Şiiristanbul Festivâli bu yıl da geldi geçti. Sultanahmet Aya İrini Kilisesi’nde 20 Nisan 2010’ da açılış töreni vardı. İş yerinde çok yoğun çalıştığım bir güne denk geldiği için o akşam nasıl da yorgunum, ama dedim niyetleneyim. Kiliseye gitmeden önce Sultanahmet’te havuzun kenarında biraz otursam yeter. Düşündüğüm gibi de yaptım. Yüzüme fıskiyenin sularını çarptıra çarptıra oturdum bir müddet. Kendimi toparlayınca bir ziyaretçi edasında etrafı inceleme şansı bulmak için yolu uzatarak vardım kiliseye.
Aya İrini’yi hiç görmemiş olmam ne büyük kayıpmış. Sırf mekânı görmek için bile olsa değermiş oraya gitmek. Etkinlikte özel bir yan yoktu. Başlangıçta merasim soğukluğunda teşekkür faslı. Konuşulan cümleler Türkçesinin hemen peşinden İngilizce versiyonu ile de sunulunca festivâlin uluslararası olmaya yettiğini sanma yanılgısı. Havayı saran kül bulutları ile iptâl edilen uçak seferleri yüzünden çoğu şair gelememişti. Ancak o derin akustikte programın bir parçası olarak yer alan kemanların, kontrbasın rehberliğiyle müzikte iz sürmenin güzel olduğunu söylemeliyim.
Şiir?
Sahi, şiir içindi değil mi oraya gidişimiz? Kusura bakmayın unutmuşum. Salonda olduğundan daha çok sayıda edebiyat ilgilisi bahçede şarap içerek, birbiriyle konuşma derdinde çünkü. Ücretsiz sunulan şarap kadehlerinin sayısını şaşırıp sarhoş olanlar da eksik değil hani.
çatı katındaki odanın
kuytu bir köşesinde
kumaşındaki eski yağmurların
hüzünlü kokusuyla