıl oluşmuştur.’’
Üçüncü ceza’’......Derede su içerken kurbağayı ürküttüğü, ürkütmekle kalmadığı kurbağayı şevk duygusundan yoksun bıraktığı, Kurbağa Sevenler derneğinin talebinin uygun bulunduğu..’’
Hayvan pazarında birden bir kalabalık. TV, gazete temsilcileri… Hayvan severler Derneği Başkanı:
‘’Öküzlerin savunmasının alınmadan Mahkeme kararının uygulayamazsınız, aksi durumda uluslararası yargıya taşırız.’’ diyor. Alıcısı, satıcısı alkış üstüne alkış tutuyor.
Olaya kaymakam el okar:
- Buyurun öküzlerin savunmasını alın der.
Hayvan Sevenler Başkanı Hindistan’dan tercüman talep eder. Kaymakam çaresizlikten talebi uygun bulur.
Öküzlerin mahkeme kararı uygulanmaz uygulanmasına. Satıcıların Tutuklama Kararı uygulanır. Suçları ‘’ Suçluya Yataklık.
Satıcılar feryat eder’’ Neden öküzler serbest biz içeri? ’’ Aldıkları cevap’’ Onlar Hayvan Severlerin Koruması altında.’’
Diğer Satıcılar gibi Köylü Osman da Mapus Dam’ında. Görüşme günleri hanımı eksizsiz gelir. Son görüş günü gelmez. Osma’nın kulağı görüş kapısı kapanana kadar gardiyanda. Kapı kapandı, umutlar kesildi. Umudun yerini merak aldı. ‘’ Neden gelmedi?
Çok geçmeden Köylü Osman Hanımının görüşmeye gelmeme nedenini öğrendi. Hanımı şüpeli ölümden tutuklanmıştı. Öküz ölmüştü.
… GPS NO’lu öküzün savunması alınamamıştı. …. GPS No’lu öküz ‘’ Bu kadar ineğin arasıda öküz olarak anılmak beni rencide ediyor, öküzlükten azledilmemi arz ederim.’’ diyordu
ŞEHİT KANPANYASI
Gezegenin boş köşesinde boş bir vatan parçası, bir boşbakan vardı. Zamanla doldu boş vatan.
Boş vatanın, boş vatandaşı boş. İş güç yok. Umut yok. Umut öğretilmemişti her birine. Paylaşım yok, paylaşımın sevinç çığlıkları yok. Neyi paylaşacaklardı bedenlerinden gayrı. Üretim neydi, paylaşım neydi acaba? Öğretilmemişti.
Boş vatanın boş vatandaşına bir oyun öğretildi, adı; ‘’Savaş’’ Silahı ilk eline kapan öldürüyordu ilk önüne geleni. Öldüren bir kez tattı mı öldürme zevkinin tiryakisi oluyordu öldürmenin. Ölenin ikinci kez tatma şansı yoktu ölümün zevkini. Sırası gelen deniyordu, tadıyordu ölümün tadını.
Boşbakan ölenin yakınlarını ‘’ ŞEHİT’’ sözü ile avuttu. Öldüreni ‘’kahraman’’ sözüyle.
Vatanın dört köşesinde oynanıyordu oyun. Boş vatanın her biri iş bulmuştu kendine. Kimi öldürüyor kimi ölüyor. Geride kalanın kimi mezar kazıyor, kimi defnediyor ölüyü. Kimi ağıt yakıyor, kimi alkış tutuyor.
Kimsenin aklına boşbakanın ne yaptığını düşünmek gelmiyordu. Boşbakan memnun durumdan, boş bakan kendi yolunda.
Boşbakan arada bir seçim yapıyor. Boş sandıktan boşbakan çıkıyor, dolu sandıktan boşbakan.
Televizyon icat edilmişti. Oyunlar televizyondan verilmeye başladı canlı canlı. Televizyon kanalları oyunu ilk yayınlayan olma peşinde. Oyunun yayını her kanalda reyting.
Boş vatanın boşta kalan vatandaşı TV izleyicisi. Şükür işsiz vatandaş yok
Oyun mu farklı boyut kazandı, Tv kanalları mı olayı çarpıttı belirsiz. Hep sapla saman karışmaya başladı. Oynanmamış oyunun aylar öncesi haberi verilmeye başladı. Oyunun yeri, saati saniyesine varana dek, ölenin sayısı, öldürenin kimliği… Nasıl olur? Futbolda bile maçı doksanıncı dakika belirler. Bu nasıl olurda oynanmamış oyunun sonucu aylar öncesi verilir? Her şey önceden belli diyelim, silahlar hiç tutukluk da mı yapmaz? Metorolojik olaylar da mı etki etmez? Etmiyor işte. Kanallar doğru haber vermenin övüncünde. ‘’ Oyunun sonucunu aylar önce biz yayınlamıştık.’’ Tekrar üstüne tekrar. Anlaşıldı bu oyunun sonucu baştan belli olduğu için Dünya Olimpiyatları’nda liste dışı. Bahis oyunlarında liste dışı.
Boş vatanın boş vatandaşının beynine fitne fesat karıştı. ‘’ Bu oyunda şike var.’’ Boş vatandaşın boş vatandaşı sokağa döküldü. Boşbakan aldırmadı. Boş vatanın boş vatandaşı sokağa döküldü. Boşbakan aldırmadı.
Boşbakanı dinleyen yok. Boşbakanın yolu boş vatanın, boş vatandaşın işgalinde. Boşbakan olaya el atmak zaruriyetini hissetti.
Boşbakan dandini kurullarını toplantıya çağırdı. Boşbakan, ‘’ Vatandaşı sokaktan evine çekecek bir çare bulmalıyız.’’ dedi. Öneri üstüne öneri…
‘’ Hepsini kurşuna dizelim.’’ Osuruk gazı ile dağıtalım.’’ ‘’ Kezzap dökelim.’’ ‘’ Benzin döküp yakalım.’’ Hiçbir öneri çözüm olamazdı. Hangisi uygulansa ‘’Oyunun sonu’’ demekti. Oyun oynanmalı. Oyun oynanmalı ancak vatandaşın rızası ile. Çare vatandaş oyuna razı edilecek.
Çözüm önerisi KILBİL kurum başkanından geldi. ‘’ Promosyon’’, ‘’ Ödül’’ Ödül kime? Ödül Yüzüncü şehidin yedi sülalesine. Yapılacak ilk iş ‘’SORÖĞREN’’ telefon hattı kurulacak. Her bağlantı 45dk. Oyalanacak.’’ 50.sıradasınız, 49. Sıradasınız. Beklemeye devam ediniz.’’ Bağlantıda her telefona bağlanan 15 dk. Sorgulanacak. Tekrar aramasına mecbur bırakılacak, ‘’ Şanslılar arasındasınız, son hesaplamalar henüz yapılmadı, aramaya devam ediniz. Tv.ler tekrar üstüne tekrar yapacak, ‘’Şanşlı kişi her an açıklanabilir, bizi izlemeye devam edin.’’ Böylece, vatandaşın bir kısmı telofona, bir kısmı Tv’ye kitlenecek.
Duyurular Tv’lerden yapıldı. Duyurunun ardından gelen habere Tv’ler şaşırdı, boşbakan, ‘’DANDİN KURULLARI’’ şaşırdı. Duyurunun saniyesinde aynı yer aynı saniyede yüz kişi ölmüştü. Yüzüncü kim? UŞD KURUMU’na göre yüz kişinin yüzü. ÇUVKUR Bakanı, ‘’ Yüz kişiye veremeyiz bütçeye mali yük getirir. ‘’ SOVKUR Bakanı yüz kişi teşfik olur, ölümlerin önüne geçemeyiz.’’ diyor. Çözüm RÜYGÖR Bakanından geldi. Yüzüncü kişi kura yolu ile belilenecek. Bundan sonra çıta yükseltilecek. Ödül bininci kişiye verilecek. Öyle de yapıldı.
Oyunun yüzüncü tahklisinin ardından bininci tahlihlisin ödülü Boşbakan tarafında verildi. Ödülü alan talihlilerRÜYGÖR Bakanınının yakınları idi.
