Günsüzlüğün kalan sarhoşluğunda ilgisiz kalışlarının mahmurluğundayım.Tutku perdelerini açarak,açıklanmamış bir sınavın sonucu kadar helecanlar,beklemeler eklersin derdistanıma.
Sevincim olursun,sevince güzellemeler yazarım,kendi yalnızlığımın koşullarında kuşlar uçar ta sana koşamadığım her andan.
İçindeki coşkulu kırılmalara,kırılan bir ışığın aşk yüzü olurum.Kraliçe okşamalarında, oklar saplanır,ipsiz,sapsız kaldığım kur dağlarında.
-İki kumrunun kurulu yuvasında iki yumurtalık beyaz özlemler kalıyor hesapsız gidişlerinde.Umut pazarlarında sevdayı tartarken ruhumda,kantarı kaçmış bir geleceği heveslerimle tartma yokuşundasın.
Liseli bir kız,ıslak saçlarını düşürmüş aşk denizindeki su mağalarına.Seninle iki liseli oluyoruz,seninle ilk dersten kaçışımız gibi.,
Gidiyoruz, dalış kulübüne. İki saat dalış dersi alıyoruz.Seninle buluşmamız böyle çılgın bir anla başladı.Ve okulda dersler bitmeden bizde yetişmeliydik kara düzene.
-Dalış hocası her şeyi hazırladı.Seninle önce sen denizine,ordan denize dalıyoruz.Derinlerdeyiz, el ele,sular sulara, aşk aşka, en derinden,en hissi derine.Balıklara yem atıyoruz.Dünyanın sevilen iki aşığıyız.Sular şahit,balıklar alkışlıyor el ele dalışımızı.
-Her aşkın acılı bir haritası varmış,ben haritayı yırttım.Koca atlasta onu bulmak zor gülüm demeden,işte bir ömrü susturan an geldi.Çılgınız ve liseliyiz.Denizden de,dalgalardan da, sudan da çılgınız. Sen bir mağara buluyorsun,giriyorsun içinde.Bir kişilik bir yer…Bekliyorum,bekliyorum gelmiyorsun.Ben de geliyorum….Bir de ne göreyim,bütün denizlere açılan bir yol görünüyor.Bütün denizler bir arada.Akdeniz,Kızıldeniz,Adriyatik,Manş ve Sen Denizi… Bütün denizlerde tek yüzüyorum.Sen orda kala kalmışsın.Cebelitarık boğazında kalıyorsun.Ordan öte geçmiyorsun.Oysa ben aşkımızın Büyük okyanusuna geçtim.” Tuzlu su ile tatlı sunun karışmadığı ,Kur’an ‘da anlatılan ince çizgidesin ve susuyorsun.
-Evet sen tatlı su idin,bense tuzlu su…Karaşamadık bir türlü büyük aşklara,Büyük Okyanus’a. Ve omurilik felçi oluyorsun o gün.
-Dedim ya,ilk buluşma,il dersten kaçış,ilk çılgınlık ve acılı bir aşk haritası.
-Liseyi bitirene kadar,seni tekerlekli sandalyeyle getiren yürek devrimcisi ben..Bir sevda barışıdır,bir tutku akışıdır gider ilim ve aşk denizinde.”
Zeus gülüşlerini süzüyor yalnızlığımızın sofasında.Aş tabakta tafra,umurda,umut hummalarda. Ve vebalim sende.
Dirhemlere bölünen asi bir yaklaşım,beni sana zehirleyen bir beklemeler.
-Ne kadar seviyorum seni? İşte cevabı yazıyorum şimdi.Hangi şimdi biraz bekle, hücrelerimin haritası üzerine çalışıyor hayat ve aklanmalar.
Çekiyor sızılı bir ah,vahlarına kadar bir iz yol oluyor,hala anlamadan,kes diyorsun…Üstelik,”kes” bıçaklarımı kesiyor,kesiliyorum senden.
Aşk bebeklerimi emziriyordun.Belki bir gün gelişlerinin meme uçlarına acı biber sürerek,umut bebeklerimi sütten alıkoyma sütperim.
Bir şair aşkı arıyor,labirentlerin dilde şifreli,gönülde hileli olduğu simya kuyularında.Bir cadı belki kurtarır kuyuların en dibindeki yuvalarından.
Yılansı güzellerin dudak ve arzu uçlarıyla zehirlediği kalemimi sormana gerek var mı? Hiçbir tensel açacağı açmadı.Körelmiş,uçlarını kızlık ve kızıllık ruhunla açar mısın yeniden.
Beklentim yürekte ancılarla biriken muammanın mumyalanmış sonuna dedektif.Aşk-ı vefa, valsına beni çağırıyor.Saçların sarıyor dünyayı.Ay beyazlığına ben oluyor, yüzün bembeyaz gök oluyor,”benin ” seni anımsamının uydusu oluyor, gece oluyorum özlemlerinde.
Sıcacık bekleyişlerin perdesini açıyor kederler,edenler, mecbur edilmiş meçhul gidişi sen oynuyorsun.Bense bilinçaltı zehirlenmesini bıraktığı anlık enkazları oynuyorum.İkimiz canlı ve ayrı kalışlarımızı iyi oynuyoruz.
Perde kapanmıyor,senaryo üstüne senaryo yazıyorum,yaman bir dönüşle gerçeğini arayan kollarına kadar uzanıyor düşlerim.Kolumda olmayan bir sanat gibisin. Yüreğindeki öfkenin sevgiyi zehirlediği hesaplaşmanın kırk ayağında,bir ayağın kırılıyor asla gelemem diyorsun,alkışlar sana geliyor,bense yuhalanıyorum. Kırık bir parçanın gururlu izlerini güzel oynadın.Mahsun,yaralı,meleksi ,kuzucuk gibiydin.Postunu sahneledin,çevrendeki herkes,gitmek sana yakışırı yazdı postunun üstüne. Oysa dost dediklerin yalnız postun varken dost,ya şimdi onlar mı sen mi, ben mi kim mutlu?
-Sebebi irdelenmemiş ensiz hesaplaşmaların psiko-sosya aritmetiğinde tetik çeken çıkarlara,kaçışlara,aslalara mermi oldun.Vuruldun kendinden, bu da ikimizin ölümü demekti huzur güneşim.Güneş batar, gece zehirler çörek otu yetişen gönlüne.
Arzularımız yarım yar olur,Berlin duvarı örülür,iki seven kent olarak aynı muhitte,sevdaya yüzünü dönen, aşkın yüzüne haykırdığı iki kavuşamayanın güçsüz bekleyenleri oluruz son akışlım.
Kayıt Tarihi : 9.7.2009 17:54:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Hayrettin Taylan](https://www.antoloji.com/i/siir/2009/07/09/ruhsal-feylesofem-olla-su.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!