Ruhun Gazabı! Şiiri - Ali Koç Elegeçmez

Ali Koç Elegeçmez
846

ŞİİR


9

TAKİPÇİ

Ruhun Gazabı!


Keşan Hikâyeleri - 2-
RUHUN GAZABI
*
Keşan'ın Düşman İşgali'nden Kurtuluşu'nun 100.
Yılı 0nuru'na Yeniden Düzenlenmiştir..
*
Yunan işgali zamanında, yol kenarlarında bulunan
fenerler, geceleri, karanlıklar içinde parıldayan yıldız-
lar gibi görünürlerdi.
Karanlık bastığı zaman, Yunan zaptiyelerinin dene-
timindeki caddelerde gezinen gece bekçileri, elle-
rindeki ucu kancalı uzun sopalarla bu fenerleri aşa-
ğı indirir, ceplerinden çıkardıkları kemer halkalarına
benzeyen yuvarlak demirlere, diğer ellerindeki dö-
ven taşlarını sürterler; döven taşlarının yanında bu-
lunan kavları ateşleyerek, fenerlerin içindeki idare
lâmbalarını yakmaya çalışırlardı.
Fenerlerin içindeki idare lambalarının fitillerinden
çıkan titrek ışınların, kırmızı kiremitli, tek katlı bina-
ların üzerine düşürdüğü cisim gölgeleri, zifiri karan-
lık içinde yatır ruhları gibi oynaşıp dururdu.
Hanların yanından geçen yolun bitimindeki dört yol
ağzında, sağ kavşakta bulunan Garip Baba Türbesi de,
arada sırada içinde yakılan mum ve idare lambaları ile,
camdan yapılmış bu gece fenerlerine benzerdi...
Türbenin küçük ve sürekli açık duran çerçevesiz
penceresinden yola sızan ışınlar, 0'nu daha da gizemli
gösterirdi.
0 zamanlar, toplumun her kesimine yayılarak kökleş-
miş bâtıl inançlarla, beyinlere yerleşmiş kulaktan dol-
ma bilgiler, kişileri üfleye püfleye çözümler aramaya
iter; bazan Ay'ın evrelerinden bazan da Atçe Nine
'nin göğüslere taktığı muskalarından medet umulur-
du.
Ancak, zaman zaman baş gösteren ve ortalığı ka-
sıp kavuran hastalıklarrn önlenmesinde kullanılan
bu yöntemlerin hiç biri yeterli olmazdı.
Gencecik insanlar, zamanından önce dalından dü-
şen meyveler gibi ölüp giderlerdi...Verem, tifo,
tifüs, sıtma, zatürre...çoluk,çocuk, genç-yaşlı din-
lemez; ortalığı kasıp kavururdu...
Bu tür toplumsal felaketlerin ardından: " Bir kıran
geldi ki sormayın! Kırdı geçirdi ortalığı! ..." dene-
rek, yaşanan olayların korkunçluğu anlatılır, ölenler
için ağıtlar yakılırdı.
Çözümsüzlüğün daha da arttırdığı soyunu sürdür
me güdüsü, hiç kimseye doğum önlemi aldırtmaz-
dı..
0 yıllarda sık sık yaşanan savaşlar, bu güdüyü daha
da pekiştirir, feraceli-bürgülü kadınlar, durmadan
çocuk üretirlerdi.
Yaşanan acıların, çekilen sıkıntıların, yoklukların ve
bilgisizliklerin görünmez cenderesinde sıkışıp kalan
insanlar, zamanla bu tür sorunların çözümü için yatır
ruhlarından medet ummaya başladılar.
Yatır türbelerine içi su dolu ibrikler bıraktılar, hav-
lular astılar, türbelerde mum, çıra ve idare lambası
yaktılar.
Adı, sonradan bulunduğu mahalleye verilmiş olan
Garip Baba, işte böyle bir yatırdı!
Kimdi? Neyin nesiydi? Bilen yoktu!
"Adı gibi garip biri olmalı! Yaradan'ın sevdiği kul-
larından biri olmalı! "denilerek, ruhunun ayrıcalıklı
olduğuna inanılır oldu.
0'nun türbesine de mumlar, çıralar yakıldı.....
İbrikler bırakıldı.
Keşan'ın işgal yıllarında ve hatta Cumhuriyet'in
ilk yıllarında; bazan mahallenin tenha bir kahve
kösesinde, bazan de bir komşu evinin peçkalı
odasında toplanan insanların, birbirlerinden en