İkinci binin talihlileri Boşbakanın yakınları idi. Merak konusu ödülü kim verecek?
Gelmiş geçmiş şekit yakınları mezarı başındaydı.
BİZ SORUŞTURMA KURUMUYUZ
Soruşturma kurumu her zamanki olağan toplantısını yapıyor.
U şekli dizayın edilmiş masa.. U şekli çevresindeki masalarda birim amirleri yerini almış bekliyor. U şekli birleşkesindeki masa boş. O masa Soruşturma Kurumu başkanına ait. Masa şekliyle, fi yatı ile diğer masalardan farklı ayrıcalığıyla ’’Başkan Masası’’ dedirtiyor kendine. Koltuk, ceylan derisi. Masa koltuk mu ayrıcalık? Sürahi altın kaplama. Tabak, çatal bıçak altın kaplama. Doğrusu bu masaya oturacak başkanı merak etmemek elde değil. Sorular peş peşe takılıyor insanın aklına. ‘’ Nasıl biri? Koltuğu doldurabilyor mu? Koltuğun hakkını verebiliyor mu?
Beklenen an geldi, başkanın vücuduyla orantılı başı kapıdan gözüktü. Vücudu ile orantılı baş. Doğrusu böylesi bir vücuda sıradan bir baş uygun düşmezdi. Futbol topundan biraz fazlaca büyük bir baş… Başın kapıdan gözükmesi ile yerinde oturanlararın ayağa fırlaması görülmemiş cinsten… Bu konuda kulaklarının çekildiği, çokça egzersiz yaptıkları apaçık. Başkanın çalışanına hâkim olduğu anlaşılıyor.
Başkan yerine oturuyor. Koltuğu doldurduğu kesin. Bacakların fazlası varisli kadın bacağı sarkıntısı gibi koltuğun dışına taşmakta. Poponun şişkinliği ezik balon şişiği gibi ezik büzük… Koltukta çekik, koltuk çevresi, koltuğun çevresine yayılı.
Başkan ilk sözü ‘’Veri Toplama Birim Amirliği’’ne veriyor.
Veri Toplama Birim Amiri masa üstüne üst üste dizilmiş, çenesine değdi değecek olan dosyalardan ilkini alıyor, başlıyor verileri sıralamaya,
- İkiyüz elli dokuz kadın ayrıldığı eşinden tehtit aldığını, kendilerine koruma tahsisi atanmasını talep ediyor. Beş kız, patronu tarafından taciz edildiğini; on beş kız, sokakta tacize uğradığını; beş yüz kişi, atıldığı iş yerinden tazminat alamadığını; beş yüz, kişi haksız yere işine son verildiğini beyan ediyor. Beş işveren, iş yerinin defalarca kundaklandığını, kendisinin ölüm tehtiti aldığını, koruma tahsis edilmesini istiyor. Beş kişi, eşi ile küsmüş, aracılık yapıp barıştırmamızı istiyor.
-
Veri Toplama Birim Amiri, son dosyayı alıyor eline, dosyada tek bir dilekçe. Başkanın gözünün içine bakıyor, başkan kendine. Başkan soruyor,
- Bitti mi?
- Bitmedi efendim!
- Oku o zaman.
- Okuyacağım efendim.
Veri Toplama Birim Amiri, dosyadan dilekçeyi çıkartıyor, eller titriyor. Bir öksürük krizi. Bir su içiyor. Ter, buram buram.. Bir elinde dilekçe, bir eli ile cebinden mendilini çıkartıp terini siliyor.
Başkan,
- Okuımayacaksanız ya da okuyamayacaksanız sözü Veri Dönüt Birim Amirine vereyim.
Veri Toplama Birim Amiri, titreyen sesi ile heceleyerek ‘’ Okuyorum efendim. Bu dilekçe eşimden geliyor. Eşim diyor ki’’Beyim, yirmi yıldır Soruşturma Kurumu’nda çalışıyor. Yirmi yıldır neyi soruşturduklarının cevabını veremedi. Eşimin işi hakkında bilgi edinme hakkımı kullanmak istiyorum. Dilekçeme yanıt verilmez ise BİMER’e başvuracağımı kurum amirliğine bildiririm.’’ Okumasının sonunda derin bir nefes aldı, ağır ağır başını kaldırdı, gözlerini başkanın gözlerine yöneltti. Başkan bir şaşkınlık bir, bir telaş içindeydi. Bu durumdan yararlanarak, ‘’ Efendim, yirmi yıldır eşim beni tanıyamadı ama ben çok iyi tanıdım. Yapacağım dediğini yapar. Sizin anlayacağınız BİMER’e başvuru yapar mı yapar.’’
Başkan, ‘’O zaman bizim cevap yazmamız kaçınılmaz oluyor yazalım o zaman.’’ Veri Dönüt Amirine döner,
- Al eline kalemi, başla yazmaya. ….. Tarih … Sayılı dilekçenize yanıt. Soruşturma Kurumu saat başı değişen gündemin peşinde koşmaktan soruşturmaya uygun zaman bulamamıştır. Ne zaman ki gündem netleşir işler rayında yürür, o zaman bizim de yapacağımız iş belirir, uygun şartlar oluşur, biz de işimizi yaparız. Duyarlılığınıza teşekkürler.
Başkan aldığı notlara bakar, tek tek cevaplandırır.’’ Taciz dilekçeleri; genç kızlar erkekleri mavzer monte edilmiş pkap gibi peşlerinde dolaştığını sanır. Gez göz arpacık durumu vardır. Mavzerin ateşlemesi için göz görecek, dokunacak, hissedek, beyin komut verecek, mavzer ateşleyecek. O dilekçelerin hepsinin kaydını alın sonra Geri Dönüşüm Kutusuna… Biz adı üstünde Soruşturma kurumuyuz, ne zaman taçiz tecavüze dönüşür, biz gireriz devreye. Ortada suç unsuru yok, delil yok. Gelelim eşinden ayrılan kadınlara, önüne gelen eşinden ayrılıyor, koruma talebinde bulunuyor. Her talebi karşılarsak, ayrılıkların önüne geçemeyiz. Hem öldüreceğini söyleyen beylerin, öldürmek için silahları var mı, silah alacak paraları var mı? Çoğunun karnını doyuracak paraları yok. Türk erkeği elinde iken ‘’Seviyorum.’’ diyemez, kaybedince de ‘’Seviyorum.’’ diyemeyeceğine göre diyeceği tek söz kalıyor. ‘’Seni öldüreceğim.’’ Bunlar boş söz, boş talep. Dilekçeler Geri Dönüşüm Kutusuna. İşten atılanlara, tazminat alamayanlar birer cümlelik cevap yazarak susturun, ‘’ Durumunuz incelemeye alınmıştır.’’ Koruma talebinde bulunan işverenlere gelince, kendi maaş verdikleri korumalarının eli armut mu topluyormuş, korumalarına güvenmiyorlarsa, korumalarını değiştirsinler.
Başkan, notlarını karıştırır, gözüne küskün eşler için tuttuğu not ilişir. Küskünler için bulduğu çözüm önerisini yazdırırır. ‘’Barışmak isteyen çiftlere cevaben yaz. Evlilik yaşamadığınız ilgili dilekçenizden anlaşılmıştır. Bu durum Medenini kanunun ……. Maddesince sahte evlilik kapsımına girer. On beş gün içinde eşinizle barıştığınızı beyan etmezseniz hakkınızda hukiki tatbikat başlatılacak, evliliğiniz sona erdilecektir. Gör bu cevabı alan çiftler korkudan hemen barışacaktır.’’
Başkan sözü Olay İnceleme Müdahale Birim Amirliğine verir.
Olay İnceleme Müdahale Birim Amiri,
Trafikte ölen sayısı: Dokuz yüz sekiz,
Adi vaka: Elli sekiz,
Gasp- soygun:İikiyüz elli iki,
İntihar:Ssekiz.
Terör çatışması sonucu ölüm: Yyetmiş altı,
Beş iş yeri, bir …. Büyük Elçiliği’ne saldırı.
