MERHABA SEVGİLİ DOSTLAR,
Deli Mavi Sevdalar grubunun 27 Ekim- 2 Kasım tarihleri arasında haftanın şairi seçilen Sn. Refika Doğan ile keyifli bir söyleşi yaptım. Yaşadığı bazı aksilikler ile söyleşinin aksayacağı endişesini taşıyarak grubumuza, dostlarımıza verdiği önem ve sevgiyi göstermiştir. Refika Hanıma kişiliği, dik duruşu ve bunları yansıttığı şiirlerinden ve dar zamanında bize ayırdığı emekten dolayı sonsuz teşekkürlerimi sunarım.
Kendisine vermiş olduğum sözcüklerden şiiri oluştururken, birçok şiirinde olduğu gibi umudu nakış gibi işlemiş dizelere. Fırça sözcüğünü nasıl kullandığına dikkatinizi çekmek isterim. Umutla yarına bakabilen yüreklerle bir arada olmanın mutluluğunu bir kez daha yaşıyoruz.
Sevgi ve saygılarımla…
Rengin Alacaatlı
SÖYLEŞİ
Merhaba Sevgili Rengin Hanım, değerli Dost., Öncelikle sesimi sesinize katma, çoğaltma, paylaşma, birbirimizi anlama ve anlatabilme babında böylesine bir dost ortamını bana sunan size ve şahsınızda değerli 'Deli Mavi Sevdalar ' Grubu dostlarıma teşekkür ediyor, derin saygı ve sevgiyle selâmlıyorum sizleri..
RA: Şiir sözcüğünün sizdeki çağrışımı nedir?
RD: Şiir; bazı içimdeki çağlayanların, bazı hüzünlerin bazı da başkaldırıların uygun sözcük ve içsel zenginliğimle ahenkli ve belli bir disiplin içinde kısaca dillendirilmesidir.
RA: Sizi derinden etkilen ilk şiir ve şairi bizimle paylaşır mısınız?
RD: Lise yıllarımın başlangıç döneminde ilk kez edebiyat kitabımda okuduğum merhum Necip Fazıl KISAKÜREK' in ' Kaldırımlar..' ve Faruk Nafiz ÇAMLIBEL' in' 'Han Duvarları' beni derinden etkileyerek şiiri hayata karşı bir duruş, bir yaşam biçimi olarak algılama başlangıcım oldu.
RA: Konumuz şiir olmasına rağmen edebiyatın dallarından en çok hangisi toplumu etkiler?
RD: Aslında edebiyatın her dalı etkiler toplumu ancak, çeşitliliği nedeniyle nesir dalında üretilen eserler elbette daha çok etkileyebiliyor. Bu bir öykü, bir anı, makale, roman olabiliyor ama şiir ayrı bir yere sahip tabii ki.
RA: internet ortamında bu denli çok edebiyat(!) sitelerinin olması, şiiri ne yönde etkiliyor olabilir?
RD: İnternet ortamı şüphesiz bilgiye, bilginin kaynağına en çabuk ve en kısa yoldan ulaşmaya olanaklı bir ortam. Belki bu anlamda ki paylaşımların tek elden ya da sayıca daha az elde toplanarak disipline edilmesi, paylaşılanların kontrolü, anlaşılması ve anlatılması açısından daha uygun. Ama insanların rekabet anlayışı, seçme özgürlüğü ister istemez bir kerte vuruyor bu kısıtlılığa.
RA: Hece veznine olan ilgi ve sevginiz nereden kaynaklanıyor?
RD: Öncelikle şu yaygın anlayışa bir açıklık getirmek gerekiyor; hece ile serbest birbirini alt edecek bir yarış alanı değil. Her şeyin bir başlangıcı vardır bir de süreç içinde gelişimi... Hece yüzyıllar öncesinden şiire bir biçim, bir anlam dahası bir kimlik kazandıran başlangıçtır. Başlangıçsız hiç bir oluşum düşünülemeyeceğine göre, hecesiz şiir de düşünemeyiz. Hece bir beşik; şiiri içinde yoğurarak bugüne getirmiş, varlığını hiç bir zaman yitirmemiş / yitirmeyecek olan bir beşik...
