30 Nisan 2008 Çarşamba
Röportaj İsa Kantarcı,
Konu: İshak Özlü ve ilk romanı: HANÇER üzerine.
1- “İshak bey, söyleşiye klasik sorular sorarak başlamak istiyorum, yazmaya nasıl başladınız, niçin yazıyorsunuz, yazının hayatınızdaki anlamı nedir? ”
“Efendim, ciddi manada ilk kez 1984 yılında yazmaya başladım.O yıllarda Bulgaristan’da ki komünist rejimin orada yaşayan soydaşlarımıza uyguladığı asimile etme programı çerçevesinde işkence ve ölümlere varan zulmü karşısında yüreğimde bir acı hissettim. Bu acıyı, Bulgaristan’da yaşayan bir ailenin başına gelenleri ele alarak roman şeklinde yazarak dindirmeye çalıştım.
2- “Türkiye’de, bu toplumda bir yazar olmak belalı bir iştir, bir sürü sıkıntı yaşar yazar ya da şair, demokrasi kültürünün yerleşmediği ve araçlarının işlemediği ya da bozuk olduğu bir ortamda, İlhan Selçuk gibi yazarların ansızın göz altına alınabildiği ortamda, Aziz Nesin gibi, birçok aydının yakılabildiği bir toplumda yazar olmak, neleri göze almaktır, şöyle diyeyim, suya sabuna dokunmak gerekir mi ya da, yani yuvarlak sözler söyle, kimseyle kötü olma derler ya hani? Böyle mi davranmalı yazar, şair? ”
“Maalesef benim ülkemde değerlerin kıymeti öldükten sonra anlaşılıyor. Şair ve Yazar denince aklımıza aydın ve öncü insanlar geliyor. Aydınlarımızın asli görevi ise ekmeğini yedikleri bu topraklar üzerinde yaşadıkları güzide Türk Milletinin çağdaşlık yolunda hızla ilerlemesi için ellerinden geleni doğru bildikleri şekilde yazıp söylemeleri olmalıdır. Her can ölümü tadacaktır. Kaçış olmadığına göre, -Aydın kişi de dışarıdan nemalanıyor ise -ne hapisten, ne de ölümden korkmadan doğruları haykırmalıdır.Siyasetin dalgalı seyri bizleri savurmadan asırlık çınarlar gibi doğruları yazıp söylediğimiz zaman inanıyorum ki bu kadirşinas Türk Milleti takdir edecektir.”
3-“Yazmak için ne sizi baştan çıkarır, hangi saatler çalışırsınız? ”
“İçinde yaşadığımız toplumumuzun genel kabul görmüş kurallarına ters eylemler beni baştan çıkarıyor. Zulüm karşısında ve mazlumun haklı feryadında yüreğim sıkışıyor, karşı koymak istiyorum. Bunu da yazarak yapabiliyorum. Yüce yaratıcımız biz kullarına hayal dahi edemeyeceğimiz güzellikler sunmuş, bunları paylaşmak istiyorum. Bizim tarihimiz hiçbir millete nasip olmayacak kadar zengindir, bu zenginliği gelecek nesillere aktarmak istiyorum. Gürültülü ortamlarda konsantre olamıyorum. Genellikle gece 01:00’den sonra sabah 04:30’a kadar çalışırım. Sessizlik benim için çok önemlidir.”