Başkan, Basın Yayın Yönlendirme Birim Amirliği’ne döner,
- Büyük elçilik saldırısı hakkında hemen basın toplantısı yap. ‘’ Gerekli soruşturma başlatılmıştır. Fail en kısa sürede yakalanıp gerekli ceza işlemi uygulanacaktır. Trafik ölümleri halkın kanıksadığı olgu, geç. Terör hükümetin ilgi alanı, geç. Adi vaka; ölen ölmüş, ‘’Allah rahmet eylesin.’’ Gasp- soygun; malı olanın malı soyulur. İntihar; kendi kaderini kendi çizmiş.
Soruşturma kurumu her hafta olduğu gibi bir toplantısını bir daha gönül rahatlığı içerisinde yapmış ve dağılmıştır.
Soruşturma Kurumu, bir hafta geçmeden bu defa üç gün sonra olağan üstü toplantısını yapmaktadır. Mekan aynı, dizayn aynı. Toplantı müdaimleri aynı. Gündem farklı. Gündem konusu tek.
Başkan sözü Olay İnceleme Müdahale Birim Amirliğine verir.
Olay İnceleme Müdahale Birim Amiri,
……………. İşveren avukatı basın toplantısı düzenledi. Ölen müvekkilinin defalarca ölüm tehtidi aldığını, Soruşturma Kurumundan olayın soruşturulmasını müvekkiline defalarca koruma talep ettiklerini, koruma tahsis edilmediğini belirtti.
Başkan,
- Hemen dosyası kabarık birini belirleyin, birkaç gizli tanık birkaç delil montajlayın, tutuklama emri çıkartın. Tutuklananın suçsuz olduğunu ispatı üç yıl sürer. Üç yılda olayın tansiyonu düşer, olay unutulur.
Toplantı kısa sürer. Toplantı ne zaman bitti, tanık delil ne zaman hazırlandı, tutuklanma nasıl geçekleşti. Bu soruların cevabını verebilmek için alanın uzmanı olmak gerekir. Yazarı, okuyucuyu aşan sorular. Televizyon açıldığında ‘’Son dakika haberi’’,
‘’’ …………İş yeri Saldırganı yakalandı. Saldırıyı yapan M.K’nın saldırı öncesi iş yeri sahibini mükerrer tehtit etmiş, tehtit sonucu işveren koruma talebinde bulunmuştur. …. Polis daha önceden saldırganı yakın takibe almıştı. Saldırı günü de…………Polisi saldırganın peşindeydi. Saldırıyı yapan Dandini kod adlı saldırgan M.K. kaçamadan polisin üstün çabası sonucu yakalanarak tutuklandı.
Haberi izleyen dinleyen başkan, zafer kazanmış edasında. Koltukta gerindikçe gerindi. Telofonu çaldı. Başkandaki sevinç oyuncağını bulan çocuk sevinci. Hemen sarıldı ahizeye, ahize kulakta. Sevinç tebesümü, yerini kızarıklığa bıraktı. Kulak kıp kırmızı, yüz çehresi haşlanmış pancar… Sanırsın ahize kızgın demir… Kulak kızardıkça kızarıyor, surat haşlandıkça haşlanıyor... Haşlanmanın sebebi anlaşıldı. Telonu açan Fırıldaklar Dünyası Çete kahramanı B.Y. Telefonda esip gürlüyor. ‘’ Fırıldakpaşada işlenen cinayet benden sorulur. Ben sesimi duyurmak, gücümü ispatlamak için cinayet işleyeceğim, çömezin biri pastayı kapacak. Yedirmem arkadaş! Vereceğim adreste tetikçiyi hemen tutuklayın, tutuklamazsanız olacak olaylardan siz sorumlusunuz. Başkan, bir günlük süre ister.
Soruşturma Kurumu, olağan üstü de denilemeyecek görülmemiş duyulmamış acil toplantısını yapar. Toplantıda Stareji Belirleme Uygulama Üst Düzey Danışma Kurul Başkanı, böyle bir uygulamaya imza atmalarının kendilerini inkâr anlamına geleceğinin altını çizer. Yapılacak tek çarenin durumu bakanlığa bildirmek olduğunu belirtir. Durum bakanlığa bildirilir.
Bakanlıktan ‘’Acil Eylem Bildirgesi’’ gelir. Bidirge,’’ B.Y. ……. Komiyonu Gündem Değiştirme Uygulama Amiri’dir. Kendisi çağrılsın. Ayda bir defa gündem harici eylem gerçekleştirme izni verileceği sözü verilerek yatıştırılsın.
B.Y çağrılır. B.Y.’ye aylık eylem izni bildirilir, okşanır, gönlü alınır yolcu edilir.
B.Y. gerçekleştireceği ilk eylemi belirler. Rakibi Dandini Destan Kralını yok etmek. Dandini Destan Kralını yakın takibe alır. Takip, takip… 7/24 takip. 7/24Teyit, teyit… Kralı’nın gidiş güzargahı sabit, gidiş saati sabit. Eylem için en uygun mevzi sabit. Eylemin ugulama vakti
gelmiştir. Mevziye uygun saatte saat ayarlı bomba yerleştirilir. Akşam rahat bir uku, sabah olacakların beklentisi… Heyacan hat safada. B.Y eylem yerine yakın bir kafede çayını yudumlamada.. Birinci, ikinci, üçüncü çayda patlama sesi duyulur. Dışarı fırlayan, olayı anlamaya çalışan onca insan… Onca insan arasında B.Y. de mevcut. Eller uzaktan kumanda tuşlarında, gözler son dakika haberlerinde. Son dakika haberi,
…….. Bakanın aracına bombalı saldırı. Bakan…..yolunda çalışma olduğu için…… yolundan geçmek zorunda kaldı. Bakanın geçişi nedeni ile …. Konrol altına alınan yolda bakanın aracının geçtiği sırada patlama olmuştur. Olayda bakan şöförü ölmüş, bakan küçük yaralarla olayı atlatmıştır.Bakan sağlık kontrolü için …. Hastahanesine kaldırılmıştır.Bakanın sağlık tehlikesinin bulunmadığı bildirilmiştir. Bakana geçmiş olsun dilekleri ve saldırıyı kınama mesajları peş peşe gelmektedir. Yayın akışı içerisinde gelen mesajları tek tek okuyacağım. Olay hakkında konuşan Başbakan olayın en kısa süre içerisinde aydınlatılacağı, failin adalete teslim edileceğini belirtti.
Haberi izleyen B.Y. sinirli, hiddetli bir şekilde ‘’Allah kahretsin! ’’ dedi. Çevresindekilerin bakışlarını görünce, ‘’ Bakana saldıranı bulup asacaksın.’’ dedi. ‘’ Doğru söylüyorsun.’’ Diyenler çoğaldı.B.Y. kafeden çıktı. Kendi kendine ‘’ Bir bok yiyenin işime burnunu sokması, her şeyi alt üst etti.’’ Dedi
Soruşturma Kurumu Toplanıyor, dağılıyor, toplanıyor, dağılıyor. Ölen ölene… TV kanalları haber kaynıyor. Bir yandan hükümet haberleri. Yasa geçti, geçmedi.Soruşturma başladı başlamadı….
Hükümet düştü düşecek. Gen Soru üzerine Gen Soru….
B.Y’e talimat ulaşır. ‘’ Gündem yaratacak geniş çaplı bir eylem.
Eylem B.Y’den sorulur. Eylemin; eni, boyu, çapı basit iş, yeter ki istensin. ‘’En kötü eylem sinek avlamaktan iyidir.’’ diyor B.Y. ‘’Ay geçti tık yok, sokaktaki serseriye döndüm.’’diyor.
Eylemin çapı belli. Birleşmiş Milletler Heyetinin kaldığı otel kundaklanacak.
TV haberleri,
…. Otelde yangın çıktı. Çıkan yangın kısa sürede Soruşturma Kurumuna sıçradı. İtfayenin yangına müdahaleyi Soruşturma Kurumu’ndan başlatması Birleşmiş Milletlerin yöneticilerini, dünya basını ayağa kaldırdı. Yangının başladığı…. Otelde Birleşmiş MilletlerHeyeti’nin bulunduğu tespit edildi. Sevindirici haber Birleşmiş Milletler Heyeti yelkililerinin sağlık durumlarının iyi olduğu ulaşan bilgiler arasında. Polis ilk bulguların yangının bir kundaklama olduğu yönünde olduğunu belirtti.
