Ramazan bir şeyi inceltmek,
Törpülemek demek.
Hak rızasıyla yaşantıyı düzeltmek,
Görgülemek demek.
Adına Şeker Bayramı deyip,
Onu unutturmuşlar.
Bozulmuş terazi, kopmuş ip.
Bol bol şeker, lokum yutturmuşlar.
İfrat, bir şeyi arttırmada haddi aşma.
Çok yiyip de haddi aşma.
İtidal, denge, orta yol.
İradeyle törpüle ruhunu bol bol.
Tefrit, bir şeyi azaltmada haddi aşma.
Hiç yememek olmaz orta yoldan şaşma.
Çok yenirse lokum şeker.
Şişmanlıktan vücut ağrılar çeker.
Törpüle bağrına sinmiş düşmanı.
Orta yolla saldır, kurtar imanı, müslümanı.
Namaz salât demek.
Saltlaştırma, yalınlaştırma.
Törpüle ruhunu masiva ile kalınlaştırma.
Allah’tan gayrı her şeydir masiva.
Allah’ımızdan gayrısı hava, civa.
Törpüle ruhundaki masiva sıvasını.
Nefis çölünü geçip, kazan cennet vahasını.
Her gördüğünü vaha sanma.
Serap olabilir aldanma.
Kur’an rehber olsun sana.
İç kevseri kana kana.
Saygılar ve Sevgiler.
11.10.2007
Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk Kur'an'ın Temel Kavramları Oruç Maddesi.
ORUÇ
(savm, siyam)
Oruç anlamındaki siyam ve savm, Kur'an'da türevleri ile birlikte
14 yerde geçer. En çok geçen, siyam şekli olup 8 ayette kullanılmıştır.
Lügat itibariyle savm ve siyam, yeme, konuşma ve yürüme gibi
fiillerden el çekmektir. Yürümeyen ata, durgun su ve rüzgâra
sâim denir. Konuşmamaya da savm dendiği olur. (bk. Meryem
suresi, 26)
BİR BESLENME EĞİTİMİ OLARAK ORUÇ
Açlık, hak gaspının, sömürü ve baskının sonucu olduğunda insanı
kin ve düşmanlığa, o da kavgaya, kavganın tarafları arasında
kuvvet farkı olduğunda ise zayıf tarafı teröre iter. Bu bir
varlık kanunudur.
Aynı açlık, elindeki nimet ve imkânları kendi özgür iradesiyle
kullanmayan veya sınırlı kullanan bir insan söz konusu olduğunda
çok farklı bir manzaraya vücut verir. Bu durumda
açlık, inançlar uğruna direnişten maceraya, başkaları adına
fedakârlıktan ibadete kadar bir dizi olumlu değere konu olacaktır.
Yani açlık hukuksal, sosyolojik ve genelde tıbbî boyutuyla
olumsuz bir olgu iken, mistik, estetik ve bazen tıbbî anlamda
pozitif bir değer olabilmektedir.
Son yüzyılda, açlığın pozitif yönü üzerinde duran tabip-düşünürler
sadece Doğu'dan değil, Batı'dan da çıkmıştır; hatta daha
çok Batı'dan çıkmıştır. Nobel Ödülü sahibi tabip-düşünür Alexis
Carrel (ölm. 1944) bu tip Batılı düşünürlerin en dikkat çekenlerinden
biridir. Onun ünlü eseri L'Homme cet Inconnu (İnsan
Denen Meçhul); az yemenin, buna bağlı olarak orucun yararları
konusunda en değerli bilgileri veren eserlerden biridir.
Dinler; açlığın, andığımız iki görünümünden de bahsederler:
Zulme uğradığı için yiyemeyenlerin açlığı zulüm, bulduğu halde yemeyenlerin
açlığı erdemdir.