çok dinledikleri konulardan biri Garip Baba Riva-
yetleri olmaya başladı.
Hele, soğuk kış gecelerinde, kızıl-mavi alevler çı-
kararak yanan meşe odunlarının cızırtıları arasın-
da, ocak karşısında oturan yaşların anlattıklarını
ağızları açık dinlerlerdi kahvede oturanlar..
Kimi, Garip Baba Türbesi'ne bırakılan ibrikteki su-
yun azaldığını, havlunun ıslak bulunduğunu gören-
ler olduğunu söyler; kimi de, bazı geceler Garip
Baba'nın, mezarından çıkıp gökkuşağı üzerinden
atladığını , sonra da gelip yattığını anlatırdı.. O'nun
abdest aldığını görünce çarpılıp düşen ve on beş
gün hasta yattıktan sonra ölen adam söylencesi
ise, ruhların kerâmetinden az da olsa kuşku duyan
ların bile içine korku salardı.
Karanlık gecelerin ürpertici loşluğunda Topla Kâ-
zım hariç hiç kimse 'Geceleri gökkuşağı olur mu?
Ruhlar görünür mü? Garip Baba'nın Ruhu neye
benzermiş? '' gibi soruları sormaya cesaret ede-
mezdi ... Yine böyle gecelerden biriydi.
İçindeki şırlanyağına batırılmış idare lambası fiti-
linden çıkan ve ocakta yanan meşe odunlarının al-
evi ile aydınlanan kahvede oturan mahalle sakinle-
ri Kambur Recep'i dinliyorlardı.
Mahallede ''akıllı, bilge kişi' olarak tanınan Kam-
bur Recep Aga:
-Ben de gördüm! İnanın ben de gördüm! Salı ge-
cesi, elinde tuttuğu fenerle Cin Ali Çeşmesi'nin
yanından geçerek, İpsala Ovası'na doğru uzaklaş-
tı, gitti! deyince, bekarlığında göğsüne attığı jiletle-
rle kabadayılığını gösteren ve bütün mahalleyi tit-
reten Topal Kazım bile irkiliverdi.
Recep Aga'nın anlattıklarına karşı çıkmadı.
Geçimini pazarcılıkla sağlardı Topal Kazım..Miş'li
ve mış'lı geçmiş zamanlarla anlatılan bu söylentile-
re kuşku ile bakar; " Pekii, Garip Baba'nın Ruhu ne-
den herkese görünmüyor? .Neden elinde fenerle
dolaşıyor?
Ruhlar da abdest alırlar mı? " sorularıyla oturan-
ların hışmını üzerine çekerdi..
Ama şimdi, Kambur Recep Aga bile: ''Ben de gör-
düm! İnanın ben de gördüm! ..'' diyordu....Koca
Recep Aga yalan söylemez ya! Hayal de görme-
miştir”.diye düşündü..
Yüzünün sarardığını gizlemek için sırtını ocağa dön-
dü..0 an, altında gıcırdayan iskemlenin sesi bile ür-
küttü 0'nu. Konuşurken, dökülmüş dişlerinin aralık-
larından sık sık çıkardığı, sigaradan sararmış dilini
göstere göstere ''Bundan sonra tevbekârım! '' de-
di.
-Vallahi tevbe ediyorum! ..Yarin ilk işim Garip
Baba Türbesi'ne çıra yakmak olacak!
Kambur Recep, çıplak başının arka kısmındaki ka-
ra saçları ile aynı renkteki uzun sakalını sıvazlaya-
rak taşı gediğine koydu! .
-Eyi edersin, eyi edersin! Allah'ın hikmetinden
sual sorulur mu hiç! Ah şöyle tevbeye gel! Sonra,
senin günahlarının affı için çıra az gelir Kazıım!..
İdare lâmbası yakman lâzım!
-Onu da yakarım Recep Aga, onu da yakarım...
Ama inanın, bundan böyle tevbekârım! ..Hepi-
niz şahidim olun..Tevbe estafurullah! Tevbe esta-
furullah! ...Tevbe estafurullâh!
Topal Kazım, üç kere tevbe ettikten sonra, günah-
larından arındığına inanmış bir insan tavrıyla ve eski-
miş yamalı elbiselerinin daha da zayıf gösterdiği
traşsız yüzüyle, oturanlara doğru bakarak mırıldan-
dı.
-Bu gece sal gecesi! Fazla geç kalmayayım! Garip
Baba Türbesi'nin yanından geçecem...Ne olur ne
