Bu kadar kolay mı dışlamak? gönül koysan,
kocaman sevgi saracak; başka ne daracak?
Ne yaparsın bilmem, ne düşünürsün?
Ne hissedersin, giyinirsin nereden, nasıl sabahları
uyanıp akşamı edersin, hangi yalan çehreyle?
Sana verdiğim duyguları görmüyor musun?
Okul da başlayacak, cıvıl cıvıl çocuklar …
Şen, nasıl bakacaksın yüzüme onların?
Hadi yapsam anlayacağım, baka baka
kararırmış üzüm üzüme, ne yaptım ben sana?
Nurşen adında bir öğretmen vardı bugün
televizyonda, badana yapıyordu.
Seni hatırladım nedense (!) kördüğümü, şu halde (!)
hasta hasta –gibi.. ne zamanlar ki (!)
Üzerime afiyet (demek) kapmışım biraz şifayı;
içimde kopuyor, duymazsın nağralarımı.
İlgi beklersin, nefretle gider gülümseyişin.
Alaka görürsün; hayata, nerden geliyor bu korku?
Ötüşmemek* için ürkmemek sanki
yaptığın ki hiç de lüzum yok bunlara.
Gerçekten sebep olmayabiliyor bazı şeylere
ama en fazla da düşürüyor, bu olgu.
Neler yaşadım, ne çileler; buna mı
kızarsın da en alaca kızıl, beni topa tutarsın?
Bir dahaki sefere değin, sevgi ki aşk
dilenmeyeceğim, istekliyi zorlamayacağım.
Tükettin beni; hasta, çoraklanılarak yorgan döşek.
Sanırım hiç olmayacak bir dahaki.
Sana verdiğim, tüm bir sevgiydi.
İçine bakmak için gerekmez bir korkuya ölçek.
*
Bilirsin, anne gibi sevdim seni bebeğine;
titredim, üzerine e bebek iğredim: savcılık
müjde ileleriyle,garipçesine -sonra “cee”lendikten
- onor, onor é donör! (onurlandırılmak dilendim,
aslında istenmedim, “bu sebepli ama” istenmemiştim.
) Halbuki küçük afacan beşleri ya da gizli
Yedileri; kutucuk, çocuk değiliz, kurmuyoruz ki …
Hoş, onda bile ananasın hafıza kilometre taşları
sadık kalmıştı, böyle bir kulüp kurmaya
ama çabuk unuturdu mahalle arkadaşlarım.
Onlar çocuktu. Büyüyenler de çocuktu …
Onların değil ancak, senin nefretin feci oldu!
Yok etmek ister mi bir küçük hiç çocuk;
üstelik neden yokken, üyelik gönle sağırken?
Ne kadar küfürler ettim kendime bir bilsen;
o kadar da yakalamaya çalıştım, düşünürsen:
Seni, azmettim; düm düz kendime gitmişim;
diyerek “kendin için”, sen duacıyken sağlığıma:
Sağlık ah, sağlık! işte, sağlık! yerlerde varlık …
Uzak ara alık, geçince kendinden; n’apsın darlık?
Gittiyse beynin, kim kurtaracak seni, beni kim;
sevgin çok büyük ama anlamsız bir nefreti
inadın gibi sen göstermeye çalışıyorsun?
:İnadın daima güneş açtırır oysa ki senin.
Bak ışık bende, aldattığını mı sanıyorsun?
Değil inadını; kendini aldatırsın, nefretini
de böyle işte güç o çekiç, vur Malkoç.
Ah, Balıkoç! tutunmaya, kavradığın o çekiç.
Duruluğa ulaştıran kim olacak ki hengameni?
Doğa kolay, dolay hayat; “Biz”de nefrete alay.
*
Örümcek erkil ve cehennem koridorunda
peygamber kızı; nasıl, böceğe dönüştü?
Alevlerin sarıldığı sahanlık, al-sarı hepten:
Zamanın yontusu; aynı gitmek de, durmak da.
Geri gitmeye cezp etmekse, daha olabilir ürküncü;
bakir ipekten, biryerlerden bir geçit bulmalı.
