Şimdi burada
Meleklerin gezindiği bu toprakta
Omuzlarına bakma desem
Kalbinin bahanesi olur
Korkunun dölyatağına belenir gidersin
Vahşi sulara çağmış yüreğinle
Kalubela fısıl
..........
..........
Kayıt Tarihi : 18.4.2013 13:23:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Ömer Erinç](https://www.antoloji.com/i/siir/2013/04/18/ruya-burcu.jpg)
İçeriği, amacı, yer verdiği sözcükler, imgelemler dikkate alındığında işlevsiz bir çalışma izlenimi veriyor.
Pazarlamacılar ve reklamcılar çok iyi bilirler ki, eğer bir mamulün “albensi” var ise içeriği çok önemli değildir.
Millet içeriğini ve özelliklerini, yani tadını ve tuzunu, damak tadına uyup uymayacağını bilmese de en azından paketinin, ambalajının cazibesine kapılarak alır ve tadar. Böylece, en azından anaparayı çıkaracak kadar satmış olur. Sonradan ne satarsa kâr hanesine yazılır.
Girişte sıkıntı yok, ama ilk anda uyandıracağı bir tecessüs de yok gibi. Anlaşılmayanın gizemi olur mu?
Olmayan kapıdan mı gireceğiz, ışık geçirmeyen pencereden mi?
Gelişme kısmında, yani ikinci kısımda da öylesine bir kelime kullanıyor ki, ayıp mı, bence değil; günah mı, hiç değil…
Öyleyse nedir mesele?
Mesele tatlının içine limon sıkılmış, düşmüş sanki Türk kahvesinin içine bir kaşık tuz atılmış…
“Korkunun DÖLYATAĞINA belenir gidersin”
Belki de şöyle demeliydi:
“Piçliğin korkusuna” belenir gidersin”
Daha iyi olurdu gibime geliyor. Dedik ya, şiir dili, sadece yazan için değil, asıl okuyan için çok daha önemli. Gerçekten söylenmeyeni söylemek gerekirken, böylesi söylenmemesi gerekeni de söylemek, okuyucuda ANTİPATI uyandırıyor; DUŞ ETKİSİ yapıyor.
İkinci dörtlüğün ilk dizesinde film kopuyor. Artık göz görmek istemiyor. Algı, okuyucuya adım attırmıyor.
Bu da gösteriyor ki, şiirde her şey konu edilir, lakin dil, ifade şekli çok çok önemli. Demirca’nın yumuşacık yüreğindeki yağlar eriyip damlamazsa kimse de şiire nazar etmez.
Bizde bu ahvalde, nazar etmeyin deriz.
*
Çok kısaca şiirin muhtevasına değinelim.
Meleklerin gezindiği topraklarda omuzlarına bakmayacaksın. Sağda Melek, solda Şeytan… Ya Şeytan’a uyarsan…
Öyle ya, gönlün çeker, kalbin dayanamazsa…
*
Korkunun başa geldiği an. Vahşi suların coşkusuna kapılan yüreğinle bir korku dehlizine bürünür gidersin. Bundan geri, Kalubelaya vahşice gidişin yalnız olmayacaktır.
*
Rüya burcundansan, ateşten denizleri süratle aşarsın. Kendi alfabenle, yazınla yazgısını yazarsın. Bilinmeyen kaderini çizersin. Billurdan konvoyuna eklersin… Bebekler için “melekler” denildiğine işaret edilmiş olmalı.
Tabi rüya gibi bir an yaşandıktan sonra, hilkatin, yaratılışın gerçekleşmesi gereken anda, ayrıkotlarının yolunması, ruhunun yol olması, yolunması gerekir ki; güncelin sandukasında, ölümün kucağında, yok olup gitmesin, ayaklar altına düşmesin aşk…
Sandukaların olduğu yer, kümbetlerdir, türbelerdir. Türbeler de genellikle kubbelidir. Bu da hamilelik görüntüsünü hatırlatmakta.
Aşkın meyvesi…
*
Arada, üzüntü malzemesini; dert çile, ayrılık vs duygularını kullanan bir şairmiş.
Öfkesinde de son ana kadar sabreden bir tövbekâr gibiyim. Terk edilmiş gönlünden göklere yükselip kanatlanmak üzere olan rüyalara boşanan yağmurları anlat.
Bir rüyanın, bir hayalin hilkatinin ardından duyulan pişmanlıkla, terk edilmiş bir yüreğin melalinin yağmura dönüşen gözyaşlarıyla noktalanmış bir şiir.
Yanlış anlaşılma ve algılama var ise doğru bir anlatımın olmayışındandır derim.
Haddimizi aştıysak, şiirin içine girmekte zorlandığımızdandır derim.
Uzaktan bakınca bir kümbet gibi, yanına gidince kapısı pecesi örülmüş, girişe izin verilmiyor gibi.
*
Sürç-i lisanımız affola.
Hikmet Çiftçi
28 Nisan 2013
“GERÇEK DOSTLAR BİRLİĞİ”
Nasıl yaşayayım aşkı şahane
Asude bir ömür gerek
Sahrada ki dil-i suzana
( defalarca okumama rağmen ben bu şiiri anlayamadım ve lezzet alamadım )
TÜM YORUMLAR (8)