İslam düşünce tarihinde özellikle tasavvuf, az yemenin, açlığın
erdirici rolü üzerinde, çoğu noktaları henüz yeni yeni fark edilmeye
başlanan hayranlık verici tespitler yapmıştır. İranlı düşünür
Sâdî (ölm. 1291), günde üç kez yiyen adamla üç günde bir
kez yiyen adamın hayat sahnesindeki dayanma ve değer üretme
başarılarının aynı olamayacağına dikkat çeker. Sâdî ve benzerlerinin
yaklaşımlarına ruh veren kaynak söz, Hz. Peygamber'in
şu hadisidir:
"Oruç tutun, sağlıklı olursunuz!"
Dikkat edilirse Peygamber sözünde, ilk çağrışımları bakımından
ürkütücü, aşırı disiplincilik ifade edici 'açlık' kelimesi kullanılmamış,
onun yerine, açlığın sefalet ve zulüm görünümünden
uzak, irade ürünü bir belirişi olan oruç kavramı gündeme getirilmiştir.
Özgür irade ürünü olan açlığın yapıcı-erdirici rolü üzerinde duran
ciddî deneyleri ele alıp bunlardan bilimsel sonuçlar çıkaran
etüdler arasında, Amerikalı bilim adamı Dr. Roy L. Walford'un
makalesi dikkat çekicidir. California Üniversitesi profesörü ve
ABD Bilimler Akademisi üyesi olan Walford, Executive Health
dergisinin Eylül 1983 sayısında yayınlanan makalesinde az yemenin,
açlığın sağlık üzerindeki olumlu etkilerini incelemiştir.
Açlığın bu anlamdaki etkilerini düşünce tarihinde ilk bilimsel incelemeye
tâbi t u t an düşünür, Müslüman tarihçi İbn Haldun'dur.
İbn Haldun (ölm. 808/1405), ünlü Mukaddime'sinde, fikir tarihinde
ilk kez, şunu savunuyor:
"İnsanlığın çok yemek yüzünden maruz kaldığı zararlar az yemek
yüzünden uğradığı zararlardan daima azdır."
Ve yine İbn Haldun'a göre, kıtlık ve yoksulluk yılları, sağlıklı
nesillerin yetişmesi bakımından bolluk ve israf yıllarından daha
şanslıdır. Yukarıda adını verdiğimiz Amerikalı bilim adamının
makalesi şu başlığı taşıyor: 'Beslenmeye Bağlı Olarak Yaşlanmayı
Geciktirme'
Şimdi bu makaleyi, birkaç satırla özetleyelim:
"Ömrü uzatma arzusu, insanlığın ilk devirlerinden beri vardır.
Efsaneler birçok hayat iksiri sunar. Faust, 24 yıl daha genç
kalmak için ruhunu şeytana satar... Cornell Üniversitesi'nden
McCay'in fareler üzerindeki deneylerinin sonuçları çok ilginçtir...
McCay'ın deneyinde, normal beslenen farelerin hepsi 1000
(bin) günde ölmüş iken beslenmedeki kalorileri yüzde altmış
azaltılmış fareler seks güçleri daha da artmış olarak çok daha
uzun süre yaşamışlardır. Philadetphia Kanser Enstitüsü'nden Dr.
Morris Ross'un deneylerinde ise bu koşullarda beslenen farelerin
ömürlerinin yüzde altmış oranında arttığı görülmüştür... Bunu
takiben, fareler her üç günde bir, 24 saat aç bırakılarak deney
sürdürülmüş ve sonuçta ömür sürelerinin yüzde otuz daha arttığı
görülmüştür... 24 saatlik ara sürelerle aç bırakılan t üm hayvanların
kansere, böbrek ve kalp hastalıklarına, enfeksiyonlara,
romatizmal rahatsızlıklara karşı direnç kazandıkları da belirlenmiştir.
Tüm bu hayvanlarda seks gücünün de arttığı gözlenmiştir..."
Belirli bir süre yeme-içme-seks üçlüsünü durdurma şeklinde
uygulanan orucun sağlık açısından değeri, tüm dinlerin bu disiplinden
yararlanmadaki ortak tavırlarının hikmeti bu bilimsel
deneylerle yeni anlam boyutları kazanıyor.
