Nasılda rezil bir çerçeve içinde dünya
Siyah uçlu kalemler, acı biber tohumlu oyuncaklar
Atlı karıncada bir oğlan , döndükçe dünyayı ısıran
Dünya kaç bucak diye sormayan
Bugün bir kaç sözcük daha öğrendim
Öğrendim kaç köşesi var insanın
Kelimelerden
ev çizdim sonra
Islaktı odalar, soğuktu sokaklar
yüzler yabancı
Gürültülü bir yağmur sonrasında
saydım
gözyaşlarından dökülen ahı
Bilmeden, kendini parçalara ayıran kalbim
Kimse görmese bile seni
Camların buğusuna üflüyorum bu adaletsizliği
Ölmek çare olsaymış
Bileklerimi kesen şu keskin bıçak
zamanı da kesermiş ikiye meğer
Şimdi, çaresizliğin mevsimi kim olacaksa
aynı bataklığa doğru yüzelim
Ve yenilen ve ağır gelen bensem dünyaya
Avazım çıktığı kadar bağıralım
Yalan olmasın da
Bazen bu evde çiçeklerin yerini değişiyorum
Saçıma karışan kına kokusu
ellerime de bulaşıyor
Ayak parmaklarımdan akıp giden nehrin suyuna karışamıyorum bile
yağmurdan esinlenip
İsimsiz bir müzikal'den çıkartıyorum kendimi
Oysa renksiz olmak isterdim
Bir ayağım sakat
Bir parmağım eksik
Bir dişim yok yerinde
Ve aynı ıslaklığı çiğniyoruz yağmurla beraber
Kim serdi bu pazar tezgahını buraya desem
Kim inanacak herşeyden
habersiz olduğuma
Tanrıya inanmış biri olarak
secdeye başımı koyup hıçkırıklara boğulurken
uç kuruşluk
masa örtülerini almak için dağılan pozuk paralar yapışıyor yüzüme
Balık sırtından yapılmış ruj lekeleri
İyi değilim diye
Sırf çıplağım ve ucuz şiirler yazdım diye
Suya tarçın karıştırıp içtim yine
İyi geliyormuş kırılan yerlere
Öyle diyorlar
Geçmişimdeki dağılan çok şeyi topladım aslında
Kalanları çöp poşetine
Kuyruksuz kedi resimleri olarak çizdim
Bazen yüzümü ikiye ayırıp,
Adımlarımı geriye doğru sayıyorum
Hayır yani, sarhoş falanda değilim
Hile var diyorum
Ve adaletsiz bir dünyanın
İçinden kopmuş bir tel yığını gibi ortada duran o şey
Mayıs falanmış hiç ilgilenmiyorum
Bu sefer beleşe geliyorum İstanbula sevgilim
İp atlayacağım karşında
Belki sende el çırparsın hani olur ya
Renkli bilyeler biriktirdim oynarız beraberce
Düşeş kime ne denk gelirse artık
Beş otuz otobüsüne bineceğim
Nasıl rezil bir his bilemezsin
Sende olup, yeniden sana gelmek
Yanında oturuyordum oysa,
Bir adım atsam yığılıp kalacak mışım gibi gibi geliyordu kollarında
Gündüzler torbaya girmedi ama
Dünyayı aydınlık bir gelecek içinde uyutup
Gece yarıları sarılabiliyorum sana ancak
Bir kamyon geçiyor, ardından ıslık sesine karşılıyor rüzgar
Saç baş dağınık,
Akşam üstleri serin oluyor ve mayhoş bir tadı oluyor telefonda sevişmelerin ama
İstanbulun diğer bir yanı kırmızı olsun istiyorsun, bir tarafı koyu lacivert
Sonra gülüyorsun, dünya gülüyor"
Rezilsin diyorum
Dünyaya
İstanbulu satın alacak param olsa
Düğün dernek bir neşemiz olurdu seninle
Aynı pencereden bakardık güvercinlere
Şimdi cep delik
Aşk'ın serçe parmakları yok
Devir kötü sevdiğim
Mutsuzluğunda dibini sıyırıp, umutsuzca yağmuru bekliyorum
Mutluluğu kim satmış üç kuruşa bilmiyorum
Ellerimi bir kez tut istiyorum
Sarılmalarımız hep iki kişilik olsun
Metresliği kim icad ettiyse o utansın..
Kayıt Tarihi : 21.1.2022 23:49:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!