Rıdvan Döner: Hayatı, Biyografisi, Eserl ...

26

ŞİİR


0

TAKİPÇİ

RIDVAN DÖNER HAYATI

Şairin Hayatı İle İlgili Bir Bilgi Girilmemiş

Eserleri


Bana can sıkıntısından bahsetme ne olur.
Yaşamı anlamaya başladığımdan beri böyleyim.
Belki de ben onun kendisiyim.
Ben de sıkılıyorum,
ruhu bedenine sığmıyor sevdiğimin.
Hiç bir acı acıtmaz beni.
Nefes alıyorum ama sanki kor bir ateş çiğerlerimi dağlıyor.
Bu kocaman dünyada hiç bir yere sığamıyorum gibi hissediyorum.
Gördüğüm, yaşadığım,hissettim her şey bana yabancı geliyor, dışlıyor,
örseliyor beni var olan her şey .
Sanki ya bize benzeyeceksin ya da bu kederin içinde tükenecek ancak bitmeyeceksin diyor.
En yaşamsal özelliklerden bile sıkılıyorum artık.
“öğrenilmiş çaresizlik” diyorlarmış buna.
Kurtulacağını bilsen de kurtulmak istemiyorsun.
Çünkü çaresizlik içine işlemiş, kanıksamışsın.
Dirayetin kalmamış, mecalsizsin.
An da kalmaktan başka bir şey yapamıyorsun.
Hiç bir şeye, hiç kimseye güvenin,inancın kalmıyor.
Arkanda bıraktığın yaşanmışlıklar sana hep bu gerçeği dayatıyor.
Bilinçaltına işlenmiş unutamamak, oracıkta sen ve her şey dip diri duruyor yerli yerinde.
Kemiriyor seni günden güne.
Yapayalnızsın bir başına ve
Yalnızlık bile tat vermiyor bir süre sonra biliyor musun ?
Gitmek istiyorsun ancak gideceğin yerin neresi olduğunu bilmeden, bir rotan olmadan ,zihnindekileri atabileceğin her neresi olursa .
“Sadece gitme isteğini gerçekleştiremeyenler, gitmenin güzel bir şey olduğunu hayal eder.”
Oysa gitmek ile gidilmiyormuş anlıyorsun.
İşte o tanımlayamadığın istek azap misali içini kemiriyor sadece.
Sonra içinde bir şey depreşiyor bir fikir, his ya da tanımlayamadığın şey ;
Sana “nereye gidersen git gideceğin yerde bir şey değişmeyecek.
Seni boğan ama öldürmeyen şey aslında senin içinde “ diyor.
Sen lanetlisin diyor ve bir yıldırım şiddetiyle çarpıyor suratına hakikatini.
Basit bir yok oluşu, ölümü dayatıyor var olan her şey lakin yine de öldürmüyorda.
Sonu olmayan bir ağrı bu, hiç bir ağrı kesicinin hafifletemeyeceği bir buhran.
İçinden çıkılamayan bir girdap.
Öldürmüyor lakin süründürüyor.
Kimsenin umrunda değilsin kimse anlamak, uğraşmak istemiyor seninle, zamanla farkediyorsun.
İşte o an bir başınasın, anlıyorsun.
Sadece içinde hissettiğin düşündüğün ve içinde yaşama dair beslediğin şeyler kalıyor.
Kupkuru bir sen kalıyorsun sana.
Bir tek küçük, küçücük şeyler ısıtıyor içini.
Bir çocuğun masumiyeti ,gülümsemesi, bir kuşun cıvıldaması, rüzgarın esintisi, yağmurun yanaklarını, enseni ıslatması.
Kimsenin umrunda olmayan sıradanlaştırılan herşey sana çok önemli bir şey gibi geliyor ama bir süre sonra o da yetmiyor.
Güneş’in doğuşu ve batışı romantik gelmiyor artık.
Bir köpeğin paçalarına atılması , seni yaşama davet etmesi heyecan vermiyor.
Dostun kelamı ızdırap oluyor bir vakit sonra.
Çürüyorsun, hücrelerine hatta atomlarına kadar hissediyorsun, ancak engel olmakta istemiyorsun.
Yeltensen başaramayacaksın çünkü!

