Vay kurban!
Zifiri karanlıkta bir kervan yürür,
Ayaz kilit vurmuş dudaklara,
Katırların nalları buz tutmuş kayalarda kıvılcım saçar.
Değil bu yol bir ipek yolu,
Değil bu yol bir sefa yolu,
Bu yol; ekmeğin dişle tırnakla söküldüğü,
Bu yol; yoksulluğun sınır boylarında kurşunlandığı yoldur!
Baksana hey!
Sırtlarında çay kokusu, mazot kokusu, kaçak tütün karası...
Onyedi yaşın telaşı var gözlerinde,
Henüz bıyığı terlememiş fidanların,
Okul harçlığı için ölümü sırtlanmışların kervanı bu!
Hangi kitap yazar bu zulmü, hangi vicdan?
Bir lokma ekmek için,
Bir çift ayakkabı için,
Gecenin bağrında, karlı dağların hırçınlığında
Parçalanmak mı gerekirdi?
Durun!
Gökten ölüm yağdı o gece,
Metal kuşlar kusmuştu karanlığı.
Parçalandı gökyüzü, parçalandı toprak,
Parçalandı gencecik bedenler, umutlar, türküler...
Düştü katırın yanına bir kol,
Düştü karın üstüne bir baş,
Düştü insanlık, o soğuk taşın üstüne!
Oy anam oy!
Şimdi hangi ağıt dindirir bu sızıyı?
Hangi nehir temizler bu kanı?
Roboski’de kar beyaz değil artık,
Roboski’de kar kızıla kesmiş,
Roboski’de kar utanca bürünmüş!
Söyleyin hey!
Kim verecek hesabını bu otuz dört canın?
Kimin terazisi tartacak bu ağır acıyı?
Biz unutmayız ey cellat!
Biz unutmayız bu dağları, bu karları, bu çığlıkları...
Zulmün olduğu yerde ah kalır,
Kanın olduğu yerde kin kalır,
Ve bir gün elbet,
O gencecik bedenlerin hesabı,
Tarihin o büyük mahkemesinde sorulur!
Vay canım, vay ciğerim...
Sırtında kaçak yüküyle ölenlere,
Gözü yaşlı anaların feryadına,
Bin selam olsun!
Kayıt Tarihi : 28.12.2025 15:01:00
Şiiri Değerlendir
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.




Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!