Vali itfaiye görevlileri hakkında soruşturmayı başlattı.
Olay soruşturması Soruşturma Kurumu ‘nun vereceği karara bağlı
ALO RAHATLAMA SERVİSİ
Hükümet %11’lik büyüme oranı ile övünürken Kırpır Holding %100’lük büyüme oranı ile hükümeti solladı. Ne kırmızı ışık ihlali yaptı ne de şerit ihlali.
Kırpır Holding dünya borsalarını altüst etti.
Kırpır Holding üniversitelerde ders konusu.
Kırpır Holding basında gündem. Kırpır Holding yatırımda güvence. Akıllı yatırım kârlı kazanç.
Kırpır Holding Doğu- Batı yatırımcıların yatırımın, büyümenin sırrını çözmek için uğrak mekânı.
Kırpır Holding kurucusu ve yönetim kurulu başkanı Şaban Düzbasar WWQ Kanalda.
Sunucu soruyor ‘’ Yatırım ve büyümenizin sırrını anlatır mısınız?’’
‘’ Hay hay, anlatayım. Yıllarca bizim milletimiz ‘’ Emek kutsaldır.’’ Masalı ile uyutuldu, para ‘’ Alın teri ile kazanılır.’’ sözü ile avutuldu. Kimi parayı avucu ile sıktı, ucunu kıyısını yaladı, kimi avucunu. Yüzyıllar önce Kuyrukluyıldız bulundu daha yalanın kuyruğu bulunacak. Buldum diyene ‘’ Helal olsun.’’ diyen bir babayiğit yok Kuyruğa biri kol diyor, biri bacak. Doğrular yalana karıştı, yalanlar doğruya. Vatandaşın ana kartı yandı artık seçemiyor hangisi doğru hangisi yanlış. Birinin ak dediğine biri kara diyor. .
Sunucu ‘’ Sürekli sizin ilkeleriniz konuşuluyor, bize onlardan bahsedecek misiniz?’’
‘’ Az yatırım, çok kazanç.Pusuya yatmak. Önce kazandır, sonra kazan.’’
‘’ Siz bunu nasıl yaptınız, işiniz üzerinden örneklendirsek?’’
‘’Çağımız teknoloji çağı. Artık inşaata sırtta taş taşıyarak para kazanma devri değil. Bunu görmek gerekir. Düşünün telefon kullanmayan tek bir kurum olmadığı gibi kişi bile kalmadı. Biz önce kurumlara kasalar dolusu para kazandırdık sonra emeğimizin karşılığı payımızı aldık
‘’ Nasıl para kazandırdığınızı açar mısınız?’’
Telefon ağı kullanan her iş yerine yazılım yükledik. Düşünsenize oralarda oluk oluk para akıyor. Akan paradan önce işverene üç beş damla akıttık, bir damlacık da kendi havuzumuza. Damla birikti, birikti. Havuz doldu taştı. Boşuna dememiş atalarımız ‘’ Damlaya damlaya göl olur.’’
‘’ Nasıl yaptığınızı açıklar mısınız?’’
‘’ Şöyle ki müşteri ilgili kurumu telefonla aradı. Yazılım ile bağlantı süresini uzattık. Böylece kuruma prestij kazandırdık. Ulaşılması güç olan kurum. Arama yoğunlu yoğun bir kurum…’’
‘’ Bağlanma süresini nasıl uzattınız?’’
‘’ Her kuruma özgü yazılım gerçekleştirdik. Size bir tane örnek vereyim. İş yerinin telefonu çaldı ilk açılışta kurumun adı, ardından ‘’…… hoş geldiniz.’’ Ardından ‘’ Ananız dul ise 1’i, Ananız kız ise 2’yi tuşlayın. Bilmiyorsanız operatöre bağlanmak için bekleyiniz.’’ Ardından sürekli ‘’ Tüm operatörlerimiz diğer müşterilere hizmet vermektedir.’’ tekrarı.
Operatör devreye girdiği zaman benzer soruları tekrarlayarak hattı görüşme halinde aktif tutarak müşterinin hattından üç beş konturcük kırpıyor.’’
‘’ Haydar Bey, ben bir türlü ‘’ Ananızın kızlık soyadı’’ sorusunu anlamadım. Bunun yerine ‘’ Doğum yeriniz’’ olamaz mıydı?’’
‘’ Bu bir arz talep işi. Abonmanın doğum yeri hiçbir arz ifade etmiyor.’’
‘’ O zaman niye soy ismi değil de kızlık soy ismi?’’
‘’ Nostalji, biz tespit ettiğimiz isimleri müptedanlara servis ediyoruz.’’
‘’ Bu duruma ananız ne diyor?’’
‘’ Ne yazık ki anam rahmetli.’’
‘’ Olsaydı ne derdi acaba?
‘’ Ekonomide ananızın dediğine, diyeceğine bakılmaz, kasaya giren paraya bakılır.’’
‘’ Bu da mı sizin ilkelerinizden?’’
‘’ Tabi ki.’’
‘’ Sizi internet dolandırıcılarından, internet üzeri sahte satış yapanlardan ayıran özellik nedir?’’
‘’ Onlar düpe düz dolandırıcı. Kazançları hay huy. Atalarımız boşuna dememiş ‘’Haydan gelen huya gider.’’ Bir şirket tescilletiyorlar, bir vurgun vuruyorlar, sonra ceza üstüne ceza yiyorlar. İş adresini değiştiriyorlar, şirket adını değiştiriyorlar. Sürekli üç alıp beş veriyorlar. Bunların batırmaları müstahak değil de nedir? Biz öyle miyiz? ‘’ Pusuya yat.’’ taktiği ile havuzun dolmasını bekledik. Havuz dolduktan sonra dereler selama durur ki öyle de oldu.
‘’ Biraz da ‘’ Alo Rahatlamak İstiyorum’’ hattından bahseder misiniz?’’
‘’ Yazılımın üzerine ‘’ Küfür etmek için 1’i tuşlayın.’’ diye yazılım eklemiştim. Eden müşterilerin hattına ettiğiniz küfür nedeniyle hattınız kapandı. ‘’ Açtırmak için 2’yi, cezanızı kredi kartı ile ödemek için 3’ü, Efete yapmak için 5’i tıklayın.’’ Şeklinde. Bir tane müşteri dava etmiş, Yargıtay müşteriyi haklı bulmuş. Bu da bize bir ders oldu. Bir ilke edindik. ‘’Yargıya karşı ikinci kez aynı silahla karşı konulmaz. Hedef ve silahı yenile. Yargının uyku modu hali hedef, algı güçlüğü çekeceği silah kuşan.’’
Hemen Kırpır Holding’in temellerini attım. ‘’ Alo Rahatlamak istiyorum’’ hattını kurdum. Önceden hazır olan yazılımlara yeni bir format ekledim.’’ Küfür etmek için küfür edeceğiniz kişiyi listeden seçin, Küfür edeceğiniz kişi listede yok ise ekleme tuşuna basın, küfür etmeye hazırsanız 1’i, Hazır değilseniz 2’yi tuşlayın, Yardım almak istiyorsanız Hosmen için 8’i, Kıro Bey için 9’u tuşlayın.’’ Tıklayan tıklayana, rahatlayan rahatlayana.’’
‘’ Projenizi tüm siyasi parti temsilcilerinin destekleme nedeni nedir? ‘’
‘’ Biz bu uygulama ile onlara gelen küfürleri taca çıkarttık. Onlar kendilerine gelen küfürlere karşılık vermekten, dert edinmekten kurtuldu. Kendilerini işlerine güçlerine odakladı.
‘’ Siyasilerden küfreden var mıdır?’’
‘’ Bir tane bile yok.’’
‘’ Nasıl olur efendim, onların ettiği küfürleri ekrandan yedi yetmiş izliyor. Küfürler ki ne küfür… Gün görmemiş küfürler.’’