4-“İlk romanınız Hançer’den söz eder misiniz genel hatlarıyla, neden yazdınız bunu? ”
“Hançer benim ikinci yazdığım ama ilk yayınlanan siyasi-kurgu romanım. Ülkem 1984 yılından beri P.k.k. terörü ile yatıp kalkmakta ve binlerle ifade edilen Şehit, Gazi ve sivil vatandaş kaybımız var. Neredeyse şehit namazı kılınmayan köy veya mahalle kalmamıştır. Buralardaki feryatlar beni de derinden yaralamaktadır. Size küçük iki anımı anlatmak istiyorum. Bir bayram günü Üsküdar’da bir şehit ailemizin evine ziyarete gittim. Dünyalar güzeli 18 yaşlarında bir genç kız gözlerini kırpmadan gözlerime bakıyor. Annesi dedi ki’’Bu kızımız nişanlıydı, oğlumuz şehit olunca aklını bozdu, nişan atıldı, sizden abisi ile ilgili haber bekliyor’’dedi. Buna hangi yürek dayanır? Yine Konya’da Şehit Dursun Çavuş’un ailesine aramızda topladığımız parayı vermek için ziyarete gittiğimde parayı şehidin babasına teslim ettim. Kapıdan çıkarken şehidimizin eşi yanıma yaklaşıp’’Keşke parayı bana verseydiniz, çok sıkıntıdayım’’dedi. Burada sadece iki yaşadığım olayı yazdım, bunlara benzer yüzlerce canlı olay yaşadım. Yüce Türk Milleti P.k.k. terörünün bitmesini canı gönülden istiyor. Ben bu romanımla milletimin duygu ve düşüncelerine tercüman olmak istedim. Kahraman ordumuzun sınır ötesi harekatını, harekattan önce roman olarak yazdım ve yayınlandı, daha sonra ise ordumuz kısmi sınır ötesi kara harekatını yapmıştır. Bir başka düşüncem ise; dünya üzerinde en fazla İmparatorluk kurmuş, dünyanın yarısına hükmetmiş bir ulusun evladı olarak son yıllarda Türk Milletini ve Ordusunu acz içerisinde göstermek isteyenlere karşı bir başkaldırı olarak yazdım.
5-“Yazarlık dışındaki hayatınızın parçaları nedir, evli misiniz, çocuğunuz var mı, bir işiniz? ”
“Şairlik yolunda toz yutmaya çalışıyorum.1978 yılında ilk şiirim o yıllarda büyük bir gazetede yayınlanmıştı, sonra 1986 senesinde Kıbrıs’ta yazdığım bazı şiirlerim Kıbrıs Posta Gazetesinde yayınlandı. 2004 yılında şiirlerin internet ortamında değer görmesi ile birlikte şiir yazmayı arttırdım. 400 ad. civarında bir şiirim Antolojide kayıtlıdır. 2006 yılında ise ilk şiir kitabım ‘’Pençende Yüreğim’’ basıldı ve şiir severler ile buluştu. Şiirlerimden 4 tanesini kendim besteledim ve Türkü olarak dinleyicilerin onayına sunduk. 6 ad.ise Sn.Yasin TEPE bestekarımız tarafından bestelendi, okuyucular ile görüşülüyor, umarım yakın zamanda dinleyicilerimize dinletilir. Bunun dışında internet ortamında Onpunto’ya kısa metrajlı yazılar yazıyorum. Özel sektörde çalışıyorum. Büyüklerimden duyduğum ve dağarcığımda kalan öyküleri kaleme alıyorum ve yeni bir roman yazmaya başladım. Radyo Güllük’te Şiir ve Türkü ağırlıklı canlı program yaptım. Evliyim ve 2 tane evlat sahibiyim. Zaman buldukça da İstanbul’umuzun güzelliklerini yerinde görmek için geziyorum.”
6-“Kitabınız hakkında ne tür yorumlar geliyor okurlarınızdan? Sizce kitap yerini buldu mu? ”
“Romanın dağıtımı ve Kuzey Irak sınır ötesi harekata eş zamanlı olduğu için, bir kısım yorumlar romandaki öngörülerle harekatın hemen hemen birebir örtüştüğünü öne çıkardı. Genç okurlarımız ise romandaki aşk bölümünün kısa tutulmasından dolayı şikayetlerini dile getirdiler. Bazı görüşler ise, Celal Talabani’nin yaşayan birisi olarak romanda öldürülmesinin yanlış olduğunu öne sürdüler.
Geneline baktığımız zaman ise; gönüllerimizden geçen duygulara tercüman olmuşsunuz şeklinde. Kitabın zamanlaması ve konusu güncel olmasına rağmen reklamının yapılmaması yeterince duyulmasını sağlamadı.
7-Kitap bastırırken ne gibi güçlükler yaşadınız?
“Kitabı Ankara ve İstanbul’da basım yapan bazı basımevlerine internet ortamında gönderdim. Benim bu konuda fazla bir çevrem ve bilgim yoktu. Aradığım ses Ankara Kül Sanattan geldi. Kitabı basmak istediklerini söylediler, görüştük ve kitap basıldı. Basım aşamasında bir sorun yaşamadım.”
