Adı konmadık bir düşünve sevi öyküsünün serüvenindeyim. Gönlümün tuvaline çizdiğim bir mavi derinliğin yolcusuyum.
Enlemi boylamı bilinmeyen duygusal bir gizin magmasındayım. İçin için devinen bir dirençle, yangısını sürdüren bu serüven sürer mi son çığlığıma değin...
Her anım, her yanım içli yangınlar içinde bir kor yığını. İçim dışım hüzünün, özlemin ve acıların harmanı... Oysa, sevi yörüngesine teğet geçen yabansı, soğuk ve güven vermeyen nice yıldızlar, nice göktaşları var... En alımlısı, gözlerimi albenisinden alamadığım Çolpan, nedendir ki uzak durur... Saklar kendini gecelerin kuyulaşan ötelerine...
Bilir ki, sevdam onun yörüngesinde döner durur. Onun yansımalarında var olmanın erincini yaşar...
Çolpan, gönlümün tuvaline çizdiğim bir resimdir. Ya da çiçeklerle bezeli yayla doruklarında gezinen bir ürkek maral.. Göklere ve okyanuslara rengini veren masmavi bir derinlik... Bengisu... Veya kırmızı bir gülün goncasıdır açmaya duran... Belki de bir dağ lalesi, bir çiğdemdir...
Şairin “ Zülfünü görenlerin, hep siyah olurmuş bahtı “ deyişince, bahtına gözyaşları akıtan yapayalnız bir yağmur kuşudur Çolpan. Keşke zülfünü görseydim de öyle kararsaydı bahtım... Cennetine uzanabilseydim de cehennemi öyle yaşasaydım, içimde ve dışımda...
Nazarında Mecnundan icazetli bir deliyim belki de... Olsun! Hangi sevdalı biraz deli değildir ki...
Ah tatlı resim! Sıcacık tavsır! Sen de olmasan sevinin, düşlerin ve yaşamın ne anlamı kalırdı..?
Şu lüleli altın ışık saçları, şu okyanus derinliğince uğrulu gözleri, sürme karası kaşları, her açılıp kapanışında kalbime zehirli bir olta gibi takılan, kendimi almaya gücümün yetmediği ve gözlerine tutsak alan kirpikleri... Her gülüşünde gönlünün kırmızı oylumlu güzelliklerinin dışa vurumu olan canalıcı gamzeleri... Şeftali çiçeği yanakları, iki dilim nar kırmızısı dudakları... Ay yansımasını kıskandıran endamı, pamuksu elleri ve şu incecik, küçük parmakları... Bu resmi ben çizdim gönlümün tuvaline. BİLİYOR MUSUN?
Ah tatlı resim! Nice sevda şiirlerimle ses verdim sana... Nice öykülerle can sundum, canımı verdim tek sen canlanasın diye... Ne aldın öldürdün, ne de anladın ondurdun beni. Seni yaşadım... Her soluduğum sendin... Sendin dudaklarımdaki bitimsiz şarkılar... Yüreğimin magmasında devinen ateş sendin... Gönül ireminde bütün güzellikler... Senin içindi. Bir andım vardı sevdadan ve senden yana; seni anlatan dizeler dolusu... Sitemler, yakınmalar, şikayetlerim vardı...
DUYUYOR MUSUN?
Gecelerin derinliklerinde masamın üzerine yığılıp kalan yorgunluğumu buluyordum her uyanışta... Seni yazmaktan, seni düşlemekten ve gönlümün tuvaline seni nakış nakış işlemekten... Bir de parmaklarımın arasındaki kalemimi ve resmini buluyordum uyumasını sürdüren...
İçtiğim, soluduğum, delicesine yalnızlığım... Her ne varsa yaşamın gereği sendin ve sendin beni yaşatan...
GÖRÜYORMUSUN?
Yo yo!
BİLEMEZSİN,
ANLAYAMAZSIN,
DUYAMAZ VE GÖREMEZSİN
Nasıl bileceksin ki...?
Çünkü sen, gönlümün tuvaline çizdiğim resimsin
KÖMEN-Haydar Okur
Haydar OkurKayıt Tarihi : 21.10.2006 19:04:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!