Hece asla yeniliği kısıtlayan, engelleyen bir oluşum değildir. Serbestten önce hece vardı ve heceye rağmen serbest oluştu. Demek ki yenilik bir öncekini.. Kendini var eden kökü inkâr anlamına gelmez, gelmemeli de. Ben 1950-1968' li dönemlerde yerel halk ozanı bir babanın sazı, dörtlükleri ve ozan dostlarının ezgileriyle yaşama tutundum. Oysa aynı ben, şiirlerimin çoğunu serbest vezinle yazdım. Yani hece veznini anlamsız polemiklerin konusu yapmak bana hiçbir zaman akılcı gelmedi. Özeleştiri başka şey, var olan gerçeği yok saymak başka..
RA: Sn. Mustafa Ceylan ile birlikte hece şiirine yeni soluklar kazandırdığınızı biliyoruz. Bu yeni oluşumların temelinde yatan yenilikçilik arzusunun haklı ilgiyi görüp yerleşik bir akım haline geleceğini düşünüyor musunuz?
RD: Evet, çok umutluyum bu anlamda. Bir kere bu yapılmakta olan hece ile serbest vezinin bir arada pekâlâ kullanılabileceğinin en güzel ve anlamlı ifadesidir. Asla birini diğerinden üstün kılmak ya da yok saymak değildir. Şunu da unutmamak gerekir, hecenin zaman zaman kısıtlayan kalıplarında serbest vezin öylesine kucak açıp sarmalıyor, tamamlıyor ki..! Hece, şiirin temelinde olan ve hiç bir zaman önemini yitirmeyecek bir gerçektir.
Gelelim yeniliğin yerleşik bir akıma dönüşmesine olan inancıma.. Şöyle bir bakarsak etrafımıza, her konuda olagelen yenilikler çoklukla sancılı ve uzun bir sürece yayılarak tutunmuş, kendini kabul ettirmiştir. Yeniliğin tanımından da anlaşılacağı gibi; eskinin kullanım sürecinin tamamlanarak yeni bir şeye gereksinme duyulması hissini uyandırmasıdır, toplumda veya daha dar bir anlamıyla edebiyatta yenilik arayışı. Alışılmış kalıplar hece ve serbest, ayrı ayrı icra ediliyordu bugüne değin ve beraberinde anlamsız bir ayrışma ile. Yani, bu iki hece şeklini birbirine tokuşturarak anlamsız bir polemik yaratılırdı. Oysa amaçlanan yenilikte hece ve serbest vezin birlikte ve ritmik bir ahenk içinde buluşturularak var olan her iki gerçeğe de bütünlük sağlanıyor bir çatı altında. Üstelik farklı antetlerde ki yazım ve anlatım şekliyle. Mesela bir TOKMAK, bir ÜÇGEN, bir ÇAPRAZLAMA vs.. Bunlarda kendi içinde şairin yaratıcı gücüyle farklılık ve çeşitlilik kazanır. Şair ilgilendiği başlıktaki şiirin temel kalıbına sadık kalarak şeklen veya anlatım zenginliğine kendi katkılarını ekler.
Rengin hanım, bu yenilikçi adım öncelikle 2000' li yıllara dayanır. Mustafa CEYLAN hocamızın fikri ve çabası sonucu oluşmuş, sayfalar dolusu çeşitli kitaplar, kaynaklar okunup araştırılmış, gece gündüz özveriyle emek verilmiş bir olgu. Beraberinde sevgili Harun YİĞİT' i de unutmayalım. Sonradan tamamıyla bu yolda ki iyi niyetli ve özverili çabalara zemin oluşturma amacıyla bu adla bir grup kurduk. Bu aşamada Âşık Cinasî (Ekrem YALBUZ) ve Aşık Vuslâti (Osman ÖCAL) ile nice dostlarımız ciddiyete dayanan paylaşımları ve duruşlarıyla ivme kazandırmışlardır bu yeniliğe. Sabırlıyız... Süreç içinde elbette daha anlaşılır ve daha katılımcı bir seviyeye gelerek kucaklayacak şiir, gönül veren, yeniliğe açık yürekleri. Yenilik sözcüğü her şeyden önce yenilenme adına kafalardaki ön yargıları yıkmadır, unutmayalım. Önyargısız yaklaşırsak daha kolay ve net anlarız yapılmak isteneni.
RA: Bu yenilikçi görüşü sadece hece şiirinde uygulandığını görüyoruz. Serbest şiirde ve denemeler, öyküler gibi nesirlerde uygulama boyutunu henüz getirmediniz. Bu konuda sürprizleriniz var mı?
