Aniden gece oluverirdi,
elim içki şişelerinin neminde üşürdü...
Birazcık sarhoş olacak olsam birdenbire aklıma geliverirdin...
Bilgisayarın masaüstüne resmini koyar,
devasa gülümseyişine karşı kaldırırdım şişeyi: “Şerefe! ”
Somutlaşınca erir tüm tanrıçalar...
Somutlaşma sakın!
Kanatlarında hüzünlü bir şarkının melodileri yankılanmalı,
gözlerinden süzülen kana, aşkın tarihi yazılmalı!
Somutlaşınca erir tüm tanrıçalar...
İçimde, geçmişe ve sana dair öyle çok acı birikmişti ki,
alt alta yazılsalar, hiç utanmadan şiir olacaklardı!
Bu yüzden kesip bileklerimi kör bir jiletle,
giderken söylemeye bile korktuğun her kelimeni tek tek heceledim.
Ve kanımla yazdım, kimseye söylemez diye tüm sırlarımı korkusuzca paylaştığım
dört duvara: “Bir şi-zof-ren-sin sen! Se-ni se-ve-mem! ”
Aşkım!
Bambaşka bir şehirde her an kavuşmak için saniyeleri sayıyorken aklın
Dört yanım kuşatıldı; acımasız bir savaşın tam ortasındayım!
Şimdi kime bağırıp kime çağırayım?
Hangisi önce versin hesabını:
Savaşı öngöremeyen kumandanlığım mı yıkılsın
Soyundum elbiselerimden;
tek tek çıkarıp attım üstümden
tüm eski düşlerimi!
Soyundum etimden;
tek tek çıkarıp gizli saklı çekmecelerden,
öldürdüm tüm eski sevgililerimi!
Yoktun!
Kim bilir kaç gece odamı kelebek bastı,
aşkına adanmış hayallerim hasretinden kim bilir kaç ormanı yaktı!
İçimde her gece biraz daha yetim kalan çocukluğum,
içimi milim milim kemiren yokluğunla aynı paydalarda eşitlenemedi,
ölümden beter hasretin hiç sadeleştirilemedi!
Giderken bana bıraktığın yalnızlık,
kudurmuş bir sarmaşık gibi hızla tırmanıyor şimdi içimi!
Ve ben tüm şehirlerin adlarını unutmuş bir gezgin gibi
ardı ardına başıboş çağrışımlar sıralıyorum şimdi…
Dört dörtlük yazdım gidişine…
Sen ne kadar iyi bir şair olduğumu bilen tek insandın!
Bu yüzden, sakın ölme, dedim sana!
Ölme sakın görmeden kitaplarımızın basıldığını,
basılan kitaplarımızın toplanıp yakıldığını…
İnan, bir gün basılacak kitaplarımız, dedim…
Bilemezsin ne kadar kirlenmiş sokaklar;
sen bunca acı çekmiş olmana rağmen
yine de bilemezsin o sokaklarda
boynunu yere eğerek yürümeyi!
Yürümek zorunda bırakılmayı,
varlığından utanmayı bilemezsin yine de!
Gözkapaklarıma yapışıp gözbebeklerimden içeriye akan
iflah olmaz paranoyaya teslim ederken bedenimi,
yağmur çiseliyor kısacık saçlarıma…
Ve kısacık etekleriyle dört dönüyor etrafımda küçük kız çocukları…
Hepsinin de saçlarına yapışıp kalmış yaklaşan fırtınanın korkusu…
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!