Dünyaya ağlayarak geliverdi bir gece;
Feryadından belli ki, hüznünü biliyordu;
Kırık dökük bir aşkın meyvesiydi sadece;
Yaşama tutkusuyla, nasıl çabalıyordu!
Annesi ve babası ayrıldı küçük yaşta;
Daha yolun başında, imtihanla telaşta…
Doğar doğmaz yenildi hayat ile savaşta;
Refikçik ninesinin yanında kalıyordu.
Ne tanıdı babayı, ne gördü annesini;
“Ana” diye bilmişti ihtiyar ninesini;
Yokluk ve fukaralık yakarken sinesini;
Yırtık pabuçlarına çamurlar doluyordu…
Yaşı on dokuz oldu, yıllar geçti aradan;
Öksüzün yetim bahtı, kurtulmadı karadan;
Cıcık Köy Kahvesi’nde bir garsondu, sıradan;
Sadakaya müsavi, on lira alıyordu!
Oysa nasıl zengindi öz babası Refik’in;
Oğlunu biliyordu, bilinmiyordu lâkin
Kimlikteki babaya bakarken sakin sakin;
Düşündükçe hislenip burnundan soluyordu!
Sürü sürü davarlar, uçsuz bucaksız mera;
En az yirmi daire, on iki dönüm sera;
Servete eş değerdi faizden gelen para;
Vicdan yoksulu baba, kahveye geliyordu…
Dev kazanlar kaynarken, yüreğinin közünden;
İşine çok sadıktı, sakınırdı gözünden;
Kahvede kavga çıktı üç bardak çay yüzünden;
Serseriler Refik’e nasıl da dalıyordu!
Baba sesleri duydu, yöneldi o tarafa;
Önce nâralar attı, korku saldı etrafa;
“Refik oğlumdur” diye bağırınca ilk defa;
Bir anda bitti kavga, çocuk afallıyordu!
Sakinleşti ortalık; sükût zehrini kustu;
Babası şapkasını öne eğerek sustu!
Taş kesildi kâinat; tüm duygular mahpustu!
İfadesi imkânsız bir haller oluyordu!
Refik kendine geldi, bir an maziye daldı;
“Baba” kelimesini, ilk kez ağzına aldı;
Söyledikçe söyledi, sanki zehirden baldı;
Hıçkırıklar göğsüne öyle çakılıyordu!
“Sana kavuşmak için harcadım bunca çaba;
On dokuz yıl bekledim, nerede kaldın baba;
Neden tekettin beni; suçum neydi acaba? ”
Baba nahçup ve mahzun, saçını yoluyordu!
Asker yolu göründü, yâr idi vatanına,
Babası elli lira koymuştu cüzdanına;
Siyah beyaz bir resim, yoldaş oldu yanına,
Artık sevdiği vardı, mektuplar salıyordu!
Sevdiğinin sureti sımsıcaktı döşünde,
Tozpembe hülyalarla coşuyordu düşünde.
Cura’nın Münevver’i kaçırdı dönüşünde;
Anlaşılan sonunda talihi gülüyordu!
Mutluydu yuvasında, vefalı olunca eş;
Biri erkek, biri kız, doğmuştu iki güneş.
Yüreğini yaksa da yoksulluk denen ateş;
Saadetin gücüyle maziyi siliyordu!
Babasının hayrını görmedi hiçbir zaman;
Muhtaç olmadı ele, yaman çalıştı, yaman!
Saçına aklar düştü; gözüne indi duman;
Yaşı ilerledikçe, gücü azalıyordu!
Beyni hasar görmüştü hep eriye eriye;
Mecalini toplayıp, bir kez baktı geriye;
Tedavi umuduyla, yollandı Kayseri’ye;
Çileyle geçen ömür, orda son buluyordu!
Halil GÜLŞEN
Kayıt Tarihi : 21.1.2011 20:37:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Olaylar ve kişiler gerçektir. Mersin’in Erdemli İlçesi, Koyuncu Mahallesinden “Cerrah Ali’nin Refik” adıyla bilinen ve babasını ilk kez 19 yaşında tanıyan kişinin damatik hayat öyküsünün özetidir. Rahmetli Refik’in damadı, dostum Osman Arslan’a verdiği bilgiler için teşekkür ediyorum.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!