Deveböceği; aslıdır o onun, derinlerden;
saçma sapan sormamaları öğrenmeli, akla
yormalı –istemediklerini, asla görmezden gelmek
- sevda varsa ki o, o hepsi sevginden.
Beynin, nöronları içi gibi bağlanışları karteli;
ah, eşikler çok ve kapılar, uzak ama senden:
Bir tek bulsam ışık, orasının içinden geçeceğim.
Fener geceye tutmam, keşif için biçmiyle şık.
Eller bir sahneyi büker hazin ki olmayacak hüzün: **
Hepsinin sonundaki, kartel olmayan o kapı!
İşte, sensin ‘kafatası içi orman bağdaşıkları’ -
artık- hücreleri beyinin, yalan değilsin asla!
Sonuç gelen, ‘baştaki şeklinden’ öyle örgü;
ikisi de aynı, farklı algılanan; götüren süreç?
Kötü kapıları gibisin sen hep duran açık;
ama ışık eşiği, geçidi bulmalı tek şu, nerdeydi?
Yükselen daha da fazla göğde çiva ah sere…
! Alev başlılar hemendirek; güçlü fakat sancak,
kutlayarak ocak. Yağ haydi, toprak üstü lav
hazana** yeğ, dışkısı mağmaselin.. oluşturur kaç
dere? Sanırsın, vakurla, yeni bir çağ yaklaşıyor.
Zoruldama politikamızın gereği ise hep aynı.
Biliyorsan eğer, emin isen sen sevginden.
Öyle ya, sınadın kaç kere? sığmaz sayıya!
*
Bir de Türk gibi başla, bitir İngiliz gibi derler;
bir geçiş, devam eden; Arthur Efsaneleri’nden …
Sonra Fransız Devrimi’nden: bir muşamba,
akılcılık aldı Ve ortada bir tek bu kaldı …
Müjde; diğer halklar da suçladıklarını suçladı:
İşin garibi; gerekli olan, halbuki, tek akılcılıktı bu.
Yoksa (fikri olan) herkes, aman! (değil hemen herkes
) duygu sahibi:Eğridir’in tabiatından doğan triathlon’da
koşturdu triadlarınca Hamlet dışı, sıra dışı
akıllı İskandinav.. Ve daha sezgi sahibi, yıkan
akla göre; sağduyulu her Moğol!
Ve yine nefes aldı, ama sonuçlanmadı ……
GAP’ta coştu akıl, böyle sefer! Devrim ruhu
‘sağduyuda.. duygu olabildiğinde’:
Vukulara tepki ağızlı bir sessizlik olacak;
sadece, zır deli Göldeki Çölün Hanımı!
Ben buradayım. Ne zaman gelirsen beklerim!
Buradayım, suçlama, suçsuzum.. yeter ki! !
Portekiz boğalarına direnmek zor, haşa!
(Span.) Matadorluğa ise, kanlı; hiç hakim değilim.
Suç atamam, yalan bilmeyen bir ho®mon.***
Savunmasam fakat kendimi; ateşli, şu an bile gribim.
İşte, böyle, kazınmamaya hafızaya kanatları;
o gök uç uçu, nedense ki onun aldatıcı rengi kırmızı:
Değil aslında, buldu yerde mutluluğu; hem de
küvezinde asrın batağının, canlanan pencerede …
:Uğurböceği, gel kanatlarını senin az uzatalım.. Saba,
diye anlarsın depremle uğraş kamikazeyi pikeden!
Uçarken havada, dikilen alev ile saçlar havaya;
ve düştü lavaboya sapır, aşk’ın: sevgi bile su oldu …
-
* Korkmamak’ı kastettim
türetmeler:
İğremek:.ğrenmek ile yalanlanmış bir gerçek ‘üzerineğilmek’
Çıva: sıva olarak kullanılan, serpiştirilen çitalar sürüsü
Mağmasel: Çığ akan yanardağ
(not; magma içte derinlerde olur. yeryüzüne çıkarken artık lavdır)
***Hormonlu bir homo-amazon. Homosapiens gibi.
Bir ölçüde:
Hemendirek
göğde
ilk bir şekil
Akın AkçaKayıt Tarihi : 7.9.2005 10:22:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!