Rahmanın Kulları - Garib Çoban

Engin Demirci
949

ŞİİR


61

TAKİPÇİ

Rahmanın Kulları - Garib Çoban


Rahmanın Kulları - Garib Çoban

O insan, zamanın büyüsünde nedir?..
Âlemlerin Efendisi Muhammed Mustafa s.a.v!..
Ya Rabbi eşyanın hakikatını bana göster. diye dua etmiştir.
Niçin eşyanın hakikatına muttali olmayı bu derece aşkla arzu etmiştir?..
Eşya bizi yaratan Rabb'in sıfat ve isimlerinin tecelli ettiği aynalardır.
Bu aynalara dikkatli nazarlarla baktığımızda orada tecellî eden Rabb'imizin isim ve sıfatlarını görebiliriz.
İsim ve sıfatları tebârüz edenin bilinmesi mümkün olabilir.
Her şeyde olduğu gibi eşyayı anlamada da iyi bir metod ve iyi bir hareket noktası seçilmelidir ki, hedefe gitmek mümkün olsun.

Aşk bir efsaneydi aşık bahaneydi.
Engellenen ve engelleyenler, kimin kölesiydi.
Gördün mü şu men edeni?..
Salla ettiği zaman bir kulu. Alak-10 )
Kur’an-ı Kerim, insanları hakikate çağıran, onların doğru yola erişmesi için ilahi rehberlik sunan bir kitaptır.
İsrafil suruyle uyanmışlar gibi uyan gönül.
Ancak her çağrıya muhatap olanlar arasında farklı tepkiler oluşur.
Bu bağlamda!..

Aşkın sorusu?…
Onlara!…
Allah'ın size verdiği rızıktan sarfedin denince inkar edenler inananlara!..
Allah dileseydi doyurabileceği bir kimseyi biz mi doyuralım?…
Doğrusu siz apaçık bir sapıklıktasınız derler. Yasin -47)
Bir dostun kabrinin başında nasibime düşen inci tanesi.
Öldükten iki gün sonra, en sevdiklerimiz dahi kokumuza katlanıp yanımıza yaklaşmaz.
O halde bu kendini beğenme ve büyük görme halini nerden edindin?..
Bu yersiz değil mi?..
Buna hakkın var mı?..
Hem gurur sana yakışıyor mu?..

İnsanların hakikati kabul etme veya engelleme süreçlerine dair derin bir düşünce alanı açar.
Teheccüt vakti günahlarına kefaret namazı kıl, Estağfirullah de gönül kapını çal!…
Kimi arıyorsun? diye sorulunca!…
Beni arıyorum de..
Aynadaki cevabı ibretlik olur elbet.
Ben de, kendimi bildim bileli kendimi arıyorum.
Ben de. Kimim?… derlerse yoldasın.
Yani ben benim elbette de, benim diyen bu ben aslında kim?…
Çaresiz bir arayış bu!…
Nasıl başlasam, nereden başlasam bilmiyorum!..

Salât kelimesinin Arapçada on sekiz kadar anlamı tesbit edilmiştir.
Gelenekçiler ise Salât kelimesine her zaman namaz diye meal veriyorlar.
Ama bu tamamıyle yanlıştır.
Kelimenin, Kur’an’da birçok farklı kullanımı vardır.
Her Salât kelimesi namaz kılma emri anlamına gelmez.
Ayrıca, namaz Farsça bir kelimedir.
Bu nedenle, metni anlamlandırırken bağlama uygun bir analiz yapmak gereklidir.
Burada salât, yalnızca bireysel bir ibadet biçimi değil.
Aynı zamanda bir topluluğun dirliğine ve hakikate olan desteğine işaret eden bir kavram olarak değerlendirilebilir.
Bu destek, kimi zaman fiziksel engellemelerle, kimi zaman da manevi baskılarla kesintiye uğratılmaya çalışılabilir.

Kur’an-ı Kerim, hakikati tebliğ eden, iyiye yönlendiren ve insanları kurtuluşa davet edenlerin çeşitli engellerle karşılaşacağını vurgular.
Alak Suresi’nin 10. ayeti, salâtı koruyan, destekleyen ya da bu yolda çaba gösteren bir kişinin engellenmesine dikkat çeker.
Hakikatin engellenmesi sadece bireylerin değil, toplumların da yozlaşmasına neden olur.
Engelleyenleri fark edememek, onların yöntemlerini ve niyetlerini anlamamak, çoğu zaman hakikate zarar verenlerin başarılarına yol açar.