8-“Her geçen gün şehitlerin sayısı artıyor, Pkk bitmiyor, bitirilemiyor, çünkü onları orada besliyorlar, bataklığın başı Amerika, Atatürk yaşasaydı Kuzey Irak’ı alacaktı, ordunun yaptıkları sizce yeterli mi, yani belli dönemlerde baskınlar yapılıyor ama, bunların kökünün kurutulamadığı ortada, çünkü Amerika orada ve onları besliyor, bizle işbirliği içinde görünüp bize oyun oynuyor, hemen hemen bütün vatandaşlar biliyor bunu, Barzani bu işin çakalı, başı Amerika, hükümet ise Amerika’ya inanıyor, Amerika yoksul ırak halkının tepesine binerken hükümet yardım etti, ediyor, BOP adlı bir proje var, bu proje tamamen aleyhimize, ama bunu savunuyor Cumhurbaşkanı ve Başbakan, Kuzey Irak alınmadıkça sorun bitmeyecek, öyleyse şimdi bulunan bütün çözümler günlük değil mi? Yani şehitler evlerine tabutla gelecekler yine, ordunun bu konuda yeterli olduğunu düşünüyor musunuz, Kuzey Irak alınmadıkça sorun bitmeyecek, bunu genel kurmay başkanı düşünemiyor mu ya da o bu konuda yetersiz değil mi? ”
“Öncelikle ‘’yiğidi öldür ama hakkını ver’’ demiş atalarımız. Türk Silahlı Kuvvetleri dünyanın sayılı orduları içerisinde Amerika’nın teknolojik üstünlüğünü saymazsanız en önde gelir. Ülkemiz Demokrasi ile yönetilmekte ve Ordumuzun sınırlarımız dışına ne şekilde çıkacağı yasalar ile sabitlenmiştir. Yetki Meclisimizde ve Hükümettedir. Genelkurmay Başkanımız daha önce bir görüşünde ‘’Kuzey Irak’a girilmelidir’’ demiştir. Terör’ün şu anki uygulamalar ile biteceğine inanmak zor. Kuzey Irak Kürtleri, Türkmenler, A.B.D. ve Petrol konuları iç içe girmiş durumdadır. Çözüm için bağımsız ve dik durulacak bir siyasi kararlılık gerekiyor. Bunu da dışarıdan icazet almayan, Gönlünde Türk Milletinin çıkarlarından başka bir şey bulunmayan siyaset adamları sağlayabilir.”
9- “Amerika’yı, birçok ülkeyi yöneten demokrasileri değil, ustalıkla gerçekleştirilen çılgın fantezileri yani dünya imparatorluğu kurmak, zengin enerji kaynaklarına sahip ülkeleri ele geçirmek, sömürmektir,
orduları ile sıkı sıkıya çalışırlar, bizde ise Başbakan Genel Kurmay Başkanına kafa tutar, bu işe ne diyeceksiniz? ”
“A..B.D. nin kısa tarihine bakarsak, sömürgecilik ve soykırımdan başka bir şey göremeyiz. Şu anki yaşadıkları topraklar hepimizin bildiği gibi Kızılderililere aitti. Avrupa’dan giderek bu toprakları işgal ettiler ve Kızılderililere soykırım uyguladılar. Sonra dünyanın her yerinde CIA ajanları ile hükümetler devirmekte, suikastlar gerçekleştirmekte ve yandaş hükümetler kurdurmaktadır. Bunları yaparken amacı A.B.D.nin dünya İmparatorluğunu sabitleştirmek. Onların penceresinden bakınca normal. Önemli olan bizim ne yaptığımız. Ülkemizdeki kafa tutmalar ise bana göre; Çadır devleti normlarını aşamadığımızdan kaynaklanıyor. Siyasi iktidarlar ülkenin genelini kucakladığı zaman bunlar yaşanmayacaktır.”