Bazen çok mu bencilim , bu hisler ,fikirler insanın kibrinden mi geliyor diye düşündüğüm olmuyor değil.
Evren’in tüm iğrençliklerini bir kenara atıp, tüm paradoksları hiçe sayıp kendi muhakememi yapıyorum.
Aklımda çok soru var.
Tüm Zihni’mi işgal eden sorular.
Üstelik cevapları olmayan sorular, cevaplayamadığım sorular.
Zihni’mde türeyen o sorular beni çıldırtıyor.
Yaşadığımız hayat ve gerçeklikler neden hep çelişkili ?
Söylesene ,
Hayat hep bir soru işaretinden mi ibaret?
Yoksa her şey sahi den bir imtihan mı?
Ben yalancı İnsanların yarattığı sahte Tanrı’lara neden inanamam ki.
Bencil ve iki yüzlü insanın yarattığı düzende geldik dünyaya.
Bu kirli düzende temiz kalmak imkansız anlıyor musun.
Bir yerimize bulaşan bu kir bizi boğuyor.
Bu kirin içinde aldığın her nefesten tiksiniyorsun, iğreniyorsun ve her şey adeta seni buna itiyor.
Bana can sıkıntısından bahsetme.
Ben yaşamı anlamaya başladığımdan beri böyleyim.
Ben onun kendisiyim belki de.
Kendime olan nefretim hiç bitmeyecek bu yüzden sanırım.
Çok düşündüm insanlar neden gidip savaşıyor , bu lanet döngünün sürmesine neden yardımcı oluyor diye. Çünkü bizler öldükçe bu çark dönmeye devam ediyor.
Sonra anladım ki aslında bir çoğu bu kirliliğe karşı yapılacak tek şeyin bu olduğunu düşünerek, sezinleyerek gidiyor.
İlk taşı hep en masum olanımız atıyor.
Şehadet dedikleri şey bu lanet düzene karşı itiraz , bir karşı koyuş.
Anlıyorsun ama yine cevapsız sorular işgal ediyor zihnini.
Ve bakıyorsun bir süre sonra iki yüzlü bencil insan bu mertebeyi bile sıradanlaştırmış , bu kutsal duygu ve düşüncelerden çıkar sağlıyor. Anlamsızlaştırıyor kendi kirlilikleriyle.
İlk günahkar Kabil değil,Havva hiç değil.
Adem’in ram oluşu, çaresizliği belki.
İnsan, insana en büyük ihanettir ta Kal û beladan bu yana.
Sıyrılamıyorsun kendinden içindekilerden, bir yanın ne olursa olsun yaşa yaşayabildiğince diyor .
Bir yanın bir şey değişmeyecek senin çığlığın sağır bir yankıdan başka bir şey değil diyor. Kendinle savaşın bitmiyormuş gibi bir de bu karanlık zihniyet ile mücadele ediyorsun, etmek zorunda bırakılıyorsun.
Oysa hiç gücüm yok biliyor musun.
Yine aynen başa dönüyorsun, herşey tekrarlanıyor olduğu gibi.
Her şey sarpa sarıyor.
Kuru bir yalnızlık kalıyor sana.
Zamanı tükettiğini sanıyorsun ancak zaman tüketiyor seni , sen farkına varamadan geçip gidiyor her şey bir film şeridi gibi ayaklarının dibinde,
Sadece hissediyor ve izliyorsun.
Sen An da yaşadığın boğuntular ,zorluklar ,sancılar nasıl geçip gidecek diye kıvranırken bir süre sonra bakıyorsun geçip gitmiş bile , sende sadece izleri kalmış.
Hiçbir şeyin o izleri silemiyeceğini anlıyorsun zamanla ve o izlerle yaşamak zorunda olmanın acısı bir başka şey.
Tecrübe diyorlar sonra buna .
Ne tecrübe ama!
Ama biliyormusum şairin;
“Acıyı
görmeyen insan, umutsuzluğu yaşamayan, iliklerine dek
kederin işleyip yaralamadığı bir insan, mutluluktan,
umuttan, sevinçten ne anlar? “
sözü düşüyor aklıma.
Ve biliyor musun Evladını, sevdiğini, sevdiklerini yitiren insanların gözlerinde gördüğüm acının hiç bir tarifi yok.
O yüzden şikayet etmiyorum halimden, edemiyorum.
Yüzüm yok.
Onlar ve onlar gibi insanların içindekilerini
düşündükçe utanıyorum halimden şikayet etmeye.
Daha hiçbir şey yaşamadın diyorum kendime.
Belki de bu tutuyor beni bu katlanılması zor hayatta.
Acılarımı yarıştırıyorum , kıyaslıyorum oysa.
Belki de en büyük hatam bu!
Sence bu bir avuntu değil mi?
Avuntu kendini kandırmaktan başka nedir peki?
Recme tutuyorum ruhumu, acı anlamını yitiriyor o an.
Kızıl toprağı yüzüne sürüp kokusunu ciğerlerine çeken, “ evladımın kokusudur bu “diyen bir ananın evladı olmak nasıl bir duygu bilir misin sen.
O an dünya dursun istersin, herkes ölsün , herkes acı çeksin istersin.
“Ölüm’ün anlamsızlaştığı noktada
Yaşamın ne anlamı kalır” diyordu şair.
Evren’in dipsiz boşluğunda kaybolmak bizimkisi.
Bana can sıkıntısından bahsetme ne olur.
Ben yaşamı anlamaya başladığımdan beri böyleyim.
Belki de onun kendisiyim .

