Bir sevda coşkusu var,
Uçsuz bucaksız denizlerimde dalgalanan…
Kavuşamadığı Aslı uğruna…
Ölmek bahtiyar eyler Kerem’i,
Mecnun, memnun; aramaktan Leyla’yı...
Çöllerde hasret çeker şikâyet etmeksizin…
Bin yıllık yollardan geldim, yorgun ayaklarımla.
Sırça köşkümde tacın tahtınla geldim.
Seni aldım da geldim, yanlışsız yollarından.
Senin için olanı,
Senden olanla…
Gencim, daha da gencim, beni yaşatan umudunla
Isıtırsın, şevk verirsin, yanan meşalesin his mabedimde.
Pusulamsın, ışığımsın, sevdamsın…
Kararır gözler, heyula çöker omuzlardan,
Soluk soluğa sarar insanlığı.
Serin beklentiler başlar en derinlerde,
Yeşillikleri, çağlayanları aratır diyar diyar.
Kömürleşen madde peşine düşer,
Kristalleşen maddenin…
Ve ölçü birimi değişir başka bir yerde,
Yaşamak, yaşatmak olur.
Yoklukla bütünleştikçe, belirir varlık.
Bir esrarlı an, vuslat vaktinde.
Bir esrarlı an, vedalaşırken.
Eller kavuşmadan kavuşur ruhlar,
Daha bütünleşir duygular.
El sallanırken giden yolcunun ardından,
Ve bakarken süzülen gözlerle…
Cismin küçülen yanlarında,
Yaşatan bir renk…
Büyüleyen,
Anlamlanan,
Kerem’in gönlüne düşen,
Mecnun’u salan, çöllere…
Bin yıllık yollardan geldim,
Bin baharda yetiştirdiğim çiçeklerimle.
Sen ki arka bahçeme aradığım renksin.
Isıtırsın, şevk verirsin, yanan meşalesin his mabedimde.
Pusulamsın, ışığımsın, sevdamsın…
Kayıt Tarihi : 18.3.2019 11:16:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!