Bana şerh alan, bana binaen bir bina, bir binek ve bir inek çizen benim en banal, bana en sanal, fırçası küçük bir dal, paleti hakikatten doğal, sakallı, püsküllü, milli ressam parçası hemşerim Resko Bey boşalan beline tiner sürerken, ben kumarda seni kaybediyordum.
Masa, bir savaşın tek dengesiydi. Dört ve tek. Üç ve bir. İki ve birer yada diğer olasılıkların oluşturduğu ittifaklar ve kara meleklerin ve ak meleklerin terden sırılsıklam oluşu, denge döngüsünün masaya kattığı derinlikti.
Bir savaşın ortasında seni bana yeğleyen benin bana kazandırdığı ikinci el, bozuk ve camı kırık bir hayatın bataryasını sende bıraktığını ve bunun sana geçen bir ganimet olduğunu kulağıma fısıldayan Resko’dan öğrenince, kendi üzerime bir oyun daha istedim. İlk elde, ilk on yılımı kaybettim. Meleklerimden biri öldü. Kalktım. Resko’nun çantasından biraz leblebi aldım. Dolaptan bir bardak pich aldım. Tekrar masaya oturdum.
Çocukluğunun hafızasını yitiren birinin olgun davranışlarının kaçta kaçının çocukluk sayılacağı evrime yeni bir teori ve boyut kazandırırken, dünyanın güneyini mesken edinen bilim adamları ve kadınları durmadan bir yerleri kazıyorlardı. İnatla ve sabırla kazıyorlardı. Bu yıllarca sürdü. Ve bir gün kayıp bir kente ulaştılar. hep aşağı doğru indiler. Kentin kalbine vardılar. Birden sırtım yarıldı. Bütün inenler oradan çıktılar. Bir meleğim daha öldü. İkinci elin sonuydu. Kanıma oynamıştık, kaybettim.
Sana kuduz olduğumu söylememiştim, değil mi? Yedi yaşımdaydım. Aşk ısırmıştı beni. Mesafeler için henüz bir aşı bulunamamıştı. Uzaklığın vücuduma yayılan virüsü enfeksiyonel bir hal alırken, bende ten korkusu baş göstermişti. O zamanki süt kokulu düşlerimi başımı dayadığım annemin dizlerine bırakırdım. Şimdi ise hüzünlerimi. Annemin dizi kangren, benim dizim ise daha ikinci bölümde en az izlenen program olduğu anlaşılıp, sabaha karşı, herkesin uykuda olduğu anlarda yayınlanır olmuştu. O an resim yaptığından uyanık kalan Resko, diziyi izlerdi. Gün içinde de bana anlatırdı. Hatırlamazdım. Dünümü hatırlamazdım. Hatırlayamıyordum. Resko, kumarda dünümü kaybettiğimi söyledi. Bu, üçüncü elin sonunda olmuş. Bir meleğim daha öldü.
Bir ara Resko’yu tanıyamadım. ‘’ pastel boya kullandığımdandır,’’ dedi. Yanıma oturdu. Bana beni anlattı. Bende kalmayıp sana geçen beni anlattı.
Ganimeti alıp gerdanına dizmişsin. Eminim ki yakışmıştır. İyi bak ona, çünkü ben çabuk pas tutarım! !
Adını mıh gibi aklımda tutuyorum
Büyüdükçe büyüyor gözlerin
Ben sana mecburum bilemezsin
İçimi seninle ısıtıyorum.
kelimelerin hayat bulduğu ve sonsuz imgelemelerin olduğu tek bir şeyi hatırlattı bana RÜYALARI ancak insan rüyada o kadar özgür ve kelimelerde sınırsız olabilir. kutlarım
Ey hayal kırıklığı/hoş mu geldin diyeyim sana! /
Anlamadığım sandığım şey/
neyse boşverdim. /
anladıklarımla yetinemedim./
anlamadım.
/neyi?/
anlamamayı sevmedim./
yazdıklarınla mıydın, yazdıklarında mı acaba, başka?/
yazmadıkların neden sevgisiz?
aradığın neydi ise sende bile değil.../
ve hiç bir yerde belki.../
içine baktım, kapalı, buradan görünmüyor, şiirden ya da neydi ise yazdığın/
hiç... /
çünkü anlatmadın.bana değil sadece, hiç kimseye... /
şiire kaçtın,
seni şiire saçtın, şiirse amacın, başardın../
ölen melekler, hayat, hayasız hayat, arsız acı/tamlık/olamamak, yaratı, incelen sınırlar, ayrılıklar, ayrılamamaklar, süzülen kartal kanadında tutunamamaklar, dikenli dallara bile, düşmek gagasından yırtıcı kuşun, kurtulalamamak ama, oy dağlar dağlar, başımda duman var:
Bu şiir ile ilgili 2 tane yorum bulunmakta