Nerede son bulacağı belli olmayan hayatımızın, en nâdide anları başladı.
Bir Ramazan vaktine daha ulaştırıldık hamdolsun...
● Bundan ondört asır evvel, bir Şaban ayı gününde , Ramazan-ı Şerif’e sayılı günler kala Efendimiz aleyhisselâtü vesselam bu sözlerle ashâbına seslendi…
Ne güzel bir gündü o gün..
Ne şerefli bir aydı o ay..
“Ey Müslümanlar!
Büyük ve mübarek bir ayın gölgesi üzerinize düştü.
Bu, içinde “bin aydan daha hayırlı” olan Kadir Gecesi’nin bulunduğu bir aydır.
Bu ay, Allah’ın, gündüzlerinde orucu farz; gecelerinde teravihi nafile ibadet kıldığı bir aydır.
Bu ayda kim bir hayır işlerse, başka zamanlarda bir farzı yerine getiren kimse gibi sevap kazanır.
Bir farzı eda eden de, başka aylarda yetmiş farzı yerine getirmiş gibi sevap alır.
Bu ay, sabır ayıdır. Sabrın karşılığı da cennettir.
Bu ay, ihsan ve yardımlaşma ayıdır.
Bu ay, müminin rızkının arttığı bir aydır. (…)
Bu ayın başı rahmet, ortası mağfiret, sonu da Cehennemden kurtuluştur…!
(Terğîb ve Terhîb, 2/94-95)
Şimdi bizler asırlar ötesinden, bambaşka mekânlarda, bambaşka dünyalarda
Belki birazcık imânı hafiflemiş, evet beklide çok hafiflemiş ümmetin olarak yine senin nidânı işitiyoruz Ya Rasulullah…
İşitmek istiyoruz..
Nice seslere , nidâlara alıştık yokluğunda bir bilsen
Nice kimselerle avuttuk gönlümüzü..
Uzayıp gidecek sözlerim biliyorum lâkin dertliyiz, boşluktayız Rabbim…
Bu , sözün özü…!
● Ama hemen yelkenleri salıvermeyelim yere…
Hemen de devrilmeyelim durun hele.
Duyduk, iman ettik ya şimdi üstteki sedeften sözlere..
Üzerimize düşen bu Mübarek ayın gölgesi,
değil bizim günahlarımızı, dünyada işlenmiş en kötü günahın bile siler gölgesini.
Öyleyse beklemek yerine başlayalım..
İzlemek yerine yaşayalım…
Hislenmek yerine irâde buyurup heyecanlanalım..
Bu şerefli ayın gelişine sevinmek bile sevap iken,
Bu aydan heybesi boş çıkmayalım olur mu a Canlar?
İnşaAllah daha güçlenmiş daha bilgilenmiş bir halde yolumuza devam edelim..
●●●
Aklıma hep, şimdi çok uzaklarda olan annem geliyor.
Bir sahur hazırlığında uyku ve uyanıklık arası kaşık, tabak, bardak sesleri.
Babama “ bir de sen çağır ben kaldıramadım” diyen naif bir ses.
Uykulu uykulu kalkıp sofraya şöyle bir göz attığımda Nasıl oluyorsa her seferinde tamda istediğim, aklımdan geçen şeyler hazırlanıvermiş..
Şimdi bambaşka hayatlar, çocukluğuma özlem,
Hepsi öyle uzaklardaki …
Ahh cânlar.. !
İnsan , fazlasıyla duygusal, fazlasıyla yüzeysel ve alelacele yaşanmayacak bir hayatın var olduğunun farkında mı ?
Farkında mıyız yaşamın, geleceğin,her anın kudsiyyetinin…?
Hele ki tam da şimdinin asla geri gelmeyeceğinin?
Biraz durgunum bu günlerde, ve hayli hissiz..
Elimden istemsizce kayıveren her saniyenin rehâveti çöktü üzerime…
Bir garip hale dûçâr oluyorum yine.
İncitmemek istiyorum , hiçbir zerreyi. Üzülmesin istiyorum hiçbir kimse benim yüzümden, yaptığım tüm hatalarımdan dönmek istiyorum…
Ve en çokta incinmemek istiyorum.
Hem bilir misiniz Tasavvuf tahsilinin,
“ İlk dersi incitmemek, son dersi incinmemek “ imiş…
"Âşık der inci tenden
İncinme incitenden
Kemalde noksan imiş
İncinen incitenden... "
Yıllardır ezberimde olan Alvarlı Efe’nin bu dörtlükdeki sözler ile ne demek istediğini şimdi daha iyi anlıyorum.
Nice incitmeler vardır ki, onun faili dildir, eldir... Patavatsız, düşüncesiz bir insan; düşünmeden karşısındakini incitecek bir söz söyleyebilir. Âdâb-ı muaşeret öğrenmemiş, sakar bir kişi, farkına varmadan bir kişiye zarar verebilir. Kalpten bir niyet ve karar olarak incitme arzu edilmese de meydana gelir incitmeler...
Fakat incinme öyle değildir. Bazen hatâen yapıldığı besbelli olan şeylere de incinir kalpler, kolayca affedemez.
Yahut sû-i zan karışır işin içine...
“Düşüncesizlik olsa neyse fakat biliyorum kasıtlı laf çaptırdı bana!” gibi düşüncelerle incinir insan...
Hâdiselerin, fiillerin, yani kaderin mutlak yaratıcısı Allah olunca; incinmek, rızâsızlık olur, teslîmiyetsizlik olur, isyan olur, haset olur...
● Bir kişi, Ehl-i Beyt’ten Zeynelâbidin Hazretlerine dünya kadar hakaret sayar,... Hazret hiç incinmeden dinler dinler, sonunda der ki:
“Ne iyi oldu da bunları söyledin. Ben nefsime ne kadar kötü olduğunu söylüyorum, söylüyorum dinletemiyorum...”
Şu inceliğe bakarmısınız. Tam olarak varılması gereken nokta burası değil midir… ?
Sözü nihâyete erdirmek gerek vakit sahura doğru ilerlerliyor..
Bizler en iyisi gelin biraz temâşa edelim dünyayı,
Hani diyor ya Yûnus “ 72 Millete aynı gözle bakmayan, halka müderris olsa da , Hakka âsidir”
Biraz merhâmet, biraz sevgi, ve sonsuz anlayışla insanlığı sarmalayı verelim bu mübarek Ramazan’da …
Buyrun gelin cânlar bu en sevdiğim ud bestesi ile biraz dinginlik katalım ruhumuza.
Biraz kulak verelim insanlığa,
ve halâ var olduğuna inandığımız her ne varsa…
●●●
Leyle-i Ramazan-ı Şerîfleriniz Hâyrolsun Efendim ..
Vesselam...
Kayıt Tarihi : 25.3.2023 17:26:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Eski Ramazanlara mektup....
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!