Fıkıh dilinde siyam ve savm, Allah rızası ve nefs terbiyesi için, yeme-
içme ve cinsel ilişkiden, niyete bağlı olarak gün boyu uzak durmaktır.
Buradaki gün boyu deyimi tartışmalıdır. Çünkü Kur'an'ın
orucun başlama zamanını belirleyen ifadesi çok esnek olduğundan
fıkıhçılar bu ayetin yorumunda çok farklı görüşler ileri sürmüşlerdir.
Tartışmaya esas olan Bakara 187. ayet şöyledir:
"Oruç gecesi, kadınlarınıza cinsel yaklaşım size helal kılınmıştır.
Onlar, sizin için giysidir/eştir, siz de onlar için giysisiniz/eşsiniz.
Allah sizin, öz benliklerinize yazık etmekte olduğunuzu bilmiş, tövbelerinizi
kabul edip sizi atfetmiştir. Artık şimdi onlara yaklaşın ve
Allah'ın sizin için yazdığı şeyi arayın. Tan yerinin beyaz ipliği siyah
ipliğinden sizce seçilinceye kadar yiyin için; sonra da orucu gece
oluncaya değin tamamlayın. Mescitlerde itikâfta bulunduğunuz
sırada zevcelerinizle cinsel temas kurmayın. İşte bunlar, Allah'ın
yasaklarıdır, bunlara yaklaşmayın. Allah, ayetlerini insanlara işte
böyle açıklar ki korunabilsinler."
Tartışmanın ruhsat ve azimet alanları vücuda getiren ve Kur'an'ın
daha birçok konuda benzerini sergilediği esnek ifade, buradaki
'şafağın beyaz ipliği siyah ipliğinden ayırt edilinceye değin yiyip
için' sözüdür. (Bu ifadeden çıkan tartışmalar ve bu tartışmaların
ortaya çıkardığı hüküm farkları için bk. Öztürk; Kur'an'daki
İslam, ilgili ayetin yorumu)
İlgili rivayetleri Kur'an'ın hakemliğinde bir sonuca bağlarsak
şunu söyleyeceğiz: Oruca başlamanın azîmet noktası şafak sokumunun
ilk vakti, ruhsat noktası ise güneşin doğuşudur. Müslüman,
bu iki nokta arasında kalmak şartıyla orucunu herhangi bir vakitten
başlatabilecektir.
Oruçla ilgili düzenlemelerin en önemli kısmı Bakara suresi 183¬
185. ayetlerde yer almaktadır:
"Ey iman sahipleri! Oruç sizden öncekiler üzerine yazıldığı gibi sizin
üzerinize de yazılmıştır. Bu sayede korunmanız umulmaktadır.
Sayılı günlerdir. Sizden kim hasta olur veya yolculuk halinde bulunursa
tutamadığı gün sayısınca başka günlerde tutar. Oruca zorlukla
dayananlar üzerine düşen, fidye olarak bir yoksulu doyurmaktır.
Kim bir mecburiyeti olmaksızın içinden gelerek iyilik yaparsa bu
onun için daha hayırlı olur. Ve oruç tutmanız, eğer bilirseniz, sizin
için daha hayırlıdır. Ramazan o aydır ki; insanlara kılavuz olan,
iyi-kötü aynmryla hidayetten kanıtlar getiren Kur'an, onda indirilmiştir.
O halde, bu aya ulaşanınız onu oruçlu geçirsin. Hasta olan
veya yolculuk halinde bulunan, tutamadığı gün sayısınca başka
günlerde tutsun. Allah sizin için kolaylık ister; O sizin için zorluk
istemez. Tutulmamış olan günleri tamamlamanızı, sizi doğru yola
kılavuzladığı için Allah'ı yüceltmenizi ister. Ve sizin şükretmeniz
umulmaktadır."
Bu ayetlerde de önemli tartışmalara yol açan ifadeler vardır. Bu
da gösterir ki Kur'an oruç konusunda da birtakım noktaları kurala
bağlamaktan kaçınmış, bunları içtihada bırakarak, oruç emrinin
zaman ve mekân şartlarına uygunluğunun sağlanmasına
imkân vermiştir. Bu noktalan şöyle özetleyebiliriz.
