Ruhumun Karanlık Koridorlarında Geziniyorum

Seyit Burhaneddin Kekeç
1570

ŞİİR


17

TAKİPÇİ

Ruhumun Karanlık Koridorlarında Geziniyorum

Her şeyden herkesten kaçsa da insan kaçamıyor kendinden. Bir fare gibi yakalanıyorsun bir aynada ya da camda. Kaçıramıyor insan gözlerini kendinden
Sonra bir hesaplaşma başlıyor ki artık nerede biterse. Kızıyor hakaretler yağdırıyor sonra hıçkırıklara boğuluyorum.

Geçmişin izleriyle yüzleşmek derin acılar veriyor insana. Maziden her yansıma, her kırık dökük parça içimdeki boşluğu daha da derinleştiriyor, kendimi kaybediyor gerçeklikten kopuyorum. O anlarda kalbimin derinliklerinde saklı anılar canlanıyor.

Bocalıyorum nasıl yaşayacağımı bilmiyorum. Daha doğrusu ben yaşamayı bilmiyor beceremiyorum. Her şey o kadar yabancı ve uzak ki bana nasıl davranacağımı bilmiyorum. Bazen kendimi kaybediyorum, hayata boş vermişçesine delice yaşıyorum. Aslında öyle kanıyorum ki Azrail’i bir sevgiliyi bekler gibi bekliyorum.

Kendimde be kadar kaybolmuş bu kadar yabancılaşmışken tanıdık bir şeyler arıyorum. Sokakta oynayan çocukların neşesi, eski dostlarla geçirilen huzurlu zamanlar sanki hepsi uzak bir hayal. Kendimi bulmaya çıktığım bu yolculukta her adımımda biraz daha kaybolmama neden oluyor.

İçim tezatlarla dolu, ruhum yanıyor bedenim buz gibi donuyorum. Duygularım karmakarışık sağlıklı düşünemiyorum. Bakmayın benim öyle iki dirhem bir çekirdek gezindiğime. Geceye sığmayan bir yüreğim var. Gece deyip de hor görüp geçme. En uzun zamandır, ne biri olur yanında ne de zaman geçer. Sanki uzay gibi bomboş sonsuzmuş gibi gelir insana. Her yer zifiri karanlık, bazen ruhum yarışır onunla. Uzay karanlık gece karanlık ruhum ikisinden de kara…

Sizlere tanıtmaya çalışmayacağım kendimi. Beni tanımak isteyen varsa balkonuma yumurtlayan güvercinden sorsun beni. Ya da kış aylarında aç kalan kuşlardan. Bir yetimden bir öksüzden bir yaşlıdan bir kimsesizden. Sokakta oynayan çocuklardan bir kimsesizden bir yıkık mezardan. Dağ başında yalnız bir ağaçtan. En çok da yalnızlığın pusu kurduğu yalnız gecelerden. Efkar çile üflediğim tütünden, hıçkırıklarımı bastırdığım yastıklardan, bulabilirseniz anamdan sorun beni. Ön yargılarla hüküm vermeyin.

Bakmayın benim delice gülüp eğlendiğime, öyle kayboldum ki yüreğimde kendimi bulamıyorum. Sorduklarında yalan söylüyor ‘iyiyim’ diyorum. Deliliğe vurdum hayatı umarsızca yaşıyorum.

Elbette bende sevdim aşık oldum ama o kadar yabancısıyım ki sevda şehrinin, hayat gibi sevda şehrinin sokaklarında kayboluyorum. Bir gün birisi de halimi anlayacak diye korkuyorum. Bir ergen aymazlığında hüzne dalıyor şarkılarda türkülerde boğuluyorum. Dedim ya yabancısıyım sevda şehrinin. Ben, sevdayı elimdeki bir bıçak yarası gibi sancıyarak taşıyorum. Siteme şikayete de gerek yok, katlanamayacaksan sevme zaten.

Bu ışık da nedir böyle, gözümü alıyor. Böyle bir nur görmedim bundan önce, Nedir bendeki bu hal? Neden aldığım her nefes bıçak gibi göğsüme batıyor? Neden hayatım bir film şeridi gibi gözlerimin önünden geçiyor. Çocukluğum, en güzel günlerim, hatalarım pişmanlıklarım hep bir tarafım eksik hep yarım halim nedir böyle? Bu neyin hesaplaşması neden bu muhasebe? Neden pişmanlıklarım ağır basıyor? Neden her saniye tükeniyor gibiyim? Neden kanatlanıyorum nereye doğru uçuyorum? Nereye gitti bu nur neden her taraf karanlık? Nedir bu körlük nedir bu sağırlık? Hiçbir şey görmüyor duymuyorum…

©
15 Aralık 2024
18:31

Dwalen door de Donkere Gangen van Mijn Ziel

Hoezeer men ook probeert te ontsnappen aan alles en iedereen, je kunt niet ontsnappen aan jezelf. Als een muis word je gevangen in een spiegel of raam. Je kunt je ogen niet van jezelf afwenden. Dan begint een afrekening die pas eindigt waar die eindigt. Ik word boos, vloek en huil uiteindelijk in horten en stoten.