10-“Dizi film seyreden, ekranları şarkılı türkülü ve abuk subuk şeylerden geçilmeyen, kitap programları olmayan, her ne olursa olsun, haksız da olsa güçlüyü savunan bir zihniyet, gençlik, toplum nereye varır? ”
“Büyük Medyalar belli birkaç grubun eline geçmiştir. Bunlar ise siyasi gücün rüzgârında yol almayı tercih ediyorlar. Anadolumuz’da yerel medyalar milli benliğimize uygun programlar yapıyorlar. Güçleri ellerinde bulundurmak isteyen kişiler, bilinçli toplum istemiyorlar. Verilenle idare eden kalabalıklar onların işine yarıyor. Yönlendirilemeyen gençlik ise şer odaklarının eline geçmekte ve yanlış yollara sürüklenmektedir. Avrupa’nın en genç nüfusu bizde. Bu nüfus milli benlik ile yönlendirilse önünde hangi kasırga durabilir. İşte bu bilinçli nüfusu istemeyenler tv’ler de kendi istediklerini afyon gibi beyinlerimize kazıyorlar.
11-“Bilimsellik ve akıldan uzaklaşan ve başları örtülmesi için sürekli çarpıtılmış din propagandası yapılan bir ülkede, vatandaşlarının sürekli beyinleri yıkanan ülkede, gericilik alıp başını gitmez mi, yüreği sevgi dolu İshak Özlü’ye değil, aklını iyi kullanan ve uyanık İshak Özlü’ye soruyorum, öfkelenebilen insana, kısacası, siz öfke duymuyor musunuz olanları gördükçe, sakin, sağduyulu ve sevgi dolu kişiliğinizi az çok bilirim ama.”
“Yukarıda da değindiğim gibi, akıllı insanı oy avcıları, ağalık düzeni savunucuları istemez. Doğu’da bir zamanlar bitme noktasına gelen ağalık düzeni, Aşiret düzeni yeniden canlandı. Neden canlandı. Cahil kalan kesim birkaç kişinin ekmeğine her zaman yağ sürer. Seçimde oyunuzu şuna verin, verirler. Bu örf’tür, âdettir, din böyle emrediyor sözleri ile insanlarımızın cahil kalması için büyük çaba sarf ediliyor. Kadınlarımızın bugün başı kapanır, yarın işten el çektirilir, öbür gün evlere kafeslere kapatılır. Din kişi ile Allah arasında gizli yaşanması gereken bir iş olmasına rağmen bizde görseldir. Sakalı varsa, cüppe takıyorsa, şalvar giyiyorsa, göstere göstere bakın ben camiye gidiyorum diyorsa o çok Müslüman ama gizli yaşıyorsa, töbe haşa neredeyse dinsiz bakıyorlar. Bunlar çok yanlış şeyler. Bana göre kadınlarımız ufkunu daha çok açmalı ve bu yanlış yönlendirmelere prim vermemelidir. Ülkemizde kim (Dinayet’i mizi muaf tutuyorum) din adına sürekli çıkar çalışması yapıyorsa bilin ki en büyük pislikler o kişidedir. Bu örneklere hepimiz canlı şahit olduk. Avrupa’da camilerde toplana paraların iç edilmesi gibi, Müslüm Gündüz gibi, Ali Kalkancı gibi, Hüseyin Üzmez gibi. Bu örnekler sanırım hepimizin hafızalarında duruyordur.”
12-“Kitabınızı ne kadar bir sürede yazdınız, sizi zorladı mı? Ev zevkli yönü neydi yazarken? ”
“Kitabımı iki ay gibi bir sürede yazdım. Konu aşina olduğum bir konu idi. Gerek mesleğimden dolayı, gerekse bizzat aynı olayları yaşadığım için yazarken hiç zorlanmadım. En zevkli yönü ise siz düşüncelerinizde ne yaşıyorsanız romanda da o yaşanıyor, bu müthiş bir duygu.”
13-“En sevdiğiniz romancılar kimdir? ”
“Yaşar Kemal ve Turgut Özakman.”
14-“Yeni bir roman, ne dersiniz, bunu ne zaman okuyacağız sizden? ”
“İlginç bir konusu olan yeni bir romana başladım. Aslında hepimizin aşina olduğu bir konu ama açıklamak istemiyorum. Sadece şu kadarını söylemek istiyorum, kadınlarımızı çok ilgilendiriyor. Malum yaza girdiğimiz şu günlerde üzerimde bir ağırlık söz konusu. Umarım kışa girerken daha bir hızla yazmaya devam edeceğim. Gönlümden 2008 yılı sonuna doğru yetiştirmek geçiyor, ama gecikme olursa 2009 başlarında okuyucu ile buluşacaktır. Bu arada 1991 ve 1992 yılları içerisinde Mardin ve Şırnak bölgelerinde başımdan geçen olayları anı olarak derledik ve sanıyorum yakın zamanda Lotus Kitap’tan çıkarak okuyucu ile buluşacak.”