‘’ Onlar dokunulmazlıkları nedeni ile istedikleri an ve mekânda istedikleri kişi ve kuruma küfür etme özgürlüklerini kullanıyor. Tabi ki küfürleri okkalı olmalı. Siz nasıl onların küfürleri ile vatandaşın küfrünü aynı kefeye koyabilirsiniz?’’
‘’ Boşanma vakalarında %100’lük azalma olmuş, bunun sizin projenizle ilintili olduğu söyleniyor. Siz bu tespite katılıyor musunuz?’’
‘’ %100 katılıyorum. Eşler artık birbirlerine küfür etmeyince çatışmalar ortadan kalktı. Ayrıca küfrün verdiği rahatlama sonucu eşler birbirlerine daha sıcak davranmaya başladı.’’
‘’ Şiddet olaylarının %100 azalmasına ne diyorsunuz?’’
‘’ Deşarjın yolları vardır. Deşarj yolu bulamayan insanlar şiddete başvurur. Biz insanlara doğru deşarj yolunu araladık.’’
‘’ Psikolojik vakaların sıfırlaması da mı proje neticesi?’’
‘’ Gayet tabi, rahatlayan insanın psikolojisi tavan yapar.’’
‘’ Sizi olumsuz eleştirenler, vatandaşın cebini boşalttığını zı söylüyorlar. Onlara cevabınız nedir?’’
‘’ İnsanları psikolojisini iki şey bozar. Cebindeki para, beynindeki düşünce. Biz vatandaşın cebini, beynini boşaltmışsak ne mutlu bize.’’
‘’ Ben sadece doğum oranlarındaki düşüşün sizin projenizle bağını anlayamadım.’’
‘’ Siz projenin hat boyutunu görüyorsunuz. Mutfağından bilginiz olmadığı için öyle düşünebilirsiniz. Bizim mutfağımızda biyolog, sosyolog, psikolog, genetik uzmanı aklınıza ne gelirse mevcut. Elbette gelen küfürler işleniyor. Kısırlaştırılıyor, allayıp pullanıyor. Bestecisine, köftecisine servis ediliyor.’’ Size burada ettiği küfürle fenomen olan yüzleri binleri sayabilirim.’’
‘’ %1’lik, %2’lik büyüme hedefleri hakkındaki görüşlerinizi, izleyicilerimizle paylaşır mısınız?’’
‘’ Sadece gülerim. %1’lik, %2’lik büyüme, güccülme olmaz. Buna Haydar Dümen bile güler, cevap verme gereği duymaz.
’%1, %2 avuntudur. Ben öyle şirketler tanıyorum ki %1’i, %2’yi yakalayabilmek için altı ay çalışanın parasını ödemiyor, parayı kasada saklıyor. Bu başkasının cükü ile gerdeğe girmek değil de nedir?’’
‘’ Son olarak bir sonraki yıla hedefiniz nedir?’’
‘’ Görünen köy kılavuz istemez. Yaptıklarımız yapacaklarımızın göstergesidir. Büyüme endeksimiz % 1000’i işaret ediyor.’’
‘’ Bunu neye borçlusunuz?’’
‘’ ‘’ Rahatlat, rahatla.’’ Politikamıza.’’
Sunucunun anonsu ‘’ Rahatlamak için ‘’ Alo Rahatlamak İstiyorum Hattı’nı tıklamayı unutmayın.’’
SALAKLAR YARIŞIYOR
SAL TV yayın koordinatörü yılın ilk toplantısını 365 günün aşkıyla, şevkiyle başlattı. Yüreğindeki hırs, yüzündeki sevinç görülmeye değer. Övülmeye değer…
‘’ Sayın kendinden az benden çok çok değerli arkadaşlarım, dolu dolu yaşadığımız, yaşattığımız koskoca bir yılı geride bıraktık. Bir yılın reyting yarışında bir gün olsun ıskalanın altına düşmedik. Ödül almadığımız programımız ödül almayın yapımcımız, sunucumuz kalmadı. Hiç düşündünüz mü bu ödülleri neye borçluyuz? Bu ödülleri ne azimli çalışmamıza ne ekip ruhuna borçluyuz. Bu ödülleri seyircinin nabzına şerbet vermeye borçluyuz. Bu yıl şerbeti artırmalıyız. Şerbetin tadını, şerbetin farklı tatlarını tattırmalıyız.
Seyirci bizden gerçekleri istemiyor. Gerçekler ruhunu daraltıyor, uykularını bölüyor. Seyirci derdini unutturacak seyir ve söylemler bekliyor. Ana Haber yapımcı ve sunucumuz bu alanda Türkiye’de bir çığır açtı. Bu alanda elde ettiğimiz başarıyı her programımıza yansıtmalıyız. Yağdanlıklarımızı kendi şerbetlerimizle doldurmalıyız. Şerbet tattırmadığımız seyirci kalmamalı. Şimdi sizden kimsenin aklına gelmeyen sizden daha doğrusu bizden bir tekinin aklına gelen bir yarışma programı istiyorum.’’
İlk sözü en yeni program danışmanı aldı. Kimsenin aklına gelmeyen bir konuşma, kimsenin aklına gelmeyen bir program önerisi, herkesin kabul edip alkışladığı bir program önerisi ‘’ Sayın koordinatörüm, değerli çalışma arkadaşlarım, halk kendine özdeş yarışmacıların katıldığı yarışma programlarına mübtedan. Gelin- kaynana yarışma programlarının dizileri sollama gerçeği bu gerçeğe dayalı. Bizim başlatacağımız yarışma programı hem dizileri hem bütün yarışma programlarını sollamalı, gerekirse sağlamalı. Ne edip edip bizi reytinge taşımalı. Aklıma gelen program katılımcı garantili, seyirci garantili, reyting garantili. Düşük maliyet, bol seyir. Alkış tufan. Gözyaşı hiç. Küfür hadım.’’
Bütün çalışanlar pür dikkat, koordinatör meraktan çatladı çatlayacak. Neydi bu program? Program danışmanıı konuşmasını sürdürdükçe sürdürüyor, merakları katladıkça katlıyordu. ‘’Neydi bu program?’’
Evet, bu program ilk. Bu program ilginç. Bu program Türkiye’de çığır açacak bir program.
Neydi Bu program?
Reklamın biri giriyor, biri çıkıyor.
Neydi bu program?
Programın adı duyulmadan program SAL TV’de yerini aldı. ‘’ Salaklar Yarışıyor’’
Program başlıyor.
Her yaştan, her eğitim düzeyinden kadınlı erkekli katılım. Her yaştan, her eğitim düzeyinden kadınlı erkekli seyirci.
İlk yarışmacı bayan. Bayan’’ Ben saçımı süpürge ettim.’’ diyor. Seyircinin bir kısmı ‘’ Görevin’’ , bir kısmı ‘’ Çaresizliğin’’ diyor. Çok azı ‘’ Salaklığın’’ diyor.
İkinci yarışmacı erkek. Yüzüne bakılırsa cezaevi kaçkını. Boy post Kadırgalı. ‘’ Ben evimi soyan hırsıza eşyaları taşımasına yardım ettim.’’ diyor. Seyirci ‘’ Hamaliye parasını alsaydın.’’ diyor.
Üçüncü yarışmacı hem topal hem kel. ‘’ Düştüğüm çukura altı ay sonra tekrar düştüm.’’ diyor. Seyirci ‘’ Çıkmasaydın bir çukur kapanmış olurdu.’’ diyor.
Beşinci yarışmacı ‘’ Aynı gün trafikte 50 ceza yedim.’’ diyor. Seyirci ‘’ Demek ki ödeyecek paran var. ‘’ diyor.
Yarışmacının bir diğeri ‘’ Eşimin her dediğine inandım.’’ diyor. Seyirci ‘’ Sıkıyorsa inanma.’’ diyor.
Bir diğeri ‘’ Eşime kırk yıl katlandım. ‘’ diyor.
Bir diğeri ‘’ Asgari ücretle ile geçineceğime inandım.’’ diyor.