Kur’an, insanların manevi körlük ve sağırlık durumuna sık sık dikkat çeker!..
>İçlerinde seni dinleyenler vardır.
Sen sağırlara üstelik akıl etmeyenlere duyurabilecek misin?..Yunus-42 )
Bu ayet, hakikati duymaya ve anlamaya kapalı insanların ruh halini özetler.
Fiziksel anlamda işiten kulaklara, gören gözlere sahip olmak, insanı hakikate eriştirmez.
İnsanların manevi olarak algılarının kapalı olması, onların cehalet içinde kalmalarına neden olur.
Bu durum, daha açık bir şekilde ifade edilir!…
> Eğer onları hidayete çağırırsanız işitmezler. Ve sana baktıklarını görürsün oysa onlar görmezler. Araf - 198)
Kur’an’ın bu ayetleri, insanların hakikati yalnızca fiziksel duyularla değil.
Ruh sahibi olmaları gerektiğini vurgular.

Engellenenleri görebilmek, aynı zamanda onları engelleyenleri de fark edebilmek için ruh sahibi olmak gerekir.
Ruh sahibi olmadan insan göremez!..
Engellenenleri ve engelleyenleri fark etmek için bireyin ruh sahibi olması gerekir.
İnsanların şu özelliklerde olması gerekir!…
Düşünsel uyanıklık geliştirmesi!…
Kur’an, insanları düşünmeye ve akletmeye çağırır.
Hakikat üzerinde düşünmek, manipülasyonları fark etmenin ilk adımıdır.
Bilgi ile hikmeti birleştirmesi!..
Bilgi, hakikatin bir parçasıdır.
Ancak tek başına yeterli değildir.
Hikmet, bilgiyi doğru bir şekilde kullanmayı ifade eder.
Önyargılardan kurtulması!..
Toplumlar, hakikat çağrısına önyargılarla yaklaşabilir.
Bu önyargıları aşmak, bireyin hakikate açık olmasını sağlar.
Hakikatin destekçileri olmak!..
Salât kavramında vurgulanan destek, yalnızca bireysel değil.
Toplumsal bir eylemdir.
Hakikati desteklemek ve bu yolda mücadele etmek, bireyin sorumluluğudur.
Kur’an, insanların hakikatle olan ilişkilerini hem bireysel hem toplumsal boyutlarda ele alır.
Engellenenleri görüp, engelleyenleri görememek, manevi körlük halidir.

Suret ikiye ayrılır!..
Maddi ve manevi, göz dışı görüşü.
Demek ki, suret denilince sadece maddî cisimlerin şekillerini anlamak eksik oluyor.
Mesela, maddî bir yapıları olmayan meleklerin de suretleri vardır.
İz bırakmadan ortadan kayboldu.
Seyrettiğimiz her suretin bir mahiyeti var.
Etrafımız suretler âlemiyle çevrildiği gibi, onun perde arkasına hayalen geçtiğimizde, mahiyet ordusuyla kuşatıldığımızı görür gibi oluruz.
Bu muhteşem, bu uçsuz bucaksız ordu, bizi Allah’ın ilminin sonsuzluğuna götürür.

Onlar da birbirinden ayrılır, fark edilirler.
Karşılıksız sevemeyen putlarının gölgesinde yaşayan, cahillerden başka bunları inkâr edene rastlamıyoruz.
Bildiğimiz, gördüğümüz insan ise, bu mahiyetin hakikatidir.
Bir insanı diğer insanlardan ayıran özellikler de onun hüviyetini teşkil ederler.
Gölgenin varlığı, aslın varlığı yanında çok sönük kalır; derece itibariyle onun çok aşağılarında bulunur.
Bir de o gölgenin gölgesini düşünelim!..
Bu ikinci gölgenin varlığı ile birinci gölge arasındaki farklılık, asıl birinci gölge arasındaki fark kadardır.

