Reşadiye Şiiri - Rıza Çavuş

Rıza Çavuş
55

ŞİİR


2

TAKİPÇİ

Reşadiye

REŞADİYE

YEDİ MAHALLENİN MECNUNLARI

Ben kim miydim?
Çermik’ten meçhul bir adam
Zelzele tabanlı bu kasabanın
Seher vakitlerindeki mecnunlarına
Hayran biri.
O zaman
Onları bırakıp nasıl mı gittim?
Yürürken
Irmak kenarlarından
Elimden tutup çektiler beni
Kimseciklerin haberi olmadan

Otuz dokuz depreminde; ocak başında
En acımasız hezen çöker, gırtlağına çeyizlerin
Babalar da kurtaramaz, nazlı gelin kızları
Damat adaylarının beyinlerinde, büyür afetler
Çiçek dolu hayatın, yaşanır sonbahar dönencesi.
Çile en sarsıntılı miras olur Sami’nin ilhamına
Çıkılmaz ocakların tepesinde, elinde kaval.
Bunca kahırdan âşıklara
En yanık ağıtlar çıkar
Sami için yağmur artık müsavidir ateşe,
Bir yıkık sevdayı görmesine vermiştir aklını
Bilmiyoruz ne duyduğunu, neler gördüğünü
Gümüşsüz parmağının belirsizliğinden mahzun siması
Anlaşılmaz mimikleri cünun mudur, basiret mi?
Bilinmeden göçmek istemiş bu diyardan gidişinden belli ki.
Şimdi çocuklar annelerinden işitir
Kaval gözlü Sami’nin tek dostu sopasıyla öldüğünü.

Şehir şenliğidir Turgut
Saflığıyla erişilmez düşüncede
Gülüşünde ulaşılmaz tebessüm
Her sabah yeni bir fikirle uyanır Reşit Bey avaresi
İyi tarafından kalkmışsa doğan günün sabahına
Bohçasından çıkan bir elmasını pay eder, bir ekmeğini böler
Mutlu eder yoldan geçen herkesi
Bir de içinde duymaya görsün mahrumluğun mecnun sesini
O zaman kırgınlaşır bu şirin çehre, başından çıkar kasket
Taşlar çoluğu çocuğu, koskoca hâkim ve hekimi
Şimdi çocukların dilinde kayıp Turgut söylentisi
Kim arar bu mecnunu, çocuklar için düşünsene,
Bir mecnun ölse ne olur, yaşasa ne?
Bir mecnun düşünmezse ne olur, düşünse ne?

Anlaşılmaz dilin en iyi ustasıdır Muharrem
Bir çuvalda gizler, ömrünün gaybi olan erzakını
Cami avlularında o da tapmaktadır nihayetsiz
İsyansız üşümüş yüreğiyle
Duasına âmin bekler sadık dostu Ali’den
Şehrin zengin kızlarına vurulur kendi âleminde
Soğuk çatlağı değmiş parmaklarına bakır yüzükler takar
Kat kat kravatlar, ceketler,
Mahalle sakinlerini bilinmeyen vakitlerde düğüne bekler
Gerçek damatlarda görülmeyen sevinçle
Gizemli çuvalıyla, kasketiyle, neşesiyle
Bir yazı-tura atma eğlencesi içinde geçti hayatı
Muharrem’in de mecnunluktu en güzel sanatı.

Çocukluğumuzda, etrafımızda öyle deliler
Ne mutlu ki bizler onlarla büyüdük
Romanlar onlar için keyif işi, bulmacalar keşif
Biz böyle hatırlıyoruz o zamanları
Ali Rıza her cebinde bir gazete taşıyan deli
İçe dönük çarpık yürüyüş, resmeder dünyanın ahengini
Çift yırtmaç, kahve renkli ceketin içindeki suskun zat
Memleketin hırsını yüklenen garip
Çözülen bulmacalardan tevarüs, karışılmaz düşünceler içinde,
Cevapsız kalınca bazı kareler
Hece taşlarına kafa tutan öfkeli adam.
“Ali Rıza öl” deyince haylaz çocuklar.
Hep beraber kovalanırdık, şehrin köprüsünün üstüne
Kovalandıkça biz seni sevmeyi bilmez diye tanıdık
Ah ne kabalık, incinen kalbini hissedemedik
Affeyle bizi öfkeli adam
Halâ kovalanıyoruz, kovalayan da sen değilsin artık.

Gark etmişti bu şehri deliler ve çocukluğum
Çocukluk mu kaldı diyeceksiniz,
İçimiz büyümeyen çocuklar dolu

İSTANBUL-MALTEPE
19 Şubat 2000

Rıza Çavuş
Kayıt Tarihi : 6.7.2023 13:23:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!