olmaz! ..Bana müsade! ..Hepinize Allah rahatlık
versin!
Topal Kazım, sözünü bitirir bitirmez yerinden kalk-
tı..Doğum sırasında, ebeliğini yapan komşusu Lütfi-
ye Nine'nin hatası nedeniyle sakat kalan ayağını
sürükleye sürükleye giderken, kendisine,haykırır
gibi seslenen Kambur Recep'in kalın sesini duydu.
-Hayrola Kazım! Daha tez bre! Tavuklar gibi bu
saatte mi tüneyecen?
Topal Kazım, Yunan zaptiyelerinden ''dur! '' ihta-
rı alan bir insan gibi sendeledi..
Sıska bedeninin üzerinde, kurumuş kocaman
bir Hindistan Cevizi gibi duran başını, Kambur
Recep'e çevirdi.
-Recep Aga, biraz sonra Yunan zaptiyeleri zaten
gelirler....Yarın da pazara gidecem..Erken kalka-
cam! ....Gitmem gerek!
Sonra da, sinek kovalar gibi kolunu havada salla-
yarak;
-Hadi bana eyvallah! diyerek, kapıya doğru yürü-
dü.
Bedenine çarpan gecenin serinliğinde dışarı çıktı..
Çook uzaklarda parıldayan soluk fener ışınlarının
ulaşamadığı karanlık ve dar sokaklardan dualar
okuyarak geçti.. Bütün cisimler, zaman zaman
ortaya çıkan ayın, donuk ışınlarının etkisiyle ancak
görülebiliyorlardı.
Ne olduğu belirsiz karanlık bir gölge gibi duran tür-
benin yanından geçerken o tarafa bakamadı..
Recep Aga'nın anlattıkları, beyninin düşünce mer-
kezine yerleşmiş bir kurt gibi rahatsız ediyordu 0'
nu..
"Bakarsam ne göreceğim belli olmaz! " düşünce-
sini beyninden söküp atamadı...
Evin yolu her zamankinden uzun geldi Topal Ka-
zım'a..Sonunda evine ulaştı. Bahçenin tahta kapı-
sını iterek açtı..
Karanlık bahçede tek parçalı taştan yapılmış gibi
duran kuyu bileziğinin tahta kapağı üzerine tüne-
miş olan kara kedinin fosforlu gözlerinden ürktü..
Evinin kapı koluna hızla yapıştı...Paldır küldür içe-
ri girdi .. Ev, az daha uzak olsa idi, heyecandan titre-
yen ve güçsüz kalan ayakları kendisini taşıyamaya-
cak gibi geldi 0'na.
Küçük salonun sol yanındaki odaya doğru açık ka-
pıdan başını uzattı..0cak karşısında, gri -beyaz kareli
peşkir üzerine kurulmuş bakır sininin çevresinde
oturan hanımını ve küçük Memet'ini gördü.
Kızı Ayşe, köşedeki yastığa başını dayamış uyuk-
luyordu. .Gülümsedi...Bütün gücü yerine gelmişti..
Kendisini görünce, oynadığı küçücük iplik yuma-
ğını bırakıp sevinçle kıpırdanmaya başlayan Me-
met'i kucağına aldı..Kumral saçlarını okşadı.
Zeynep Hatun, beyine un çorbası ısıtmak üzere
yerinden kalktığında:
-Koyma! Yemeycem! dedi.İştahım yok, yatacam!
Dedi..
Küçük Memet'i.yerine bıraktı..Ceketini musand-
ranın kapısındaki iri düğmeye astı..Sedire uzandı..
''En kısa zamanda bu mahalleden taşınmalıyım...
En doğrusu bu! '' düşüncesi içinde uyuyuverdi.
Sabaha karşı Zeynep Hatun, kocası Topal Kazım'ı
uyandırdı.
-Hadi kalk! ..Kazım, uyan! Geç kalacan!
Kalktı..Elini yüzünü yıkadı..Birden, Recep Aga'nın
anlattıkları geldi aklına..ürperiverdi..
''Ay Allah! Nerden geldi aklıma şimdi bu düşün-
celer! "diyerek, sitem etti kendine.
Paltosunu giyerken karısına seslendi.:
-Zeynep! dedi..Korkunç korkunç rüyalar gördüm
bu gece, haberin olsun! Pazardan gelir gelmez, Ga-
rip Baba Türbesi'nde idare lâmbası yakacam. Sen ,
kızanlara mukayyet ol! Ben gidiyom!
Kocasına iyi bir eş, çocuklarına da anlayışlı-seve-