Takat (güç) Meselesi:
Bakara 184. ayette 'yutîkûne' fiili geçiyor. Bunun Türkçesi,
"Zorlukla yerine getirirler" demektir. Ayet, bu fiilin çoğul şeklini
kullanarak şunu söylüyor:
"Orucu zorlukla yerine getirenlere düşen, fidye vermektir."
Burada, Kur'an tarafından getirilen bir ruhsat vardır. Bu ruhsatı
kullanma, zamana ve şartlara göre belirlenecektir. Fidye vermeyi
gerekli kılacak zorluğun ne olduğuna ise zorluğa muhatap olan
karar verir. Büyük fıkıh bilgini Şâtıbî'nin dediği gibi: "Ruhsat
izafîdir. Öyle olunca da, onu kullanan kişi kendi kendisinin fakîhi
olacaktır." (bk. Şâtıbî; el-Muvafakaat, 1/309)
Fakîhler, birçok konuda olduğu gibi, burada da ayete getirdikleri
yorumu, Kur'an'ın kesin emri gibi vermiş ve ayetin zamanüstülüğünü
baltalamışlardır. Kur'an böyle dondurucu bir ifade kullanmıyor;
her devri aynı kalıba sokan bir kural getirmek yerine
her devrin farklı ihtiyacını karşılamaya uygun bir esnek ilke,
bir ufuk çizgisi gösteriyor. Günümüzde fıkıh alanının önemli
isimlerinden biri olan Hayreddin Karaman da, işçilerin oruçları
konusunda adı geçen ayetin yorumundan çıkan hükümlerden
herhangi birinin uygulanabileceği kanısındadır. Şöyle diyor:
"Ya rızık temini için yahut da esir veya hapiste bulunduklarından,
ağır işlerde çalışmak mecburiyetinde kalan kimseler
oruç tutarlarsa bir kısmı hastalanır. Oruç tuttukları takdirde
hastalanacakları bilinen kimselerin durumu hastalar gibidir.
Aynı durumda olan diğer işçiler ise hastalanmayabilirler; fakat
bunlara da oruç tutmak çok zor gelir, büyük güçlük çekerler.
İşte bu durumda olanlar hakkında iki görüş vardır:
"Birinci görüş: Böyle kimseler oruç tutmakla mükelleftirler, güçlük
ve meşakkat, oruç tutmamaları için ruhsat sebebi olamaz.
Hanefîlerin de dahil bulunduğu fukaha ekseriyeti bu görüştedir."
"İkinci görüş: Bu gibi kimseler oruç tutmayıp her gün için
bir fidye verebilirler. Bu konudaki farklı görüşlerin mesnedi,
Bakara suresinin 184. ayetinin farklı tefsiridir. "Oruca zorlukla
dayanabilenler bir düşkünü doyuracak kadar fidye verir"
mealindeki ayeti, birinci grup ya mensûh kabul etmiş yahut
da "yutîkûnehû" kelimesine 'gücü yetmeyen, dayanamayan'
mânasını vermişlerdir."
"İkinci grup ise İbn Abbas'ın anlayışına dayanmışlardır. Ona
göre, ayet mensûh değildir; orucu tutmaya gücü yetmekle beraber
çok zorluk çeken kimseler ayetin şümulüne girer ve böyleleri
oruç yerine fidye verirler. Günümüzde, bazı Ezher uleması
bu görüşü tercih etmişlerdir." (Karaman; İslam'ın Işığında Günün
Meseleleri, 1/110)
Fidye, oruçlunun, ailesine yedirdiği orta cins yemekten tam bir
gün bir fakiri doyurmasıdır.
Kur'an'ın beyanlarından anlaşılıyor ki, orucun farz olanı, sadece
Ramazan orucu değildir. Kazaya bırakılan Ramazan oruçlarıyla,
kefaret olarak tutulması gereken oruçlar da farzdır, yani tutulmaları
zorunlu kulluk borcudur. Ramazan orucunu özürleri
yüzünden tutmayanların, sonraki günlerde bunları kaza edeceklerini
yukarıda temel ayetlerde gördük. Kefaret olarak tutulacak
oruçları ise Bakara 196, Nisa 92, Mâide 89, Mücâdile 4. ayetler
düzenlemektedir, (bk. burada, Kefaret mad.)