Bir dikili taşı bile olmayan bir şehid Kadın’nın sevdalısıyım.
Ablamdı o benim, ilk sevgilim.
Bir dağı sevmek nedir bilir misin sen?
Benim sevdiğimi bir dağ aldı kopardı benden. Bedeninin her parçası o dağın ağacında, kayasında,taşında saklı.
Kanı o dağın toprağına karışmış, saçları her baharda filizlenen kır çiçekleri.
Kokusu Garzan’ın ovalarına sinmiş. Sen içinde bir dağ yaşattın mı hiç?
Hangi musalla taşı kabul eder bu acıyı?
Söyle hangi yüzsüz Tanrı bağışlar bu günahı?
Sen hiç tek çarenin sana çaresizliği dayattığını gördün mü?
Bana can sıkıntısından bahsetme, ben yaşamı anlamaya başladığımdan beri böyleyim,belki de ben onun kendisiyim.
Bu da Evren’in lanetidir bana.
Mutsuz falan da değilim.
Zira mutluluk nedir hiç bilmedim , o yüzden mutsuzluğu da bilmem.
Ben ayrılığı bilirim, acıyı, çaresizliği, yitirmeyi hem de en hasından yitirmeyi.
Ben beklemeyi bilirim, zamanın sancılı geçişini ve geleceği, şimdiyi.
Ben kendimi bilirim, yalnızlığı.
Sevmeyi bilirim, bir tek seviyorum demekten yorulmamayı.
Süslü laflar etmeyi unuttum, kara sevdanın dudaklarından ab-ı hayat suyunu içtim.
Gül güzeli yalnızlığın gamzelerinden dirildim.
İçimdeki sevgi ye, kanadı kırılmış güvercin ürkekliğine sığınırım. Sığındığım tek mabedimdir aşk benim.
Bana can sıkıntısından bahsetme, ben yaşamı anlamaya başladığımdan beri böyleyim.
Belki de ben onun kendisiyim.
Yaşamaktan bir şey anlamadım,
Ölüm incitemez beni artık...
Atina/ 2019