cen bir ana olmayı, toplumsal terbiyesi gereği en
büyük şeref kabul etmiş olan Zeynep Hatun, bir
veda havasını duyumsatan bu sözler karşısında şa-
şaladı..
-Ne diyon sen, Kazıım! Hayırdır inşallah! Merak-
lanma heç!
Gözünü de arkaya koma! Hadi eyi işler! Yolun,
kısmetin açık ola! Deyiverdi.
Topal Kazım besmele çekerek çıktı kapıdan...Yer-
lere, rast gele dağılmış irili ufaklı taşlara basa basa
yıkık bahçe duvarının kapısını açtı...Dışarı baktı...
Her zamanki gibi karanlıktı..
Bir at arabasının güçlükle geçebileceği genişlikteki
dar sokakta seke seke yürümeye başladı..
Bulutlarla kapanmış Ay'ın alaca karanlığında bir bil-
mece gibi duran Garip Baba Türbesi takıldı gözüne..
Birdenbire ürperiverdi.
"Ya şimdi karşıma çıkarsa! " düşüncesi beynine ta
kılıp kaldı yine...Elinde olmayan ve bir türlü hakim o-
lamadığı heyecan fırtınasına yakalandı. Adımlarını
sıklaştırdı..Türbenin arka tarafındaki bahçede, elinde
tuttuğu yanan mumla bahçeye çıkmış olan komşusu
Necmi'yi farkedemedi.
Bakkal Necmi'nin, sönmesin diye eliyle kapatmaya
çalıştığı mum alevinin, evlerin duvarları üzerine dü-
şürdüğü hareketli gölgeler, o anda 0'na, Garip Baba'
nın gezintiye çıkmış ruhu gibi geldi.
Kalbi “güb güb” atmaya, nefes alıp verişi daha da
hızlanmaya başladı....Kalbi dışarı fırlayacak sandı....
Boğazının kuruduğunu duyumsadı..Bacaklarının peri-
yodik titremeleri daha da çoğaldı....Dua etmeyi dü-
şündü, hangisinden başlayacağını hatırlayamadı....
Kollarının ve bacaklarının gücü tükenmiş gibiydi..
Karanlık ,dar sokakta koşmak istedi, koşamadı.
Dizlerinin bağı çözülmüştü âdeta.
- Saçmalama Nuri! Diye kükredi...”Düşme işine
benziyor mu bu? Bence, Garip Baba'nın Ruhu’nun
işi bu iş ! “
- Topal Kazım'ın, Garip Baba'nın Türbesi'nde
mum ya da idare lâmbası yaktığını gören var mı?
Görmediniz! İşte bu yüzden Garip Baba'nın Ruhu,
Topal Kâzım'ı çarptı! Allah taksiratını affeylesin!
İnsanlar, en çok Kambur Recep'in yaptığı yoru-
mun etkisinde kaldılar.
''Doğru be! Topal Kazım, Garip Baba Türbesi'nde
mum yakmadı ki! Bu yüzden ruhun gazabı acı ol-
du! '' söylentileri kulaktan kulağa yayıldı..
0 günden sonra, sağa sola rastgele saçılmış irili u-
faklı taşlarla örtülü dört yol ağzındaki Garip Baba
Türbesi, her gece, içinde yakılan idare lâmbaları
ve mumlarla, aydınlık bir gece feneri gibi parılda-
yıp durdu.
Cumhuriyet kurulduktan sonraki yıllarda, idare
lâmbalarıın yerini daha çok mumlar almaya başladı.
Daha da sonraları ise, türbenin bulunduğu dört
yol ağzına dikilen elektrik direğinde yanan ampül-
ler, Garip Baba Türbesi ile türbenin bulunduğu
karanlık sokağı ışıl ışıl aydınlatmaya başladı.
Mahallede oturanlar, Garip Baba'nın Ruhu'nun
huzura erdiğini, artık eskisi gibi geceleri gezinti-
ye çıkmadığını anlatıp durdular birbirlerine!
.......................*.................................

SON

Ali Koç Elegeçmez
Kayıt Tarihi : 24.10.2010 14:52:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


Bu öyküm 1993 yılı mayıs ayında keşan Önder Gazetesi'nde ve ertesi yıl aynı gazetede sayın ADNAN LODOS'un çizimleriyle, çizgi roman olarak yayımlanmıştır.

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Ali Koç Elegeçmez