15- “Genelde önce öyküyle başlar romancılar yazarlık hayatına ama siz şiirle başladınız, bu sizin için zor olmadı mı, sanırım daha önce bir roman daha yazmıştınız? ”
“Şiir ufkumu genişletti. Şiirin bana getirileri çok oldu. Çevre edinmemi sağladı. Zamanla bu çevremin etkisi ile roman yazmayı göze aldım. Haklısınız ilk romanımı 1984 yılında yazdım fakat o yıllarda Silahlı Kuvvetlerde görevde olmam nedeniyle bastırma imkanı bulamadım ve elimde kaldı.”
16-“Romanınızda otobiyografik öğeler var mı? Varsa hangileridir?
“Romanda Türk Silahlı Kuvvetlerinde görev yapan Bordo Berelileri ve Komandoları öne çıkardım. Malum günümüzde savaşların bile şekli değişti. Kalabalık orduların yerini az ama vurucu güçler aldı. Ülkemizin övünç kaynağı bu kahramanlarımızı yeterince anlatabildim sanıyorum.”
17- “Sanırım bir kızınız var, sosyal güvenlik yasası onun 65 yaşında emekli olmasını sağlayacak, onu sigortalı ettirdiniz mi bunu engellemek için, Cumhurbaşkanı bile 14 yaşındaki oğlunu sigorta ettirdi, bilirsiniz.”
“İlkokul 3’ncü sınıfa giden bir kızım var. Sigorta ettirmedim ve aklımın ucundan dahi geçmedi. Bugüne kadar boğazımızdan bir lokma haram geçmedi. Kızımı Sigortalı ettirdiğim takdirde kendi kendimi kandırmış olurdum ve uykularım kaçardı. Bu tür yaklaşımları elit bulmuyorum. Bunun adı bana göre sahtekârlık olurdu. Şu dünyadan göçüp gittiğimde de, yaşarken de aileme mirasım temiz bir geçmiş ve her lokması helal olan kazançtır.
18-“Yazarlığınıza kimler katkı yapmıştır? ”
“Beni ilk teşvik eden kişi Sn.İsa Kantarcı’dır.Yol göstermiştir. Başarılı olacağıma beni inandırmıştır. Başka da hiç kimsenin haberi olmadı ta ki roman çıkana kadar.”
19- “Geçmişinize dönüp baktığınızda, size hayatın gayesini çok iyi anlatan ya da sizi sarsan bir olay var mıdır? Varsa anlatın lütfen?
Yazarların birçoğu büyük sıkıntılar çekmiştir yazarlıklarını topluma kanıtlamak için, büyük acılar çekmişlerdir, ama bakıyorum, birçok hevesli hemen kitap çıkarmak istiyor, oysa ülkemizde kitap endüstrisi sadece güçlüyü korur ve bu işe yeni başlayanları kucaklamaz ve ülkemizde kitap endüstrisinden söz edemeyiz, Gendaş Yayınlarının editörü ile görüşmüştüm, kitabımın yayınlaması için, kültür yayıncılığına son verdiklerini söyledi, Cezmi Ersöz gibi yazarlarının başka yayınevlerine gittiğini, bu durumda bir amatörün, benim, ya da gönlünü yazmaya kaptırmış yazar adayının şansı sizce nedir? ”
“49 yıllık yaşamım süresince 21 defa ölümden döndüm. Bir defasında yere tam siper yapıp yattım ve çevreme yağmur gibi saplanan mermileri hissettim o anda buradan ölmeden kurtulacak mıyım acaba diye düşündüm, ölümümden sonra neler bıraktığımı düşündüm ve koca bir hiç ile karşılaştım. Zengin değilim ki kalıcı imaretler yaptırayım. Şiir olsun, roman olsun, türkü olsun işte bunlar kalıcıdır. Bir de halkımız sahiplenirse asırlar boyu siz yaşarsınız. Ölümsüz olursunuz.
Günümüzde insanlar başından geçenleri olsun, başka konuları olsun yazmaya başladılar. Bana göre güzel bir gelişme, buna paralel olarak ise basım masraflarının artması basımevlerini zora sokmuştur. Ünlü bir isminiz yoksa şansınız sıfır gibi bir şey.Tabii bunda ülkemizde kitap okuyan nüfusun az olması da büyük bir etken.”