Biz tam olarak herkesin gördüğü gibi değiliz.
Biz az kişinin bulduğu şeyiz.
Ve çok azı, çok azı anlıyor.
Yani bu ikinci gölge ilk gölgeye göre çok daha aşağı bir varlık mertebesine sahiptir.
Hakikati yani iç yüzü, insanlar için bir imtihan aracı olması, sabredenlerin derecelerini artırması ve günahlara kefaret olmasıdır.
Gelenler gelip geçtiler.
Seyredenler ve edemeyenler hep geride kaldılar.
Şimdi sıra asrımız insanlarında.
Bakalım kimler suretten hakikate geçebilecekler?…

Deliler Şeyhi son mektubunda Es-Settar esmâsına emanet etmiştin bizleri.
Yolda komazsın değil mi?…
Eyvallah!…
Rabbimizin cemâlî esmâsındandır es-Settâr ism-i şerîfi.
Kullarının gizli-âşikâr bütün hâllerine vâkıf olan Rabbimiz, onların nice ayıp ve kusurlarını örter ve bağışlar.
Böylece onların hâllerini ıslâh edebilmeleri için fırsat verir.
Zira ayıp ve kusurları açığa çıkan birinin hâlini düzeltebilmesi artık çok zordur.
Yahu adam o kadar yapmış etmiş, alem bilsin de ibret alsın işte?..
Unutmayasın gönüller nazargâh-ı ilâhîdir.

Bir insan ne kadar kusurlu olursa olsun.
Onun gizli kusurlarını araştırıp ortalığa dökmek, gönlünü rencide edeceğinden Rabbimizin de gazabını celbeder.
İnsanların iffet ve haysiyetini zaafa uğratan hâllerini anlatmak ve böylece kendini üstün göstermeye çalışmak gibi süflî tavırlar, bu hususta gaflet edenlerin nice hayırlı amellerinin bile hebâ olmasına sebebiyet verir.
Hem o ayıp kimin ayıbı, onu da iyi anlamak lazım değil mi?…
Peygamber Efendimiz (sav) mümin, müminin aynasıdır hadis-i şerifi bunu anlatmaz mı?..
Ayna ya, gönül aynası bazen kişinin kendisine ayna olur.
Bazen mümin kardeşine ayna olur.
Bazen de Rabbinin sıfatlarına ayna olur.
O halde kişi hem gönül aynasını temiz tutmalı ki, başkalarına ayna olsun, hem de gönül aynası tertemiz olanları kendine dost edinmeli ki, kendi hatalarını görsün.
O halde canlar beninden çıkıp aynadaki aksine yani aynadaki benin nasıl olduğuna bakmalıdır.

Bizi mutlu kılan aynadaki benlerimizle biriktirdiğimiz putlar akislerimizdir.
İnsan benini yüceltebilir.
Ama aynalar yalan söylemezler!…
Elbette nefsini temizleyip parlatan kurtulmuştur. Şems, 9)
Peki gönül aynamızı nasıl parlatıp cilalamalı?..
Cenâb-ı Hakk’ın cemâlî sıfatları.
Ancak nefsini tezkiye, kalbini de tasfiye etmiş olan mü’minlerde en güzel sûrette tecellî eder.
Bu sebeple bir mü’min, iç âlemini bütün menfîliklerden arındırabildiği.
Yani Allah’tan uzaklaştıran her şeyden temizleyebildiği nisbette, ilâhî ahlâkın pek cilalı bir aynası hâline gelebilir.
Biz de gönül aynasını Kur’an ve sünnetle her an temizleyen, zikrullah ile cilalayan, azaları ayna olarak Efendimiz’in hal ve harekatını bize yansıtan gönül sultanlarına bakarak güzelleşelim.
Yarın Hak Divanı’na kalb-i selim ile gidelim.

Bazen hava tanıdık bir gün gibi kokuyor.
Hangi gün olduğunu bilmiyorsun.
Ama hatırlıyorsun.
Hiç şüphesiz ki Allâh Teâlâ, sizin suretlerinize ve mallarınıza bakmaz.
Fakat kalplerinize ve amellerinize nazar buyurur. [Müslim, Birr-33]
Demek, bize kalb-i selim lazım.
Hazret-i Pir Mevlâna, kalb-i selîmle ilgili şu misâli verir.
Yûsuf -aleyhisselâm-, seferden gelen bir dostuna!…
Bana ne hediye getirdin? diye sorar.
Dostunun cevabı pek mühimdir!..
Sende mevcûd olmayan nedir?..
Ancak senin cemâlinden daha güzel bir şey olmadığı için sana bir ayna getirdim ki, her vakit sendeki cemâl tecellîlerini onda müşâhede eyleyesin!..
Allah’ta olmayan ne vardır ve O’nun neye ihtiyacı olabilir?…
Hakk Teâlâ Hazretleri her şeyden münezzehtir. Bütün güzelliklerin asıl hâlıkı ve asıl müsebbibidir.
O’nun neye ihtiyacı olabilir? diye kul kendisine sorması!…

Harabat ehlini hor görme Zakir,
Defineye mâlik viraneler var.

