Kirli beyaz sayfalardaki silgi izlerinden kalma bir hikaye bu. Kimse görmesin diye üzerine kapaklanışım, sana olan bencilliğimdendi. Bu yüzdendi yorgan altında uyumam, rüyalarımda bile gizlerdim seni...
Anla Rüveyda....
Eskiden kalma resimlerde arıyorum şimdi gülüşümü. Bir valiz dolusu eşyanın içine saklanmış mülteci hayallerimi gönderiyorum sana. Yüzüme yakışan tebessümleri yanaklarındaki gamzelere gömüyorum. Her gülüşünde eziliyorum Rüveyda. Aklıma gelen, senden arta kalan günlerin benden alıp götürdükleriydi. Ve içime düşen hiçliklerle süslemiştim sensiz zamanların kum tanelerini. İçime her saplandığında yalnızlık, en çokta seninle kanatmayı sevdim yüreğimi. Dilime dolanan kekeme cümlelerden, sana bestelenmiş şarkılar fısıldıyordum. Birer birer firar ediyordu sana yasaklı sözlerim, yazıyordum. Tek celsede darağacına uğurlanacak kadar suçluydum, ve aslında tek bir sözle anlatabilirdim birçok şeyi sana. Ama senin gözlerine bakıp söylemek istediklerimi susuyorum şimdi; O yüzden kimse anlamıyor beni Rüveyda...
Dinle Rüveyda...
Arafında çırpınan bir yüreğin şarkısını söylüyor pencerene vuran yağmur taneleri. Bir sır gibi gizlediğim duygular ""sus" emriyle boğuluyor en derinimde. Hangi ölüm kurtarırdı beni Rüveyda, hangi şehrin kollarında avuturdum sensizliğimi. Sol yanımın yarım kalmışlığını matem rengi sokakların kaldırımlarında tamamlıyordu ayaz. Kangıren olmuş ellerimden sana sunmaya çalıştığım kalbim kayıp düşüyordu. Gökyüzünün karasına dokunan rüzgarlar bir gün sabahın ılık yüzüne değince, bir umut filizlenirdi belki sebepsiz, nedensiz bir fırtınanın ardından. Ve güneş sakındığı çehresiyle selamlar geceyi. Ama seni gökyüzünün güneşe açılan kapısı bilmek, gündüze ihanetti. Oysa başlayan her güne seninle doğmak, seninle bitirmek gecenin hükmünü, ve gözlerimin taşıdığı yorgunlukların nihayetinde erememek vuslata. Sana duyulan hasret bile bambaşkaydı Rüveyda...
Güneş düşmüyor ufuklara Rüveyda...
Yorgun zamanların içinde, penceresiz odaların duvarlarına, gölgelerden seraplar çiziyor aklımın senden mahrumluğu. Çelimsiz aşkların sırtına yüklenen koca bir dağ misali birikiyor sustuklarım. Çünkü ne zaman yeltense, dilime düşen adını cam kesiği gibi söküp alıyordu korkular. Seni en yalın duyguların ve en mahrum yanlarımın vasiyeti niyetine şiirlere düşürdüğüm kelimeler, son günlerini yaşayan bir mahkum edasıyla anımsıyor şimdi beni. Kırılgan kanatlar giydirip sana uçurduğum vaveylalar asılı kalıyor gökyüzünde. İki adımlık bir yol var seninle aramızda Rüveyda ve dökülmek için sonbaharı bekleyen takvim yaprakları. Hangi lisanı konuşsam, sana hep yabancı gelicek sözlerim, biliyorum. Ama yinede aşkın yasak alfabesinden şiirler yolluyorum ardından. Ve söyleyemediğim bestelerde, en çok seni ve bu şehri nakşediyordum satırlara. Ben kalbime dokunan gözlerinle demliyorum her geceyi. Uykularım bile sana kaçıyor Rüveyda...
Ah Rüveyda...
İklimine sığmıyor artık baharlarım. İçime ektiğim hasret sancılarından özlemler biriktiriyorum sana. Yılgın rüzgarlar esiyor odama sensiz, ve mahzun bakışlarla dikiyor gözlerini üzerime bu şehir. Yollarım bağlı, adımlarım tutuk, kaçamıyorum bir türlü senden. Sussam çığlık oluyor adın, konuşsam yangın çıkıyor boğazımda Rüveyda. Gönlümde biriken senli mürekkebin nihayetsizliğinde boğuluyor kalemim. Sana dokunan harfleri ilmek ilmek işliyorum kağıtlara. Aslında bu şiir burda bitmezdi ya... Ama seni yazdıkça büyüyordu kelimelerin acizliği. En mahrem sözlerle ifşa ediyorum sana kendimi. Seni kimse bilmesin diye dilime mühür yaptım adını, içimden okuyorum şimdi seni Rüveyda...
İşte Rüveyda...
Bir kalemim, bir kağıdım ve bir kaç mısralık ömrüm var elimde...
Bir tek noktam eksik; Onuda sen tamamla gözlerinle...
Kayıt Tarihi : 8.8.2015 11:33:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Ahmet Karakaya](https://www.antoloji.com/i/siir/2015/08/08/ruveyda-1-2.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!