Bir diğeri ‘’ Dışarda hayat var sanıp cezaevinden kaçtım. ‘’ diyor. Seyirci ‘’ Merak etme, yerini dolduran biri çıkmıştır.’’ diyor.
Bir diğeri ‘’ Herkesi dost bildim.’’ diyor.
Bir diğeri ‘’ Ciğeri beş para etmezlere değer verdim.’’ diyor.
Yarışmacılar diyor da diyor…
Son yarışmacı giyimli kuşamlı. Enseli. Görünümüne bakılırsa hiç de salakça değil. ‘’ Kırk yıl politikacıların yalanlarına inandım. ‘’ diyor. ‘’ Seyirci ‘’ Bir sen misin inanan?’’ diyor. Yarışmacı ‘’ İnanmakla kalmadım alkış tuttum. ‘’ diyor. Seyirci ‘’ Alkışlamayan var mı?’’ diyor. Yarışmacı ‘’ Sırtımda taşıdım. ‘’ diyor. Yarışmacı seyirci ne derse desin susmak bilmiyor ‘’ Aldığım üç kuruşu da onlara bağışladım’’ diyor.
Sunucu yarışmacıyı susturmak için devreye giriyor. Yarışmacının son sözü ‘’ Bu yarışmayı da bir bok sandım yarışmaya katıldım.’’
O yarışmadan sonra o yarışmacıya bütün yollar açılmıştı. Yollar, Yollar… Ama ne yollar?..
MUZ CUMHURİYETİ’İNDE DARBE
Soğan cücük olmazdan evvel asaleti ile anılırdı muz. Asaleti ile alınır, asaleti ile satılırdı. Asaleti ile tadılırdı ta ki soğan Meydan Harbi ilan edene dek.
Pazarda tezgâhlarda sıra sıra dizilirdi soğan. İlk alınandı üç kilo beş kilo. Poşette sepette en alta konulandı. Üstüne patates üç kilo beş kilo. Domates ayrı poşette. Biber ayrı poşette. Salatalık ayrı poşette. Yeşillik; marul, maydonos, nane, dereotu ayrı poşette. Fındık fıstık ayrı poşette. Portakal, mandalina, elma ayrı ayrı poşetlerde. Muza alınmazdı ayrı bir poşet. Alınırdı tane ile, konulurdu poşetlerden herhangi birinin en üstüne.
Eve gelende ilk tadılandı muz. Bakılmazdı soğana patatese. Unutulur kalırdı patates soğan aylarca... Çürümezdi aylarca.
Gel zaman git zaman için için içlendi soğan. İçin için çürüme baş gösterdi, sirayet etti patatese. Soğan hasbıhal etti patatesle. Neydi bu muzdan çektikleri? Neydi muzun alıp veremediği? Kulak verdi domates olan bitene. Kulak verdi biber. Kulak verdi salatalık, pırasa. Kulak verdi nane, reyhan. Kulak verdi lale sümbül. Bir orduydu yandaş. Bir oduydu derdi başından aşkın. Dal dala, kök köke verince muz değil dağ dayanmazdı güçlerine. Savaşın vakti gelmiş çatmıştı. Direnmek boşuna.
Muz yalnızdı. Muz bi haberdi olan bitene.
Savaş başlamıştı.
İlk saldırı en beklenmezden geldi en beklenmez yere. Mercimek karışmıştı fasulyeye. Ayşe kadın sarılmıştı kereviz yaprağına.
Biber aşılamıştı acısını pırasaya. Pırasa yaslamıştı gövdesini sarımsağa. Sarımsak savrulmuştu sağa sola.
Soğan olan biteni izliyordu tarlada. Olan biteni izliyordu halde çuvallarda.
Soğan çimlenmişti tarlada toprakta. Çürüme başlamıştı halde çuvalda.
Soğan aranan olmuştu doğrana aşa bi dene. Bi dene kimyon bi dene altın.
Soğan kokusu sarmıştı halde, pazarda, manavda. Çürümeden nasibini almıştı zırdavat, zerdavat. Fiyatlar yapmıştı tavan.
Söz edilir oldu soğandan gazete Tv.’de.
Soğan şampiyon olmuştu.
Soğan muz gibi ne kibirli ne asil. Eşitlikçi olmuştu soğan.
Tek bir poşette yerini alabilecekti bütün zerzevat, zırdavat.
Zırdavat, zerzavat sayı ile. Poşet sayı ile. Alan belli, satan belli.
HORT-PAR
Yargıtay HORT-PAR davası sonuçlandı. Yargıtay, İçişleri Bakanlığı ve Yargıtay Başsavcısının red kararını bozdu.
Yargıtay’ın verdiği karara göre artık ölüler de parti kurabilecek. Yargıtay’ın verdiği kararın gerekçesinde ‘’ Ölülerin seçimlerde mükerrer oy kullanması ve kullandıkları oyun menfi kabulü ölülere parti kurma hakkı oluşturmuştur.’’ Şerhine yer verdi.
Yargıtay’ın verdiği karardan sonra HORT-PAR başkanı meydanlarda, Tv’lerde.
HORT- PAR başkanı SAL-TV’de
Sunucu soruyor ‘’ Sayın Başkanım, HORT-PAR’ı kurma fikri nasıl oluştu?’’ Başkan önce teşekkürünü ediyor, sonra sunucunun sorusunu yanıtlıyor ‘’ Efendim, bir sabah, sabah içtimasında içtima alanına baktım bomboş. Sağımdaki mezara baktım boş, solumdaki boş. Önümdeki, önümün önündeki boş. Gerisi boş. Sanırsın genel af. Şaştım kaldım. Akıl danışacak birileri dersen yok. Saç tellerimi yolayım desem kafatası benden şaşkın. Neyse efendim sözü uzatmayayım yat vaktine yakın bizimkiler bire birer geri döndü. Her gelenin elinde bir tablet. Tabletin fişi var, fişi takacak delik yok. Tablet açmıyor, açan çekmiyor.’’ Dedim ‘’ Yastık yapın.’’ Öyle de yaptılar.’’ Sunucu ‘’ Müthiş fikir efendim.’’ Başkan konuşmasına kaldığı yerden devam ediyor. ‘’ Bir verilen rüşvete şaştım, bir bizim oy kullananlara. Kafatasımın toprağı attı. Nasıl olurda tüzüklerinde bir satır ölülere yer ayırmayanlar bizden oy talep eder? Nasıl olur da bizim toprak beyinliler oy verir? Bugüne kadar mezarlarımızın üzerine barajlar yaptılar, mezarlarımız sular altında kaldı. Kemiklerimiz yüzdü ordan ora. Anamız ağladı duymadık. Anamız ağladı duymadılar. Mezarlarımızın üzerine otoyollar yaptılar. Kemiklerimizin üzerinden geldi geçti koca koca tırlar. Kemiklerimiz ezildi ezim ezim. Kemiklerimizde sızlayacak hal kalmadı. Mezarlarımızın üzerine gökdelenler diktiler. Mezarlarımızda ot bitmedi, çiçekler açmadı, arılar konmadı.
Bugüne kadar her yılsonu vergi kaçakçıların borcu sıfırlandı. Hırsızların, yolsuzların suçu affedildi. Ölülerin borcu torundan toruna devrettirildi. Her ölen borçlu öldü. Günahkâr ilan edildi, lanetlendi.
Bütçede ölülere ait bir kuruş da olsa ödenek ayrılmadı.
Ölenlerin niçin öldüğüne hiç mi hiç bakılmadı.
Düşmanın kurşununa mı hedef oldu?
Açlıktan mı öldü?
Yokluktan mı?
Fikrinden mi?
Fesatlığından mı?
Ölenlerin sadece borcuna bakıldı. Borcunun faizine
Sunucu:’’ Seçmene vaatleriniz nelerdir?’’
‘’ Ölenlerin borcu sıfırlanacak. Bütçeden ölülere pay ayrılacak. Yerleşim yerlerinde projede Otoparktan önce mezar yeri yer alacak. Her mezarlığa bir Baz İstasyonu kurulacak. Ölüler ile diriler arasına fitne fesat sokulmayacak. Ölüler yasal güvenceye kavuşturulacak. Kendini savunma hakkına sahip olmayana suç, borç addedilemeyecek. Küfür hiç edilemeyecek.’’