De confrontatie met de sporen van het verleden geeft diepe pijn. Elke reflectie, elk gebroken stukje van vroeger verdiept de leegte in mij, ik verlies mezelf en raak de werkelijkheid kwijt. Op die momenten komen herinneringen tot leven die diep in mijn hart verborgen liggen.

Ik weet niet hoe ik moet leven. Of beter gezegd, ik weet niet hoe ik moet leven en ik kan het niet. Alles is zo vreemd en ver weg dat ik niet weet hoe ik me moet gedragen. Soms verlies ik mezelf en leef ik waanzinnig alsof ik niets geef om het leven. Eigenlijk verlang ik zo naar de Dood als naar een geliefde.

Zo verloren in mezelf, zo vervreemd, zoek ik iets bekends. De vreugde van spelende kinderen op straat, de rustgevende tijden doorgebracht met oude vrienden, het lijkt allemaal een verre droom. Elke stap die ik zet op deze reis om mezelf te vinden, zorgt ervoor dat ik een beetje meer verdwijn.

Mijn binnenste is gevuld met tegenstellingen, mijn ziel brandt terwijl mijn lichaam ijskoud is. Mijn gevoelens zijn een warboel, ik kan niet helder denken. Laat je niet misleiden door mijn verzorgde uiterlijk. Ik heb een hart dat 's nachts niet tot rust kan komen. Kijk niet neer op de nacht, want het is de langste tijd. Er is niemand bij je en de tijd lijkt niet te verstrijken. Het voelt alsof de ruimte leeg en oneindig is. Alles is pikzwart, soms wedijvert mijn ziel met de duisternis. De ruimte is donker, de nacht is donker, mijn ziel is donkerder dan beide...

Ik zal mezelf niet proberen aan jullie voor te stellen. Als iemand me wil leren kennen, laat hem dan vragen aan de duif die op mijn balkon nestelt. Of aan de vogels die 's winters honger lijden. Aan een wees, een ouderloze, een oude man, een eenzame. Aan de kinderen die op straat spelen, een eenzame, een vervallen graf. Een eenzame boom op een bergtop. Vooral aan de eenzame nachten waarin de eenzaamheid op de loer ligt. Aan de rook van de pijp waarin ik mijn verdriet blaas, aan de kussens waarin ik mijn snikken verberg, als je mijn moeder kunt vinden, vraag het haar. Veroordeel niet op basis van vooroordelen.

Let je niet op mijn gekke lachen en plezier, ik ben zo verloren dat ik mezelf niet meer kan vinden in mijn hart. Als ze vragen hoe het met me gaat, lieg ik en zeg ik 'het gaat goed'. Ik leef het leven roekeloos, alsof ik krankzinnig ben geworden.

Natuurlijk heb ook ik liefgehad en ben ik verliefd geworden, maar ik ben zo'n vreemdeling in de stad van de liefde dat ik net als in het leven verdwaal in de straten van de stad van de liefde. Ik ben bang dat iemand op een dag mijn toestand zal begrijpen. In een adolescent naïveteit, verdrink ik in droefheid, in liedjes en volksliederen. Zoals ik al zei, ik ben een vreemdeling in de stad van de liefde. Ik draag de liefde met me mee als een snijdende wond in mijn hand. Het is niet nodig om te klagen als je het niet kunt verdragen; hou dan gewoon niet van me.

Wat is dit licht, het verblindt me. Ik heb nog nooit zo'n gloed gezien. Wat is er met mij aan de hand? Waarom doet elke adem die ik neem pijn in mijn borst als een messteek? Waarom trekt mijn leven als een film voorbij mijn ogen? Mijn kindertijd, mijn mooiste dagen, mijn fouten en spijt, ik ben altijd ergens gebroken, altijd onvolledig. Wat is dit voor afrekening, waarom deze boekhouding? Waarom weegt mijn spijt zo zwaar? Waarom voel ik me alsof elke seconde opraakt? Waarom spreid ik mijn vleugels en vlieg ik weg? Waar is dat licht heen, waarom is alles zo donker? Wat is deze blindheid, wat is deze doofheid? Ik zie niets, ik hoor niets…

© Seyit Burhaneddin Kekeç
15 Aralık 2024
18:31

Seyit Burhaneddin Kekeç
Kayıt Tarihi : 15.12.2024 21:20:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!