20- Kitap bastırmak isteyen yazarlar/şairler ya da yazar adayları var, çok, bunları örgütlenmek iyi olmaz mı? Aydınlatmak? Kendine yer arayan birçok yazarın, şairin olduğunu biliyorum, bunları bir çatı altında birleştirmek istiyorum, siz de aramızda olur musunuz? ”
“En can alıcı soru bu bence de. Özellikle şairlerimiz kitap basım ücretlerini kendi ceplerinden karşılayıp kitaplarını da eşe dosta hediye etmektedir. Bir çatı altında toplanılıp imece usulü başlatılırsa büyük bir patlama olacağına eminim. Güzel ve faydalı olan her oluşumda bulunmak isterim. Böyle bir girişim başlatılırsa seve seve aranızda bir nefer olarak çalışırım.”
21- “Binlerce kitap basılıyor, elbette hepsi satılmıyor, binlerce yazar ya da şair ya da şair adayı var, bunlara rehberlik edecek kimseler de yok, bu hâlde nasıl yollarını bulacaklar, ben yılları edebiyat dergileriyle geçmiş biriyim, elimdeki bütün parayı onlara yatırırdım, şimdikiler nasıl sizce? ”
“Bir dağınıklık göze çarpıyor. Değişik yerlerde değişik isimler altında dergiler çıkıyor ve şairlerimizin şiirlerine yer veriyorlar. Abonelik sistemi ile yürüyen bu işten aslında dergiyi çıkaran şahısta fazla bir şey kazanmıyor. Birleşmek gerekir diye düşünüyorum. Her meslek kendini zaman içerisinde öne çıkarıyor. Şairlik yolunda, kitap bastırmak isteyenler konusunda rehber insanlara gerçekten ihtiyaç var. Şair ve yazarlarımız birleştikçe bu konularda sizin gibi ileri görüşlü dostlarımız sayesinde çözülecektir umarım.”
22-Bir köşe tutan, bir koltuk ede eden o koltuğun hırsıyla çıldırıyor ve abuk subuk konuşmaya başlıyor, her alanda böyle, siz kendinizi nasıl korursunuz kendinizden? ”
“Benim makamım varken benimle çalışanlar çok iyi bilirler, koltuğumu yana çekip bir adet yemekhane tipi demir ve tahta bir sandalyede oturdum. Gurur zaman zaman insanı yokluyor. Bana uğradığı zaman aç kaldığım günleri, inşaatlarda çalıştığım günleri düşünürüm hemen ve gurur bakar ki kendisine ekmek yok anında terk eder gider.”
23-“Yazarak var olanlara, genç arkadaşlara tavsiyeleriniz nedir? Yazınsal ve yaşamsal anlamda? Bu arada yaşınız kaçtı? Nerede doğduğunuzu da eklerseniz iyi olacak? ”
“1961 Konya İli, Ilgın ilçesi Olukpınar köyü doğumluyum. İlkokulu köyümde, orta ve liseyi ılgın’da okudum. Üniversiteyi dışarıdan bitirdim. Genç kardeşlerime merdivenlerin basamakları olduğunu hatırlatmak isterim. Hedef tepe olmalı ama tek tek basarak çıkılmalı. Bizim eksiğimiz üretici bir toplum değiliz, aksine tüketici bir toplumuz. Genç kardeşlerimiz başarılı oldukları konularda lütfen üretsinler, yılmadan ve şevkle. Geçmişimizi iyi bilsinler.Büyük insanlar yetiştirdik, büyük buluşlara imza attık. Şimdi her şey elimizden alınıyor. Kendimizi iyi tanıyalım.”
24- “Bildiğim kadarıyla İstanbul’da yaşamaktasınız, birçok şey size çok yakın, İstanbul’da doğan bir bebek ile Güneydoğu’da doğan bir bebek aynı şansa mı sahip, ve o Güneydoğulu bebek ilerde terörist oluyorsa bunun sorumlusu devlet midir, kendisi midir? ”
“Maalesef bazı şeyler biz istemeden bize veriliyor. Anne-baba gibi, din gibi, yurt gibi, zenginlik-fakirlik gibi. Bu da bir ilahi olgu. Günümüzde hükümetlerin asli görevleri sosyal bir devlet olmak yolundadır. Devlet Hakkari ile İstanbul’un her konuda eşit olmasa bile bir çok konuda eşite yakın hâle getirmesi asli görevidir. Aşı ve işi olan insandan kolay kolay kötülük gelmez. Ne gelirse yokluktan gelir, cehaletten gelir. İnsanların kaybedeceği bir şeyleri olmalı.”