Sunucu: ‘’ Seçim slagonunuz nedir?’’
‘’Yaşayan her birey aynı zamanda bir ölü. Ölülerinize sadece HOR-PAR sahip çıkacak.’’
FLAŞ! FLAŞ!!!!!!
Flaş! Flaş! SALLA GİTSİN TV reytinglerine her gün bir yenisini ekliyor.
‘’Flaş! Flaş! ‘’ Yemekteyiz Programı Uzay gezegeni UZ TV’de yer aldı.’’
‘’ Flaş! Flaş! Dünya Gezegeni’nde SALLA GİTSİN TV ateşin bulunuşundan 1.42 milyon yıl sonra yemek pişirmeyi bir hüner olarak sundu.’’
‘’ Flaş! Flaş! Dünya Gezegeni’nde esir kamlarının yerini cezaevleri aldı.’’
‘’ Flaş! Flaş! Avcılık Dönemi’ni atlatan Dünya Gezegeninde insanlar insan avlamaya devam ediyor. Silahlar silahlarla yaraşıyor.’’
Flaş! Flaş! Dünya Gezegeninde ölüm haberi yer almayan TV’lere ceza üstüne ceza yağıyor.’’
Flaş! Flaş! Dünya Gezegeni’nde yalan söylemeyen insandan sayılmıyor. Yalana inanmak zekâ göstergesi sayılıyor.
‘’ Flaş! Flaş! SALLA GİTSİN TV’nin reyting yapan toplu katliam haberinde yer alan katilin SALLA GİTSİN TV tarafından kiralandığı ortaya çıktı:’’
‘’ Flaş! Flaş! Dünya Gezegeni’nde insanlar karnını doyurma mücadelesinde bir arpa boyu yol aldı. Suni gıdalar üretmeyi başardı.’’
‘’ Flaş! Flaş! Dünya Gezegeni’nde insanlar kendi kendini yönetme becerisine erişemedi.’’
Flaşsız haber:
‘’ Dünya Gezegeni’nde SALLA GİTSİN TV başta olmak üzere hiçbir TV’nin aklına Uzay Gezegeni’nden haber sunmak gelmedi.’’
FLAŞ! FLAŞ!!!!!!
Flaş! Flaş! SALLA GİTSİN TV reytinglerine her gün bir yenisini ekliyor.
‘’Flaş! Flaş! ‘’ Yemekteyiz Programı Uzay gezegeni UZ TV’de yer aldı.’’
‘’ Flaş! Flaş! Dünya Gezegeni’nde SALLA GİTSİN TV ateşin bulunuşundan 1.42 milyon yıl sonra yemek pişirmeyi bir hüner olarak sundu.’’
‘’ Flaş! Flaş! Dünya Gezegeni’nde esir kamlarının yerini cezaevleri aldı.’’
‘’ Flaş! Flaş! Avcılık Dönemi’ni atlatan Dünya Gezegeninde insanlar insan avlamaya devam ediyor. Silahlar silahlarla yaraşıyor.’’
Flaş! Flaş! Dünya Gezegeninde ölüm haberi yer almayan TV’lere ceza üstüne ceza yağıyor.’’
Flaş! Flaş! Dünya Gezegeni’nde yalan söylemeyen insandan sayılmıyor. Yalana inanmak zekâ göstergesi sayılıyor.
‘’ Flaş! Flaş! SALLA GİTSİN TV’nin reyting yapan toplu katliam haberinde yer alan katilin SALLA GİTSİN TV tarafından kiralandığı ortaya çıktı:’’
‘’ Flaş! Flaş! Dünya Gezegeni’nde insanlar karnını doyurma mücadelesinde bir arpa boyu yol aldı. Suni gıdalar üretmeyi başardı.’’
‘’ Flaş! Flaş! Dünya Gezegeni’nde insanlar kendi kendini yönetme becerisine erişemedi.’’
Flaşsız haber:
‘’ Dünya Gezegeni’nde SALLA GİTSİN TV başta olmak üzere hiçbir TV’nin aklına Uzay Gezegeni’nden haber sunmak gelmedi.’’
OY SANDIKTAKİ GİBİ DURMUYORMUŞ
Seçim günü yaklaştıkça korkum artıyor uykularım kaçıyordu. Nasıl kaçmasın kütükler taşınıyor, taşınmayan kütüklere seçmen üstüne seçmen aşılanıyordu.
Ya benim kütük de taşınmışsa? Ya benim kütüğe de seçmen aşılanmışsa? Oy vatandaşlık hakkıydı. Hele hele benim oyum… Benim oyum tek varlığımdı. Oyuna sahip olmayan vatanına nasıl sahip çıkar? Sahip çıkmalıydım oyuma.
Oturuyor kalkıyor tıklıyordum ‘’ https://secmen.ysk.gov.tr/ysk/secmenBilgiYurtici.jsp’’’yi. Her tıklayışta bir şükür çekiyordum. ‘’ Şükür oyum duruyor yerinde.’’
Ben unutsam hanım hatırlatıyordu, hanım unutsa TV haberleri ‘’ Haneni sorgula!’’ ‘’ Oyunu sorgula!’’
Sorgulamaktan bilgisayar yorulmuş ben yorulmamıştım. Bilgisayar uykuya geçiyor ben geçemiyordum.
Her sorguda bir çeltik atıyordum seçime kalan, günü saati. Çeltikleri toplayıp yayınlasan on cilt roman olurdu. Olurdu olmasına da o çeltikleri anlasa anlasa bir ben anlardım.
Şükür, çeltik bitmişti.
Sessiz sedasız, davullu zurnasız ilk oyu kullanan ben olmuştum.
Oy kullanmaya giderkenki halimle dönüşümdeki yürüyüşümü karşılaştırsalar asla ihtimal vermezlerdi ikisinin de ben olduğuna.
Dönüşüm farklıydı. Üstümden büyük bir sorumluluk kalkmıştı. Bir rahatlık, bir rahatlık. Omuzlarda bir kabarma bir kabama… Yüzde bir gençleşme bir gençleşme. Gören derdi ‘’ Seçimi kazanan’’
Seçim bitmişti. Kazanan kazanmıştı. Kimin kazandığı beni hiç mi hiç ilgilendirmiyordu. Ben görevimi layıkı ile yerine getirmiştim.
Bir seçime kadar huzurluydum. Uykularım bölünmeyecekti.
Huzurum bir ay sürdü sürmedi. Kaçtı huzurum. Oy kullanmamakla suçlanıyordum. Oy kullanmamakla cezalandırılıyordum. En hassas noktamdan vurulmuştum. İncinmişti gururum. Kabullenemezdim, kullanmıştım oyumu. İtiraz ettim. İtirazım kabul edilmedi.
Kabullenemezdim böylesine bir suçu. Olayı adliyeye taşıdım. Belgeledim seçmen kaydımı. Belgeledim oy kullandığım sandığı, seçmen numarasını. İtiraz edildi seçmen kaydıma. Neymiş, sahteymiş. Asıl oturduğum evime giriş çıkış resmim çekilmiş yüzlerce. Gel de itiraz et ‘’ Ben değilim diye.’’ Giren çıkan basbayağı ben. Evse benim değil.
Evin kime ait olduğunu söyleyemezdim. Söylersem işin boyutu değişirdi. Kabullenmiştim suçumu. ‘’ Ben sahte oy kullanmıştım.’’
KEMİKLERİMİ SIZLATTIN OĞUL
Davut Mardinli Davutlar aşiretinin son temsilcisiydi o da evlatlıktan reddedildi.
Davut Davutlar aşireti ile Hüthütler aşiretinin kurşun bulamadığı bir bahar ayında dünyaya gelmişti.
Davutlar kurşun bulanda Hüthütler’den biri can veriyordu. Hüthütler kurşun bulanda Davutlar’dan can veriyordu biri.
Davut kurşun ninnilerinde uyudu, büyüdü. Davut kurşun çığlıklarında uyandı, apaladı, yürüdü, koştu.
