Gökyüzüne açılan bir kapıdan bakıyordum sana ,
Biliyordum maviye sevdalıydın , gözlerinden tarifi vardı en olmaz renklerin,
Kokunu hapsettiğin yastığımda izleri vardı hâlâ kirpiklerinin,
Seni sevmenin güzelliğini hiç kimse bilemeyecek, alacakaranlıkta açılan bir meyhane şarabında ismin geçecek kimse kimseyi bu kadar sevmeyecek ,
Mehtaba dalan bir dul bakışı saracak dört yanımızı ,Yanım yanımdan utanacak .
Gönlüm bir ilkbahar kıyısında gözlerinle dona kalacak bir temmuz sıcağında, sen başka bir sonbahara karışırken,
Kimse ismini bilmeyecek.
Bir Zambak narasında buldum seni,
Üstüne sinmiş kırk diyar çiçeklerin kokusu,
Bir yerden geliyorsun besbelli,
Bastığın yerden filizleniyor çiçeklerin en güzeli.
Binbir renge bürünmüş yüzün ,
Dün gece yine seni düşündüm ,
gündüzün hüzün kokan ellerinden yüreğime yalpalanan ince bir sızı vardı, buruk gözlerimde .
Meğer ne çok özlemişim seni...
Bir daha düşleyecek miydim seni bu kadar güzel,
Bir daha açabilecek miydim kör penceremden
Yüzün sessiz bir çığlık gibi, yankılanırken gözbebeğime,
Yırtar karanlığı ürperir içim.
Kaç Pusu'nun karanlığında kaldım yitirmedim sevdanı
Kaç Nisan geçti saymadım bilmem yokluğun hüznümün kaçı geçiyor
Bir avuç gözlerine hasret iken bölünen kaç geceye anlatabilirim ki nasıl baktığını,
Yıldızların soluk ve renksiz kalışını,
Kaç yetim hakkında bulunur serin ve ıssız kalışım,
Nerde görsem tanırım iliklerime kadar işlenen sevgisizliğini .
Bu şehir yorgunmuş,
Şehir sonbaharın ıssızlığında ,
Yaşlı kaldırımların, bucaksız acıların koşturduğu bir sokakta ,
Yalnızlık ışıklarında son yudum yağmur, son dem kızıl yaprak gibi,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!