25-“Son okuduğunuz kitap nedir, konusu? ”
“Vildan Yirmibeşoğlu hanımın yazdığı “Toprağa Düşen Sevdalar.”
Töre ve Namus cinayetleri işlenmiş.”
26- “Baş ucunuzdan ayırmadığınız ve tekrara tekrar okuduğunuz bir kitap var mıdır? ”
“Hayır öyle bir saplantım yok.Çünkü her yeni günde yeni bilgiler bizlere ulaşmaktadır.”
27-“Yazarlığınızı en çok hangi türe yakın hissediyorsunuz, şöyle sorayım: roman yazmak mı, şiir yazmak mı kıymetli? ”
“Şiirle insanlara daha kısa sürede ulaşıyorsunuz, roman zaman alıyor.Roman’ın getirisi var şiirin götürüsü. Roman yazmaya kendimi daha yakın görüyorum.”
28-Demokrasi yerine “dini” koyarsalar ülke nereye gider sizce? ”
“Din’den Demokrasiye geldik. Atatürk çıkıp da ülkemizi ateşten kurtarmasaydı bugün Türkiye diye bir devlet yoktu. Dini fetvalar değimlidir Osmanlının geri kalmasına sebep. Yüce Atatürk bunu görmüş ve laiklik sisteminin bize uygun olduğunu ve kesinlikle yaşatılması gerektiğini vasiyet etmiştir. Geldiğimiz noktadan geri dönüş yok oluştur.”
29-“Yazmaktan bunaldığınız anlarda neler yaparsınız, hobileriniz nelerdir? ”
“Arabamla İstanbul dışına çıkmayı çok seviyorum. Doğa ile iç içe olmak huzur veriyor. Denizi seyretmeyi seviyorum. Uzun yürüyüşlerden zevk alırım. Kızımla park ve bahçelere gitmek ve onunla ders yapmaktan hoşlanıyorum. Şimdilerde el kamerası ile çekim yapmayı eğer güzel bir şeyler yakalarsam Youtube de paylaşmayı istiyorum.”
30- “Yazılarını, şiirlerini, romanlarını, öykülerini beğendiğiniz arkadaşlarınızın adlarını söyler misiniz? ”
“Bir tane bile dostumun zerre kadar gönül koymasını istemem. İnsanız okşanmayı severiz. Birinin adını söyleriz, diğer dostumuz alınır, bu yüzden bu konuda beni mazur görmenizi istirham ediyorum bu bilgiler de bana kalsın.”
31- “Bu söyleşiye, bana zaman ayırdığınız için çok teşekkür ederim size.”
“Sevgili Kantarcı bey kardeşim asıl ben size çok çok teşekkür ederim. Bugüne kadar bunca detaylı bir röportajım olmamıştı. Emek verip, zaman harcayıp bunca soru hazırlamışsınız ve benimle zaman kaybettiniz. Bu röportajımızın bir kişi tarafından bile okunması biz şair ve yazarlar olarak en mutluluk duyduğumuz anlardır. Sizin de Resim, roman, senaryo, şiir gibi sanat dalları ile bizzat uğraştığınızı biliyorum. Çalışmalarınızda başarılar dilerim.”
İSA KANTARCI,
İshak ÖzlüKayıt Tarihi : 3.5.2008 00:35:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Sn.İsa KANTARCI bey'in izni ile burada yayınlıyorum.
![İshak Özlü](https://www.antoloji.com/i/siir/2008/05/03/roportaj-6.jpg)
Başarılarınızın devamını dilerim..
Selam ve saygılarımla..=)))
____________________________
sizi düsündes-duyarli tavrinizdan dolayi bir kez daha kutluyorum İshak Özlü bey...
Kardeşime Benden tam puan çok güzel olmuş beğenerek okudum yüregine saglık
TÜM YORUMLAR (5)