Davut akşam sütü içmedi. Davut kızıl kan içti süt niyetine. Kanlı gözyaşı yudumladı meysu niyetine.
Davut büyüdü, bıyıkları terlemeye başladı.
Davut bir kız gördü çeşme başında. Kız ona baktı, o kıza. Âşık olacaktı bahara kışa.
Bir başka bahara Davutlar’dan bir Davut kılmıştı.
Bir başka kışa Hüthütler’den bir kız kaşlmıştı adı Suna.
Davut Suna’nın kan davalılarının çocuklarının çocuğu, Suna Davut’un kan davalılarının çocuklarının çocuğu.
Davut Suna’ya bakanda yoktu hesap soran, yoktu kurşun sıkan. Suna Davut’a bakanda yoktu namus davası güttü güdecek.
Davut Suna’ya baktı, Suna Davut’a. Her bakış unutturdu acıyı. Her bakış unutturdu yalnızlığı. Her bakış bağladı Davut’u Suna’ya. Her bakış bağladı Suna’yı Davut’a.
Davut tuttu Suna’yı elinden. Tuttu ki basa nikâhı. Nerde imam, nerde nikâh memuru?
Davut tuttu şehrin yolunu kolunda Suna.
Bastı nikâhı Suna’ya unuttu köyü, unuttu kurşuna dizilenleri.
Başladı geçim mücadelesi. Başladı koşuşturmaca.
Dur duraksız kırk yıl süren koşuşturmaca.
Davut emekli olmuştu, kavuşmuştu çoluk çocuğa, torun tombalağa. Davut, çoluk çocuk, torun tombalak topladı hepsini ver elini Mardin’e.
Mardin’de çocuklarına öptüreceği el yok. Çocuklarına anlatacağı masal var bol bol acılı.
Davut anlatıyor ‘’ Oğlum, kızım, torunum!’’ ‘’ Büyük amcan burada can verdi, Küçük amcan burada. Deden burada. Babanın kuzeni derenin öte yamacında. İbisinin ibisi derenin bu yakasında.’’ Anlat anlat bitmiyor masal. Köy köy değil, Çanakkale, Çanakkale’de Arıburnu.
Davut bulabildiği mezarda okudu bir Fatiha.
Davut’un İstanbul’a dönmesi ile rüyasından çıkmaz oldu babası. Babası hesap soruyordu Davut’a gece düşte, gündüz hayalde. ‘’ Utanmadın mı kan davalılarına Fatiha okurken? Kan davalılarının oy verdiği partiye oy vermen yetmezmiş gibi gittin bir de mezarı başında Fatiha okudun.’’ Davut yeminler ediyordu ‘’ Fatiha okuduğum mezarda adın yazılıydı.’’
Babasının verdiği cevap Davut’u şaşkına çevirmişti ‘’ Oğul, Seçmen naklimi yapmışlardı, son gün telaşı ile tabelayı nakletmeyi unutmuşlar.’’
Babasının Davut’a nasihatı:
‘’ Oğul, öbür seçimden önce gelip duanı ettin ettin, öbür seçimde beni burada da zor bulun. Nere nakledeceklerini ben de bilmiyorum.’’
KABIZLIK, İSHAL BAHANE
Borsa izler gibi sebze meyve fiyat artışlarını izleme müptelası oldum.
Meyve sebze artış fiyatları günümü planladı. Plan dakik, plan şaşmaz. Gün kendiliğinden dörde bölündü. Dörtte bir zaman fiyat artışlarını takip et. Yakın takip. Dörtte bir zaman alış veriş. Önce fiş. Fiş kanıt. Fiş övünç ‘’ Beş kilo patlıcan almışım, işte fişi.’’ Dörtte bir zaman aldıklarını, ayrıştır. Aldıklarını yıka, pişir, tüket. Dörtte bir zaman- kalırsa- yat dinlen.
Ben de bir iştah bir iştah.
Önce alış veriş. Başlıyorum fiyatı en yüksekten beş kilo almaya. Beş, dört, üç derken kilolu alış bitiyor. Gramla alış veriş başlıyor. Bin gramdan başlıyor düşüş. Düşüş, düşüş derken gram düşmüşse beş grama alış veriş bitmiştir.
Bazen aldıklarımı sıra ile tükettim, bazen karıştırdım; bir kilo birinden on gram, beş gram birinden.
Kilo kilo tükettim, gram gram tükettim. Gel gör ki bir dirhem dışkı yok.
Hastaneye gittim. Doktora derdimi bir türlü anlatamadım. Bir sıkılma bir sıkılma. ‘’Kilo kilo alış veriş yaptım.’’ desem görgüsüzlük, ….madım desem adabı maşerete ters. ‘’ Hem, küm’’ ‘’ Doktor Bey, uzun zamandır yapmam gerekeni yapamadım.’’ dedim. Doktor güldü ‘’ ‘’Yaptıklarına say.’’ dedi. ‘’ Ama doktor Bey, kilo kilo yiyorum.’’ dememe doktor ‘’ Kurumuş ağaca değil kilolarca su, tonlarca su döksen fayda etmez.’’ Dedim ‘’Tuvalet’’, doktor ‘’ Senin yaşta birinin prostat belirtisi göstermesi gayet normal.’’ Dedim ‘’Doktor, tuvaletin kapısını unuttum.’’ Bu defa doktor ‘’ Alzheimer başlangıcı ise erken.’’ demez mi. Kendimi tutamadım ‘’ Doktor, tuvalete giriyorum, ıkınıp ıkınıp çıkıyorum, benden dirhem çıkan yok.’’ Doktor nihayet koyabildi teşhisi ‘’ Kabız olmuşsun.’’ Yazdı reçetesini. kabızlığın hapını, lifli yiyeceklerin kökünü sapını.
Alış veriş listesinin birinci sırasına yerleşti lifli yiyecekler. Ye babam ye. Üstüne sıvı yiyecekler. Yedikçe bende iştah bir açılıyor bir açılıyor. Keşke doktora gitmeseydim iştah ikiye katladı.
Doktor çare olmadı derdime. Eş dost tavsiyesi bir büyücüye gittim. Büyücü ‘’ Yediklerinde göz hakkı var.’’ dedi. Dedim ‘’ Kolay, aldıklarımdan dağıtırım üçer beşer gram. Dedi büyücü ‘’ Duasını esirgemeyene üç beş gram yerine veresin üç beş kasa.’’ Dedim ‘’ Derdime derman olana helalı hoş olsun üç beş kasa.’’ Büyücü okudu üfledi. Oramı buramı okşadı, okşadı. Üstüme çıktı zıpladı zıpladı. Her zıplamada bende bir ‘’ Zart!’’ sesi. Sanki derdime derman olmuştu büyücü.
Yok! Yok! Büyücü de derdime derman olamadı. Giden üç beş kasaya yanmıyorum, derdime yanıyorum. Başladım hastane hastane koşmaya.
Mide filmi, bağırsak filmi..
Mide, bağırsak yan organlar filmi…
Mide, bağırsak alt üst organlar filmi…
Rektum -anüs endoskopi…
Hastane derdime teşhis koyabilseymiş çare olacakmış.
Cak-mışlar da ben de şişkinlik yaptı.
Kendi derdime kendim çare olma çabasına büründüm. En akla gelmedik sosyologlardan, arkeologlardan, zoologlardan el aman diledim.
Derdime çareyi bir psikologdan buldum. Psikolog tahlilsiz, röntgensiz teşhisini koydu. ‘’ Kabızlığınızın yediğiniz içtiklerinizle ilişkisi yok. Vücut yediklerini sindirmeye programlanmıştır. Sindirebildiklerini sindirir, sindiremediklerini dışarı atar. Siz yediklerinizin üzerine yatmadan önce zam, kalktıktan sonra zam haberlerine maruz kalmışsınız. Bu durumdan vücut salgı sistemi olumsuz etkilenmiş.’’
Psikolog gayet sade anlaşılır bir dille reçetesini yazdı ‘’ Yeme-içmenize devam edin, zam haberlerinden uzak durun.’’
İbrahim Şahin 2
Kayıt Tarihi : 11.12.2018 15:21:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!