Anladım ki.!
Gönül çuvalımdaki kelimeler bizi anlatmaya yetmez.
Oysa gönlüm güzel olmazsa, bahçem de
Bir gül dahi bitmez.
Ey Sevgili senin aşkın daim olsun.
Benim yaram olsa da hiç fark etmez.
O’nun yüksek huzuruna kalb-i selîmi muhâfaza ederek gitmek îcâb eder ki.
O’nda eşsiz ve sonsuz cemâl ve esrâr tecellîleri müşâhede olunsun!…
Aman efendim Kirli puslu bir camdan seyrederiz alemi…
Gözünün önüne mâvi cam koyan kimse, dünyayı masmâvi görüyorsa bu, dünyanın mâvi oluşundan değil, camın rengindendir. Eğer sen de dünyayı bir camın ardından seyrediyorsan, sana çirkin görünen kadar güzel görünenler de, sana kusursuz görünenler gibi noksan ve ayıp görünenler de hüviyetlerini senin baktığın camdan alıyorlar. Yâni sen onlara kendi nefsinin camıyla bakıyorsun demektir.

Hülasayı kelam, sen başkasının ayıbını görmekle oyalanırken.
Kendi ayıplarını görmekten uzak kalıyorsun.
Dilini başkalarının kötülüğü dedikodusuna harcıyor.
Ne yazık ki etrâfına güzel sözler söylemez oluyorsun.
Peki biz aleme hangi gözle bakalım?..
Mü’min kimse, bu aleme başka bir gözle bakar. Yol büyüklerinin!!…

Senin ile bakayım, seni göreyim Mevlâm!..

Ey garib gönül, teheccüt vakti aşkın Ehli Beytten gelen mısralarını düşün!..
Bu dünyâya kendi gözünle değil.
Noktayı nâzar senin yaratanın gözüyle bakıp yine seni yaratanı esma tecellisi görmeye çalış ki görüp görebileceğin tek ve mutlak güzellik ancak O’dur.
Hem etrafına bakarken Allah’ın nâriyle değil nûruyla b/ak!..
Sen uzaksın diye!..
O'nu da senden uzak sanma!..
Biz insana şah damarından daha yakınız. Kaf-16)
Varlıklara Allah’ın nârıyla yani ateşiyle bakanlardır ki O’ndan uzak kalmanın hüsranı içinde kalır, iyiyi kötüden ayıramazlar.
Allah’ın celâlini cemâle çevirmek yani O’nun yakıcı ateşinden uzaklaşıp büyüleyici güzelliğini görmek için, çevrene O’nun dilediği bakışlarla bak.
Eksik olmayasınız, şems vakti rahmanın maidesinden muhabbete hasta hasta yorduk gönlümün gülleri sizleri de, dua eder, dua bekleriz.


Ya Rabbi!…
Sen bize o temiz aşk ve muhabbet suyundan ver ki bizim dünya ateşimiz sönsün, yerinde senin nûrun belirsin.
Sen istersen nâre, dilersen nûr a gark edersin. Bizim için nûru seç.
Senin ceza ateşinle değil, güzelliğinin nurunda ateş-i aşkın ile yanalım.
Bizi kendi huzuruna al.
Yalnızım, sanıyorsun ya, değilsin.
Tek başınayım, zannediyorsun ya, değilsin!..
İki melek, (insanın) sağında ve solunda oturmuş, yaptıklarını yazmaktadır. Kaf-17)
Bizi kendimizden uzaklaştır ve sana yakın et. Gönüllerimize sırların en güzeli olan kendi sırrını doldur.
Gözlerimizden bu çok renkli dünya nakışlarını sil ki yalnız seni(nle) görelim.
Aşkı ile yak ya huu ki huzur bulalım.