Şunu da unutmamak gerekir: Geleneksel fıkıhta, Ramazan orucununun
bozulmasına bir tür ceza olarak öngörülen 61 günlük
kefâret-i savm (orucu bozma kefareti), Kur'an'da yoktur; fakîhler
tarafından fetvalaştırılmıştır.
Hastaların ve Yolcuların Orucu:
Sağlığı yerinde olmayan veya yolculuk halinde bulunan kişilerin
o halleri devam ettiği sürece oruçlarını bozmaları, dinen daha
uygun bulunmuştur. Biz burada genel anlamda birtakım kuralları
sıralamakla yetineceğiz.
1. Bir Müslüman hasta, oruç tuttuğu takdirde öleceğinden, ruhsal
dengesinin bozulacağından, hastalığının artacağından veya uzayacağından
endişe ederse, oruç tutmayacak, bu mazeretleri kalktığı
zaman tutamadığı günleri kaza edecektir.
2. Hamile ve çocuk emziren kadınlar da kendisinin ve çocuğunun
hayatını düşünerek oruçlarını tutmaz, bu halleri geçince tutamadıkları
günleri kaza ederler. Çocuğun, kadının kendi çocuğu
olmasıyla başka birinin çocuğu olması fark doğurmaz.
3. Âdet kanaması geçiren veya lohusalık halinde bulunan kadınlar
da, o halleri geçinceye kadar oruç tutmayabilirler. Böyleleri,
tutmadıkları gün sayısınca orucu, iyileştikleri zamanlarda tutacaklardır.
İğne yaptırmanın oruçla ilgisine gelince: Vitamin vs. cinsinden
gıda hükmünde iğneler orucu bozar. Gıda hükmünde olmayanlar
ise bozmaz. Çünkü bunlar üç yasak olan yeme-içme-cinsel
temas dışında kalır.
Orucun Kutup Bölgelerinde nasıl tutulacağı da önemli sorulardan
biridir. Bu konuda, ortak görüş şudur: Bu bölgelerde ibadetler,
gündüz ve gecenin t am oluştuğu en yakın bölgedeki duruma
göre ayarlanır veya 'vakti oluşmadığı' gerekçesiyle terk edilir.
Mideye su kaçırmamak şartıyla yıkanmak, yüzmek orucu bozmaz.
Yıkanmanın akar suda, denizde veya başka türden bir suda
olması fark yaratmaz. Kulağa su kaçması, oruca zarar vermez.
Sonuç olarak şunu söyleyeceğiz: Bütün dinlerin ortaklaşa ibadetlerinden
biri de oruçtur. Bunun da ötesinde, oruç, insanlığın,
dinler dışındaki birçok düşünce ve eğitim ekolünün başvurduğu
temel uygulamalardan biridir. İnsan sağlığı ile ilgili sayısız yararları
yanında diğer hiçbir disiplinde görülemeyen mistik, estetik,
ahlaksal ve ruhsal faydaları, orucu insanlık tarihi boyunca
her toplumun şöyle veya böyle, az veya çok uyguladığı bir ibadet
ve tedavi şekli olarak yaşatmıştır. Yaratıcı Kudret ve yaradılış
kanunları, orucu insan hayatının ayrılmaz bir disiplini olarak
tespit etmiş bulunmaktadır.
Oruç, Hz. Peygamber'in Medine'ye hicretinden bir yıl sonra bir
Şaban ayı farz kılınmış ve o günden beri yüzyıllardır bütün İslam
âleminin yerine getirdiği kutsal bir ödev olarak yaşatılmıştır.
Kayıt Tarihi : 23.8.2014 13:25:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Fatih Lütfü Aydın](https://www.antoloji.com/i/siir/2014/08/23/ramazan-129.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!