RD: Çok yerinde bir soru. Evet..Yenilik elbette kısıtlı bir alanda değil, şiir ve edebiyatın olabildiğince geniş bir alanına hitap etme amacını taşıyor özünde. Biliyorsunuz önümüzde ki günlerde geleneksel Antalya Şairler Buluşmasının 5. dönem etkinliği yapılıyor. Bu durumda ev sahibi konumuyla sorumluluklarımız var. Bu koşuşturma içinde elbette atılacak adımların nevi, yapılması gereken açıklamaların içeriği gereğince yapılamadı. Yenilik içinde Aruz var, serbest şiir var ve nesir ile ilgili düşünülenler... Bunlar süreç içinde yeri geldiğinde açıklanacaktır. Uzun vadeli, kalıcı, yapıcı ve paylaşımcı bu çabaların hazmedilerek kısa zamanda üretime dönüşmesi elbette beklenilemez. Ancak cesaret ve iyi niyetli çabalar bu sürece katkı sağlayacaktır.
RA: Şiirde esinlenmeyi, etkilenmeden ayıracak olursak her ikisi içinde düşünceleriniz nelerdir?
RD: Esinlenme daha yüzeysel bir kavramdır. Var olan yetiye veri oluşturur. Oysa etkilenme, daha köktenci, daha derinliği olan bir kavram... Belki şiir yazma yetinizin ayırdında değilsiniz, bir şiir okursunuz derinden etkilenirsiniz ve kendinizdeki yetilerin bir anda ayırdına varırsınız. Ya da, herhangi bir akım, düşünce, kişi sizi etkileyerek dönüşüm noktasından yeniden var olmanıza neden olur. Etkilenme sarsıcıdır, düşündürücü ve yeniden yapılandırıcıdır.
RA: İlham perilerine inanıyor musunuz?
RD: evet, inanıyorum. Bir çok şiirimi esinlenme dediğimiz ilham yoluyla yazmışımdır. Ancak bu tek başına bir şey ifade etmez. Donanımsız, toplumdan kopuk bir insan sadece ilhamla beslenemez ya da ilham perilerinin gelmesini bekleyemez, beklememeli de… Şair için konu çok yeter ki yaşamla, yaşadığı evrenle iç içe, duyarlı ve özgüvenli olsun.
RA: Şimdi özel bir soru, Refika Doğan ne renktir ve neden?
RD: Çok hoş bir soru..! İnsan gerçekten kendini ifade ettiğini sanırken çokça yaya kalır, tam odağına varamaz o ifadenin. Ben de iki türlü bir tanım kullanacağım kendimi ifade de… Birisi 'dışım' dediğim görünen, diğeri 'içim' dediğim görünmeyen ruhum. Dışım da bize giydirilen giysinin genel renkleri vardır; siyah, beyaz, gri gibi... Oysa içim, bize giydirilene yaşam içinde kendi katkılarımın eklenerek genişletilmesiyle oluşan ara renkleri de kapsayan BÜTÜN dür, istisnasız... Refika Doğan bütün renklerin gizemine, görkemine, derinliğine inanmış ve bu renkleri olabildiğince iç dünyasına yansıtarak yaşayan biri…
RA: Son olarak size vereceğim sözcükleri kullanarak henüz adı olmayan bir aşk şiirinin dizelerini yazar mısınız?
Kılçık / suflör / susam / palmiye / çentik / nane / kale / kaşık / fırça / şamdan / antre
RD: Tabii ki, neden olmasın?
yarılanmış ışığıyla bekler, şamdan..
nane tadı aşklara inat
Susam sümbül, sarı lale,
görkemli vazo
yeni soluk, yeni kokusuyla..
oysa,daha dündü
boğazındaki kılçıkla geçmiş;
yutsa batar, kalsa sapar..
hoyratça kaşıklanan sevgilerdi
tüketilen..
maskeli giysiler, suflör sesi..
her gelenin çentik atarak yaraya,
gideni arattığı
antre;
Şimdi fırçalama zamanı
tozu dumanı.
şimdi
yeni kaleyle
yeniden doğma zamanı, çölde;
sevgiye beşik,
geceye ışık
güneşe gölge,
yarına umut
özsuyuyla, yeni
palmiyeler yeşertme zamanı..
Refika Doğan
Deli MaviKayıt Tarihi : 5.11.2008 18:55:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

TÜM YORUMLAR (2)