Ve zannettim ki ben tövbe ediyorum.
Meğer O bana tövbeyi lütfetmiş.
Sonra onları tövbeye muvaffak kıldı da tövbe ettiler. Tevbe -118)
Haak’la bağın varsa tuttuğun orucu Rahmanın Maide’siyle açarsan, anılmaya değer güzel dost Huu olursun.
Nefsinin sofrasında açarsan , kabrine bile mezarlık kuşu konmayan Hiç olursun.
Dedi Garib Çoban!…
Zannettim ki ben O’nu zikrediyorum.
Bir de baktım, O beni zikrediyor!..Allah’ın zikri en büyüktür!.. Ankebut -45)

Şüphesiz Rabbin, senin ve beraberinde bulunanlardan bir topluluğun gecenin üçte ikisinden biraz az, yarısı ve üçte biri kadar vakit içinde kalktığını bilir.
Gece ve gündüzü Allah ölçer.
Sizin bu vakitleri takdir edemeyeceğinizi bildiğinden tevbenizi kabul etmiştir.
Artık, Kuran'dan kolayınıza geleni okuyun; Allah, içinizden, hasta olanları, Allah'ın lütfundan rızık aramak üzere yeryüzünde dolaşacak olan kimseleri ve Allah yolunda savaşacak olanları şüphesiz bilir.
Kuran'dan kolayınıza geleni okuyun.
Namazı kılın; zekatı verin.
Allah'a güzel ödünç takdiminde bulunun.
Kendiniz için yaptığınız iyiliği daha iyi ve daha büyük ecir olarak Allah katında bulursunuz. Allah'tan bağışlanma dileyin.
Allah elbette bağışlar ve merhamet eder. Müzzemmil -20)

Birisi bana övgü yaptığında o senin güzel bakışın derim.
Bazı soruların - sorunların cevabı mahşere bırakılmış!…
Hakkında ihtilafa düşmekte olduğunuz şeyi Allah kıyamet gününde mutlaka size açıklayacaktır. Nahl-92)
İltifatı kabul edemediğimden değil.
Bilirim ki insan karşısındakinin güzel yanlarını görmek istediği takdirde güzel görebilir.
Gönül dostu şöyle demiş!..
Baktığın benim, gördüğün sensin.
Dinlemeyi bilirsen, sözdeki mânâ başka.
Görmesini bilirsen, gözdeki mânâ başka.
Durup da düşünürsen, özdeki mânâ başka.
Eritip varlığını, sevgiyle yoğurursan.
O zaman görürsün ki, bizdeki mânâ b/aşka.

Umalım ki Mevlam söylediklerimizi önce bize duyursun, sonra ihtiyacı olanlara tesir buyursun.
Sözü çok olanın, yalanı dahi çok olur imiş;
Yüksek müsaadelerinizle.
Bütün cevaplar burada değil.
Zannettim ki ben O’ndan razıyım.
Sonra fark ettim, evvelinde O benden razı olmuş!..
Allah onlardan razı oldu, onlar da O’ndan razı oldular. Beyyine -8)

Gıkımızın çıktığı kadar konuştuk.
Cennetlik misin değil misin?..
Öğrenmek istiyorsan buyur!..
Cennetlerde ve pınar başlarında olanlar!..
Dünyada güzel davranırlardı.
Geceleri pek az uyurlardı.
Seher vakitlerinde istiğfaf ederlerdi.
Mallarında, muhtaç ve yoksullar için bir hak vardı. Zâriyât - 16-19)
Dilimizde dilsizlik, gözümüzde onun Esma’sı gönlümüzde karşılıksız sevgi, ömrümüzde İllallah İlla Huuu ile aşk bizim.

Karşımızdakine hep şunu demek isteriz!…
Beni sanma!..
Beni anla!..
Ama o hep sanmaya devam eder.
Anlamaya hiç uğraşmaz.
Çünkü sanmak dünyaperest olanlara kolaydır, çaba istemez.
Ama anlamak zordur, çünkü çaba ister.
Bu yüzden kimsenin sizi tanıdığını ve anladığını düşünmeyin.
Bizi sadece sanıyorlar.
Şimdi ne olacak?..
Allah neyi murad ediyorsa o olacak!..
Telâşa lüzum yok.
Belki siz kapı açıldığında karşılaşacağınız şeye hazır değilsinizdir.
Dört konuda yanıldım.
Zannettim ki önce ben Allah’ı seviyorum.
Oysa öncesinde O beni sevmiş!..
O onları sever, onlar da O’nu severler. Mâide -54)
Mevlam ateş-i aşkınızı ziyâde eylesin.
Gam ve telaş sizlerden uzak olsun da
huzur bulasınız efendim.
(Y.ed - Rahmanın Sofrası Albümü)

Engin Demirci
Kayıt Tarihi : 4.3.2025 01:17:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


Hiddet ve kin, hakikatleri gören gözleri kör eder. Öfke, iyi düşünmeyi daraltır, yanıltır. Hz. Pir Hacı Bayram Veli k.s

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!