Yimla Yaver - Rüya İzi Şiiri - Antolojim ...

Yimla Yaver
34

ŞİİR


2

TAKİPÇİ

Rüya İzi

İlkokulu okuduğu, o okulun bahçesindeydi, okulda her şey eskisinin aynıydı; sınıf arkadaşlarının hepsini tanıdı, hepsi aynı yaştaydılar gene, nasıl olurdu, üzerinden yıllar geçmişti, hepsi 10-12 yaşlarındaydılar hâlâ. Birkaç arkadaşına yaklaştı, kendini tanıttı, ama insanlar onun deli olduğunu düşünüp annelerini ya da babalarını çağırıyordu. Ben Sertan’ım diyordu, numaram şu, bu sınıftaydım, hatta kimliğini bile göstermişti. Birileri Sertan hasta bugün okula gelemedi diyor; nasıl olurdu bu, kendisi buradaydı, başka bir kendisi de ne demek? Yapacak başka bir şey kalmamıştı, kimse ona inanmıyordu. Tarihi sordu, mayıs anneler günü haftası ve 73 senesiydi, ilkokulu okuduğu o yıldı. Ama şu an içinde bulunduğu tarih bu değildi ki, tam 20 yıl öncesine dönmüştü. Bir süre sonra yoruldu kendini tanıtmaktan ve kendi eğlencesine dalıverdi. Gidip 30'lu yaşlardakilerle sohbet etti, hem de onlara ben Sertan’ım demeden. Bir piknik alanı kurulmuştu, kocaman U şeklindeki bahçede, herkes eskisi gibi neşeliydi. Hamile bir kadın ona yaklaştı ve adını sordu, o da gülümseyerek adını söyledi, bir çırpıda sohbet başlamıştı..
Yüzü ak güller gibi, yanakları kızarmış ekmek edasında, çok temiz ve içten bir duruşu vardı; belki de annelik tohumlarının tarlaya bu kadar yakışmasındandı, kadın da onunla aynı yaşlardaydı. Hamile olduğu hemen kestirilecek kadar zamanı geçmişti. Karnından, yüzünden, ellerinin farklı şişkinliğinden, gözlerine yansımış annelikten; bir küçük ördek yavrusu gibi arada paytak paytak yürüyüşünden ve birbirine yapışmış, ondan önce yürüyen iki koca memeden... her şey bir gebeyi tamamlıyordu.
Kadın o okulda daha önce okuyan bir öğrenci olmamasına rağmen, o da bu eğlencenin bir parçası olmuştu, Sertan’a sebebi şöyle açıklamıştı; eşi, bu okulda öğrenciymiş yıllar önce, hatta Sertan’la aynı yıllarda; ama Sertan ne yapsa da anımsayamadı bu esmer, kalın kara kaşlı diye tarif edilen zayıf, uzun adamı. Onun o gün yapması gereken önemli işleri olduğundan, eşi onun yerine bu güzelliği paylaşacakmış! .. Sertan şaşırsa da bu garip gelişe, her şey de bir içtenlik bulmayı becerdi ve sohbet koyulaştıkça içine battı, battıkça daha çok içine girmek istedi... Sertan’sa gelişinin sebebini bu okulda öğretmen olan birine bağlamıştı, hemen öğretmenlerinden birinin adını söyledi. Oysa, gerçek sebep bu değildi. Kadın birdenbire sohbeti kesti, durgunlaştı yüzü değişti. Gitmek zorunda olduğunu söyledi. Anlamsızdı; tanışırken gülümseyen o yüz, kocasını anlattıkça değişti ve sohbeti daha fazla uzatmadan bir bahane bulup uzaklaştı.
Herkes kendince eğleniyordu. İlkokulda âşık olduğu o kız gelmişti, aşk değildi aslında, geçirdikleri zamanı güzel bulan iki çocuğun sevinciydi, kız başını çevirmiş geçmişti. Ama Sertan onu hemen tanıyıvermişti, yaklaşmaya cesaret edemiyordu. “Ben Sertan’ım” dese, deli sanacaktı kız onu. Öylece arkasından baktı, okulda tiyatrolar düzenlenmişti yıllar önce, ona da kral rolü verilmişti, oynadıkları oyunda Çıplak Kral'dı. Hiç kimsenin çıplak olmadığı bir oyundu, Sertan bu oyunda oynamış ve adı öylece Çıplak Sertan kalmıştı; gözleri doldu, hatıralara dalıverdi. Önceleri kızdığı bu isim bile onu ne kadar mutlu etmiş ve duygu yüklemişti kendisi bile şaşmıştı. Gene aynı okulda olmak, eski arkadaşlarını görmek... onu daha önce dövmüş çocukları bile gördü. Şimdi Sertan 32, onlarsa sadece 12 yaşlarındaydı, ama gene de yaklaşıp kızamadı onlara, yıllar süren ürkekliği o yaşta bile sekiverdi üzerinden.

Tamamını Oku